28 Şubat mağduru Nevzat Tarhan, soruşturmada savcının belgede '1 numara'lı ismi boş bırakma nedenini yazdı. Tarhan, 28 Şubat'ı engellemeye çalışan bir paşayı da açıkladı.
Genç subaylar başı öne eğik durumda ve bir TSK mensubu topluma girip kendini tanıttığı zaman olağanlaşan ve söylemek zorunda olduğu bir söze sık rastlıyoruz “Ben ergenekoncu değilim, darbelere karşıyım” demek TSK’nın vicdanı uyandı.
“Aklın gözü kördür vicdan olmadıkça” sözünü doğrulayan olaylar yaşıyoruz. Bu çerçevede Genelkurmay Başkanlığı Batı Çalışma grubu belgesine evet dedi 28 Şubat sürecinin temelini oluşturan BÇG soruşturması yargıda başladı. Fakat Ankara Özel Yetkili Savcılığı BÇG’nin bir numarasını tutuklama talebi belgesinde boş bıraktı.
28 Şubat MGK kararlarına baktığımızda maddeleri yarıya yakını TSK içindeki subay astsubay için yapılması gereken hükümler, belediyeler dahil hiçbir devlet kurumuna alınmaması talimatları, orduya sızmış irtica tehlikesinin anlatılması, bu askerleri savunan basının susturulması gibi talimatlardı.
Şeklen bakıldığında 1500-2000 subay astsubay için MGK bildirisine bilgi yazılması anlamsız gözüküyor. Fakat söylenmeyen söz sorgulaması yapıldığında ileride olabilecek daha kapsamlı bir askeri müdahale için karşı devrime karşı iç önlem duyarlılığını anlıyoruz.
İşte bu dönemde TSK içinden yiğit bir general çıkıyor 3 0cak 1997’de bütün komutanlara bazı bölümlerini aktaracağım uzun bir mektup yazıyor sanki bu günü görmüş gibi.
TSK komuta katının kendi kadrolarını tasfiye ederken yaptığı yanlışlar bugün çetecilerin önüne suç belgesi olarak geliyor.
TSK’da vicdanının sesi olan General Adnan Tanrıverdi o tarihlerde diyor ki:
“Sayın Genelkurmay Başkanım,( İsmail Hakkı Karadayı)
TSK Personeli üzerindeki din karşıtı baskı benim gözetleyebildiğim kadarıyla, zatı alinizin Kara Kuvvetleri Komutanı olmanız ile başladı. Uygulamaları sıralamak gerekirse;
- Kara Kuvvetleri Komutanı olduğunuz yıl;
- Önce askeri okullarda eşlerinin başı kapalı ve dindar olanlar tespit edildi.
- Sonra, atama döneminde, bu personel bütün askeri okullardan kıtalar pasif görevlere tayin edildi.
- Aynı şekilde sınıf okullarında da benzer nitelikteki personel bu eğitim müesseselerinden uzaklaştırıldı.
- Genelkurmay Başkanı olmanızı müteakip;
- TSK birlik ve karargahlarında samimi İslam inancına bağlı veya eşinin başı kapalı subay ve astsubaylar tespit edildi. (Nasıl tespit edildiğini bilmiyorum. Ancak üçüncü kategori Müslümanların oluşturduğu bir teşkilat tarafından emir-komuta zinciri dışında tespit edildiğini zannediyorum.)
- 1994 yılının Aralık ayında toplanan Yüksek Askeri Şûra’da bu personelin durumu görüşüldü. Haklarında işlem yapılmak üzere, isim listeleri gayrı resmi olarak birlik komutanlıklarına yayınlandı. Özlük hakları kısıtlandı. Harp Akademileri, Lisan Okulları, dış ve iç kurslarda öğrenim hakları ellerinden alındı.
- Subay ve Astsubayların resmi elbise ile camiye ve cemaate katılıp namaza durmaları yasaklandı. Şehit cenazelerinde bile cenaze namazı kılınırken askerler protokol yerinde bekletildi.
- Benim görev yerim değiştirildi. Yerime özel olarak görevlendirildiğini belirten bir general atandı. Bu general tarafından tugayda İslam’a ait ne varsa ayak altına alındı. Bu tutum ayyuka çıktı. Fakat hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Bilakis destek gördü. %99’u müslüman olan ülkemizde, bu generalin inançlı personeline yaptığı zulmün benzeri Bosna’da Sırplar tarafından Boşnaklara yapılmamıştır.
- Kışla camileri subay ve astsubaylara yasaklandı. Minarelerinin yıkılmasına teşebbüs edildi. Mesai saatlerinde camiye gitmek, namaz vakitleri dışında camiyi açmak, kışlada cami dışında namaz kılmak yasaklandı.
- Eşlerinin başı örtülü subaylara örgüt üyesi muamelesi yapıldı. Kantinlerden, orduevi, gazino ve kamplardan yararlanmaları yasaklandı.
- Subay ve astsubaylar eşleri ile birlikte toplantı ve eğlencelere katılmaya zorlandı. Katılmayanlar hakkında işlem yapıldı. Bu toplantılar inançlı personeli tespit etmek için kullanıldı.
- Kapalı hanımlar ve sakallı beyler askeri lojmanlar dahil askeri mahallere sokulmadı.
- Eşinin başı kapalı olan uzman personelinde sözleşmeleri iptal edilmeye başlandı.
- Bazı kışlalarda oruç tutmak yasaklandı. Oruç tutmayı kolaylaştıracak tedbirler alınmadı.
- Bazı kışlalarda namaz kılan erbaş ve erleri tespit için asker çocuklarından istifade edildi.
