Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Pandemiler psikolojik fenomenlerdir”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan kitapta; “Küresel Salgın Sonrası İnsan İlişkileri: Yeni Dünyada Yeni Doğrular” başlığı altında küresel salgın sonrası insan ilişkilerini şu şekilde değerlendirdi: “Pandemiler aynı zamanda psikolojik fenomenlerdir. Pandemi Psikolojisi üzerine literatür taraması yaptığımızda ardıl sarsıntıların hep psikolojik boyutla ilgili olduğu dikkati çekmektedir. COVID-19 enfeksiyon pandemisi alışılmış doğal afetlerden farklı olarak insanı yer ve zamandan bağımsız olarak etkileyen bir travmadır. Ne zaman ve nereden geleceğini bilmeden insanın yaşamını etkilemiştir. Salgın; çaresizlik, yetersizlik, karamsarlık, kuşatılmışlık, gelecek endişesi ve ümitsizlik duyguları uyandırdı. Salgın ile ortaya çıkan belirsizlik ise kaygıyı artırdı. Krizlerin tehlike boyutu allostatik yük dediğimiz tükenmişlik duygusu uyandırır. Diğer taraftan fırsat boyutuna odaklanılabilirse travma geliştiren travmaya dönüşür. Zihinsel dönüşüm, sosyal dönüşüm, ekonomik dönüşüm ve politik dönüşüm zincirleme takip eder. Modern insan sosyal hareketlilik, ekonomik hareketlilik ve bedeni rahatlık döngüsü içeresinde idi. Virüs pandemisi ile insanın konforu bozuldu, özgürlüğü kısıtlandı, hız ve haz odaklı yaşamını değiştirmek zorunda kaldı. İlk değişen şey ise insanların yakın ilişkileri ve yaşantıları oldu. Bu çalışmada, insanı biyo-psiko-sosyo-spritüel bir varlık olarak ele alıp analizler ve çıkış yollarını tartışacağız.” İfadelerine yer verdi.
Prof. Dr. Arıboğan: “Yeni Ortamda küresel güvenlik algıları şekilleniyor”
Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan ise Covid-19 pandemisini küresel açıdan incelediği yazısında ‘Pandemi Sonrası Dönemde Küresel Güvenlik ve İşbirliği: 19. Yüzyıl Avrupa Ahenginden 21. Yüzyılın Küresel Ahengine’ başlığı altında şu değerlendirmelerde bulundu:
“Avrupa Ahengi sistemi 19. yüzyıl boyunca sürdürülebilen görece istikrarlı ve barışçıl bir düzen kurgulamakla birlikte, o düzenin kendi içinden yükselen dönüştürücü ve devrimci dinamiklerini durdurması mümkün olamamıştır. 20. yüzyılın başlangıcında Avrupa coğrafyası politik güç dengelerindeki değişimlerden ve özellikle askeri teknolojideki ilerlemeden kaynaklanan yeni arayışların sinyallerini vermeye başlamıştır. İki küresel çaplı savaşa meydan veren önceki asırdan 21. yüzyıla kalan uluslararası politika mirası, devletlerin dış politikalarının toplamından oluşan bir ilişkiler bütünü değil, devletlerin sistemde değişiklik yapabilmeleri adına çok az alanın kaldığı küreselleşmiş bir dünyadır. Bu yeni ortamda küresel güvenlik algıları, geleneksel askeri çerçevenin dışına çıkarak çevresel tehlikeler, salgın hastalıklar, iktisadi krizler ve doğal afetler gibi yeni boyutlarıyla şekillenmektedir. Öte yandan ilk yirmi yılda küresel terör ve küresel ekonomik kriz gibi iki büyük tehditle karşılaşan küresel toplumun, tam da Endüstri 4.0 uygarlığına geçişin eşiğinde birçok belirsizlikle mücadele ederken bir de pandemiye (COVID-19) yakalanması varoluşsal bir krizin kapısını aralayan ağır bir travmadır. Bu koşullarda pandemi gibi tüm ülkeleri tehdit eden ortak bir düşmanın varlığına rağmen, işbirliği yerine ülkeler arasındaki rekabetin ön planda olması ve BM, NATO ya da DSÖ’nün ortak bir platform olarak kullanılamaması, gelecek adına umut vermemektedir. Önümüzdeki dönemde barış ve güvenliğe yönelik tehditlerin, küresel terör, çevre, salgın gibi devlet dışı alanlardan ve sadece belirli bir bölgeye yönelik değil, ABD-Çin rekabeti gibi, büyük güçler arasındaki ilişkileri de kapsayacak şekilde ve küresel bir içerikte olacağını bilmek önemlidir. 19. yüzyılda hayata geçirilebilen “Avrupa Ahengi” sistemini 21. yüzyılda bir küresel ahenk modeline dönüştürebilmek ancak çok taraflı ve adil bir katılımla mümkündür.” İfadelerini kullandı.
Okunma : 2306
ÜHA