Meslekte 40 yılı aşkın süreyi geride bırakan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, son dönemlerde yurt dışına çıkma eğiliminde olan hekimlere yönelik devam eden tartışmalara ilişkin bir mektup kaleme aldı. 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla ‘Sayın Meslektaşlarıma ve aday hekimlere açık mektubumdur.’ Başlığıyla kaleme alınan yazıda ‘Hekimler toparlanıp gitmesinler, toparlanıp kalsınlar’ diyen Tarhan, hekimlere ve tıp fakültesi öğrencilerine önemli mesajlar veriyor.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan’dan meslektaşlarına ve hekim adaylarına samimi 14 Mart mektubu…
Meslekte 40 yılı aşkın süreyi geride bırakan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, son dönemlerde yurt dışına çıkma eğiliminde olan hekimlere yönelik devam eden tartışmalara ilişkin bir mektup kaleme aldı. 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla ‘Sayın Meslektaşlarıma ve aday hekimlere açık mektubumdur.’ Başlığıyla kaleme alınan yazıda ‘Hekimler toparlanıp gitmesinler, toparlanıp kalsınlar’ diyen Tarhan, hekimlere ve tıp fakültesi öğrencilerine önemli mesajlar veriyor.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Sayın meslektaşlarıma ve aday hekimlere açık mektubumdur” şeklinde başlayan mesajında şunları söyledi:
Hekimler üzerlerine almasınlar ve küsmesinler. Neden mi?
“14 Mart Tıp Bayramı, 2022’de hüzünlü geçiyor. Medeniyet tarihimizde hiç olmayan şeyler oluyor. Sağlık hizmeti verenler, özellikle hekimler son yıllarda çok itilip kakılmaya başlandı. Sağlık Bakanımız Dr. Sayın Fahrettin Koca’nın hekimlere gönderdiği bence anlamlı ve değerli bireysel mektupta da hekim saygınlığının tartışılması önemliydi. Sağlıkta şiddet alışılmışın üstünde. Hem yönetimler hem de halkın bir kesimi tarafından. Çeşitli sebepleri var. Benim gözlemlediğim bunların çok az kısmı hekimden kaynaklanıyor. Hekimlik, vebali yüksek olan bir meslektir, meslektaşlarımın hata yapmaması ve doğru tanınması da benim için vebaldir, “Bu kalem yazmak zorunda.” dedim lütfen kimse konuyu kişiselleştirmesin.
Birincisi; doktorlar üzerinden algı çarpıtması mı var?
Mektubunda “Bütün zor koşullara karşın hekimlere ve hekim adaylarına yurt dışına gitmeyin” çağrısında bulunan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Şamar oğlanı sözü, İngiltere gibi monarşilerde prens, prenses, şehzadeler hata yaptıkları zaman onun yerine dövülen sosyal alt sınıftan seçilen kişiler için kullanılıyor. Böylece kral çocukları bunu görüp davranışlarını düzeltirlermiş. Bir çeşit algı yönetimi. Hatta 1600 yıllarda I. Charles’in şamar oğlanı olan kişi, ilerleyen yıllarda prensin dostu olmuş vali olarak atanmıştır. Popülist idarelerde de yönetimin şamar oğlanı şeklinde kültürel katmanlara ihtiyacı vardır.
Hekimler toparlanıp gitmesinler, toparlanıp kalsınlar
Kalabalıkların memnuniyeti için bu yapılır. Hekim arkadaşlar ve aday hekimler, küsüp yurt dışına gitmeye kalkmasınlar. Sağlık meslek örgütlerinin de çağrıda bulunduğu gibi ‘Toparlanıp gitmesinler, toparlanıp kalsınlar.’ Demokrasi kapısı açık oldukça çareler tükenmez. Demokrasi karşıtları da demokratik yönetimlere bu sebeple halk popülizmi demektedirler ve darbeyi çözüm olarak düşünmektedirler. Demokrasimiz sınavdan geçiriyor, sabırlı olan kazanacaktır. Hekimler mağdur ve mazlum olmaya başladılar, tazminat davalarından bıktılar ve korktular. Halkımız ve yönetim görüyor, haklı olan kişinin yanlış yapıp haksız duruma düşmemesi önemlidir.” dedi.
İkincisi; doktorlar paragöz mü?
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, mektubunun devamında şunları söyledi:
“Hekimler aldıkları eğitimlerde hem meslek etiği hem de tıbbi etik dersi alırlar. Bu derslerde birinci derecede önem ve öncelik için hastanın yüksek yararı öğretilir. Alınan ücret, maddi menfaat ve şahsi konfor ikinci hatta üçüncü planda kalır. Çok şükür hekimlerimiz de her şeye rağmen büyük oranda bu kurala uyuyorlar. Maddi menfaat için mesleğini satan hekim varsa zaten hekimler ve etik kurullar tarafından izole edilirler. Tabip odaları ve pandemi dönemi bu gayrete şahittir.
Üçüncüsü; kurumsal bağlılık nasıl korunur?
Kurumsal sadakat çalışmaları göstermiştir ki kişilerin kurumlara bağlılıklarında üç önemli değer vardır. Bunu aile ve ülke değerleri olarak da genelleyebilirsiniz.
1-Yaptığı işi sevmesi yani mesleki tatmin düzeyi.
2-Geleceğini güvende hissetmesi yani gelecek kaygısı seviyesi.
3- Aldığı ücret.
Sağlık politikalarını belirleyenler bu bilgileri göz önüne almalılar.
Dördüncüsü; hastaya ayrılan zaman ve bilgilendirme yetersizliği
Bunun için devlet hastanelerinde zaten merkezi randevu sistemi var. Süreler 10-15 dakika aralıklı olarak çevrimiçi belirleniyor. Günde 50-60 randevu. Tedavi kalitesini belirleyen hekimdeki bilgi setinin hastaya aktarılmasıdır, bu sürede bu bilgilendirme mümkün olmuyor. Özel hastaneler günde 8-10 hasta alarak bunu ancak telâfi edebiliyorlar. Hastalardaki en büyük öfke sebebi budur. Burada da hekimin kusuru yok. Herkes elini, vicdanına koysun konuyu böyle düşünsün.
Kazandıran tartışmalar iyi niyetli olanlardır…
Hekimlerinin gözünün yurt dışına çevrilmesini, tıp fakültesi son sınıf yani aday hekim öğrencilerin TUS yerine beyin göçü kabul eden ülkelerinin dillerini öğrenmeye başlamalarını bu gözle görelim.
Yapılan araştırmalar hekimlerin kurumsal sadakatini en çok bozan şeyin, sağlıkta şiddet olduğu yönünde. Arzu edene bu araştırma sonuçlarını sunabilirim. Umarım endişelerimi doğru ifade edebilmişimdir. Gergin tartışmalardan ve öfke dilinden kazanan olmaz, kazandıran tartışmalar hep iyi niyetli olanlar, merhamet ve nezaketle sonuçlanan tartışmalardır.
Her şeye rağmen toplumun büyük çoğunluğunun çocuğunu okutmak istediği bu mesleğe sahip olduğunuz için rahat olunuz, onurunuz zedelenmesin, bu meslek krizlere dayanıklıdır.
Tıp Bayramınız kutlu olsun. 14 Mart 2022”
Okunma : 1803
ÜHA