Ramazan'da kötücül duygular azalıyor, kötücül duyguları kontrol etme iradesi ve iyicil duyguları artırma hissi de fazlalaşıyor. İyi olma, merhametli olma, yardımlaşma gibi, insanları sevme, mütebessim olma gibi duygular fazlalaşıyor. Diğer yandan kin, nefret, öfke, kıskançlık gibi duygular azalıyor. Hatta bunlara modern tıpta zehirli duygular deniyor. Bu zehirli duygular, beyinde zehirli kimyasallar salgılıyor, kalp hastalığı, mide hastalığı gibi birçok hastalığa neden oluyor. Bu duyguların artması, iyicil duyguların fazlalaşmasıyla Ramazan'da insanda bir huzur ortamı oluşuyor.
Nedim ODABAŞ Hocam;
Ramazan'ın toplumsal psikolojimizdeki yeri nedir? Ramazan gerek insan psikolojisinde gerekse toplum psikolojisinde ne tür dönüşümler sağlar? Neler getirir, hayatımızda neleri değiştirir?
En son olarak Uluslararası Psikiyatri Dergilerinde yayınlanan bir makale var. Sosyal destek depresyonun yayılmasını büyük ölçüde azaltıyor. Depresyon hastalığının yaygınlaşmasını sosyal bağların güçlü olması engelliyor. Bilimsel çalışmalarla da bu ortaya konulmuş durumda. Hatta buna sosyal sarma gibi bir tabir kullanmışlar. Sosyal olarak bir kişi aile bağları güçlüyse, sosyal bağları kuvvetliyse o kişiler depresyona daha geç giriyorlar, daha erken çıkıyorlar. Bunun için ailede sosyal bağların güçlendirilmesi lazım. Depresyon tedavisinde sadece kendisini değil ailesini de ele almak lazım diye anlaşılıyor. Bunu şunun için söylüyorum; Depresyon toplumda çok yaygın bir hastalık, onun dışında dünyada artma eğiliminde. Dünya Sağlık Örgütü, önlem alınmazsa 2027 yılında depresyon en büyük sağlık sorunu olacak diyor.
Peki, bu daha çok büyükşehirlerde yaşayan insanların sorunu mu? Ya da tüm insanlığın sorunu mu?
Genel bir istatistik olarak. Şehirleşmenin artısı da var, etkisi de var. Depresyonun yaygınlaşmasını önlemek için neler yapılması lazım derken, en önemlisi aile bağlarının güçlendirilmesi, sosyal desteklerin sağlanması depresyon tedavisinde sosyal desteği artırmak gerekiyor. 12 ay var... Bir ay Ramazan. Ramazan ayının ibadetlerini çok iyi analiz etmemiz lazım. Üç tür ibadet var Ramazan ayında. Mali ibadet, toplu ibadet (Teravih), bireysel yön. Hem sosyal yönü var, hem bireysel yönü var, hem de mali yönü var. Bir atmosfer halinde bütün sosyal yapıyı etkileyen bir yönü var Ramazan'ın. Ramazan'ın geldiğini o bölgede yaşayan herkes biliyor ve Ramazan'ın ikliminden, atmosferinden herkes etkileniyor. Bu nedenle bireysel ibadetlere göre Ramazan'da sosyal ibadet olması çok önemli. Ramazan'da yardımlaşmanın arttığını görüyoruz. Yapılan istatistiklerde Ramazan ayında suçlar yüzde 50 oranında azalıyor.
