Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Dost TV ve Dost FM’de yayınlanan “Prof. Dr. Nevzat Tarhan’la Akla Kapı” programında “Duygusal Denge” başlığını ele aldı. Duygu durum bozukluğuna sahip kişilerin duygularını yönetemediklerini söyleyen Tarhan, duyguların kültürlere göre değiştiğini ifade etti. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli becerinin duygusal bilgelik olduğuna dikkat çeken Tarhan, beynin ön bölgesinin duyguları ayarladığını belirtti. Manevi olgunlaşmanın beyinde karşılığı olduğunun altını çizen Tarhan, “Allah, maddi dünyayla manevi dünyayı ön beyinle yönetiyor.” dedi.
“Duygu durum bozukluğuna sahip kişiler duygularını yönetemeyen kişilerdir”
Duygu durum bozukluğu yaşayan kişilerin özelliklerini anlatan Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Duygu durum bozukluğuna sahip kişiler duygularını yönetemeyen kişilerdir. Ruh halleri çok değişkendir. Fırıldaktırlar. Ne yapacaklarını öncenden kestiremezsiniz. Duygusal olarak tutarsız ve dengesizdirler. Duygusal dengesiz. Onlarda stabil olan tek şey instabilitedir. Yani dengesiz olmak tek dengeli oldukları şeydir. O tipler çok tehlikelidir. Evlilikte en çok zarara sebep olan kişiliktir. Borderline kişilik olarak bilinir. Karısına, ‘Senden nefret ediyorum!’ der. Arkasındansa, ‘Sakın beni bırakma’ der. İki tane uç şeyi aynı anda yaşayabilen kişilerdir. Karşı taraf kızıyor mu, üzülüyor mu anlayamazsın. Tamamen duygusal dengesizlik yani.” ifadelerini kullandı.
“Duygular kültüre göre değişiyor”
Duyguların kültüre göre değişiklik gösterebileceğini söyleyen Tarhan; “Duygular kültüre göre değişiyor. Onun üzerine ben ‘Duyguların Psikolojisi’ kitabını yazma ihtiyacı hissettim. Yani duygulara kültüre uygun yorumlar getirmek istedim. ‘Olumlu duygular, olumsuz duygular ve bu duyguları nasıl yönetiyoruz? Sol beyin, sağ beyin, ön beyin nasıl çalışıyor?’ konularını inceledim. Beynimiz duyguları olumlu duygular ve olumsuz duygular diye kategorize ediyor. Bazı kişiye göre mesela neşe olumludur. Amerikan kültüründe sevindirik olmak olumludur. Çocuk gibi sevinirler her şeye. Mesela Doğu kültüründe sevindirik olmak olumlu değildir. Bunun gibi olumlu-olumsuz, kültüre göre, bireye göre de değişiyor. Bütün bunları ‘kültürümüze özgü duygu durum’ diye, yazma ihtiyacı hissetmiştim…” şeklinde konuştu.
“Her duygu beynimizdeki belli bir kimyasal karışımı ifade ediyor”
Otistik bireylerin duygusal okuryazarlıklarının düşük olduğunu belirten Tarhan; “Her duygu beynimizdeki belli bir kimyasal karışımı ifade ediyor. Bunu vücuda boca ediyor ve bu şekilde vücudumuz tepki veriyor. Bizim yüzümüzde mikro mimikler var. ‘Emotionalfaces’ diye yazılımlar var duygusal yüzlerle ilgili yüz okuma yapıyor. Mesela otistikler yüz okumayı yapamıyorlar. Sosyal ve duygusal okuryazarlığı düşük. Onlara mutlu insanın yüzü gösteriliyor bu üzüntülü diyor. Mesela şaşkın bir insanın yüzünü gösteriyorsunuz, yine üzüntülü diyor. Duyguları tanıyamıyor. Böyle bir kimse okula gittiği zaman bir espri yapılıyor herkes gülüyor o gülemiyor. Bu sefer aykırı kalıyor. Aykırı kalınca akran zorbalığı yaşıyor. Akran zorbalığı yaşıyorsa ‘Bu çocuk gizli otistik olabilir.’ diyoruz. Tam otizm olmuyor, mantıksal zekâsı yüksek oluyor. Hatta beyinde deha adacığı oluyor ama sosyal ve duygusal zekâsı düşük oluyor.” dedi.
“En büyük tehlike insanlığı kaybetme tehlikesi…”
Maddi refahın artmasıyla mutluluğun ters yönde ilerlediğini belirten Tarhan; “İnsanlığımızı kaybediyoruz. Şu anda nükleer tehlike, geleceğin tehlikesi olarak biliniyor. Nükleer savaş çıkarsa ne olacağını bildikleri için kimse cesaret edemiyor küresel dengeler nedeniyle. Şu anda insanlığı bekleyen en büyük tehlike nükleer tehlike değil. En büyük tehlike insanlığı kaybetme tehlikesi. Şu anda bakıyoruz boşanmalar, şiddet, suç olayları, depresyon, intihar olayları artıyor. Maddi refah artıyor ama mutluluk aşağılara gidiyor…” ifadelerini kullandı.
