Gallup'un araştırmasında dikkat çeken bir nokta da büyük şehirde yaşayıp ıstırap çektiğini düşünenlerin oranının, küçük şehirde yaşayanların oranına göre daha çok artmış olması. En az 100 bin nüfuslu şehirde yaşayıp ıstırap çektiğini düşünenler, geçen yıl toplam nüfusun yüzde 17'sini oluştururken, bu yıl yüzde 40'ını oluşturuyor. Nüfusu 100 binin altında olup ıstırap çektiğini düşünenlerin oranı ise geçen yıla göre 9 puan artarak yüzde 28'e yükseldi.
The Wall Street Jounral'a konuşan psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan'a göre Haziran ayında yapılan bu araştırmanın sonuçlarını etki eden iki neden var. Bunlardan birincisi genel beklenti düzeyindeki artış. İkincisi ise Gezi Parkı olayları.
Türkiye'de AB kriterleri ve standartlarının toplum hayatında yaygınlaşması ile beklenti düzeyinin yükseldiğini ifade eden Tarhan, "Konfor beklentisi yükseldi. Dünya standartlarında yaşama beklentisi yükseldi. Kişiler daha çok şeye sahip olsa da daha mutsuzlar" dedi.
Gezi olaylarının Türkiye'de güven kaygısı yarattığına dikkat çeken Tarhan şöyle devam etti:
"Beyin savunmaya yönelik çalışır ve o olaylar olumsuzu algılama oranını artırdı. Toplumsal kaygı artınca güven azalması doğdu. Kişiler kendilerini önceye göre daha az güvende hissetti. Aslında kır ve kent arasındaki fark da böyle açıklanabilir. Protestolar daha çok şehirlerde yaşandı. Kentliler dünya vatandaşı olmaya daha yakın olduğu için ıstırap hissi daha yüksek."
Araştırmaya göre hükümetin izlediği politikaları eleştirenler ve destekleyenler arasında da bir fark bulunsa da her iki grupta ıstırap çekenlerin sayısı arttı. Hükümete güvendiğini söyleyen kişiler arasında ıstıraplı bir hayat sürdüğünü söyleyenlerin oranı bir yılda yüzde 12'den yüzde 30'a çıktı. Hükümeti eleştirenler arasında ise aynı grubun oranı aynı dönemde yüzde 25'ten yüzde 41'e yükseldi.
Prof. Dr Arif Verimli'ye göre ıstırap çekenlerin oranının kentte yüksek olması şaşırtıcı değil. Çünkü şehirde yaşam Afrikada’ki aslan ceylan mücadelesi kadar zor. Duygular yüzeysel, rekabet yüksek. Her an koltuğunuza sizinle aynı okul mezunu biri gelebilir.
Eğitimlilerin ıstırabı sendromu
Doyuma dönük anlık duygular var. Kentte oranın yüksek olması için bir başka sebebi de kent nüfusunun yüksek olmasına bağlayan Verimli, "Her 100 kişiden 12'sinde görülen depresyon, kadınlarda 3 kat fazla görülür. Şehirde kadın erkek nüfusuna vurunca zaten 1.5 milyon insan depresyonda. Bu ıstırap bitkinlik tükenmişlik intihar ağlama ve yasa kadar giden bir spektrumda oluyor" diyor. Verimli ıstırabı Türkiye'deki ya da çevremizdeki politik ve ekonomik sorunlara bağlamıyor. Ama eğitim seviyesi arttıkça bu konularda duyarlılığın arttığına dikkat çekiyor ve bunu "Eğitimlilerin ıstırabı sendromu" diye adlandırıyor
The Wall Street Journal'ın sorularını yanıtlayan İstanbul Üniversitesi Psikiyatri Profesörü Vedat Şar, insanların yaşadığı yabancılaşmanın insanların hissettiği ıstırapta etkili olduğunu savundu. "İnsanların toplumda yaşanan değişikliklerden haberdar edilmemesi, kapalı kapılar ardında kaderlerini etkileyen kararlar alınması, gerçekte fikirlerinin sorulmaması çok rahatsız hissettiriyor.
Sonuçta herkes kendini dev bir hapishanede hissediyor. Birileri siz merak etmeyin, ses çıkarmayın, biz sizin adınıza sizin için en iyisini düşünürüz diyor ama bu yabancılaşma hissini artırdığı için ıstıraba dönüşüyor" diyen Şar, bu ıstırabın çözümünün de gerçek demokrasi yani herkesin kendi kaderine sahip çıkabilmesi olduğunu belirtti. Ayrıca temsil edilenlerle, temsil edenler arasındaki orantının da bozulduğunu söyledi.
Maddi zorluk yaşadığını söyleyenlerin sayısı da artıyor. Şehirde yaşayanların yüzde 60'ı iki yakasını bir araya getirmekte zorlandığını ya da çok zorlandığını söylüyor. Geçen sene zorluk çekenlerin oranı şehirde yüzde 43 idi. Benzer şekilde kırsal bölgede maddi zorluk çektiğini söyleyenlerin oranı da yüzde 59 oldu.
Ekonomik görünümün zayıf ve de vasat olduğunu söyleyenlerin oranı da şehirde yüzde 76, kırsal da yüzde 63 olarak ortaya kondu.
Gallup'un yaşı 15'i geçen 1000 kişiyle en son Haziran ayında yaptığı ankette, katılımcıların kendi hayatını nerede gördüğünü Cantril skalasına göre puanlamasını istiyor. Cantril skalasında, katılımcılardan kendi hayatına 0 ile 10 arasında bir puan vermesi isteniyor. 10 puan, katılımcının hayal edebileceği en güzel hayat olurken, 0 puan ise hayal edilebilecek en kötü yaşam koşullarını simgeliyor.
Sorulan sorulara verilen yanıtlara göre kişi üç gruptan birine yerleştiriyor: Hayatının her gün daha iyi gittiğini ve güzel bir hayat yaşadığını düşünen (Thriving) grup, zorlandığını düşünen (Struggling) ikinci grup ve hayatının ıstırap çekecek kadar zor olduğunu hisseden (Suffering) üçüncü grup.
Şar'a göre şehirlerdeki mimari de insanların ıstırabını artıran sebepler arasında yer alıyor. "Şehirler açısından bir kere mimari açıdan iyi bir gidiş içerisinde değiliz. Şehirlere büyük göçle birlikte bu kadar çok çevre katliamı ve betonlaşma yaşadığımız çevreyi insani olmaktan çıkardı. Yapılan binalarla şehrin estetik bir görünüme ulaştığını söylemek zor. Basit bir örnek, Süleymaniye Cami'nin tam karşısında tarihi Haliç'in ortasına yapılan ve o romantik algıyı bozan gösterişli metro köprüsü benim gibi yeniliğe çok açık birinin bile içini sızlatıyor. Örneğin devasa adliye sarayları yapıyoruz ama küçücük, yüksek tavanlı, ışıklandırması rahatsız edici duruşma salonları oluyor içinde. TOKi bütün şehirleri dönüştürüyor ama bunu yaparken tek tip binalar yapıyor, eski doğu blokunda olduğu gibi, bu insana özel olma duygusu vermiyor. Nasıl Süleymaniye Cami'nin karşısına yapılanlar ruhumuzu zedeliyorsa, hep bir örnek yapılar ve bunların çevreyle uyumlu da olmaması bizi kendimizden uzaklaştırıyor. "
THE WALL STREET JOURNAL
Okunma : 5655