Tarhan: “Değerler Eğitimi” nin yönetimi ‘Pozitif Psikoloji’ dir…

11 - Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar16 - Barış Adalet ve Güçlü Kurumlar17 - Amaçlar İçin Ortaklıklar3 - Sağlıklı ve Kaliteli Yaşam4 - Nitelikli Eğitim

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Sarıyer Rehberlik ve Araştırma Merkezi tarafından Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen Seminerleri kapsamında düzenlenen “Pozitif Psikoterapinin Okullarda Kullanımı” başlıklı çevrimiçi seminere katıldı. Tarhan, pozitif psikoterapinin psikolojik danışmanların ve rehber öğretmenlerin işini oldukça kolaylaştırdığını belirtti. Pozitif psikolojinin insanın yaşam kalitesini artırmayı amaçladığını dile getiren Tarhan, insanın hem sağlıklı hem mutlu hem de başarılı olmasını hedefleyen bir bilim olduğunu söyledi. Tarhan, bu üç temel unsurun akıl tepsisine dengeli yerleştirilmesi gerektiğini de vurguladı. Tarhan, ‘Değerler Eğitimi’ yönetiminin ise ‘Pozitif Psikoloji’ olduğunu kaydetti. 

Çevrimiçi düzenlenen seminere rehber öğretmenlerin ve psikolojik danışmanların katılımı yoğun oldu. 

“Birincil korumayı en iyi uygulayacak kişiler aileler ve eğitim sistemimizdir”

Pozitif psikoterapinin büyük faydalar sağladığını belirten Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Pozitif psikoterapi, psikolojik danışmanların ve rehber öğretmenlerin işini oldukça kolaylaştırıyor. En çok da psikiyatristler, rehber öğretmenler ve psikolojik danışmanlar bu konuya ilgi duyuyor. Çünkü onlar bu problemlerin farkındalar. Gençlerde problemler büyümeden nasıl önlem alabileceğimizi bulmamız lazım. Çünkü problem büyüdükten sonra tedavi ve terapi zor. Tıpta dört uzmanlık alanı vardır. Bunlardan biri tedavi hekimliği olarak bilinir. Yani hastalığa teşhis koyarsın dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, depresyon, bipolar bozukluk, şizofreni gibi hastalıkları tedavi etmeye çalışırsın. Bu alan zor, zahmetli ve yüksek maliyetlidir. Birincil koruma, kişilerin hasta olmaması için neler yapılabileceğini kapsar. Burada yaşam tarzı devreye girer. Yani yaşam tarzı eğitimi nasıl olmalı, bireyler hastalıklardan nasıl korunmalı gibi. İkincil koruma, risk gruplarını belirleyip erken tanı koyarak hastalık daha ortaya çıkmadan müdahale etmeyi hedefler. Üçüncül koruma ise hastalık geçtikten sonra tekrar nüksetmemesi için yapılan tedavi planını kapsar. Tüm bunları ele aldığımızda birincil koruma altın değerindedir. Bu birincil! korumayı en iyi uygulayacak kişiler aileler ve eğitim sistemimizdir.” diyerek sözlerine başladı. 

"Pozitif psikoloji polyannacılıkla karıştırılıyor”

Pozitif psikolojinin polyannacılık olmadığına vurgu yapan Tarhan; “Kıvılcım yeni çıkmışken söndürmek kolaydır. Büyük yolculuklara küçük adımlarla başlanır. Bu küçük adımları atacak konumda olan da okullarımızdır. Hatta bu süreç ilkokuldan değil okul öncesinden itibaren başlamalıdır. Eğitim sistemimiz bu konuda çözüm üretebilecek yapıda. Tüm dünyada gençler arasında şiddet olaylarının, okula silah götürmenin ve intiharların artması nedeniyle bu konuya özellikle önem verilmekte. Şu anda ABD’de okullarda öğrenciler dersteyken bir anda öğretmen, ‘Dersi bırakıyoruz, şimdi mindfulness eğitimine gidiyoruz.’ diyor. Mindfulness Türkçeye bilinçli farkındalık olarak çevriliyor. Yani düşünce sistemini yenilemeye yönelik egzersizler. Bu eğitimlerde gevşeme, rahatlama, düşünce alışkanlıklarını değiştirme ve stres azaltma teknikleri öğretiliyor. İlkokuldan liseye kadar tüm seviyelerde uygulanıyor. Bu yöntemler aslında bizim Anadolu irfanının Mevlana’nın, Hacı Bayram Veli’nin, Hacı Bektaş Veli’nin, Şeyh Edebali’nin öğretilerinin özeti gibidir. Psikoloji bu öğretileri almış, sistematik hale getirmiş ve metodoloji geliştirmiştir. Bu pozitif psikoloji polyannacılıkla karıştırılıyor. Yani her şeye olumlu bakmak, başına ne gelirse gelsin ses çıkarmamak gibi algılanıyor. Klasik psikoloji negatife odaklanır yani problemi sıfıra getirmeye çalışır. Pozitif psikoterapi ise sıfırı artıya taşımayı hedefler. Bu yüzden pozitif denir. Yani her şeye olumlu bak demek değil yaşam tarzını düzenleyerek onu daha iyi bir noktaya taşımaktır. Nasıl yaşarsan mutlu olursun? Nasıl yaşarsan başarılı olursun? Hedeflerine ulaşır, huzurlu olursun? Pozitif psikoterapi bu sorulara yanıt verir.” ifadelerini kullandı. 