Amatem'in raporlarına göre, alkol bağımlılarının yüzde 50'si alkolü bırakıyor. Ayyaş dediğimiz insanlar bile bu kötü alışkanlığını terk ediyor. Ramazan'ın sosyal yapıya tesirini görüyoruz. Zararlı alışkanlıklar bile terk ediliyor. Bağımlı kişi onu terk ediyorsa, aslında o bağımlılığı yenme konusunda önemli bir mesafe almış demektir. Ramazan'ın böyle bir katkısı oluyor. Ramazan, sosyal bir ibadet olarak suçu azaltması, bağımlılıkları azaltması ve insanlar arasında paylaşımını artırmasını sağlıyor. Ramazan insanlar arasında infak kavramını artırıyor. İhtiyacından fazla olanı yaymayı teşvik ediyor Ramazan. İnfak denilince sadece sadaka veya zekat anlaşılmamalı. Aslında infak, ilahiyatçıların tefsirlerine göre daha geniş çerçeveli bir kavram. Ramazan, başkalarının ihtiyaçlarını ve başkalarının dertlerini paylaşma gibi bir atmosfer oluşturuyor. Aslında toplumda sosyal algı yönetimi yapıyor. İnsan tek başına bırakıldığında sadece kendini düşünme, kendi nefsini düşünme gibi bir durumla karşı karşıyadır. İnsanlar aksi gösterilmedikçe kendi çıkarı peşinde koşmaya yatkındır. Ama toplum kendi çıkarını değil, sokaktaki aç muhtaç olanların da ihtiyaçlarını gözetmekle kurgulanmalıdır. Toplumda dezavantajlı kişiler var. Hastalar var, güçsüzler var, engelliler var, zayıflar var, aciz, çaresiz insanlar var. Bunlar toplumun neredeyse yarısını oluşturuyor.
Dezavantajlı kısımları toplumun sınavıdır. İyi insanların, varlıklı insanların, güçlü insanların sınavı, dezavantajlı insanlara nasıl davranacaklarıyla ölçülür. Fakir, kör, aciz, muhtaç, engelli, aç, yetim gibi bunların karşısında bunların dezavantajların sınavı da hayat yolunda iyi insan almak için çabalamaktır. Avantajlı insanların, varlıklı, sağlıklı insanların da sınavı da iyi insan olmak için o insanlara iyi davranmayı, o insanların ihtiyaçlarını görebilmektir. Korumalıdır, gözetmelidir...
Dünya hayatını bir sınav olarak görürsek, burada sınav eşitleniyor. Dünya hayatını sonsuzluğa açılmış bir parantez olarak görürsek, dünya hayatındaki herkesin eşit olduğu, fakirin de zayıfın da engellinin de zenginin de varlıklının da eşit olduğu tek konu, hepsinin iyi insan olma konusunda eşit avantajlı olmalarıdır. Sakat, zayıf bir insan da iyi insan olabilme potansiyeline sahiptir. İyi insan olma sınavında herkes eşit başlıyor. Adil bir sınav var dünyada. Ama bu adil sınavda varlıklı insanlar, yoksulu, muhtacı, engelliyi, dezavantajlı kişileri gözetebilme avantajıyla öne geçebiliyor. Bunu şunun için söylüyorum. Varlıklı insanlar mallarını kendi malı gibi görmemesi gerekiyor. Mülk yaratanın...
Biz mülkün sadece emanetçileriyiz. Dünya misafirhane. Dünyada biz bir yolcu gibiyiz. Zamanı gelince çıkacağız. Dünya malının kalbimizi dünyaya bağlayıp bağlamamanın Ramazan'da düşündüğümüz bir ay. Ölümü düşünüyorsun, hastaları düşünüyorsun, aç kalıyorsun, aciz olduğunu anlıyorsun. Demek ki doğaya hakim değilim, vücuduma hakim değilim diye kendini sorgulama ihtiyacı ortaya çıkıyor. Ramazan insanın dünya hırsını frenlediği bir ay oluyor. Çünkü dünya hırsı insanın en büyük sınavlarından birisidir. İnsanın nefsinde öyle bir arzu var. Her şey dört dörtlük olsun, en önde olayım, birinci olayım, en zengin olayım, en güzel hayat yaşayayım diye insanda bir algı vardır. Bu arzu yönetilmesi gerekiyor. Bu arzu, başkalarını yok sayma gibi bir noktaya götürüyor. Bunun sonucunda başkası çalışsın ben yiyeyim diyen insan, burada bencilliğini sorgulama fırsatı oluyor.
