TARHAN Ailesinin Soy Ağacı

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Vesvese beyin kimyasını bozuyor”

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen söyleşiye katıldı. Tarhan, “Dini Meseleler Bağlamında Vesvese” konusunu detaylıca ele aldı. Obsesyonun düşünce bozukluğu olduğunu dile getiren Tarhan, vesvesenin yönetilebilmesi için önce beynin yönetilmesi gerektiğini belirtti. Obsesif hastaların en kötü senaryoyu düşündüklerini söyleyen Tarhan, iç dünyalarında büyük bir savaş olduğunun altını çizdi. Tarhan, vesvesenin maddi boyut kazanmasıyla beyin kimyasının da bozduğunu kaydetti.

Çevrimiçi düzenlenen söyleşinin moderatörlüğünü Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Dr. Halil Kılıç yaptı. Söyleşiye Türkiye’de ‘Alo Fetva’ hizmeti veren vaizler katılım sağladı. Düzenlenen söyleşi katılımcılar tarafından yoğun ilgiyle karşılandı. 

“Obsesyon kişinin egosuna yabancı düşüncedir”

Obsesyonun düşünce bozukluğu olduğunu dile getiren Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Obsesif kompulsif bozukluk ciddi bir hastalık grubu. Toplumda yüzde 5 ile 10 arasında görülüyor, toplumdan topluma değişiyor. Bazı kişilerde temizlik obsesyonu bazı kişilerde saldırganlık obsesyonu bazı kişilerde tekrarlama obsesyonu bazı kişilerde cinsel obsesyon bazı kişilerde dini obsesyon oluyor. Kişiye, kültürel yapıya göre obsesyonun türü değişiyor. Obsesyonlar Türkçede vesvese, takıntı olarak bilinen diye çevirebiliriz. Yani vesvesenin diğer düşüncelerden farkı obsesyonla ruminasyon var. İkisi farklı. Obsesyon kişinin egosuna yabancı düşüncedir. Aklı, kalbi, vicdanı onaylamıyor düşünceyi. Saçma olduğunu biliyor ama ruminasyon var kişi o düşünceye inanıyor. Buna zihinsel geviş getirme deniyor. Kişi yanlış bir düşüncenin doğru olduğuna inanıyor, onu yapmak için zorluyor. Negatif ruminasyon da oluyor, pozitif ruminasyon da oluyor. Obsesyondan farklı o. Ona vesvese demek doğru değil. Vesvesede kişinin egosuna yabancı, kişinin aklının, kalbinin, şuurunun, vicdanının onaylamadığı şeyler. ‘Sanki beynimde ikinci kişi konuşuyor gibi.’ derler. Bu tarzdaki düşünce bozukluğuna obsesyon deniyor. Yani bu vesvese, obsesyon, ruminasyon dediğimiz durum tamamen düşünce bozukluğudur.” diyerek sözlerine başladı. 

“Vesveseyi yönetmek, beynimizi yönetmektir”

Vesvesenin yönetilebilmesi için önce beynin yönetilmesi gerektiğini belirten Tarhan; “Duygusal vesveseler var. Mesela onlar saf düşünceler saf duygular değil. Zaten bizim tedavide en çok üzerinde durduğumuz düşünce, duygu füzyonu. Füzyon fizikte vardır. Atomların elektronların birbirinin içine girmesi gibi nükleer reaksiyon oluyor. Beynimizin bir çalışma sistemi var. Mesela ateşle barut fiziksel hayatta yan yana bulunmaz ama beynimizde ikisi yan yana. Ateş dediğimizde aklımıza hemen otomatik olarak barut gelir. Temizlik dediğimizde aklımıza hemen kirlilik gelir. Din deyince aklımıza hemen küfür gelir. Mukaddes şeylere karşı negatif şeyler gelir. İkisi komşudur beyinde. İkisi aynı anda bulunduğu için birbirlerine kısa yol oluşturmuşlar. Yani beynimizin çalışma sistemini bilmemiz lazım. Ruh yapımızın madde dünyasıyla mana dünyası arasındaki araç organı beyindir. Marangozun sanatını göstermesi için alet edevat lazım. Bizim ruh yapımızın da kendini göstermesi için beyin lazım. Vesveseyi yönetmek beynimizi yönetmektir. Bu düşünce vesvesesi de duygu vesvesesi de olabilir. İkisi ayırt edildiği zaman kişi rahatlıyor. Onun için vesvesenin ne olduğunu bilmemiz lazım. Çünkü insan kavramlar üzerinden konuşur. Kavramı yanlışsa o kişi karşı tarafla anlaşamaz. Onun için vesveseden ne anladığımızı netleştirirsek karşı tarafın ne anladığını da düzelterek sağlıklı iletişim kurabiliriz.” ifadelerini kullandı. 