“İnsan bir anlam peşinde koştuğunda gerçek mutluluğu yakalayabilir”

PERMA modelinin beş adımdan oluştuğunu dile getiren Tarhan; “Birincisi positive emotion yani pozitif duygu durumu. Genellikle pozitif düşünce denir ama burada kastedilen pozitif duygu durumu. En kötü şartlarda bile pozitif bir ruh hali yaşayabilmek. Hapiste de olsan sarayda da olsan bu ruh halini sürdürebilmek. Sarayda olan için bu güç zehirlenmesine kapılmamak, egonun şişmemesi, narsizme dönüşmemesi anlamına gelir. Pozitif psikoloji bunu ele alır. Bu pozitif ruh hali için otantik mutluluk denir. Otantik yani saf, halis mutluluk. Türkçede bunun en yakın karşılığı huzur kelimesi. Huzurun Arapçadaki karşılığı ise hazır olmaktır. Yani hem geleceğe ve zorluklara hazır olmak hem de içsel olarak rahat bir pozisyonda bulunabilmek. Perma modelinin ikinci adımı engagement yani angaje olmak. Örneğin bir laboratuvarda ya da derste zamanın nasıl geçtiğini fark etmeden o işe tamamen odaklanmadır. Müthiş bir haz hissedilir. Buna akış duygusu deniyor. Kişi yaptığı işi severek yaparsa, bu duyguyu yakalayabilir. Üçüncü adım relationships yani ilişkiler. İnsanın mutlu olmasındaki üçüncü unsur sağlıklı sosyal ilişkiler kurabilmesidir. Güçlü ve destekleyici bir sosyal ağ mutluluk için gereklidir. Dördüncü adım meaning yani anlam. İnsan bir anlamın peşinde koşmadıkça gerçek anlamda mutlu olamaz. Kapitalist sistem, ‘Hoşuna giden iyidir, gitmeyen kötüdür.’ diyor. İnsan bir anlam peşinde koştuğunda gerçek mutluluğu yakalayabilir. Beşinci ve son adım accomplishment yani küçük şeylerden mutlu olabilmek. Sabah sağlıklı uyanmak, sahip olduklarını fark edebilmek. Başarısızlığa bile tehdit değil fırsat gözüyle bakmak. Her olayın hem tehdit hem fırsat boyutu vardır. Tehdit boyutuna odaklanırsan aşağı çekilirsin ama ‘Bunları yaşamam gerekiyormuş.’ deyip radikal kabullenme yöntemini uygularsan, değiştirilemeyecek şeyleri kabul edip geçmişte başardıklarını hatırlayarak yeniden güç bulabilirsin. Böylece kendine enerji verebilir, ileride de başarabileceğine dair bir inanç geliştirirsin. PERMA modelini bu şekilde özetleyebiliriz.” şeklinde konuştu. 

“Amaç, kişinin güçlü yönlerini kullanarak zayıf yönlerini dengelemesi”

Gardner’ın karakter analizi modelini anlatan Tarhan; “Klasik hekimlikte bir kişi hasta olduğunda ameliyat edilerek tedavi edilmeye çalışılırdı. Ancak artık 21’inci yüzyıl hekimliğinde şimdi dokulara saygılı hekimlik anlayışı ön planda. Dokulara saygılı hekimlik, yarayı mümkün olduğunca açmadan, vücuda en az zarar verecek şekilde tedavi etmektir. Örneğin laparoskopik ameliyatlar bu anlayışa girer. Ya da bağışıklık sistemini immün terapilerle güçlendirerek vücudun hastalıkla kendi başına başa çıkmasına öncelik vermek. İşte bunun psikolojideki karşılığı da pozitif psikoterapidir. Kişinin psikolojik savunma sistemlerini güçlendirip ego dayanıklılığını artırarak bireyin kendi iç dinamikleriyle sorunlarını aşmasına yardımcı olmak. Kişinin pozitif yönleri güçlendirildiğinde, negatif taraflar zamanla etkisiz hale gelir. Bu yaklaşımla ilgili Howard Gardner’ın 1982’de geliştirdiği bir karakter analizi modeli var. Bu modele göre insan karakteri 6 temel erdem ve 24 karakter gücü üzerinden değerlendirilir. Bu değerlere ‘VIA karakter güçleri’ denir. Bu ölçekte bireyin güçlü ve zayıf yönleri belirlenir. Amaç, kişinin güçlü yönlerini kullanarak zayıf yönlerini dengelemesi. Yani pozitif olan yanlarını öne çıkararak psikolojik dayanıklılığı artırmak. Bu doğrultuda yapılandırılmış bir terapi modeli var. Üstelik bu modelin nörobiyolojik karşılığı, yani beyindeki sinirsel temeli de bulunuyor. Bu nedenle bu terapi yöntemi günümüzde klinik uygulamalarda yeni nesil terapi olarak yaygın şekilde kullanılmaya başladı. Aynı yaklaşımın eğitim sistemine uyarlanmış versiyonları da geliştirilebilir.” diyerek sözlerine devam etti. 