“Duyguların sürdürülebilir olması lazım”
Duyguları yönetmenin bir bilgeleşme süreci olduğunu söyleyen Tarhan; “İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli beceri duyguları yönetme becerisi ve duygusal bilgeliğidir. Duygusal bilgelik, düşünceye duygu eklediğin zaman oluyor. Eklemezsen duygu eyleme dönüşmüyor. Düşünceye duygu eklediğin zaman inanış oluyor. İnanışı devam ettirirseniz karakter oluyor. Altı aydan fazla devam ettirirseniz kişilik haline geliyor. Onun için duyguların sürdürülebilir olması lazım. En az altı ayı devam ettirebilmek gerekiyor. Bu da insanın bilgeleşme sürecidir.” şeklinde konuştu.
“Duyguları ayarlama beynin ön bölgesinin işidir”
Dünyadaki her şeyin bir kanun sisteminde olduğundan bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, her şeyin birbirine sebep sonuç ilişkisiyle bağlı olduğuna dikkat çekti. Tarhan; “Duyguları ayarlama beynin ön bölgesinin işidir. Beynimizde limbik sistem var. Bu limbik sistem, beynimizin duygularıyla ilgili kısım beynin kalbi. Yani korku, öfke, nefret her duygu burada çalışıyor. Beyinde 140 milyar civarında sinir hücresi var. Kalpte de 40-50 bin tane duygularla ilgili hücre var. Bunlar birbiriyle konuşuyor. Kalpte de birbiriyle bağlantılı. Allah duygularımızı vücudumuza bir kanun sistemi ile bağlamış. Dünyadaki her şey bir kanun sisteminde. Birbirine sebep sonuç ilişkisiyle bağlamış.” dedi.
“İnsan ümit ve korku arasındaki dengeyi tutturabilirse yoldan şaşmıyor”
Sağ ve sol beynin dengesini ön beynin sağladığını söyleyen Tarhan; “Duygularımızın gelişmesi için kötücül duygulara ihtiyacımız var. Kur’an-ı Kerim’de şeytani vesvese denilen şey kötücül duygulardır. Bunun da beyinde karşılığı var, ölçülebiliyor. İyicil duyguların da beyinde karşılığı var. Beynimizin bir tarafı iyicil duygular istiyor bir tarafı kötücül duygular istiyor. Ön beyin dengeyi sağlıyor. Sol beyin mantık, muhakeme, analiz, konuşma, hesaplamayla ilgili. Sağ beyin duygular, heyecanlar, müzik, sanat ve olaylara bütüncül bakmayla ilgili. Sol beyin olaylara noktasal bakmayla ilgili. Sol beyne eril beyin, sağ beyne dişil beyin deniyor. Ön beyin bu ikisi arasındaki dengeyi sağlıyor. Ön beyin, ‘Her şeyi ben bilirim.’ diyorsa kibirli bir beyindir. O beyin her an yoldan şaşabilir. İnsanın hayatındaki toplam başarı hayatın sonunda belli olur. ‘Ben başarılıyım.’ diyemez insan. ‘Ben şu anda başarılıyım ama 5 sene sonra başarılı olup olmayacağım belli değil.’ demesi lazım. İnsan ümit ve korku arasındaki dengeyi tutturabilirse yoldan şaşmıyor. Beyin o zaman doğru kararlar veriyor. Böyle olana sanki evrensel bir yardım geliyor. Buna kreatif düşünce deniyor. Bunun için önce duygusal hayaller kurmak gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
“Allah, maddi dünyayla manevi dünyayı ön beyinle yönetiyor”
Manevi olgunlaşmayla beyinin ön bölgesinin ilişkisinden bahseden Tarhan; “Manevi olgunlaşmanın beyinde karşılığı var. Buna frontal lob eğitimi deniyor. Frontal lob eğitimi dediğimiz şey manevi olgunlaşmadır. Allah, maddi dünyayla manevi dünyayı ön beyinle yönetiyor, perçemlerimizle yönetiyor. Bu konuda bir ayet var. Demek ki bunun karşılığı Kur’an-ı Kerim’de geçiyor. ‘Kötülük yapanları perçemlerinden kötüye götüreceğiz.’ diyor. ‘İyi yapanlar zaten iyiye gidiyorlar.’ manasında. Yani perçem frontal bölge. Evrensel enerjiyle bağlantılı yer. Bunun kanıtı ise literatüre girmiş Elliott vakasıdır.” şeklinde konuştu.
Okunma : 80
ÜHA