Konak Gençlik ve Spor Kulübü Derneği’nin düzenlediği “Bir Bilene Soruyoruz” programlarının Ağustos ayı konuğu Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan oldu. “Son Sığınak Aile” isimli söyleşi çevrimiçi olarak gerçekleştirildi. Evlilik demek özgürlük ve sorumluluk dengesini kurmak demek diyen Tarhan, kişilerin evliliği hazır olup olmadıklarını evlilik olgunluğu testini ile ortaya koyduklarını söyledi.
“Toplumdaki sosyal duvarlar yıkıldı”
Moderatörlüğünü Konak Gençlik ve Spor Kulübü Derneği Başkanı aynı zamanda TRT Radyo spikeri Emre Şimşek’in yaptığı programa İzmir Demokrasi Üniversitesi Rektörü Bedriye Tunçsiper, İzmir Sivil Toplum Kuruluşları Platformu (İSTOK) Dönem Başkanı Ali Mamak ile çok sayıda İzmirliler katıldı.
Kültürel aktarımımızın toplumda ne derece değiştiğinden bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Aileye neden son sığınak aile dedik? Çünkü toplumu bir kale düşünün… Mesela bir Diyarbakır kalesini düşünelim… Etrafta büyük surlar var. O gerçekten geniş bir kaledir. O kalenin surları yıkıldığı zaman içeri girerler. İçeride iç kale vardır o kalede de çok özel durumlar muhafaza edilir, zaman kazandırır en azından. Kalenin duvarları yıkıldığı zaman iç kaleye girilir. Şimdi toplumdaki sosyal duvarlar yıkıldı. Sosyal normlar dağıldı. Anomi var sosyal anomi. Ne doğru ne yanlış bilmiyoruz. Kültürel aktarımımızı artık mahalle, sosyal normlar, aile yapmıyor. Kültürel aktarımımızı tamamen medya yapıyor şu anda. Böyle bir durumda medya, çocuğumuzun çok rahatlıkla zihinsel şartlandırmalarını değiştirebiliyor. Medya, gençlerin dünya görüşünü, önem ve önceliklerini değiştirebiliyor.” dedi.
“Doksan sonrasında bir dijital dönüşüm yaşanıyor”
İnternetin geçmişten günümüze gençlere olan etkisine değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “İnternet ilk 93’te çıktı. 2003’ten sonra iyice yaygınlaştı. Facebook 2008’de kuruldu ama ciddi bir küresel değişime sebep oldu. Yaş aralıklarına göre X,Y,Z kuşaklarını ifade ediyoruz. Bazıları buna itiraz ediyor niye etiketliyorsunuz diye. Buna X,Y,Z demeyin ama ortada tanımlanması gereken kavramsal bir şey var. X kuşağı radyo kuşağı, Y kuşağı televizyon kuşağı daha orta kuşak, Z kuşağı sosyal medya kuşağı yani hayata sosyal medya penceresinden bakıyorlar. Daha öncekiler radyo ve televizyon ile iletişim kuruyorlardı. Değişim o zamanlardan başladı. Ama sosyal medya hiçbirine benzemiyor.” şeklinde konuştu.
“Eşitlik adı altında kimliksizleştirme politikası var”
Kimliksizleştirmenin evlilikler üzerinde çatışmalara yol açtığından bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kadın ve erkeğin kimliği genetik olarak değil kültürel olarak geliyor. Biyolojik cinsiyet genetik ama cinsel kimlik kültürel. Öğretilme ile bağlantılı. Kadın enerjisiyle erkek enerjisi bir olmuyor. Olmayınca erkeklerin kadın gibi kadınların da erkek gibi olduğu bir durumda kadın ve erkeğin birbirini tamamlayıcılığı ortadan kalkacak. Böyle bir eşitlik adı altında kimliksizleştirme politikası var. Kimliksizleştirme olunca da evliliklerde sağlıklı bir şekilde yürümüyor.” dedi.
