Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Hürriyet Aile köşesinde bu hafta “Şizofreni” konusuna ilişkin bir yazı ele aldı.
Bağımlılık yapan maddelerin yanı sıra özellikle dikkat eksikliği tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar, kişide genetik yatkınlık varsa şizofreniyi tetikleme riski barındırıyor. Bu tip ilaçların doktor gözetiminde kullanılması büyük önem taşıyor. Özellikle dopamin arttıran ilaçların çok dikkatli kullanılması gerekiyor. Beyinde dopaminin fazla artması demek, kişide yatkınlık geni varsa şizofreniyi çıkarıyor. Dopamin beyinde ödül/ceza sisteminin ödül kimyasalı. Beyin şizofrende dopamini aşırı fazla salgılıyor. Şizofreni hastaları hayal, rüya ve gerçek arasında ayrım yapmakta zorlanıyor. Sevgi yatırımını kendine yapıyor.
Psikiyatride ana tedavide en zorlanılan hastalıkların başında gelen şizofreni, hem bizim toplumda hem de dünyada benzer sıklıkta rastlanan bir hastalık olarak dikkat çekiyor. 100 bin kişilik bir şehirde her sene 80 şizofreni vakası çıkıyor yani ortalama olarak bakıldığında bu rakam yaklaşık yüzde 1’e denk geliyor.
MRNA teknolojisi, şimdi psikiyatrik hastalıkların tedavisi için gündemde…
Hastalığın dünya çapında farklı kültürlerde benzer oranda olması hastalıkla ilgili genetik konusunda önemli fikir veriyor. Son yüzyıllarda şizofreni ile ilgili çok ciddi genetik araştırmalar yapıldı. Günümüzde yapılan çalışmalarda da şizofrenide belirlenmiş hedef genler bulunuyor. Yaygınlığı tespit etmek amacıyla kişide hedef gen varsa o gen araştırılıyor. Pek çok hastalıkla mücadelede genetik tedaviler ortaya çıktı. Hedef geni belirliyorsunuz, bir virüsün üzerine adenovirüs denilen zararsız virüsler yükleniyor. O geni değiştirecek gen taşıyıcısı oluşturuluyor. Bu proteini ya da o geni düzelten virüsü vücuda veriyoruz. Virüs gidiyor ve o gene bağlanıyor. O genin çalışmasını engelliyor. O teknoloji (MRNA). Pandemiyle mücadelede gündeme gelen MRNA teknolojisi, şimdi psikiyatrik hastalıkların tedavisi için gündemde.
Şizofreni: Aklın bölünmesi
Şizofreni Grekçe kökenli bir kelime. Anlamına bakıldığında “şizo” yarılma, bölünme, parçalanma anlamında bir kelimedir. Fren de akıl demek yani “aklın bölünmesi” olarak ifade edilebilir. 20. yüzyılın başlarında kabul gören bu tanım, halen değiştirilmedi ve kullanılmaya devam ediyor.
İnsanın normalde üç gerçekliği bulunuyor. İlki gerçek dünya yani yaşadığımız dünya. İkincisi rüya gerçekliği. Üçüncüsü ise hayal gerçekliği. Rüyada ayrı bir dünyadayızdır. İnsan orada uçabilir, dünyaları dolaşır, savaşır. Uyanınca rüyada olduğumuzu fark ederiz. Hayal gerçekliğinde yani daydreaming’de kişi hayale kapılır. Çocuklarda ve ergenlerde çok rastlanır. Kişi hayale kapılır, bir şeyler düşünür. Sonra gerçek dünyaya döner.
Şizofreni hastaları ayrım yapmada zorlanıyor
İnsanın yapacağı ve yapmayacağı şeyler vardır. Akıl yürütmelerle oluşturulan, tanıdık bir dünya vardır. Bu gerçek gerçekliktir. Diğeri hayali gerçekliktir. Fiziksel, hayali ve rüya gerçekliğidir. Şizofren kişilerde bu üçünün ayrımını yapma bozukluğu vardır. Sağlıklı bir beyin, reality testing denilen, gerçeklik testi yapan bir networke sahiptir. Bu gerçek, gerçek değil. Rüya, rüya değil ayrımı yapar.
Hatalı protein beyin kimyasını bozuyor
Beyindeki belirlenmiş genlerde belirli bir stres, belirli bir ortam olduğu zaman seratonin ve dopamin ihtiyacının artar. Önemli bu iki kimyasal o kişide normalde uyuyan o geni harekete geçiyor ve hatalı protein üretmeye başlıyor. Hatalı protein de beyin kimyasını bozuyor. Beyin kimyası bozulunca da kişinin muhakemesi bozuluyor. Biz tedavilerde şu an ilaçla bu durumu düzeltmeyi hedefliyoruz. İlaçlarla genin hatalı ifadesi bastırılıyor. Hatalı protein üretmesi önleniyor.
