Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan Sivas Cumhuriyet Üniversitesi tarafından düzenlenen “Zor Zamanlarda Hayatın Anlamı ve Amacı” başlıklı çevrimiçi söyleşiye katıldı. Tarhan, zor zamanların en büyük nedenlerinden birinin ölüm problemi olduğunu söyledi. Üçüncü kuşak psikoterapiler dışındaki tekniklerin ölüme bir açıklama ve anlam getiremediğini kaydeden Tarhan; “Ölüm gerçeği herkesin yüzleşeceği bir gerçek. Ama şu anda üçüncü kuşak psikoterapiler dışındaki bütün teknikler ölüme bir açıklama ve anlam getiremiyor. İnsan öleceğini bile bile niye ümitli yaşasın ki? Bu yaklaşımlar insanları tatmin etmiyor. Çünkü insanın anlam arayışı ve teselli ihtiyacı var.” dedi.
“Zor zamanların ‘tehlike’ ve ‘fırsat’ boyutu var”
Hayatta meydana gelen musibetlere iki farklı bakış açısıyla yaklaşılabileceğimizi ifade eden Tarhan, insanı diğer canlılardan ayıran en büyük özelliklerin başında ‘anlam arayışı’ geldiğini aktardı. Tarhan; “İnsan hayatında yaşanan zor zamanların iki farklı yönü vardır. Zor zamanların birinci özelliği tehlike boyutu, diğer bir özelliği de fırsat boyutudur. Meydana gelen olayların tehlike boyutuna odaklanırsanız zor zamanların acısını çekersiniz. Tehlike boyutundan dersler alıp ona karşı doğru pozisyon alırsanız ve daha sonra fırsata odaklanırsanız zor zamanlar yeni doğumlara sebep olur. Bir kuluçka hükmüne geçer. Örneğin pandemi döneminde bedeni konforumuz bozuldu, istediğimiz gibi hareket edemez hale geldik. Depremde de benzer durumlar yaşandı. Bir taraftan da insan hayatı kısıtlandı ve ölümü daha çok düşünmeye başladık. Ölüm acı bir gerçek ve bunu daha çok düşünmeye başladık. Bunlar hep zor zamanlar. Zor zamanlarda yaşanan musibetten çok insanı strese sokan şey yaşadığı olaylar, belirsizlik, bilinmezlik ve yalnızlıktır. Bütün bunların birleşimiyle beraber belirsizlik, bilinmezlik ve yalnızlıkla zor zamanın acısı birken beşe çıkar. Ama belirsizlik azalırsa, bilinmezlik azalırsa ve insan öyle durumlarda yalnız olmadığını hissederse zor zamanların acısı biraz olsun diner. Victor Frankle, ‘Bir insanın yaşam amacı anlam peşinde koşmaktır.’ diyor. Bu aslında çok yeni bir fikir de değil. Aristoteles’ten tutun da Platon’a, Sokrates’e kadar gider. Orada mutluluğu iki türlü tanımlıyor. Biri Freud’un dediği gibi hedonistik mutluluk diğeri de anlamı arayarak edinilen mutluluktur. İnsandaki anlam arayışı diğer canlılarda olmayan metakognitif genden kaynaklanıyor. Bu metakognitif yani zihin üstü genler sayesinde insan her şeyde bir anlam, neden arar. İnsan bu arayış sayesinde ölümü açıklayan anlamı bulabilir.” dedi.
“Meydana gelen olayların bir görünen yüzü bir de görünmeyen yüzü vardır”
Yaşanan olayların görünen sebepleri olduğu gibi görünmeyen bazı sebepleri olabileceğini ifade eden Tarhan, asıl sebeplere yani olayların hikmet yönüne dikkat çekti. Tarhan; “Olayların bir görünen yüzü bir de görünmeyen yüzü vardır. Olayların görünmeyen yüzü hikmet tarafıdır. Allah kâinatta aynı trafik işaretlerinin yol gösterdiği gibi kendini bulacak yol işaretleri koymuş. Yol işaretlerini takip edersen varacağın yere ulaşırsın. Kâinata baktığımız zaman da bütün ok işaretleri çiçek, böcek, elektronlar, DNA ve evren. Hepsinde sanki ortak bir imza var, tek elden çıkmış gibi. Kâinata bakınca da burada müthiş bir ilim, çok büyük bir tasarım var diyorsun. Hatta tasarım da yetmiyor bir hesap, matematik var diyorsun. Ondan sonra bakıyorsun bir de enerji var, fizik var diyorsun. Daha sonra madde atom, atom altı parçacıklar var, kimya var, biyoloji var. Bütün bunlarla beraber kuantum fiziği bize klasik materyalizmin söylemediği bir şey söyledi. Klasik materyalizm, önce madde var diyordu. Fakat şimdi kuantum fiziğinden sonra anlaşıldı ki önce bilgi var daha sonra madde var. Önce tasarım daha sonra madde var. Şu anda Amerika’da mahkeme kararıyla birçok okul akıllı tasarımı, evrimin alternatifi olarak öğretiyor. Onun için ben Bilgelik Psikolojisi kitabımda kuantum fiziğinden evrene bakıldığında evrenin akıllı tasarımı olarak görüldüğünü aktardım. Akıllı tasarım varsa tasarlayan vardır, kendini göstermeyen bir tasarlayan vardır, maddenin cinsinden olmayan bir tasarlayan vardır.” ifadelerini kullandı.
