Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 28 Şubat sürecinde Gülhane Askeri Tıp Akademisinde (GATA) öğretim görevlisi olduğunu belirterek, "Ben o dönemde orada yaşam tarzı ırkçılığına maruz kaldım. Yaşam tarzımızı beğenmedikleri için hiçbir yasaya uymayan, kanuni dayanağı olmayan şekilde, ’Biz bunları tayin edelim, onlar hakkını almaya çalışsınlar’ tarzında, sanki Hitler tarzı bir yöntemle insan tasfiyesi yaşandı" dedi. Tarhan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, dönemin başlangıcının ilk sarsıntılarını yaşayan grubun GATA’daki subay ve öğretim üyeleri olduğunu vurgulayarak, 1994’ün son aylarında kurumda olağanüstü bir denetleme yaşandığını ve dönemin büyük gazetelerinden birinde "GATA’da irtica" başlıklı haberler yazıldığını söyledi. Bunun üzerine GATA’ya denetleme heyeti geldiğini ve bu şekilde 35 öğretim üyesinin çeşitli yerlere tayin edildiğini anlatan Tarhan, şöyle devam etti: "Ben GATA’da bu öğretim görevlilerinden birisiyim. Ben 14 yaşında Silahlı Kuvvetlere girmişim, Kuleli Askeri Lisesinde okumuşum ve hep yüksek sicil almışım, öğretim üyesi olmuşum, 1993’te albay olmuşum. Özgeçmişimle ilgili hiçbir disiplinel sorun yokken, birdenbire sakıncalı statüsüne alındık. Daha sonra o dönemin orgeneralinin iki sözüyle bunu çok daha iyi almış oldum. Birincisi, 1997’de o zamanki genelkurmay başkanının söylediği ’Nizamiyeden döndük’ sözü. Yani bir ordu düşünün ki devletin resmi yapılandırılmış ordusu nizamiyeden çıkmak üzereymiş. Bu ne demektir, ’Askeri bir müdahale yapmak üzereydik’ demektir. ’Bu askeri müdahaleden son anda, 13 Haziran 1997’te ’Vazgeçtik, döndük’ diye basına yansıdı. Daha sonra o dönemdeki orgenerallerden birisinin bir sözü vardı, o da 28 Şubat’ın ideolojisini gösteren bir sözdü aslında. Şöyle demişti, ’Artık dini vatanseverliğin yerini, milli vatanseverlik almıştır.’ Bu ne demektir? ’Artık biz dini değerleri olan insanları Silahlı Kuvvetlerin içerisinde yaşatmayacağız’ demektir. Bu süreç, dini duyarlılıkları olan bütün subayların tasfiye edilmesi şeklinde bir harekete dönüştü. Bu hareket sonucu, resmi kayıtlara giren, Yüksek Askeri Şura kararıyla uzaklaştırılan 1600 subay ve astsubay oldu ki ben kendi isteğimle emekliliğim dolduğu için ayrıldım. Belki onun birkaç misli daha ayrılmak zorunda kalan öğretim üyesi, subay ve astsubay oldu. Bu demektir ki bir darbe yapılacaksa o darbeye engel olabilecek bütün kadrolar tasfiye edilmeliydi ki 27 Mayıs benzeri bir durum. Bu yaşandı."
