Tarhan: “Yapay zekanın öznesi olan kazanır”

12 - Sorumlu Üretim ve Tüketim16 - Barış Adalet ve Güçlü Kurumlar17 - Amaçlar İçin Ortaklıklar3 - Sağlıklı ve Kaliteli Yaşam8 - İnsana Yaraşır İş ve Ekonomik Büyüme

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Diyarbakır Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi tarafından düzenlenen “Yapay Zeka Çağında Gençlik” konulu çevrimiçi seminere katıldı. Tarhan, dijital nesilde aile, öğretmen ve çocuk iletişiminin nasıl olması gerektiğini dikkat çekti. Yapay zekanın doğru amaçlarla kullanıldığında fayda sağlayacağını belirten Tarhan, yapay zekanın nesnesi değil öznesi olunması gerektiğini vurguladı. Çocuklarla çıkar bağı yerine duygusal bağların kurulmasının önemli olduğunu söyledi, böylelikle de güven ilişkisinin de kurulabileceğini ifade etti.

Çevrimiçi düzenlenen seminere Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şengül Kocaman, dekan yardımcıları, öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı. 

“Yapay zeka ciddi bir keşif alanı”

Yapay zekanın ciddi bir dönüşüm sağladığını söyleyen Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Yapay zeka aslında 2018’e kadar uyuyordu. Geçmişi 40-50 yıl öncesine dayanıyor ama o zamana kadar çok aktif değildi. 2018’de Davos’ta bu konuda ciddi bir açılım yapıldı. Öncesinde 2000’li yıllarda İsviçre’de Mavi Beyin Projesi başlamıştı. O da çok önemli bir adımdı. Beyin, bilgisayar ve genetik algoritmalar üzerine kurulu bir projeydi. Yani nöral ağlarla ilgili çalışmalar orada başlamıştı. Biz de o dönemde yakından takip ediyorduk. Çünkü konumuz beyin ve davranış olunca, bizim tematik alanımızla da çok örtüşüyordu. Hatta 2013’te Üsküdar Üniversitesi olarak ‘Yapay Zeka’ temalı Bilim ve Fikir Festivali düzenlemiştik. Beyin bilgisayar ara yüzüyle ilgili bir laboratuvar da kurmuştuk o zaman. O yüzden bu alandaki gelişmeler bize sürpriz olmadı. Yapay zeka, insanlık tarihinde matbaanın ya da elektriğin yarattığı değişime benzer bir dönüşüm sağlıyor şu anda. Bu bir devrim. Yapay zeka ciddi bir keşif alanı. O yüzden yapay zekaya karşı çıkmak, dijitalleşmeye direnmek, sel gibi gelen bir akıntıya karşı durmaya çalışmak gibidir. Akıllı insanlar böyle bir durumda sele direnmek yerine bir kütüğe tutunur ve yönünü bulur. Şikayet etmek yerine o kütüğe tutunarak hedefine ulaşır.” diyerek sözlerine başladı. 

“Duygu ve düşüncelerimiz yapay zekanın menziline girdi”

Yapay zekanın büyük bir sistem olduğunu söyleyen Tarhan; “DNA’mızda şifreler var. Beyindeki sinir sistemimiz de bu şifrelere göre çalışıyor. Aslında bizi yöneten şey bu şifreler. Davranış sınırlarımızı, kişiliğimizi, neyi ne kadar yediğimizi, içtiğimizi, fizyolojimizi DNA belirliyor. En küçük hücrede bile bu DNA mevcut. Hatta yosunla insan DNA’sı arasında yüzde 50’den fazla benzerlik var. Böyle inanılmaz bir yapıdan bahsediyoruz. DNA, başlı başına mükemmel bir sistem. Tesadüfen oluşmuş olması imkansız. Arka planda büyük bir tasarım var. Yapay zeka bu tasarımın gerçeğini ortaya çıkardı. Çünkü tasarlanmış olan bir sistemi anlayıp hesaplayabiliyorsan, onu taklit edip hayata da geçirebiliyorsun. Artık duygu ve düşüncelerimiz bile yapay zekanın menziline girdi.” ifadelerini kullandı. 

