Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen ‘Tasavvuf Araştırmaları Lisansüstü Öğrenci Sempozyumu’nun 2’ncisi gerçekleştiriliyor. Program Prof. Dr. Elif Erhan moderatörlüğündeki sabah oturumu, Rektör Danışmanı Cemalnur Sargut, Kanada Carlton Üniversitesinden Mohammed Rustom ve Kurucu Rektörümüz Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın açılış konuşmalarıyla başladı. Sempozyum iki gün sürecek ve Enstitü öğrencilerinin çalışmalarından oluşturulmuş 28 bildiri sunulacak.
“Okumak bir arayıştır aramanın ilk adımıdır”
Programda açılış konuşmasını gerçekleştiren Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan tasavvufa dair değerlendirmelerde bulundu. “Tasavvuf bize iki tane sihirli kelime öğretiyor biri sabır diğeri şükür. Zorluklar karşısında dayanıp kimden geldiğine bakıp tahammül etmek, sahip olduğu şeyleri düşündüğü zaman küçük şeylerde memnun olabilmek şükredebilmek aslında bu iki kelime nefis terbiyesidir” dedi.
Tarhan, “Tasavvuf kültürü demek insanın kendini tanıması ve kendini geliştirmesi demektir. İnsan psikolojisi, benlik psikolojisiyle çok yakından ilgili. Bu konuda da bilimde yeni alanlar açıldı. Özellikle insan zihni nasıl çalışıyor? Zihin fonksiyonları nelerdir? Tarzında araştırmalar var. İnsan doğarken bir ben ile doğuyor, o ben ile ölüyor. İnsan dünyaya gelirken olmuş olarak gelmiyor, prematüre geliyor insan erken doğmuş gibi. İnsan olgunlaşmamış olarak geliyor dünyaya. Kur’an’ı Kerim’de Hz. Peygambere gelen ilk ayet “oku” ayeti onun şahsında aslında hepimize diyor. Ben okumayı şöyle düşünüyorum bir arama olarak görüyorum yani okumak aslında bir arayıştır aramanın ilk adımıdır. Okumak sadece bilinen kitaplar okumak değil, görünmeyen kâinat kitabını da okumaktır.” şeklinde konuştu.
“Tasavvuf bize iki tane sihirli kelime öğretiyor”
Tarhan şunları söyledi: “Beynimizin bir özelliği var beynimiz konforu sevmez, konfor anında tembelleşir ve körelir aynı şekilde insan da öyle konfora düştüğü zaman insan tembelleşir ve bütün sahip olduğu yetenekleri kaybeder. Medeniyetlerde öyledir ne zaman ki konfora, lükse düşmüşler o zaman çöküşe geçmişlerdir. İnsan da ben itibarlı olacağım diye ipekler giyerek kasıla kasıla dolaştığı zaman aslında egosunun içindeki kötücül duygular onu yanıltıyor demektir, içimizdeki kötülüğü yönetemiyoruz demektir. Hepimizin nefsimizde her zaman kötülüğü isteyen uyuyan bir özellik vardır bunun farkına varıp düzeltmemiz önemli. Tasavvuf bize iki tane sihirli kelime öğretiyor biri sabır diğeri şükür. Zorluklar karşısında dayanıp kimden geldiğine bakıp tahammül etmek, sahip olduğu şeyleri düşündüğü zaman küçük şeylerde memnun olabilmek şükredebilmek aslında bu iki kelime nefis terbiyesidir.”