Diğer taraftan benim karnım tok olduktan sonra başkası açlıktan ölsün bana ne diyen bir insan anlayışı var. İnsanı doğal seyrine bırakırsanız, başkalarına yardım et, yoksulu gözet gibi bir beklenti verilmezse, insanoğlu "Ben tok olayım da başkaları açlıktan ölse bana ne" durumuna gelir. Bunun bir örneğini biz İsviçre'de yaşadık. Afrika'da açlıktan ölen çocuklar vardı, gazetelerde boy boy fotoğrafları yayınlandı. O dönemde İsviçre'de bir referandum yapıldı: "Bu çocuklara yardım edelim mi?" diye. İsviçre halkı "Etmeyelim" diyor. Medeni olarak bilinen, gelişmiş olarak bilinen İsviçre toplumunda aç ve yoksul Afrikalılara yardım etmeyelim sonucu çıkabiliyor.
Diğegamlık, empati yok olmuş yani?
Evet... Yok olmuş. Bu bir sosyal felakettir. Dünya savaşları böyle çıkıyor. Dünyada kıyamet kopacaksa böyle gerekçelerle kopuyor. Demek ki dünya kaynaklarının çoğunu tüketiyorlar, ama dünya gelirlerinin çoğu kendilerine gidiyor. Nüfus olarak Amerikalılar dünyanın yüzde 5'ine sahiptirler ama dünya kaynaklarının yüzde 25'ini tüketmektedirler. Beş dünyalıya bir Amerikalı... Bu sebeple iktisatta tembel şişman kedi olarak tabir ediliyorlar. Bu bencilleştiriyor insanı. Bu da sosyal sermayenin zayıflaması olarak görülüyor. Ramazan sosyal sermayemizi genişletiyor? Evet...
Peki hocam, Ramazan'da psikiyatrik vakalar da azalıyor mu?
Ramazan'da koruyucu etki yapıyor. Ramazan'da psikiyatrik vakaların azalıp azalmadığıyla ilgili bir istatistik çalışmayı bilmiyorum. Ama benim gözlemim. Ramazan'da kötücül duygular azalıyor, kötücül duyguları kontrol etme iradesi fazlalaşıyor, iyicil duyguları artırma hissi de fazlalaşıyor. İyi olma, merhametli olma, yardımlaşma gibi, insanları sevme, mütebessim olma gibi duygular fazlalaşıyor. Diğer yandan kin, nefret, öfke, kıskançlık gibi duygular azalıyor. Hatta bunları zehirli duygular söyleniyor. Bu zehirli duygular, beyinde zehirli kimyasallar salgılıyor, kalp hastalığı, mide hastalığı gibi bir çok hastalığa neden oluyor. Bu duyguların artması, iyicil duyguların artmasıyla insanda bir huzur ortamı oluşuyor. Batı huzur ile mutluluğu karıştırıyor. Mutluluk, şunu alayım, evim olsun, arabam olsun, gezeyim, eğleneyim... Mutluluk maddidir ve geçicidir. Huzursa, soyut bir duygudur. Ve uzun sürer, kalıcıdır. Belli şartlara bağlı değildir. Mutluluk dış nedene bağlıdır, huzur iç nedene bağlıdır. Huzurlu bir insan, zindanda bile olsa huzurlu olarak kendini hissedebilir. Çünkü dış sebebe bağlamamıştır, iç sebebe bağlamıştır huzurlu olmayı. Ramazan böyle bir huzur ve mutluluk veriyor. Huzur diye tanımlayabileceğimiz bir mutluluğu veriyor. Dünyevi mutluluklar, yemek içmek, kafana göre yaşamak geçici mutluluğu veriyor. Bu tür mutluluklar sürdürülebilirliği düşük mutluluklardır. Ramazan ayı insanlara mutluluk değil huzur veren aydır.
Hocam, son olarak Ramazan mesajı ne vermek istersiniz?
Ramazan'ın anlamına göre Ramazan'ı geçirmek en önemlisidir. Sadece bedenimizle ilgili bir ibadet değil, aynı zamanda ruh yapımızla ilgili bir ibadetler yumağını yapıyoruz Ramazan'da. Ruh yapımızın ibadetini de ego idealimizde iyi insan olmayı hedeflememiz gerekiyor. Hayatımızın sonuna geldiğimizde nasıl anılmak istiyoruz. Mezar taşımıza ne yazılmasını istiyoruz. Ramazan'da bunun bilincine varmamız gerekiyor.
MİLLİ GAZETE
Okunma : 5069