“Ölüme açıklama getiremeyen psikoterapi teknikleri insanları tatmin etmiyor”
Üçüncü kuşak psikoterapiler dışındaki tekniklerin ölüme bir açıklama ve anlam getiremediğini aktaran Tarhan, bu yaklaşımların insanları tatmin etmediğinin altını çizdi. Tarhan, “Bu çağın insanını hakikati bulmaktan uzaklaştıran iki tane önemli hastalığı var: ‘Narsisizm ve dünyacılık.’ Modern insan kendini kutsallaştırıyor, narsisizm insanın kendisini yeryüzü Tanrısı gibi görmesi, egosunu kabartması ve ölmeyecek gibi düşünmesidir. İkincisi de dünyacılık yani hayatı sadece dünya hayatından ibaret görmesidir. Bu iki ön yargıyı aştığı zaman insan hakikati arayacak. Bir insan hakikati aramıyorsa önce kendini sorgulaması lazım. ‘Ben hayata neden geldim? Hayatın anlamı nedir? Yani bu sahip olduğun her şey bir gün gelip gidecek. Bak yakınlarım öldü.’ diye düşünecek. Ölüm gerçeği herkesin yüzleşeceği bir gerçek. Ölüm ve musibet gerçeğiyle yüzleşebilecek. Ama şu anda bakıyorsunuz üçüncü kuşak psikoterapiler dışındaki bütün psikolog tekniklerinde ölüme bir açıklama ve anlam getiremiyor. Niye insan öleceğini bile bile ümitli yaşasın ki? Bu yaklaşımlar insanları tatmin etmiyor. İnsanın çünkü anlam arayışı ve teselli ihtiyacı var. Budist rahipler ve Mevleviler üzerinde yapılan deneylerde beyinde meydana gelen tepkimeler insanın sonsuzluk talebini ve inanmanın verdiği o teselliyi kanıtlıyor. İmanın verdiği o teselli Allah’la bütünleşmenin verdiği o teselli Allah'ın varlığının en büyük kanıtıdır. Allah kendisine inanıp teslim olana peşin olarak iç huzuru veriyor, buna Pozitif Psikolojide ‘otantik mutluluk’ diyorlar. Otantik mutluluk her ortamda mutlu olabilmek. Her dört mevsimde meyve veren ağaç gibi olabilmek. Bu mutluluk saf mutluluk olarak kabul ediliyor. Ancak inanan bir kimse bu mutluluğu yakalıyor.” şeklinde konuştu.
“Modernizm tatmin duygusunu hayatın merkezine koydu”
Modernizmin komplikasyonlarından sonra dünyada duygusal zekâ çalışmalarının hız kazandığını vurgulayan Tarhan, modernizmin tatmin duygusunu insan hayatında ön sıraya koyduğunu aktardı. Tarhan; “Cinsel kimlik bozukluklar, açık ilişki evlilikler ve boşanmaların artması sonucunda duygusal zekâ çalışmaları yapılmaya başlandı. Duyguları yönetme anlamına gelen Mindfulness gibi akımlar başladı. Şu anda özgürlük ve sorumluluk dengesinin bozulduğu bir dünyada, ruhsal hastalıkların modernizmin komplikasyonunu yaşıyoruz. Modernizm hazzı yüceltti, kutsallaştırdı. Ruh sağlığını bedene hapsetti ve yok saydı. Panik bozukluk salgın haline geldi. Panik bozukluğunun arka planında, kişinin bedeni ve ruhsal bütünlüğünün bozulacağıyla ilgili korku yaşaması yatıyor. Yani denetim becerisini, kontrol duygusunun bozulması düşüncesi panik bozukluğa neden oluyor. Kişinin kontrol duygusunu abartması da bir nevi Allah’tan haşa rol çalmaktır, kendine Tanrı rolünü üstleniyor. İnsanın anlam arayışından önemlisi tatmin arayışı var insanda. Modernizm tatmin duygusunu hayatın merkezine koydu. İki türlü tatmin var; somut tatminler ve soyut tatminler. Somut tatminler, yemek içmek barınmak üremek yani diğer canlılarla eşit olan tatmin seviyemiz. Bunlar maddi ve temel fizyolojik tatminler. Diğer canlılarla ortak tatminler ama insanı diğer canlılardan ayıran hayattaki anlamla ilgili soyut tatminler, zihinsel tatminler. Anlam arayışı zihinsel tatmindir mesela. Anlamın parçası olduğunu hissettiği zaman zihinsel tatmin, doyum, haz oluyor. O kişi o anda bütün istekleri karşılanmış bütün ihtiyaçları giderilmiş, hayatın anlamını biliyor, yaşadıkları acıların arkasındaki anlamı biliyor, dünyadaki gidişi gördüğü zaman bu dünya gemisinin kaptanını biliyor. Ölümden sonra yok olmak insana dehşet veriyor. Onun için anlamı yakalayan müthiş bir huzur ve zihinsel tatmin yakalıyor.” dedi.
Okunma : 2734
ÜHA