Terör olaylarına her gün bir yenisi etkiliyor ve bu durum hepimizi derinden etkiliyor. Birçoğumuz ev ile iş arasında gidip gelirken dahi tedirgin oluyoruz, sosyal aktivitelerimiz kısıtlandı; dışarı çıkmaktansa evde olmayı tercih eder olduk. Tüm bu yaşadıklarımız hayatımızdaki eğlence ve oyunu öldürür oldu. Peki bunun bizdeki yansıması ne diye merak ettik ve Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan'a sorduk. İşte aldığımız yanıtlar...
Yaşadığımız son iki terör saldırısı eğlenceye yönelik saldırılardı; biri maç çıkışı polislerin hedef alındığı, biri Rus Büyükelçisinin katıldığı bir sergide, bir diğeri ise bir eğlence mekanında gerçekleşti. “Sokaklar tehlikeliydi, artık mekanlar da tehlikeli olmaya başladı” diye düşünceler arttı. Dolayısıyla insanlar eve kapandı, eğlence ve oyun hayatımızdan uzaklaşmaya başladı. Eğlence ve oyunun ölmesi bizi neye sürükler, hayatımızdan eğlence çıkarsa bize ne olur?
Terörün amacı toplumdaki sosyal hareketliliği azaltmak ve insanların sosyal hayattan kaçınmasını sağlamaktır. Eğlence ve oyun bağlantısı burada çok anlamlıdır. Eğlence yerleri ile ilgili korku uyandırma Türkiye'ye ekonomik olarak darbe vurmak anlamına gelmektedir. Çünkü ev ile iş yeri arasında gidip gelen; eğlence mekanlarına, alışveriş merkezlerine uğramayan insanlar arttıkça para hareketliliği azalır. Bunun da ekonomiye yansıması büyük olur çünkü insanlar yatırım yapmaktan kaçınacaktır ve bunun sonucunda ekonomik kırılmalar yaşanacaktır. Hedeflenen şey bu olabilir. Havalimanı da aynı şekilde, bu tarz saldırılar hareketliliği azaltır.
Terör olayları aile içi ilişkileri nasıl etkiler?
Eğlence ve oyunun öldürülmesi insan, aile, toplum üzerinde de olumsuz sonuçlar doğurabilir. Sokaklar güvenli değil, evin dışındaki hayat güvenli değil gibi bir algı oluşturulacak ve bu durum insanları kaçınmalara itecek - sosyal kaçınmalara. Tüm bunlar aile içinde gerilmelere, aile içi kavgaların artmasına neden olabilir. İyi yönden baktığımızda sosyal hayatına çok ağırlık vermesinden dolayı aile içi ilişkilerinde sorun yaşayan kişilerin birbirleri ile daha fazla vakit geçirmesi onları olumlu yönden etkileyebilir. Bunlar aile içi ilişkilere göre sonuç bulacak durumlardır ancak gerçek şudur ki normalin dışına çıkacağız, rutinlerimizin dışında yaşayacağız. Bunu bilerek hareket edilmesi gerekiyor. Bu durum ya normalize edilip yaşanılacak ya da yaşanılan alanlardan uzaklaşarak sadece temel ihtiyaçları gidermeye odaklı bir hayat sürdürülecek. Buna kişi kendisi karar verecek.
Terör olaylarının toplumsal yansımasını ele aldığınız bir konuşmanızda “Kötü Dünya Sendromu”ndan bahsetmiştiniz. Bu sendromu bize biraz anlatabilir misiniz? Kötü Dünya Sendromu'na yakalanan kişiler ne yapmalıdır?
Kötü Dünya Sendromu, terminolojiye son 10 yılda girmiştir. Mikro düzeydeki değişikliklerin makro düzeye yansıması ile ilişkilidir. Kötü Dünya Sendromu'na girmesi için kişinin derin bir ümitsizliğe kapılması, karamsar olması, gelecek planlamasını ve hedeflerini değiştirmesi gerekiyor. Böyle bir durumda kişide üç türlü davranış oluşuyor:
1- İçine kapanıklılık – Sosyal çekinme: Bu davranışı gösteren kişiler izole yaşamaya başlarlar. Kaçınma davranışları sergilerler ve insanlarla temaslarını azaltırlar. Bu durumda olan kişiler diğerlerinden farklı olarak depresif olmazlar.