En kötü senaryoyu yazarlar, felaketleştirirler…

Obsesif hastaların en kötü senaryoyu düşündüklerini söyleyen Tarhan; “İnsanın ruh yapısı çok enteresan. Bazen çok basit bir şeyden bile yıkılıveriyor. Bazen de çok büyük bir şeyden hiç etkilenmeyebiliyor. Yani öyle kırılgan bir yapımız var. Mesela bir insanla el sıkışırsın ama eli yaralı bir insanın elini sıksan hemen tepki gösterir. Aşırı duyarlıdır, aşırı reaksiyon gösterir. Obsesif hastalar da obsesyonla ilgili konularda söylenenleri hemen aşırı abartılı algılarlar. Hemen en kötü senaryoyu yazarlar, onu felaketleştirirler. Vesvesenin üç aşaması vardır. Birinci aşamada kişinin aklına vesvese gelir ama o vesveseye inanmaz, sorgular. Yani vesveseyi doğrulama ihtiyacı hisseder. Gider başkalarına sorar. Onaylama ihtiyacı hisseder ve bir müddet sonra güvendiği bir kimseye sorar, onu bir daha yapmaz. İkinci aşamada kişi bunun yanlış olduğunu bilir. Düzeltiyor gibi olur fakat tekrar tekrar bütün gün aynı şeyi yapmaya başlar. Aklındaki tek zihinsel uğraş bu oluyor. Sadece bu konu oluyor. Nereye gitse onu düşünüyor. Mesela namaz kılacak Allah’a karşı, kötü düşünceler aklına geliyor. Üçüncüsü de artık işini, mesleğini, hayatını, ev işlerini, çocuklarına bakmayı yahut da vazifesini yapmayı engelliyorsa o vesvese hastalık boyutuna gelmiş demektir. Böyle durumlarda o vesvese maddi boyut kazanıyor.” şeklinde konuştu.

“Kişi sevgi yatırımını neye yaptıysa vesvese oradan çıkıyor”

