TARHAN Ailesinin Soy Ağacı

Psikolojik hijyenin ilk şartı özeleştiri!

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Acıbadem Okullarında veli ve eğitimcilerle söyleşi gerçekleştirdi. “Aile İçi İletişim ve Eğitimde Psikolojik Destek” başlıklı söyleşide Tarhan, aile içi iletişimde dikkat edilmesi gereken noktalara değindi. İletişimsizliğin, çatışmalı iletişimden daha kötü bir durum olduğunu aktaran Tarhan, bencilliğin evliliğin birinci düşmanı olduğuna vurgu yaptı. Evlilikte şaka bile olsa yalan söylememek gerektiğini dile getiren Tarhan, evlilikte en çok yapılan hatanın bir problem halinde kusuru dış nedene bağlamak olduğunu, medikal hijyen el yıkamaksa, psikolojik hijyenin ise öz eleştiri yapmak olduğunun altını çizdi.

 Acıbadem Okulları Çamlıca kampüsünde gerçekleşen söyleşi yoğun ilgi gördü.

“İletişimsizlik, çatışmalı iletişimden daha kötü bir durum”

Aile içi iletişimde üç tip iletişimin olduğunu vurgulayan Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Birincisi sağlıklı iletişim. Problem olduğu zaman taraflar oturur konuşurlar, problemi çözerler, bir şeyler öğrenirler ve dağılırlar. Bu her zaman olabilecek bir durum. Bir de ikinci bir iletişim tipi olan çatışmalı iletişim vardır. Biri ‘A’ diyor öbürü ‘B’ anlıyor. İki tarafta da iyi niyet, sevgi var fakat bir türlü anlaşamıyorlar. Beraber olsalar yapamıyorlar, uzak kalsalar yine yapamayacaklar. Böyle bir çatışmalı iletişim olur. 50 sene geçer halen birbirleriyle didişirler. Bir de en kötüsü var o da iletişimsizlik. Yani iletişimsizlik, çatışmalı iletişimden daha kötü bir durum. Orada sevgi de yok, iyi niyet de yok. Bu çatışmalı iletişimden daha kötüdür.” ifadelerini kullandı.

“Bir mangal ateşi gibi beslemek gerekiyor”

Evlilikte duygu mesafesinin açılmasıyla çeşitli korkuların ve şüphelerin ortaya çıktığını belirten Tarhan; “Evlilikte balayı dönemi vardır. Bu dönemde sağlıklı iletişim oluyor, romantizmin olduğu dönem. İkinci dönem çatışmanın olduğu dönem. Yani her ailede muhakkak olur. Olmaması mümkün değil. Olmazsa zaten anormallik vardır. İki farklı insan evlendikten sonra erkek kendini işe veriyor, kadın da çocuklarına veriyor. Aralarındaki duygu mesafesi açılıyor. Evlikteki ilişki ateşle olan münasebetimiz gibidir. Çok yaklaşırsan yakar, uzaklaşırsan da üşürsün. Belli bir mesafede durman lazım ama arada da beslemen lazım. Evlilik de böyle yani bir mangal ateşi gibi beslemek gerekiyor. Çok yaklaşırsanız bir çatışma, problem çıkıyor. Çok uzaklaşırsanız da bu sefer problemler büyüyor. Duygu mesafesi açılınca çeşitli korkular, şüpheler ortaya çıkıyor. Yani iki tarafların da birbirlerine olan sevgisi devam etse bile ilgi azalıyor. Sevgi eylemlerinden birisi de ilgilenmektir. Birlikte zaman geçirmek, zaman ayırmak sevgi eylemlerinden birisidir. İlgi zayıfladığı zaman karşı çeşitli korkular başlıyor.” şeklinde konuştu.