“Yapay zekanın nesnesi olurlarsa kaybederler öznesi olurlarsa kazanırlar”

Yapay zekanın doğru amaçlarla kullanıldığında fayda sağlayacağını belirten Tarhan; “Bütün teknolojiler gibi yapay zekanın kendisi bizatihi tarafsızdır. Aynı bir bıçak gibi. Ekmek kesmek için kullanırsan faydalı olur ama kötü niyetle kullanırsan zarar verirsin. Yapay zeka da bunun gibi bir araçtır. Önemli olan onu nasıl kullandığımızdır. Eğer bir kişi akıllıysa, hayatında bir hedefi varsa, kendini aşmak gibi bir ideali varsa bunu doğru amaçla kullanır. Yani sadece kendi çıkarı için değil daha büyük amaçlar için çalışan biriyse yapay zeka onun için hayatı kolaylaştıran, işleri hızlandıran, yaşam kalitesini artıran çok güçlü bir destektir. Küresel anlamda da refah seviyesini yükseltecek bir potansiyele sahiptir. X kuşağı radyo kuşağı, Y kuşağı televizyonla büyüdü, Z kuşağı sosyal medya kuşağı, alfa kuşağı ise sosyal medya ile yapay zekanın da içinde olduğu bir dünyaya gözlerini açtı. Yani yapay zeka zaten hayatımızın bir parçası olmuş durumda. O yüzden gençler yapay zekayı bir tehdit olarak değil bir fırsat olarak görmeli. Yapay zekanın nesnesi olurlarsa kaybederler öznesi olurlarsa kazanırlar. Yapay zeka onları yönetmemeli, onlar yapay zekayı yönetmeli. İşte sihirli cümle bu. Bir genç bunu başarırsa fark oluşturur.” şeklinde konuştu. 

“Artık yapay zekayı sorgulama dönemini geride bırakmalıyız”

Gençlerin kendilerini güvende hissetmeleri gerektiğinin altını çizen Tarhan; “Bizim müthiş gençlerimiz var. Gençlerimizin birçoğu yurt dışına gitme eğilimindeler. Oysa savunma sanayi gibi stratejik alanlarda şu anda bu gençlerle çok önemli işler yapılıyor. Bu gençleri sistemin içinde tutabilirsek, onları yapay zeka ve dijital platformlarda etkili şekilde yetiştirebilirsek, çok büyük kazanımlar elde ederiz. Aslında bu yönde güzel adımlar da atılıyor. İyi gidiyoruz ama artık vitesi yükseltmemiz şart. Bunun için de gençlerin kendini güvende hissetmesi, geleceğine dair bir tatmin duygusu yakalaması gerekiyor. Çünkü ancak böyle bir ortamda potansiyellerini tam anlamıyla ortaya koyabilirler. Artık yapay zekayı sorgulama dönemini geride bırakmalıyız. Yapay zekayı kişisel hedeflerimiz, milli hedeflerimiz doğrultusunda kullanmalıyız.” dedi. 

“Aile parçalanırsa tehlike orada başlar”

Dijital nesilde ebeveynlere düşen rollerden bahseden Tarhan; “Toplumda gençleri koruyan normlar vardı. Birincisi hukuki normlardı. Eskiden bunlar kötülüğün içeri sızmasını engellerdi ama artık işe yaramıyor. Çünkü dünya bir elektronik köy haline geldi. Her şey küresel. Evin açık kapısı artık akıllı telefon. Çocuk odasında, yatağın içinde bile dış dünyayla bağlantı kurabiliyor. Bu yüzden yasalarla koruma devri bitti. İkincisi sosyal normlardı ama onlar da artık gençleri koruyamıyor. Geriye bir tek aile kalıyor. Toplum bir ekosistem ve bu ekosistemin merkezinde, tıpkı bir arabanın tekerindeki göbek gibi aile var. O merkez sağlam olmazsa sistem dağılmaya başlar. Aile parçalanırsa tehlike orada başlar. Eğer aile güvenli bir limansa çocuk evde huzurluysa çözüm aslında çok kolay. Burada en önemli görev anne babaya düşüyor. Onlar bu dijital çağda çocuklarıyla gerçekten ilgilenmeli. Çünkü çocuk artık dijital bir nesil. Birlikte zaman geçirecekler, birlikte yol alacaklar. Bir anne babanın çocuğa verebileceği en büyük hediye zaman. Onunla anı biriktirmek. Bu yapılırsa çocuk yapay zekanın tehlikelerinden de korunur.” ifadelerini kullandı. 