“Onurlu yaşamak en büyük mutluluk kaynaklarından biridir”

Değerlerin küçük yaşlarda çocuklara kazandırılması gerektiğini belirten Tarhan; “İnsanda genetik olarak adil olma isteği var. Bilim insanları adil paylaşımla ilgili zihin üstü bir genin olup olmadığını araştırıyor. Bir çocuk adaleti öğrendiğinde aslında bir değer öğrenmiş olur. Bu değer aynı zamanda bir erdemdir. Bu erdemin günlük hayatta uygulanabilir hale gelmiş hali yani davranış kalıbı değer yargısıdır. İşte çocuk bu sürecin içinde hem erdemi hem de değeri öğrenmiş olur. Bilmediğiniz bir yerde bir yerden bir yere gitmeye çalıştığınızı düşünün. Bu yolculukta trafik levhaları yön gösterir. Levhalar size hangi yöne döneceğinizi, ne zaman durmanız gerektiğini söyler. İşte hayattaki değerler de tıpkı bu levhalar gibidir. Hedefe ulaşırken doğru yolu bulmamızı sağlarlar. Mesela ‘Emeğinle kazan, değer yargıların olsun, onurunla yaşa.’ diyor. Bunu değerler öğretiyor. Bunu özellikle küçük yaşlardaki çocuklara öğrettiğimizde çok büyük bir kazanım sağlamış oluruz. Çünkü onurlu yaşamak en büyük mutluluk kaynaklarından biridir. Toplum içinde başı dik yürüyebilmek, kimseye hesap vermek zorunda kalmadan iç huzuruyla yaşamak. Bunlar paha biçilemez şeylerdir. Bu nedenle okullarda çocuklara değerleri ve erdemleri öğretmek sadece bireysel değil toplumsal bir görevdir. Onurlu bir yaşam sürmenin temeli, çocuk yaşta kazanılan değerlerde yatıyor. Bizler de bu bilinçle çocuklara doğruyu, adaleti, dürüstlüğü ve onurla yaşamayı öğretmeye çalışıyoruz.” ifadelerini kullandı.

“Zorbalığa uğrayan çocuk yaşadığı travmayı bir gelişim sürecine dönüştürebilir”

Akran zorbalığının okul reddine kadar gidebileceğine dikkat çeken Tarhan; “Akran zorbalığı günümüzde küresel bir sorun haline geldi. Özellikle sosyal ve duygusal becerileri zayıf olan kendini iyi ifade edemeyen öğrenciler bu durumdan daha fazla etkileniyor. Bu öğrenciler genellikle akademik olarak başarılı, zeki çocuklar oluyor. Ancak sosyal ortamlarda diğerleri gülerken o gülmeyince dışlanıyorlar. Zamanla bu farklılıkları arkadaşları tarafından alay konusu haline getiriliyor zorbalığa dönüşüyor. Bu durumda çocuk içine kapanır, okuldan soğur, hatta okul reddi bile olabilir. Bu noktada yapılması gereken sadece ortamı değiştirmek ya da zorbalık yapanları cezalandırmak değildir. Asıl önemli olan çocuğun bu yaşadığı olayı bir gelişim fırsatına dönüştürebilmesidir. Pozitif psikoloji bu bakış açısını sunuyor. Bu yaşanan olayı sadece tehdit olarak değil aynı zamanda fırsat olarak da görebiliriz. Çocuğa, ‘Bu olay seni nasıl etkiledi?’ ‘Sana ne öğretti?’ ‘Bir daha benzer bir durumla karşılaşırsan ne yaparsın?’ diye soracağız. Bu travma sonrası büyümedir. Zorbalığa uğrayan çocuk yaşadığı travmayı bir gelişim sürecine dönüştürebilir. Psikoterapi sürecinde radikal kabullenme yöntemi kullanılır. Bu yaklaşımda çocuk yaşadığı olayı reddetmek yerine kabul eder. Tıpkı yüzmeyi öğrenirken su yutmadan, kayak yaparken düşmeden öğrenemeyeceğimiz gibi hayat da bazı sosyal ve duygusal zorluklarla öğrenilir. Akran zorbalığı gibi olaylar da duygusal dayanıklılığı ve sosyal becerileri geliştirmek için bir fırsat olabilir. Önemli olan bu olaylardan ders çıkarabilmek, duygusal gücümüzü artırarak yola devam edebilmektir.” şeklinde konuştu.