“Medikal hijyen el yıkamaksa, psikolojik hijyen de öz eleştiri yapmaktır”

Farkındalığın ve öz eleştirinin önemine vurgu yapan Tarhan; “Sorunlar büyümenin ve gelişmenin bir parçasıdır. Sorundan korktuğun zaman daha büyük sorunlar oluyor. Ya örtbas ediyorsunuz ya da orantısız tepki veriyorsunuz. Sorunu daha çözülemez hale getiriyorsunuz. Bu sorunlara yaklaşım mikroba yaklaşım gibidir. Mesela mikropta hasta olmamak için genel kural hijyene dikkat etmektir. Yemekten önce elini yıkarsın, temizliğine dikkat edersin. Bunlara dikkat edersen mikrop vücuda girer ama mikroba karşı tedbir aldığın için mikrop bulaşmaz. Evlikteki ilişkilerde kusurlar mikrop gibidir. Onlardan kaçamazsın ama doğru bir duruş gösterirsen onlar farkında olmadan temizlenir gider. Hatasız bir eş beklemek hoş olurdu ama mümkün değil, gerçekçi de değil. En çok yapılan hata ise bir problem olduğu zaman kusuru dış nedene bağlamak. Medikal hijyen el yıkamaksa, psikolojik hijyen de öz eleştiri yapmaktır. Bir insan bir sorunla karşılaştığı zaman ‘Bu sorunun yüzde kaçına ben sebep verdim?’ diyebilirse ki bunun bizim kültürümüzdeki karşılığı farkındalıktır. Birincisi farkına varmak, ikincisi öz eleştiri yapmak. Bu psikolojik hijyenin birinci şartı. Bunu yaptığınız zaman kendinize haksızlık yapmayacaksınız.” dedi.

Bencillik evliliğin birinci düşmanıdır…

Bencilliğin olduğu yerde şartlı sevginin olduğunu söyleyen Tarhan; “Öz eleştirinin en büyük düşmanı ben merkezciliktir. İmam-ı Gazali Hazretleri, ‘Bütün kötülükleri bir odaya doldursanız kapısını kibir açar.’ diyor. Bu evlilikte de öyle. İnsan, ‘Ben her şeyi biliyorum.’ derse kibir ve ego varsa o kişi evlilikte köle efendi ilişkisi ister. Bu durum kadında da oluyor, erkekte de. Onu yönetmeye çalışıyor. Bencillik evliliğin birinci düşmanıdır. Bencilliğin olduğu yerde sevgi şartlı bir sevgi oluyor. Şartlı sevgi bencil bir sevgidir, gerçek sevgi değildir. Sevgiden daha büyük bir kavram varsa o şefkattir. Şefkatin içinde empati vardır. Sevgi bir suysa saygı onun kabıdır.” ifadelerini kullandı. 

“Şaka bile olsa yalandan kaçının!”

Evlilikteki beklentinin huzur olduğunu dile getiren Tarhan; “Evlilikte şaka bile olsa yalan söylememek lazım. Çünkü yalan olan yerde sevgi varsa bile sevgi yıpranıyor, korku ortaya çıkıyor. Sorgulamaya başlıyor, güven zayıflıyor. Güven olmayınca huzur olmuyor. Evlikteki beklenti huzurdur. Huzuru oluşturmak evliliğin en yüksek hedefidir. Evlilik bir gemi yolculuğuysa o geminin hedefi huzurlu bir yolculuk yapabilmektir. ‘Nasıl yaparsan evliliğin huzurlu olur?’ sorusunu sormak gerekiyor. Burada doğruluk çok önemli. Yalan söylemeden açık, şeffaf ve dürüst ilişki, hesap verebilir ilişki olması önemli…” şeklinde konuştu. 