Obsesif kompulsif bozukluğun yüksek IQ’lu kişilerde görüldüğüne dikkat çeken Tarhan; “Ortalama bir insan beyni günde bin tane düşünce üretiyorsa IQ’su yüksek olan 3 bin ila 5 bin tane üretiyor. IQ’su yüksek olanlar ürettiği düşünceyi yönetemezse daha çok bunalıma giriyor. Aslında obsesif kompulsif bozukluk en çok IQ’su yüksek olan insanları yakalıyor. Önem verdiği konu dini konular mesela. Oradan yakalıyor. Temizlikse oradan yakalıyor. Paraysa oradan yakalıyor. Mal mülkse oradan yakalıyor. Kişi sevgi yatırımını neye yaptıysa vesvese oradan çıkıyor. Normalde beyindeki yollar patika gibiyken bu kişilerin beynindeki karar verme yolları otoban gibi oluyor. Yani beyindeki yollar artık öyle gelişmiş ki bir düşünce tatmin etmiyor. Devamlı onu düşünmesi gerekiyor. Şehirdeki araba trafiğiyle beyindeki bilgi trafiğinin çalışma sistemi aynıdır. Ankara Kızılay’da yollar kapandı diyelim, trafik sıkışıklığında polis oraya giden yolları tıkar, oradaki yol boşalır ondan sonra açar yolları. İşte beynimizdeki bilgi yollarında, enerji akışında trafik var. Bir konuyu devamlı bloke ettiğiniz zaman beyinde bloke oluyor. O trafiği oradan dağıtmak gerekiyor. Artık kişiler bunu yapamıyor. Beyin bunu otomatik hale getirmiş oluyor.” dedi.
“Onların iç dünyalarında müthiş bir savaş vardır”
Obsesif kompulsif bozukluğa sahip kişilerin müthiş bir anksiyete yaşadığına vurgu yapan Tarhan, sözlerine şöyle devam etti:
“Onların iç dünyalarında müthiş bir savaş vardır. Beyinlerindeki stres dalgası o kadar çok çıkıyor ki resmen acı çeken insan bulguları çıkıyor.” 
“Kişinin ilk ihtiyacı anlaşılma ihtiyacıdır”
Nefsle şeytanın birleşip kalbe saldırdığını söyleyen Tarhan; “Kişinin ilk ihtiyacı anlaşılma ihtiyacıdır. Yani bu duyguyu uyandırmadan söyleyeceğimiz sözlerin hiçbir karşılığı yoktur. Onu anladığımızı hissettirdiğimiz zaman sözümüz tesir etmeye başlıyor. Bunun için aktif dinleyici olmak gerekiyor. Onu dinlemediğimiz zaman hemen bahane bulur. Yani öyle olmaması için o kişiyi dinleyip öyle bilgi vermek gerekiyor. Dini olarak Maraz-ı ruhi diye geçiyor. Bu manevi bir hastalık değil. Kalpte Lümme-i şeytaniye diye bilinen insandaki duygusal vesvesenin tabiri. Yani dini terminolojideki, karşılığı Lümme-i şeytaniye. Kara bir nokta gibi o da kalpte de burada konuşur. O kalbin sesi değil kalpteki Lümme-i şeytaniyenin bir sesi. Yani nefsimizle şeytan birleşip kalbimize ve ruhumuza saldırıyorlar. Böyle durumlarda nasıl davranacağımızı bilmemiz gerekiyor.” ifadelerini kullandı. 
“Parazit düşünce kişiye ait olmayan, yabancı düşüncelerdir”
Düşüncelerin doğru tanımlanması gerektiğinin altını çizen Tarhan; “Parazit düşünce kişiye ait olmayan, yabancı düşüncelerdir. Onun için o düşünceleri doğru tanımlamak lazım. Musallat olmuş düşüncelerdir. Bu şekilde düşündüğün zaman tanımadığınız biri kapıyı çalsa, sizi rahatsız eden birisi içeri alır mısınız? Almayız. Hoşlanmadığımız, sevmediğimiz, bilmediğimiz bizi rahatsız eden birisi geliyorsa içeri almayız, uygun cevabı verip gönderip işine bakarsın. Bu düşünceler davetsiz düşüncelerdir. Bizi meşgul etmeye çalışıyor. Onlarla ilgilenirsek daha çok artıyor. Burada arı metaforu var. Arılar insana musallat olduğunda donuk durursan onlar kaçıp giderler. Eğer ilgilenirsen, kovalarsan daha çok saldırırlar. Davetsiz düşünceler de öyledir. Önem verirsen büyüyor önem vermezsen küçülüyor. Büyük görürseniz büyüyor, küçük görürseniz küçülüyor. Bu düşüncelerin özelliği de budur. Onun için bu vesvese aşamasında önem vermemeyi başlatma yönünden strateji uygulamakta fayda var.” şeklinde konuştu. 
Başarı da ayrıntı da şeytan da ayrıntıda…
