“Bugün öldüğüme inanasım gelmiyor” Sevinç Çokum, musalla taşında kabre defnedilmeyi bekleyen öykü kahramanı böyle konuşturuyordu. Gerçekten de ölüm, habersiz, aniden ve ‘zamansız’ geliyor. Zamansız değil elbet; günü, vakti, saati dolunca her insan bu dünyadan göçüyor. Ama geride kalanlar için ‘her ölüm erken’ ve vakitsiz. Birkaç gün evveline kadar birlikte gülüp eğlendiği, yiyip içtiği dostlarının ölümüne inanmakta zorlanıyor insan. Geçen günlerde kaybettiğimiz usta gazeteci Mehmet Ali Birand’ın ölümünü de bu duygularla karşıladık. Vefatından 3-4 gün öncesine kadar ekranlardan ana haber sunan, ‘Aman kimselere randevu vermeyin’ diye veda eden Birand, vefatıyla ‘ölüm korkusu’nu gündeme taşıdı. Daha sonra peş peşe ünlülülerin ölüm haberleri geldi. Prof. Dr. Toktamış Ateş, ressam Burhan Doğançay ve Türkiye’nin deprem dedesi Ahmet Mete Işıkara aynı hafta içinde vefat etti. Ve ölüm korkusunu daha çok duymaya ve konuşmaya başladık.
Peki her gün binlerce insan ölüyor, niye şimdi bu korkuyu daha çok konuşmaya başladık? Bu soruyu Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan şöyle cevaplıyor. “İnsanların sürekli gördüğü birinin ölümünü düşünmesi, onlarda bir yakınını kaybetme etkisi uyandırıyor ve çözüm üretme ihtiyacını doğuruyor.” Tarhan, geçmişte ölüm korkusu ferdi planda duyulurken, iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle, küresel ölçekte yaşandığım söylüyor. Örnek olarak 11 Eylül olaylarından sonraki travmaya dikkat çekiyor.
AKSİYON
Okunma : 4243