“Türkiye’de kadın erkek ilişkisini köle efendi ilişkisi gibi gören kültürel alt yapı var”
Türkiye’de ki kadına şiddetin gösterilen sebepten daha farklı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Şu an istatistikler var, dünyada kadına yönelik şiddette en yüksek 10 tane devlet belirlenmiş. Maalesef birincisi Türkiye. İkincisi ABD ondan sonra Finlandiya geliyor, Danimarka geliyor, Norveç geliyor, İsveç geliyor. Bunlar zaten 30-40 senedir hatta yetmişlerden beri böyle evlilik dışı doğum oranları %59, %60’larda Fransa’da, Norveç’te, İsveç’te, İzlanda’da %69’da, Türkiye’de bu %2, onda altı, iki onda dokuz evlilik dışı doğum oranı. Orada bu konuda özgürlük son derece yaygınlaştığı halde kadına olan şiddet azalmamış. Bu ülkeler bunu özgürlüklerle, cinsel kimlik durumlarını giderek halletmeye çalıştılar, halledemediler. Çünkü başka bir sebebi var. Türkiye’de kadına şiddetin benim gördüğüm en büyük sebebi ataerkil kültürü. Kadın erkek ilişkisini köle efendi ilişkisi gibi gören kültürel alt yapı var. Bu da eğitimle düzelebilecek bir şey.” ifadelerini kullandı.
“Evlilik demek özgürlük ve sorumluluk dengesini kurmak demek”
Özgürlüğün evlilik ile olan bağlantısına değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Evlilik demek özgürlük ve sorumluluk dengesini kurmak demek. Bizde evlilik olgunluk ölçeği var. Onları uyguluyoruz evliliğe hazır olup olmayanlarla ilgili. Evlilik olgunluk ölçeğine uyguladığımız zaman en çok neye rastlıyoruz biliyor musunuz? Erkeklerde uzamış ergenlik var. Kimi erkekler 35-40 yaşına geliyor hala ergenliği bitirememiş. Yani hem evli olacağız diyor hem kafama göre yaşayacağım diyor. Hatta ben gazetelerde okudum; İzmir’de bir genç bir gün sonra nikâhı var 1 gün önce bütün eski sevgililerini toplamış bekârlığa veda partisi veriyor. Bunu nişanlısı öğreniyor. Düşünebiliyor musunuz daha evlilik sorumluluğunu dahi bilmiyor bu kişi. Evlilik olgunluğu yok. Bunlar öğretilmesi gerekiyor. Yeni nesildeki gençlerde, Z kuşağı dediğimiz nesil böyle çok benmerkezci, çok konformist, ama çok sevimli. Yani onlara iyi örnekler olduğu zaman hemen toparlıyorlar, düzeliyorlar. Yani bunu ben H2O’ya benzetiyorum. H2O, hidrojen ve oksijen atmosferde özgür dolaşıyorlar. İkisi de özgür. Hidrojenle oksijen bir araya gelince farklı bir molekül oluyorlar. Yani yeni bir yaşam tarzı oluyorlar. Özgürlükleri gidiyor eski özgürlükleri. Fakat yeni bir hayat kaynağı oldukları için o hayat kaynağında daha mutlu, daha üretken olabiliyorlar. İşte aynı bunun gibi insan. Evlendikten sonra artık eskisi gibi hem evli olacağım hem kafama göre yaşayacağım diyorsa bu kişiye sakın evlenme diyoruz.” şeklinde konuştu.
“Aile olmadığı yerde güvenli alan oluşmuyor”
Ailenin hayatlarımıza ne derece etkili olduğundan bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir çocuk 3 şeyi örnek alır. Anneyi örnek alır, babayı örnek alır bir de anne babanın ilişkisini örnek alır. Eğer evde anne baba sağlıklı ilişki kuruyorsa, iyi iş birliği varsa o çocuk hayata daha güvenle bakar, daha güvenli atılır. Yani orada evi güvenli alan olmuştur. Evi sığınak gibi görür. Zaten biz daha öncelerde evliliğe ‘sevgi yuvası’ diyorduk. Onu ‘güven yuvası’ olarak değiştirdik. Çünkü zaten güvenin oluşması içinde sevgi lazım. Sevgin varsa korku gidiyor, korku azalınca da güven artıyor. Onun için sevgi ile güven aralarında pozitif korelasyon var. Sevgi arttığı zaman korku azalıyor ve güven artıyor. Güven arttığı zaman da sevgi artıyor. Onun için tek başına sevgi yetmiyor. Bu durumda ancak güven olursa iyi bir iş birliği ortaya çıkıyor.” dedi.
Okunma : 2667
ÜHA