Hedefe yönelik olmayan ayrıntının hedeften uzak olduğunu söyleyen Tarhan; “Başarı da ayrıntı da şeytan da ayrıntıda. Ayrıntı iyi mi kötü mü? Bir kişi hedefe doğru giderken hedefi ile ilgili konulardaki ayrıntı başarıya götürüyor ama hedefi ile ilgili olmayan lüzumsuz konulardaki ayrıntı insanı hedefinden uzaklaştırıyor. Mesela bir yere gideceksin bir şeyle uğraşmaktan yapman gereken asıl işi yapmıyorsun. Orada şeytan ayrıntıda oluyor. Ayrıntıyla meşgul edersen ana hedeften uzaklaşırsın. Şeytan Allah’tan uzaklaştırmak için vesvese verir. Satan kelimesinin literatürdeki karşılığı uzaklaştıran demek. Allah’tan uzaklaştırma vazifesini edinmiş bir varlık şeytan. Allah’ın rızasını kazanmak bizim asıl hedefimiz. Allah rızasını maksat yapan kişi vesveseyi daha iyi yönetir.” dedi.
“Daha iyi, iyinin düşmanıdır”
Sahip olunan imkanların en iyi şekilde kullanılması gerektiğinin altını çizen Tarhan; “Daha iyi, iyinin düşmanıdır. Bazı kişiler daha iyi yapayım derken iyiyi kaybediyorlar. Bu kişiye ‘Buna takılıyorsun daha iyiyi kaybedeceksin. Böyle yaparak onu da kazanamıyorsun. O halde daha iyi yapabilmek için mevcutla yetinmen lazım.’ demek gerek. Onun için mükemmeliyetçiliğin tanımı en mükemmeli yapmak değil. Elindeki imkanları mükemmel kullanmaktır. Dini yönde de öyle. Yani dindarlıkta da en dindar olmak değil mükemmellik. Elinde var olan dünyanın, Türkiye’nin, insanlığın ve sahip olduklarının şartları içerisinde en iyisini yapabilmektir. Daha iyiyi yapabilmek, başkalarıyla kendini kıyaslamak kişiyi psikolojik olarak zedeliyor, aşağı çekiyor, özgüvenini düşürüyor. Daha çok vesvese musallat oluyor. Vesvese artık maddi boyut kazandığı zaman beyin kimyası bozuluyor. Beyinlerindeki altyapı bozuluyor.” ifadelerini kullandı. 
“Asıl özgürlük içindeki vesveseye karşı özgür olmaktır”
Vesvesenin kişiyi yönetmemesi için dikkat değiştirme metodunun kullanılması gerektiğini belirten Tarhan; “Modernizm vesveseyi arttırdı. Hümanist felsefeye göre ‘İnsan doğuştan iyidir, kötülük içinde yoktur.’ deniyordu. Halbuki insan iyi ve kötü olmaya aday olarak yaratılmıştır. Psikanalist Otto Kernberg, insanın içinde kötü parça olduğunu söyledi. Bu psikanalizde ezber bozan bir paradigma dönüşümüdür. İçimizde kötü parça derken aslında bu nefs ve şeytanı kastediyor. Bu parçanın vazifesi bize kötülükleri hatırlatmak. O içimizdeki kötü parça vazifesini yapıyor. Kendimizi kötücül duygulardan, kötücül eğilimlerden korumamız lazım. İçimizdeki kötü parçayı beslersek o büyür. İyi parçayı beslersek o büyür. Kişiye bunu anlattığın zaman içindeki düşünce, obsesyon ya da vesvese gibi dini konulardaki küfür düşünceleri namazda geldiği zaman dini terk etme, namazı terk etme noktasına gelmez. ‘Şeytan vesvese veriyor, amacı beni raydan çıkarmak. Beni Allah'ın yolundan uzaklaştırmak istiyor. Zaten ona alet olmamam için ona hayır demem lazım.’ deyip dikkat değiştirme yöntemini kullanacağız. O seni yönetmesin. İçine vesvese gelecek ama vesvese onu yönetmeyecek. Asıl özgürlük içindeki vesveseye karşı özgür olmaktır. İçimizdeki negatif duygulara karşı özgür olmak. Asıl özgürlük budur.” şeklinde konuştu. 
“Sabır göstermek de ibadetin bir türüdür”
Müsbet ve menfi ibadetlerden bahseden Tarhan; “Müsbet ibadetler namaz, oruç, zekât gibi. Menfi ibadetler ise musibetler karşısında sabretmek. Musibet karşısında sabreden kimse sabır ve şükür silahını kullanır. Musibet karşısında sabreden bir kimse ne oluyor? Halinden şikâyet etmiyor. Allah’tan gelene şikâyet etmiyor. Sabrettiği zaman iki faydası oluyor. Birincisi günahları dökülüyor. İkincisi de manevi makamı yükseliyor. Mesela kişilere bunu söylemek lazım. ‘Tövbe et.’ demek yerine ‘Sen zaten acı çekiyorsun bundan dolayı, iç savaş veriyorsun. Bu savaş senin, senin en büyük silahın ümit duygunu ayakta tutacak olan sabırdır. Ümitsize düşme, sabret, Allah’ın rahmetinden ümidini kesme.’ demek lazım.  Bu durumda menfi ibadet yani musibetlere karşı sabır göstermek de ibadetin bir türüdür.” diyerek sözlerini sonlandırdı. 
 

Okunma : 37

ÜHA

 

Haberler

Foto Galeri