“Değerler eğitimi sessiz eğitimdir”

Eğitim sisteminin değer temelli olması gerektiğinin altını çizen Tarhan; “Değerler eğitimi sessiz eğitimdir. Yani değerler konferanslarla anlatılmaz. Değer içerikli eğitim, derslerin içinde ve hayatın akışı içerisinde çocuklara hissettirilerek öğretilmelidir. Matematikte, fizikte ya da başka bir dersin içinde bile değer aktarımı mümkündür. Konferans salonlarında verilen uzun değer sunumları çocuklara ulaşmıyor ama bir matematik problemi çözerken ekip çalışması yapması, bir fen deneyinde sorumluluk alması çocuğa fark etmeden değer kazandırır. Japonya ve Çin, 4-6 yaş arası çocuklara bilgi yüklemek yerine sosyal-duygusal beceriler kazandırmaya odaklanıyor. Çocuklara paylaşmayı, birlikte hareket etmeyi, sorunları konuşarak çözmeyi oyunlarla öğretiyorlar. Erkek çocuklar oyun oynarken biri düşünce oyuna devam ederken, kız çocukları genelde yardım etmeye koşuyor. Çünkü empati, genetik olarak kız çocuklarında daha erken gelişiyor. Bu gözlemler sayesinde erkek çocuklara da empati öğretiliyor. Bu şekilde çocuk paylaşmayı, yardımlaşmayı, öfkesini yönetmeyi, mutluluğu paylaşmayı öğreniyor. Bu da onun beyninde sadece akademik başarıyı değil sosyal ilişkileri de bir haz kaynağı olarak görmesini sağlıyor. Böylece çocuk başarısız olduğunda mutsuz olmuyor başka mutluluk yolları da bulabiliyor. Tek bir alana bağlanmış haz sistemi çocukları savunmasız yapar ama çok yönlü bir mutluluk haritası çocukların psikolojik direncini artırır. İşte burada pozitif psikoloji devreye giriyor. Pozitif psikoloji çocuğun güçlü yönlerini fark ettirerek kendini tanımasına, geliştirmesine yardımcı oluyor. Eğitim artık sadece bilgi aktarmak değil duygu yönetimi, karakter gelişimi ve değer kazandırma süreci haline geldi. Mutlu, güçlü, dirençli bireyler yetiştirmek istiyorsak eğitim sistemimizi değer temelli bir anlayışla yeniden inşa etmeliyiz. ‘Değerler Eğitimi’ nin yönetimi ‘Pozitif Psikoloji’ dir.” dedi. 

Akıl tepsisi dengeli yerleştirilmeli…

Pozitif psikolojinin insanın yaşam kalitesini artırmayı amaçladığını dile getiren Tarhan; “Pozitif psikoloji insanın hem sağlıklı hem mutlu hem de başarılı olmasını hedefleyen bir bilimdir. Bu yaklaşım sadece ruh sağlığına odaklanmaz aynı zamanda kişinin genel yaşam kalitesini artırmayı amaçlar. Aslında bu anlayışın temelinde yaşam tarzı eğitimi yer alır. Yani birey yalnızca akademik ya da mesleki anlamda başarılı olmakla yetinmez aynı zamanda fiziksel sağlığını korur ve duygusal olarak da kendini iyi hisseder. Bu üç temel unsur mutluluk, sağlık ve başarı akıl tepsisi ya da zihin tepsisi olarak adlandırılan bir metaforla açıklanır. Tepside bu üçü dengeli yerleştirilmelidir. Eğer bir taraf ağır basarsa yani kişi sadece başarıya odaklanır ama sağlığını ihmal ederse ya da mutluluğunu görmezden gelirse o denge bozulur ve tepsi devrilir. Dolayısıyla bu üç alan birbirini desteklemeli ve dengeli bir biçimde geliştirilmelidir. Gençlere, çocuklara bu dengeyi kurmayı öğretebildiğimizde onlara en doğru ve etkili pozitif psikoloji eğitimini vermiş oluruz. Bu da sadece bireysel gelişimi değil toplumsal refahı da güçlendiren bir yaklaşım olarak karşımıza çıkar.” diyerek sözlerini sonlandırdı.
 

Paylaş
Oluşturulma Tarihi16 Mayıs 2025