Nükleer fizik bilgilerine göre üç helyum atomunda bir karbon atomu oluşması, büyük bir dış enerjinin varlığına bağlıdır. Bilimsel veriler, ilk patlamanın (Bing Bang) ve bu enerjiyi yaratan büyük bir dış gücün (Allah) olduğunu, zaman kavramının da böylece ortaya çıktığını tespit etmektedir. Bu büyük dış güç, evreni keşfetmeye yönelik bilimsel çaba sarf edenlerin, bu çalışmalarında kendisini unutmamalarını istemektedir. Nükleer fizikteki ince ayarlı doğa sabitelerini araştıranlar, bu çalışmalarıyla farkında olarak ya da olmayarak laboratuvar sahibinin sınırsız gücünü, ilmini ve iradesini ortaya koymaktadırlar.
Boş uzayın enerji yoğunluğu gibi kozmolojik sabiteleri görmesek de, evrendeki sonuçlardan bu gerçekleri anlamak mümkündür. Havanın bir atom tanesi dahi ses, görüntü, koku gibi salınım ve titreşimle aynı anda binlerce radyo frekansını aktarma sihirbazlığına sahiptir.
Yaratıcı, laboratuvardaki mesafe ile artan çekici güce, sevgi adını vermiştir. Evrendeki küçük çaplı sevgiler küçük şeyleri çekerken; büyük bir sevginin çekim alanına daha büyük şeyler dahil olacaktır. Mevlana’nın, uzak mesafeye ulaşmak için güçlü bir çekiciye ihtiyaç vardır. Bu da, evreni döndüren güçtür, sözü bu gerçeğin farklı bir ifadesidir.
Astrofizik bilimin “Kaotik enflasyon” dediği büyük patlama akıllı yaşamın başlangıcını sağladı. Büyük patlamada büyük çekici enerji var. Laboratuvardaki evrende soru soracak akıllı yaşamlar bilgi dosyaları (ruh) şeklinde önceden hazırlanmıştı. Laboratuvara sırası geldikçe gidiyorlar, sınavlarını tamamlayıp laboratuvardan çıkıp bekliyorlar (ölüm). Büyük patlama tersine dönüp enerji çekilirse sonsuz evrendeki gerçek hayata (ahret) dönülürse sınav bitmiş olacaktır. Gerçek evrenin canlı bir yansıması olan, insanların sınavdan geçtiği evrende pek çok kötülükler olmaktadır.
Evrendeki Sınav
Kainattaki sınav; iyilik ile kötülüğün, bilgelikle cehaletin, güzellikle çirkinliğin, aydınlık ve karanlığın, hastalık ile sağlığın, sibernetik dengesi içerisinde yürüdüğü bir sistemin ifadesidir. Sistem, gelişimini; kötünün iyiyi bozmaya çalışması, iyinin kötüye karşı savunma geliştirmesi, ama sınavdaki amacını unutmamasıyla sağlar. Kötü olan (şeytan), iyiye (insan) karşı çeldirici, baştan çıkarıcı bilgiler ilham eder. İnsan biyolojik potansiyele (nefis) sahiptir. Biyolojik kapasitesini ve varoluş amacını unutmadan yola devam ederse, yolculuk bittiğinde hedefe vardığını görecektir. Çeldiricilerin etkisinde kalıp rotayı şaşırırsa kötülük ve felaket doğabilir. Ayartıcılara karşı çözüm üretemediği durumlarda, laboratuvarı kuran güç sahibinden yardım isteyebilir. Zaten bu büyük güç, özel bir olan olayların diliyle ona yardım etmektedir. Olayların dilini çözmek ve onu analiz etmek de, kişinin yolunu şaşırması ihtimalini zayıflatır. Bu yolda kişi, evrenin yaratıcısının ilan ettiği tebliğleri (kutsal metinler) kontrol eder, onları pusula olarak kullanır. Kutsal metinleri getiren temsilcilerin (Peygamberler) yaşayışını model alıp ayartıcılara karşı kendini korumayı başarması da bu yolla mümkündür.
Evren laboratuvarında zaman zaman meydana gelen beklenmedik gelişmeleri insan çoğunlukla “felaket” olarak adlandırır. Oysa, bunlar sınavın bir parçasıdır. Zira evren insan için “pişme, yanma, olma” laboratuvarıdır. Laboratuvarda kendini kalıcı gibi hisseden ve sonrasını (ölüm ötesi) düşünmeyen kişi, misafirliğini unutan yolcu gibidir. “Pişme, yanma, olma” demek; acı, elem ve sıkıntı demektir. Varoluşa yönelik sorulardan öte, kendi sorumluluklarını taşımaya çalışan kişi, olgunlaşma periyodunun gereklerini yerine getirir ve isyan etmez. Oysa sınav sorusu denilecek türdeki bu sıkıntılar; tasarımcıya inanmayan kişinin kendisini çok güçsüz ve çaresiz hissetmesine sebep olur. Belki bu aşamada bu sınavı oluşturan ve soruları soran gücü arama ihtiyacı hissedebilir. Bu aşamada soru sormaktan ve cevap arayışından kaçınan kişi; laboratuvar dışına çıkarılıp, kaybedenler bölümüne yerleştirilebilir.
Bu noktada anahtar soru, dünyadaki mevcut kötülüğün evrenin tasarlanmış olma ihtimalini mi yoksa tesadüfî varoluşu mu ifade ettiğiyle ilgilidir. Kainatı canlı bir laboratuvar ve gerçek evrenin bir illüzyonu gibi kabul edersek; kötülüğün iyiliklerin gelişmesi için zemin oluşturduğunu düşünebiliriz. Şayet hastalıkların varlığı tıp ilmini, çirkinlikler de güzelliklerin gelişimini doğuruyorsa; evrenin genel gidişatının tesadüfi bir işleyişle gerçekleştiğini düşünmek, çok anlamlı değildir. Kötülüğün ümitsizlik, iyiliğin ise ümit şeklinde var olması, yine var oluşun aydınlığa, yok oluşun karanlığa ilerleyişi; semavi öğretilerin ortak bilgileridir.
Bu anlamda Yeniçağ insanı, bilimin öncülüğündeki her bilimsel kuralın önüne yaratıcı ile bağlantı kuracak bir özne yerleştirirse; yaptığı her işin kutsallık (ibadet) taşıdığını söylemek, abartılı olmayacaktır.
YAZETE
Okunma : 3738