“Çocuklarla çıkar bağı değil duygusal bağ kurmalıyız”

Çocuklarla iletişimin nasıl olması gerektiğini anlatan Tarhan; “Kapitalizm önce insanı hasta ediyor sonra da tedavi etmeye çalışıyor. Önce narsist yaptı, şimdi de bu narsisizmi iyileştirmeye çalışıyor. Çünkü sistem tüketime ve hazza odaklı. Kazan, tüket çarkı üzerine kurulmuş. Rekabetin merkezine bireyi koyunca narsisizmi yüceltti. Bu sistemin en büyük kayıpları ise aileler, çocuklar, gençler oldu. 2011-2012’den itibaren özellikle gençler arasında narsisizm oranlarında ciddi bir artış var. Suç oranları yükselmiş, şiddet olayları ve intiharlar çoğalmış. Hatta kendi kendini zehirleme vakaları bile artmış. Bu tablo artık ciddi önlem alınması gereken bir noktaya geldiğimizi gösteriyor. Çocuklar genellikle sonuç bilincine sahip değiller. Yani yaptıkları davranışların doğal sonuçlarını hemen göremiyorlar. Ergenlik dönemindeki Z kuşağı dediğimiz gençler benmerkezci ve konformistler ama sevimliler. Çünkü bu gençlerin içinde hala bir masumiyet, yüksek beklentiler ve güçlü bir adalet duygusu var. Eğer biz bu gençlerin masumiyetini ve adalet beklentisini dikkate alırsak onlarla bir köprü kurabiliriz. Ardından güven ilişkisi inşa etmek gerekiyor. Anne çocuk arasında, eğitimci ve genç arasında güven bağını kurmak çok önemli. Güvenin oluşması için önce çocuğun korkularının giderilmesi gerekiyor. Bu korkuları da sevgi, merhamet ve şefkatle aşabiliriz. Çocuklarla çıkar bağı değil duygusal bağ kurmalıyız. Bir tebessüm, birkaç güzel söz, onun değerli olduğunu hissettirmek, onunla zaman geçirmek çocuğa verilecek en büyük armağandır.” şeklinde konuştu. 

“Sevgi ve dürüstlük birleşince güven oluşuyor”

Ergenlerin hayatı hata yaparak öğrendiğini belirten Tarhan; “Büyük bir hata yapmadığı sürece korkmamıza gerek yok. Çünkü bu dönemde fırtınalar kaçınılmazdır. Ergene o fırtınalara girip çıkma fırsatını tanımamız gerekir. Bizde hemen çocuğu bastırma, kontrol etme refleksi devreye giriyor. Geleneksel yöntemimiz baskı. Doğu kültürü genelde korku kültürü olarak tanımlanır ama aslında bu topraklarda yaşanan baskı kültürüdür. Baskıyla büyüyen çocuk daha küçük yaşta kendini savunmak için yalan söylemeyi öğreniyor. Bu da onun kişilik gelişiminde kalıcı izler bırakıyor. Sonrasında bu yalan davranışı kalıplaşır ve birey yetişkin olduğunda da dürüstlükten uzak, güvenilmez bir karaktere dönüşebilir. Bazı çocuklardaysa bu baskı, protest bir karakterin oluşmasına neden olur. Ters role girer, sürekli karşı çıkar. İşte bu yüzden baskıyla değil ikna ile sevdirerek ve inandırarak iletişim kurmalıyız. Aksi takdirde gençleri kaybederiz. Çocuk hızla toparlanabilir yeter ki ev güvenli bir alan olsun. Sevgi ve dürüstlük birleşince güven oluşuyor. Sevgi var ama dürüstlük yoksa orası güvenli değildir. Aile içinde adalet duygusu da çok önemli. Çocuk sevgiyle birlikte adaleti hissediyorsa orası onun için sağlam bir yuva olur. Böyle bir ortamda büyüyen çocuk, yaşamla daha sağlıklı bağlar kurar.” dedi.