2- Depresif olma: Bu davranışı gösteren kişiler, üzüntü, elem sahibi olur. Kötü bir ruh hali içerisine girer.
3- Agresifleşme – Saldırganlaşma: Bu davranışı gösteren kişiler şiddet eğiliminde olabilirler. Bu durumda teröre ve terör ile ilgili şeylere karşı şiddete başvurmalar görülebiliyor, bazı çözümlere karşı orantısız tepkiler verebiliyorlar.
Ülkeyi terk etmek isteyenlere...
Kaçınma davranışları sergileyen kişiler ülkeyi terk etme, şehir hayatından uzaklaşma gibi davranışlar sergileyebilirler. Ancak bu durumlarda her zaman en çok etkilenen kişiler çocuklardır. Annesi ve babası kaygılı çocuk büyük sorunlar yaşayabilirler çünkü özellikle 10 yaş altı çocuklar anne babalarının tepkilerine göre tepkiler gösterirler, sorgulamazlar. Anne - baba rahatsa çocuk da rahat olur. Bu nedenle çocukların yanında konuşurken mutlaka onların nasıl etkileneceğini düşünerek konuşmak gerekecektir.
Peki ne yapacağız?
Ne yapacağız sorusuna verilecek cevap şudur: Kriz yönetimine göre hareket etmek. Bir kişi şu an bir kriz yaşıyorsa geçmişe dönüp o krizin benzerlerini yaşayıp aştığını hatırlaması gerekir. Kişiye böyle durumlardaki en büyük referans geçmişte yaşanan olaylardır. “Bu bunalımı, krizi daha önce yaşamıştın ve aşmıştın. Bunu yaptıysan bunu da aşarsın” demek gerekiyor. Ümitsizliğe düşmek onların amacına hizmet etmek demektir. Bütün gücümüzle normal hayatımızı sürdürmemiz gerekiyor. Paris'teki terör riski ile İstanbul'daki terör riski farklı değil, bunu bilelim. Dünyada terörle yaşayan ülkeler var bir de terörle yaşamaya aday olan ülkeler var. Günümüzde hiç kimse terörden bağımsız değil. Bu nedenle başka bir ülkeye gitmemiz tam bir çözüm olmayabilir çünkü her yerde benzer bir durumu yaşama ihtimalimiz var. Bir de kişisel olarak kendinize düşen sorumluluğun farkında olmak çok önemli. Burada bireyin, toplumun, medyanın, yöneticilerin yapacağı şeyler var. Tüm bunları düşünerek herkes kendi alanında bununla ilgili, yapılması gerekenlerle ilgili kriz yönetimi yapması gerekiyor. Soğukkanlı kalarak krizlere karşı hazırlıklı olmak gerekir.
“En tehlikeli silah ölümü göze alan insandır” demiştiniz. Canlı bomba, intihar eylemcisi diye adlandırdığımız kişileri kamusal alanlarda hal ve hareketlerinden ayırt edebilir miyiz? Paronayak olmadan nasıl dikkatli oluruz?
Terörist profilleri ile ilgili gizli servislerin davranış bilimleri bölümü vardır bu konu ile ilgili incelemeler yaparlar. “Ortak kişi profilleri nedir?” onu çıkarmaya çalışırlar. Burada en çok rastlanan özellikler:
Stres altında soğuk kanlı kalabilirler
Gizemlidirler
Sır saklayabilirler
Ulaşılması zor olan kişilerdir,
İç dünyalarını kolay kolay açmazlar
Tehlikeyi seven kişilerdir.
Bu özellikleri olan herkes terörist değildir ancak teröristlerin kendi içindeki ortak özellikler genellikle bunlardır.
Tam toparlanacağız derken bir yenisi daha yaşanıyor amaç korku psikolojisi yaymaksa sizce başarılı oldular mı?
Tabii, kesinlikle başarılı oldular. Şu an ciddi bir kaygı söz konusu, toplumda kaygı oldukça yüksek. Biz burada yok saymak yerine ortada bir gerilim var, gelecek endişesi var. Kaygı, stres bir yere kadar faydalı ancak panik zararlıdır. Kaygılanalım, stresimizi kontrol edebilelim ve panik yapmayalım.
Hthayat/Dilay Argün
Okunma : 9890