“Kadın ve erkek beyinleri olaylara bakış ve algılama tarzı bakımından farklıdır”

Sağ beyin ve sol beyin arasındaki farkları anlatan Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Kadın ve erkek beyinleri olaylara bakış ve algılama tarzı bakımından farklıdır. Bu farkı bilmek önemlidir. Örneğin, sol beyin eril özellikler taşır, mantık, muhakeme, analiz, konuşma ve hesaplama gibi alanlarda rasyonel çalışır. Hızlı karar almak ister ve sonuç odaklıdır. Sağ beyin ise dişil özelliklere sahiptir, süreç odaklıdır ve duygular, heyecanlar, müzik, sanat ve estetikle ilgilenir. Estetik ve duygulara odaklanarak işlerin kaliteli ve özenli olmasına önem verir. Sağ beyin sorgulayıcıdır ve süreç odaklı bir yaklaşım benimserken, sol beyin sonuç odaklı bir yaklaşımla daha hızlı karar vermek ister. Beynin ön kısmı ise bu iki taraf arasında dengeyi sağlar. Bu denge, olaylara farklı açılardan bakmamızı sağlıyor.” dedi. 

“Ona karşı çıkmak yerine doğru ve akıllıca kullanmamız gerekiyor”

Medya okuryazarlığına sahip olmanın önemini vurgulayan Tarhan, yapay zekaya karşı çıkmak yerine onun doğru kullanılması gerektiğini belirtti. Tarhan; “Ergenler, dijital dünyada doğdukları için dijital nesiller. Dijital nesiller yapay zekayı diğerlerinden çok iyi kullanıyorlar. Zihinsel ve duygusal olarak olgunlaşmadan, birdenbire yapay zekânın tehlikeli dünyasıyla karşı karşıya kalıyorlar. Anne babaların bu konuda desteği yetersiz kalıyor. Günümüz gençlerine baktığınızda, onların karşılaştığı en büyük sorunlardan biri medya okuryazarlığına sahip olmamak. İsveç’te 2 yaşına kadar hiçbir şekilde vermeyin diyorlar. 15 yaşına kadar da 3 saatten fazla vermeyin diyorlar, eğlence amaçlı okul dışında. Verirseniz çocuklarda dijital bağımlılık oluşuyor. Onun için yapay zekâ için matbaanın bulunması nasıl dünyada bir değişim yaptıysa yapay zeka da değişimi yapacak diyorlar. Yapay zeka şu anda dünyada yeni bir ilişki biçimi, insan biçimi ve yaşam biçimi oluşturuyor. Ona karşı çıkmak yerine doğru ve akıllıca kullanmamız gerekiyor.” ifadelerini kullandı. 

“Haz odaklı yaşam felsefesi küresel olarak hızla yayılıyor”

Gayesi olan gençlerin yetiştirilmesi gerektiğini söyleyen Tarhan, ideali olmayan gençlerin sürüklendiğini dile getirdi. Tarhan; “Teknolojiye karşı çıkmakta, kendimizi tamamen ona kaptırmak da yanlış. Hedefimize doğru giderken onun rüzgarını kullanmamız gerekiyor. Onun gücünü kullanmamız gerekiyor. Bir amaca sahip olmamız lazım. Yapay zeka, dijital, internet amacı olmayan insanı kullanır. Hayatta somut ve soyut amaçlar var. Bu amaçları belli olan, idealleri olan, davaları olan gençler kendilerini kolay kolay kaptırmıyorlar. Davası, ideali olmayan gençler sürükleniyorlar. Aristoteles, mutluluğu ikiye ayırıyor. Biri hedonik mutluluk, biri ödomanik mutluluk diyor. Ödomanik mutluluk haz mutluluğu. Modernizmin bize sunduğu mutluluk, haz mutluluğu. ‘Hoşuna giden iyidir, hoşuna gitmeyen kötüdür. Canının istediğini yap, istemediğini yapma. Dünyaya bir defa geldin.’ diyor. Haz odaklı yaşam felsefesi küresel olarak hızla yayılıyor. Şu anda ülkemiz işgal altında değil ama zihinlerimiz işgal altında. Bir kültür domine ediyorsa bir toplumu o toplumu domine ediyor. O toplumun nasıl düşüneceğini, nasıl hayal edeceğine, nasıl giyineceğine, nasıl düşüneceğine nasıl karar veriyorsa o kültür domine ediyordur, sömürüyordur. Onun için gayesi olan gençleri yetiştirmemiz lazım.” şeklinde konuştu. 
 

Okunma : 380

ÜHA

 

Haberler

Foto Galeri