Şizofrenide rehabilitasyon çok önemli
Şizofrenide erken tanı, vaktinde ve güçlü tedavi çok önemli. Zayıf tedavi olursa hastalık bastırılıyor ama tam kontrol edilmediği için hastalık kronikleşiyor. Onun için şizofrenide güçlü, kapsamlı ve erken tedavi çok önemlidir. Kişi o akut dönem geçip beyindeki o kimyasal fırtına düzeldikten sonra kişiye artık sosyal uyum çalışması ve rehabilitasyon çalışmaları yapılıyor. Avrupa’da bu alanda çok önemli rehabilitasyon merkezleri bulunurken ülkemizde maalesef bu alanda rehabilitasyon merkezi kurulamaması önemli bir eksiklik olarak karşımıza çıkıyor.
Şizofreni hastalarında ilaç reddi çok oluyor
Rehabilitasyon merkezleri, hastanın iyileşmesine çok önemli katkılar sağlıyor. Ülkemizde kurulan ve hizmet veren ruh sağlığı merkezleri çok faydalı oldu ama yetmiyor. Birçok hastalığı kontrol altına almak çok zorlaştı. Özellikle şizofreni hastalarında ilaç reddi çok oluyor. Hastalık bilinci olmadığı için kişi kendi hastalığını kabul etmiyor. Onun için her tedavi yöntemini düşman gibi görüyor. Birçok hekime şiddet olayının arkasında şizofren hastalığı olabiliyor. ‘Beni hastaneye yatıracaklar, bana zarar verecekler, öldürecekler, tecavüz edecekler’ diye düşünüp karşısına beyaz önlüklü kim çıkarsa saldırıyor. Bu nedenle bu hastalara yaklaşım şekli çok farklı ve önemli.
Dopamin artıran ilaçlar dikkatli kullanılmalı!
Bağımlılık yapan maddeler ve dikkat eksikliği tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar, kişide genetik yatkınlık varsa şizofreniyi tetikleme riski barındırıyor. Bu nedenle özellikle ilaçların doktor gözetiminde kullanılması çok önemlidir. Özellikle dopamin arttıran ilaçlar çok dikkatli kullanılmalıdır. Beyinde dopaminin fazla artması demek, kişide yatkınlık geni varsa şizofreniyi çıkarıyor. Dopamin beyinde ödül/ceza sisteminin ödül kimyasalı. Beyin şizofrende dopamini aşırı fazla salgılıyor.
Sevgi yatırımını sadece kendine yapıyorlar
Şizofreni hastalığının ana belirtilerinden biri, dereistik düşünce tarzı, otistik yaşam tarzıdır. Dereistik gerçeğe uymayan düşünce tarzı anlamında kullanılıyor. Freud otizm ile ilgili çocukların ilk doğduklarında ilk kendini sevdiklerini ve ilk kendine hayran olduklarını söylüyor. Çocuk hayatı öğrenmeden sadece ‘ben ve annem’ diyor. Sevgi yatırımını kendi egosuna yapıyor. Daha sonra büyüdükçe sevgi yatırımını babasına, ailesine, arkadaşlarına, ülkesine, vatana daha da büyüdükçe ve olgunlaştıkça da evrene, varoluşa, yaratıcıya zihinsel, duygusal yatırımını yapıyor. Şizofrenik kişiler de sevgi yatırımını başkalarına yapmıyor. Sadece kendine döndürüyor.” dedi.
Duygu, düşünce, davranış değişiklikleri olabilir
Şizofreni hastalarında zaman zaman duygu, düşünce, davranış ve yaşam tarzı değişiklikleri de gözlemlenir. Duygu değişiklikleri olabilir. Bazılarında coşku olur, bazı şizofren türlerinde içe kapanma olur, bazı şizofren türlerinde takıntı olur, bazıları kuşkuculuk olur. Bazılarıysa her şeyden kopuktur. Eski tabirle dezorganize şizofreni dediğimiz vakalarda saçma konuşmalar görülebilir. Dünyada çeşitli örnekleri de zaman zaman görülür, toplu intiharlar yaşanabilir.
Şizofreni düzelmez diye etiketleme yapılmamalı!
Günümüzde şizofreni hastalığının tedavisinde de çok ilerlemeler kaydedildi. Tıp bu anlamda önemli aşama kaydetti. Vakaların 3’te 1’i iyileşiyor, 3’te 1’i ne yaparsan yap iyileşmiyor. Diğer 3’te 1’i de sosyal şifa dediğimiz duruma geliyor, yıllarca ilaç kullanıyor. Onun için şizofreni tanısı koymak için zamana ihtiyaç bulunuyor. Vakaya bir görüşte şizofren denilemez. Şizofreni teşhisinde sadece düşünce bozukluğu olması yetmiyor. Duygu, düşünce, davranış bozukluklarının da eşlik etmesi lazım. Kişinin sosyal uyumu bozuluyor. Tedavide bireye yapılacak bireysel psikoterapide çevre desteği de önemli. Mesela birçok şizofreni vakasında çevre yapıcı oluyor. Yapıcı olduğu için şizofreni nüksetmeden seyredebiliyor. Şizofreni tedavisinde tıp eskiye göre daha ilerde. Şimdi beynin birçok sırları anlaşılabiliyor, bu nedenle kimse şizofreni düzelmez diye etiketleme yapmamalı.
Okunma : 1944
ÜHA