Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan İnsani Yardım Vakfı (İHH) desteğiyle gerçekleştirilen ınstagram canlı yayınına katıldı. ‘Deprem Psikolojisi’ konulu yayında Tarhan, tevekkül ile meskeneti karıştırmak gerektiğine dikkat çekti.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Ciddi bir yoğun travma yaşanıyor”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan Hatice Kübra Tongar’ın moderatörlüğünde İHH’nın desteklediği ınstagram canlı yayınında, deprem psikolojisine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Böyle durumlarda akıldan çok duyguların baskın olduğunu bu yüzden de güven duygusunu geliştirmek gerektiğinin altını çizen Tarhan; “Şu anda depremin hala şok dönemindeyiz. Enkaz altından canlı çıkarılanlar var. Bu dönemde AFAD görevlileri, gönüllüler bile enkaz altında kaldı. O derece büyük bir afetti. O bölgenin tamamı birbirlerine yardım edebilmek için birer birer enkaz altında kaldı. Amerika; ‘20. yüzyılın felaketi’ gibi resmi açıklama yaptı. Böyle bir deprem oradakilerin sınavıdır. Böyle bir depremi isyan etmeden doğru karşılayabilmek önemlidir. Bizlerin sınavı da oradaki insanlara yardım edebilmektir. Bunu yaparken şok içinde olan kişiler olsun, bazıları içine kapanıyor, bazıları agresifleşiyor, bazıları saçma sapan konuşarak dolaşabiliyor. Tamamen ciddi bir yoğun travma yaşanıyor. Böyle bir ortamda keşke ve acaba kelimeleri, şu anda anlamlandırma kelimelerine debriefing tedavisi deniyor. Sorgulayarak o kişinin kederini akut dönemde yapılmaz daha sonra yapılır. 6-8 hafta sonra yapılır. Akut dönemde yapılırsa kişi zaten o anda olan şok etkisiyle muhakeme edemiyor. Böyle durumlarda akıldan çok duygular baskındır o yüzden güven duygusunu geliştirmek gerekiyor.” şeklinde konuştu.
“Keşke demek yarayı kaşıma etkisi yapar”
Şu anda insanın gücünün yetmediği ve kontrol edemeyeceği bir şey olduğu konusuna dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, böyle bir şeye üzülmenin insana acı çektirdiğinden bahsetti. Tarhan; “Keşke demek yarayı kaşıma etkisi yapar. İnsanın gücünün yetmediği, kontrol edemeyeceği şey ile ilgili acı çektirir. Bir kere bu insanın zihnini bloke ediyor. Kişi 60 dakikanın 59 dakikası bunu düşündüğü zaman normal rutin işlerini yapamaz hale geliyor. Çünkü vücudumuz bir devletse beynimiz hükümet gibidir. İşini yapamadığı zaman vücut çalışmıyor. Amaca yönelik davranışlara gidemiyoruz. Beynimizi bloke ettiğimiz zaman planlama, sıralama, zamanlama yapamıyoruz. Onun için bunlar beynimizi engelleyen, rutinimizi engelleyen durumlardır. Bunun çözümü için de biz dikkat odağı değiştirme yöntemini kullanıyoruz. İlgi odağını değiştirme yöntemidir. ‘Keşke, keşke…’ dediği zaman kabul et yönet yöntemi önemlidir. Şu anda insanın gücünün yetmediği ve kontrol edemeyeceği bir şey var. Böyle bir şeye üzülmek bir insan için acı çektirir. Böyle bir üzüntü, şok yaşandığı zaman kişi çaresi varsa gereğini yapar, eğer çaresi yoksa üzülse de sonuç değişmeyeceği için yine fazla üzülmeye değmez. Yani biraz üzüntü olacak ama abartılı bir şey, rutinini bozacak şeyler yapmamak gerekiyor. Böyle durumlarda kabul et, yönet yöntemi, kabul edeceksin böyle bir şeyi yaşadın. Yaşaman gerekiyormuş elinde değil; ‘Niye kolum kırıldı?’ demek yerine, ‘Nasıl tedavi ederim?’ gibi sonuca odaklanmak gibi. Bu durumda; ‘Bana ne düşüyor, ne yapmam lazım?’ kişi buna odaklanırsa, ilgi odağını dikkat odağını çevirirse bu durumda zamanını iyi yönetmiş olur. Entelektüel zihinsel enerjisini doğru yönetmiş olur. Bizim zihinsel enerjimiz de kaynak yönetimi gibidir. Amaca yönelik kullanılmalı, planlı bir şekilde kullanılmalıdır. İçimizden geldiği gibi kullanmayalım.” dedi.
“Bu tevekkül değil, meskenettir”
Zihinsel sığınma ve teslimiyetin insanda evrenle bütünleşmiş gibi, bütün istekleri karşılanmış gibi hayatına müthiş bir teselli ve anlam kattığı konusuna değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “İnsanın en büyük ihtiyacı bağlanma ihtiyacıdır. Genetik olarak bağlanma ihtiyacı vardır hatta bağlanma hormonu var adı da oksitosindir. Bağlanma hormonu en çok emziren annelerde salgılanır. İnsanını aynı zamanda mutluluk hormonlarından birisidir. Annenin çocukla duygusunu düşünün, sevgiden öte o şefkat duygusu sevgiden daha büyük bir duygudur çünkü içerisinde karşılıksız bir sevgi vardır. Şefkat sevgiden daha güçlü bir duygudur. Bu duyguya sahip olduğumuzda insan beynine şefkat ve merhametle ilgili kimyasallar genetik olarak kodlanmış. Manevi destek bunları bizim harekete geçirmemizi sağlıyor. Manevi gücü olmayan kişiler aslında başkalarına yardım etmiyorlar, kendilerine yardım ediyorlar. Kendi beyinlerinde de mutluluk ile ilgili hormon salgılanıyor ve aynı zamanda böyle durumlarda her şeyi bilen, her şeyi kontrol eden bir güç var, yüksek bir irade var. Mesela uçağa bindiyseniz kaptana güvenmeniz lazım. Güvenmezseniz uyuyamazsınız ki. Bu bizim dünya gemimiz, uzayda tesadüf olarak dolaşmıyor ki. Onu bir yaratan var, kaptanı var, sahibi var. Ona güvenip zihinsel gücümüzü böyle durumlarda bırakacağız ama elimizden gelen her türlü tedbiri aldıktan sonra bunu yapacağız. Tedbir alma ondan sonra; ‘Kader.’ de, bunun adı tembelliktir. Bu tevekkül değil meskenettir. Hatta Anadolu’da çok güzel bir söz var; ‘Tahsilde hırs göster mahsul de tevekkül et.’ diyor. Elinden gelen gayreti gösterdikten sonra, harman olduğu zaman artık her şey olmuş artık şu anda keşke, acaba denmez. Böyle durumlarda tevekkül edilir ama tarlada çalışma zamanı tevekkül edilmez. Zihinsel sığınma ve teslimiyet insanda evrenle bütünleşmiş gibi, bütün istekleri karşılanmış gibi hayatına müthiş bir teselli ve anlam katıyor. Rahatlık veriyor. Bu nedenle özellikle sağlam inancı olanlar, bu sağlam inanç tevhit inancıdır. Böyle durumlarda en kolay aşanlar onlar oluyorlar.” ifadelerini kullandı.
Okunma : 1595
ÜHA