- Bazı kışlalarda mesai ve namaz vakti çakışması ve cami dışında namaz kılma yasağı nedeniyle erbaş ve erler ya dolap arkalarında yada arazide tümsek gerilerinde namaz kılma durumunda bırakıldı. Yakalananlar cezalandırıldı.
- Harp Akademileri gibi eğitim müesseselerinde baskı daha da ağırlaştırıldı. Eşler arasında konuşmalarda “Allah” adının söylenmesi, “inşallah”, “elhamdülillah”, “Allah’a şükür” gibi İslam’i sözlerin söylenmesinden endişe edilen bir ortam yaratıldı.
- Bazı kışlalara erzak taşıyan kamyonlar, üzerinde “Allah Korusun” yazısı bulunduğu için kışlaya sokulmadı.
- Eşinin başı kapalı veya kendisi alkol almayan personele, kendisin alkol alması ve eşinin başını açması için baskı yapıldı. General rütbesindeki komutanlar arasında, kapalı subay ve astsubay eşlerinin başı açtırmak övünç ve takdir vesilesi yapıldı.
- Bazı komutan eşleri tarafından, subay ve astsubayların kapalı eşlerine hayatı zindan edecek tarzda baskılar yapıldı.
- Kritik görevlere kıt’a komutanlıklarına belirli ideolojiyi benimseyen personel atandı.
- Şeriatçı basın olarak nitelendirilerek, sağ görüşlü televizyon yayını, gazete dergilerin kışla, lojman ve kantinlere sokulması yasaklandı.
Döneminizde TSK tarihinin en büyük din karşıtı baskıya maruz kaldı. Zannederim tarihinin en büyük tasfiyesini de yaşadı. %99’u müslüman olan bir milletin ordusuna bu uygulamalar revamıdır? Bulunduğunuz makam herkese nasip olmaz. Ancak çok büyük sorumluluğu vardır. Dünya hayatı imtihan yeridir. Rütbeler ve makamlar gidici, ömür biticidir.”
Ayrıntılı bilgi için www.adnantanriverdi.com
“… Kanaatin odur ki, Ordunun inançlı personeline yapılacak işlemler bu merkezlerde tespit ediliyor. Bu merkezlerin Ordu içinde kendini gizleyebilen uzantıları tarafından bu kişilerin dosyaları hazırlanıyor ve Şûra’nın gündemine getiriliyor. Sonuç malum. Ordu içinde bu tip kişilerin sığınağı ATATÜRKÇÜLÜK ve LAİKLİKTİR. Atatürk’ü din düşmanlarının liderliğinden kurtarmak her komutanın baş görevi olmalıdır.
Kendi inançlarını topluma ve TSK’ne dikte edenler laik; inancı istikametinde hareket edip başkalarının inançlarına karışmayan ve hoşgörü ile bakabilen inançlı kimseler ise anti laik sayılıyor.
Laiklik ilkesinin din düşmanlarının tekelinden kurtarılması da her komutanın millî ve vicdanî görevidir.
Eğer TSK ve TC Devleti için tehdit arıyorsanız, inançlı personelin TSK için zararlı olduğunu ispatlamaya çalışan TSK mensuplarını araştırmaya başlayınız. Sonuç daha sağlıklı olur.”…
Bu mektubu okuyup sonra bugün yaşananlara baktığımızda TSK’yı toplumun değerlerinden koparmaya çalışan ve bugün başı eğik bir orduya sebep olan ‘Bir numara” İsmail Hakkı Karadayı’mı dır? sorusunu sormak gerekiyor.
28 Şubat yargılamaları yapılırken faturanın Çevik Bir’e çıkarılması TSK’nın olağan işleyişine aykırıdır.
Sayın Karadayı yargının yakasına yapışmasını beklemeden neden bu icraatları yaptığını, neden TSK’yı siyasete alet ettiğini dış bazı odaklarla bağlantısının olup olmadığını açıklamak zorundadır.
Bazıları “Sevinmiyor musunuz?”diye 28 Şubat mağdurlarına soruyor. Benim şu ana kadar konuştuğum mağdurlardan ‘TSK mensuplarının savcılığın önünde ip gibi dizilmesine’ sevinene rastlamadım. Ben de dahil.
Neden ‘Oh olsun’ demiyorum diye düşündüm. Üç sebep vardı.
Birincisi Ordu hepimizin ve başka ordumuz yok. Yani aynı gemideyiz.
İkincisi tutuklanan kişiler karar verenler değil emir alanlar. Bu sebeple tam adalet için bilgilerin MGK üyelerine kadar sorgulanması gerekir.
Üçüncüsü en önemlisi genç subaylarının başı öne eğik durumda ve bir TSK mensubu topluma girip kendini tanıttığı zaman olağanlaşan ve söylemek zorunda olduğu bir söze sık rastlıyoruz: “Ben ergenekoncu değilim, darbelere karşıyım”
Halen TSK’nın resmi ve fiili olarak darbelerle yüzleşmediği, yargı yoluyla değişim gerçekleştiği için mahcubiyet ve eziklik devam etmektedir.
Eğer resmi özür gerçekleşirse ve TSK toplumun değerleri ile barışık olduğunu deklare ederse, genç subaylar, Askeri Lise ve Harp Okulu öğrencileri kendilerini iyi hissederler ve “TSK bu konuyu çözdü geçmişe değil geleceğe bakalım” diyerek özgüvenlerini korurlar.
TSK’nın vicdanı olan herkesi bu millet unutmayacak ve tarih saygı ile anacaktır.
Bakalım tarih daha neler yazacak?
Okunma : 4514