“Çağın hızına rağmen sabırlı olmayı öğrenmemiz gerekiyor”  

İnsanın bir amaç sahibi olması gerektiğinin altını çizen Tarhan; “İnsanı asıl motive eden şey anlamdır. Yüksek bir anlamı olan bir insan kendi kendini harekete geçirir. Çünkü bir şeyde anlam varsa orada bir amaç da vardır. Amaç varsa ihtiyaç doğar. İhtiyaç oluşunca istek uyanır. İstek sayesinde insan harekete geçer. Eğer anlam yoksa hiçbir şey başlamaz. İhtiyaç bile doğmaz. Tıpkı susamayan bir ata zorla su içiremeyeceğiniz gibi. Onun kafasına vura vura su içiremezsiniz. Ama susadığı zaman, suyu kendi arar. Gençlerde de böyledir. Onlara sadece bilgi vermekle olmaz. Hakikate, güzel şeylere ihtiyaç hissetmeleri gerekiyor. O ihtiyacı hissettiklerinde zaten kendiliğinden yönelirler. İşte burada bizim görevimiz, bu ihtiyacı uyandırmak. Bu da zaman ve sabır ister. Kolay bir iş değil sabır gerektirir. Biz artık hız çağında yaşıyoruz. Bunu da kabul etmemiz gerek. Her şey çabuk olsun isteniyor ama insan yetiştirmek anlam oluşturmak çabuk olacak işler değildir. Zaman ve emek ister. Bu çağın hızına rağmen sabırlı olmayı öğrenmemiz gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

“Yapay zeka karar verme sürecini kolaylaştıran bir araç”

Yapay zekanın hayat kolaylaştırıcı etkisine vurgu yapan Tarhan; “Teknolojiyi en faydalı şekilde kullanmanın önemli bir yönü, özellikle dijitalleşme ve yapay zekayı kendi meslek alanında nasıl kullanabileceğini belirlemektir. Hem kişisel olarak hem de kurumsal olarak bu konuda düşünmek ve zaman yatırımı yapmak gerekiyor. Zaman, sosyal ve finansal yatırımlar önemli çünkü bu yatırımlar boşa gitmez. Bu tür yatırımlar yaptığımız işi daha verimli ve daha hızlı yapmamızı sağlar. Örneğin klinik pratikte dijitalleşme ve yapay zeka kullanımı hazırlık aşamalarında oldukça faydalıdır. Yapay zeka danışmanlık hizmetlerinde de önemli bir rol oynar. Bir kişi sağlıklı kararlar verebilmek için yapay zekanın algoritmalarına başvurabilir. Bu algoritmalar, belirli verileri tarar ve size en uygun kararları sunar. Yani yapay zeka karar verme sürecini kolaylaştıran bir araç. Yapay zekanın hayatımıza sağladığı bu kolaylık, hepimizin işlerini kolaylaştırıyor ve daha verimli hale getiriyor. Teknolojiler geliştikçe hepimiz bu araçları daha fazla kullanmaya başlayacağız. Bu nedenle, kendini geliştirmek isteyen bir kişi için yapay zeka müthiş fırsatlar sunar.” diyerek sözlerini sonlandırdı.  

Paylaş
Oluşturulma Tarihi09 Mayıs 2025