Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan haber7'deki köşesinde Dünya Sağlık Örgütü'nün Türkiye'yi konu alan araştırmasını köşesine taşıdı...
WHO yani Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı açıklama dünyanın öfke ve mutsuzluk puanı en yüksek olan genç kuşağının Türkiye’de olduğu yönünde idi. WHO web sayfasını inceledim böyle bir kaynak bulamadım.
Basına yansıyan haber metni şöyleydi;
“Birleşmiş Milletler’e bağlı olan Dünya Sağlık Örgütü (WHO) dünyanın en kızgın gençlerinin Türkler olduğunu açıkladı. Bu ay sonunda tamamı açıklanacak rapordan İsrail’in Times of Israel adlı haber sitesine sızan ilk bilgilere göre Türk gençleri öfke sıralamasında ilk sıraya yerleşiyor.
Milliyet Gazetesi'nde yer alan habere göre 34 ülkenin incelendiği raporda, en öfkeli gençlerin yaşadığı ülkeler ise sırasıyla Türkiye, Yunanistan, Romanya, Ermenistan ve İsrail olarak açıklandı. Mutluluk Endeksi adlı raporda en mutsuz gençlerin bulunduğu ülkelerin de Türkiye, Ukrayna, Polonya, Letonya ve Kanada olduğu belirtildi. Endekse göre en mutlu gençlerin yaşadığı 3 ülke ise Ermenistan, Makedonya ve İsrail olarak açıklandı. 4 yıl süren araştırmada yaşları 11 ila 15 arasında değişen gençlerden yaşamları hakkında 0 ila 10 arasında bir puan vermeleri istendi. NTV MSNBC 6 Eylül 2012”
Türk basınında Serdar Turgut, Balçiçek İlter gibi birkaç yazar dışında konu yorumlanmadı veya tek yönlü verildi.
Bugün ‘Dünya İntiharı Önleme Günü’ ve intihar artışında küresel bir krizden söz ediliyor. WHO tarafından 15-19 yaş arasında intiharların trafik kazasında sonra en büyük ölüm sebebinin olduğu duyuruldu. Ergenlik çağına girmek üzere olan gençlerin anne ve babaları haklı olarak çocuklarının geleceği konusunda endişeye kapılıyorlar.
Bütün bu haberler önümüzdeki yıllarda küresel krizlerin ruhsal ve toplumsal boyutlarının gözardı edilmemesine dikkati çekiyor. Ancak Türkiye’de gençlerin dünya gençleri içinde en mutsuz, en kızgın ve en vicdansız olduklarına dair kıyaslamanın doğruluğunun sorgulaması gerektğini düşünüyorum.
90 sonrası genç kuşakların uyuşturucu, internet bağımlılığı, şiddete yönelme gibi konularda risk altında olduğu hep vurguladığımız bir bilgidir. Ancak bunun Ermenistan ve İsrail’e göre Türkiye’de ilk sırada olması için özel bir gerekçe bulamıyorum.
Eğitim sistemimizin sorumluluğu,
Gelişmiş ülkelere göre bizim eğitim sisteminin etnik ayrımcılığı beslediği, seçilmiş paranoyalarla iç tehdit, işgal ihtimali vurgusu, bölücülük gibi dost düşman algılamasını desteklediği gerçeği dikkati çeken bir bulgudur. “Ya sev ya tek et, Türkün Türkten başka dostu yoktur… gibi önce korku duygusu uyandırıp sonra kendi ırkının üstün ırk olması ile yalancı bir rahatlık veren Hitler dönemi mirası eğitim sistemimizi hiç kimse değiştiremiyor. Bu sistem ırkçı dizilerin gençler arasında yaygın olmasını açıklamaya yeter.
Toplumumuzun çoğunluğunu sağ veya sol kültürel olarak muhafazakâr kitleler oluşturuyor. Kültürel muhafazakârlık da yaşam tarzı korkuları vardır. Bu kitlelerde korku duygusunun eğitim sistemimizin demokrasi vurgusu yetersizliği nedeniyle devam ettiğini biliyoruz.
Ikçılık doğası gereği öfke ve yok etmekle beslenir. Belki bazı alt gruplarda bu etki vardır ancak bütün istatistikleri değiştirecek dünyanın genel gidişinden farklı bir etkiyi açıklayacak bir veri bulamadım.
Adı geçen araştırmanın tam metnini ve Türkiye’deki partnerini bulabilirsek bu sorulara cevap verebiliriz. Ancak haberin içinden bazı soru cevaplar cımbızla çekilip Türk toplumunu demotive etme, karamsar senaryolar yazdırma ve ümitleri çalma amacında olanların kışkırtmalarını da göz önüne almalıyız.
Özgüveni azaltıp bizi geriletmek mi istiyorlar?
Yunan, Ermeni ve İsrailli gençlerini öfkeli ama mutlu, Türk gençlerini öfkeli ve mutsuz olarak tanımlayan bu çalışma veya haber yapılma biçimi bana hiç yabancı gelmedi. “Biz adam olmayız, geri bir toplumuz” algısını ve bu oyuna gelen Cumhuriyet aydını tipini devam ettirme çabası. Bu oryantalist tutum güven vermiyor.
Diğer taraftan kapital sisteme yakıt üreten Hollywood popüler kültürü gençlerimizi küresel krize doğru sürüklemektedir.
Güncel siyaseti sadece politika olarak yeterli gören gelecek kuşakları korumaya, insani ve sosyal değerlerimizi güçlendirmeye yeterli kaynak ayırmayan siyasilerimizin vebal altında olduklarını da hatırlatmak istiyorum.
Anne babalar endişelenmesinler çocuğunuz evi ve sizi seviyorsa yanlış yapsa da tekrar dönüyor. Siz çocuğunuzla sağlıklı iletişim kurabiliyorsanız sorunlar bir şekilde çözülüyor.
Endişelenmeyelim ama dikkatli olalım ve kesinlikle insanı ayakta tutan en temel duygu olan ümit duygusunu yitirmeyelim.
HABER 7
Okunma : 3241