- "Hitler tarzı bir yöntemle insan tasfiyesi yaşandı"
Prof. Dr. Tarhan, o dönemde Çorlu’ya tayin edildiğini ifade ederek, bu durumu gerektiren herhangi bir kusurunun bulunmadığını kaydetti. Bunun üzerine Milli Savunma Bakanlığını mahkemeye verdiğini anlatan Tarhan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "10 ay sonra GATA’ya tekrar döndüm. 5 ay sonra tekrar tayinim çıktı yine aynı yere ve tekrar mahkemeye giderek yürütmeyi durdurma kararı aldım. Onun üzerine GATA komutanına çıktım. Komutan, ’Nevzat, yine mahkemeye versen yine kazanırsın fakat bu sefer tayinini Şırnak’a çıkarırlar’ dedi. ’Kusurum neymiş’ diye sorduğumda, ’Kusurun, Silahlı Kuvvetlerin içerisinde bir odak var, sizi beğenmiyor. Yaşam tarzınızı beğenmiyor’ dedi. Ben o dönemde orada yaşam tarzı ırkçılığına maruz kaldım. Yaşam tarzımızı beğenmedikleri için hiçbir yasaya uymayan, kanuni dayanağı olmayan şekilde, ’Biz bunları tayin edelim, onlar hakkını almaya çalışsınlar’ tarzında, sanki Hitler tarzı bir yöntemle insan tasfiyesi yaşandı. Onun üzerine ben kendi isteğimle emekli oldum." Bunu yapan komutanların birçoğunun dolduruşa geldiğini belirten Tarhan, "1993’te Belçika’da yapılan NATO toplantısı vardı. Soğuk savaş 1993’te bitti. O toplantıda, ’Artık düşmanınız -bize bir düşman gerekir- İslam radikalizmidir’ tarzında NATO kararı alındı. Bu karar üzerine komutanlar da sanki milli iradeyi değil de NATO’yu dinliyor gibi hareket ettiler. O zaman bunun doğru olduğuna inandılar. Şimdi yargılanıyorlar ve yapmış olduklarının yanlış olduğunun farkındalar. Açıkça itiraf etmeseler de farkındalar" değerlendirmesinde bulundu.
- "Sivil sorunlar demokratik akılla çözülür"
Tarhan, şu an süren 28 Şubat davasına müdahil olmak istediğini ancak bunun kabul edilmediğini aktararak, "Onun üzerine ben mahkeme hakkında şu anda tereddütlüyüm. Mahkeme bir şekilde adil karar veremeyecek diye düşünüyorum. Eğer mahkeme şöyle bir karar verirse, ’Silahlı Kuvvetler darbe yapmamıştır, darbeye teşebbüs etmemiştir, sadece uyarı vazifesi yapmıştır. Bu uyarı vazifesi de Silahlı Kuvvetlerin görevidir’ tarzında bir şey dediği zaman, askeri vesayetin hortlamasına sebep olur. Bu nedenle bu davada kararın millet vicdanına uygun verilmesi lazım" ifadelerini kullandı. Demokrasinin bir yöntem ve değer olduğuna, Silahlı Kuvvetler üyelerinin de buna inanması gerektiğine işaret eden Tarhan, şunları kaydetti: "Yani şu anda gözlemlediğim Silahlı Kuvvetlerin genç üyeleri artık bu evrensel değerlere inanıyorlar ama yine de şu anda Harp okullarında demokrasinin bir değer olarak okutulduğunu sanmıyorum, sadece bir yöntem olarak okutuluyor. Demokrasi aslında bir gelişmiş ideolojisidir. Bunun önce aileden başladığını, okullarda, tüm eğitim sistemi içinde bunu bir yöntem olarak da değer olarak da benimsememiz gerektiğini düşünüyorum. Bu süreçten çıkarılacak en önemli ders ancak insanlık tarihi içerisinde düşündüğümüz zaman Türkiye olarak böyle bir demokratikleşme sürecini en az kazayla atlatan bir toplumuz. Yani biz o dönemde şahıs olarak mağduriyet yaşadık, onunla ilgili sarsıntıları toplum yaşadı. Darbe bir çözüm değildir. Darbeyi bir toplumun, milletin seçenek olarak düşünmemesi gerekir. Darbeyi seçenek olarak düşünen bir yaklaşım, TBMM’nin gelişmesine, olgunlaşmasına engel oluyor. Meclis’i açık tutarak çözümler üretilmesi gerekiyor. Böyle bir durumda askeri akıldan çok, demokratik akılla sivil sorunlar çözülür. 28 Şubat’ın topluma en önemli öğrettikleri bunlar. Ben Silahlı Kuvvetlerdeki yeni kuşakların daha bilinçli olduğunu gözlemliyorum, en azından arzu ediyorum. 28 Şubat’ın 19. senesinde bu konuların unutulmaması ama sanki dün olmuş gibi de bu travmayı canlı tutmadan, ondan dersler çıkararak yolumuza devam etmemiz gerektiğini düşünüyorum."
İstanbul (AA) - Hatice Şenses
26.02.2016
Okunma : 5313