“Yüz şey bilsek yüz birinciyi bilmeye öğrenmeye ihtiyacımız var”
Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı Cemalnur Sargut ise tasavvuf alanında değerlendirmelerde bulundu. Cemalnur Sargut, “Burada kitâbi bilgileri haiz olmakla birlikte, aynı zamanda, insan olmuş ve insanlığı ön plana almış kişilerin yetişmesi önemlidir. Her birinin kendi mesleğinde tasavvufun nasıl yaşanabileceğini öğrenmesi ve öğretmesi önemlidir. Burada yetişen çocukların büyük bir üstün tarafı var ‘linsan bilmeleri’ onun için yarın öbür gün yurt dışında Mevlana’ları, İbn-i Arabi’leri ve onların hakikatlerini, şeriatı iç manasıyla, Arifliğe çeviren hakikatleri yurt dışında da öğretecek olan sizlersiniz. Yüz şey bilsek yüz birinciyi bilmeye öğrenmeye ihtiyacımız var.” dedi.
“Enstitü mükemmel bir yer”
İçinde bulunduğumuz Güz Döneminde Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsü lisansüstü programlarında “Sufi Metaphysics of Nature” dersini vermekte olan, Enstitü yarı zamanlı öğretim üyelerinden Doç. Dr. Rustom programa Kanada’dan katıldı.
Sempozyumda bir araya gelmenin harika bir fırsat olduğunu dile getiren Doç. Dr. Mohammed Rustom “İlk olarak, enstitüdeki kendi deneyimimden yola çıkabilirim -yaz okulunda verdiğim bir ders ve bu dönem vermekte olduğum bir diğeri. Benim buradaki tecrübem şu ki, bu enstitü dünyada eşi örneği bulunmayan bir yer. Özellikle de inanç ile bilimin, akademik çalışmanın çok farklı bir boyutta bir araya geliş şeklinden ötürü bu böyle. Yaşanan, hal edilen bir manevi gelenek olarak tasavvuf buradaki çalışmaların, araştırmaların merkezinde konumlanıyor ve büyük bir önemle ele alınıyor. Bundan dolayı da, enstitünün gayretleri, zamanımızın ihtiyaçlarına çok uygun düşüyor. Peki enstitü ne yapıyor? Tasavvuf araştırmalarını geçmişten günümüze taşıyor. Gelenekselden çağdaş literatüre, Farsça Arapça Osmanlı Türkçesi gibi farklı dillerdeki metinler inceleniyor. Kadim, geleneksel söylemleri günümüz insanı için anlam ifade edecek formlarda ifade ediyor. Seyyid Hüseyin Nasr’ın söylediği şu meşhur sözü hatırlıyorum: zamansız olandan daha zamanlı bir şey yoktur. İşte tasavvuf, zamansız olan ilahi özün keşfedişidir.
Tabii ki çalışılması gereken çok şey var, ve pek çok disiplin açısından bakılması gerekiyor bunlara: antropolojik, felsefi, psikolojik, ve daha başka. Ama biz hangi disipline mensup olursak olalım, tasavvufi bakış açısı yine çok önemli olacak çünkü bu geleneğin iç görüleri, farklı alanlardaki araştırmalarımızda bakış açımızı zenginleştirecek bir lens rolü oynayacak. Fransız düşünür ve İslam araştırmacısı Henry Corbin’in bir sözünü nakletmek istiyorum: Dünyevi insan kendi zamanının bir ürünüdür. Manevi insan ise, kendi zamanını yaratmaktadır. Dilerim dünya tarafından güdülen, dünyanın çok da fazla bir şey olmayan vaatlerinin esiri olanlardan olmayalım. Çünkü bu duruş bizim bütün hayatımızın akışını, ilgi alanlarımızı belirleyecek bir şey. Atalarımızdan, manevi ceddimizden miras kalan, zamanın başlangıcından bugüne uzanan yolda ilerleme cesaretini gösterelim, bu anlamda yürekli olalım. Bu da bizim yolumuzu yöntemimizi şekillendirecektir, bizi bereket ve zaman kesecikleriyle ödüllendirecektir ki bu bizleri açıp genişletip diğer tüm zamanları da içimize almamızı sağlayacaktır. İnşallah, enstitünün bu inisiyatifi, zamansızlığın bir emsali olur ve bizleri zamansız olanla buluşturur.” dedi.
Okunma : 3285
ÜHA