Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan ekranların sevilen programı “Vapurda Çay Simit Sohbet” e konuk oldu. Her pazar birbirinden değerli konuklarıyla 10 yılı aşkın süredir TRT Haber ekranlarında seyircisiyle buluşan programın son konuğu Prof. Dr. Tarhan oldu. Tarhan, programının yapımcılığını ve sunuculuğunu üstlenen Ömer Öztürk’e samimi açıklamalarda bulundu. Psikiyatri bilimi, hayatın anlamı ve liderlik konularında paylaşımlarda bulunan Tarhan, psikiyatrinin sadece bilim değil aynı zamanda bir sanat olduğunun altını çizdi. Tarhan; “Danışanları doğru sorularla yönetmek gerekiyor. Bu da biraz tecrübe ve ustalık isteyen bir iş. Onun için terapistliğinde bir sanat yönü vardır. Terapistlik sadece bilim değil, sanattır.” dedi.
“Çocuğun olumlu tarafını görüp geliştirmek onu daha iyi motive eder”
İnsan yaşamında en büyük iltifatın insanın kendi kendine yaptığı iltifat olduğunu ifade eden Tarhan; “İnsanın kendi küçük başarılarına sevinebilmesi insanı harekete geçiren bir şeydir. Başkalarının iltifatına odaklı yaşam tarzı insanı yanlış yöne çevirebilir. O iltifatla beslenmek narsistik bir söylemdir. Narsistik kişiler övgü ve iltifattan beslenir. İltifat yerinde yapılırsa faydalıdır, motivasyon artırıcıdır. Bazı kişiler lüzumlu lüzumsuz her şeyi överler, böyle bir durumda iltifatın hiçbir tesiri kalmaz. Bazıları da kültürümüzde çok yaygındır iltifat sözü ağzından çıkmaz, eleştiri çoktur. Hatta dünya genelinde yapılan bir araştırmada anne – babanın çocuğa ‘evet’ ve ‘hayır’ dediği kelimeler seçilmiş; hayır kelimesi 432 defa kullanılırken, evet kelimesi 30 defa kullanılmış. Böyle olunca çocuk anne – babayı baskı yapan bir unsur olarak görüyor. Halbuki çocuğun olumsuz tarafını düzeltmekten daha önemlisi olumlu tarafını görüp geliştirmektir. Bu çocuğu daha iyi motive eder. Egoların çok yükseldiği bir zamanda yaşadığımız için yeni kuşak eleştiriyi tehdit olarak algılıyor. Bu da insanı yanlış yönlendiren bir şeydir, hatasını görememesine neden olur.” şeklinde konuştu.
“Sevgi evreni döndüren duygudur”
Hayatın anlamının sevgi duygusu ile ortaya çıktığını aktaran Tarhan, hayat gemisinin kaptanı olmak gerektiğini vurguladı. Tarhan; “Sevmek evreni döndüren duygudur, sevmek çekim duygusudur. Sevmenin nesnesi sevgiden daha önemli, neyi sevdiğiniz daha önemli. Çocuk mesela doğduğu zaman ilk olarak korkar, ilk tepkisi ağlamaktır. Daha sonra sığınacak birini arar, sevgi duygusu harekete geçer anneye sığınır güven ilişkisi başlar. Sevgi yatırımını ilk anneye yapar çocuk. Büyüdükçe sevgi yatırımını babasına, kardeşlerine, oyuncaklarına, nesnelere ve hayata yapar. Daha sonra büyüdükçe kişi topluma, vatanına, insanlığa, yaratanına sevgi yatırımı yapar ve o sevgiyi doğru bir şekilde dağıtabilir. Mevlâna; ‘İnsan denizdeki gemi gibidir. Deniz dünyadır, denizi içinize alırsanız batarsınız. Ama denizi yani maddi şeyleri içinize almaz ve üzerinde gezerseniz, sizi hedefe götürür.’ der. İnsanın içine var oluş anlamını alması lazım. ‘Hayat nedir, ölüm nedir, ölümden sonraki hayat nedir’ sorularını düşünürse bir insan içine onu alır. Hayat yolculuğunu içine alır, hayatı bir gemi gibi görür. Biz de bir gemide gidiyoruz aslında. Kendi gemisinin kaptanı olamayan bir insan bir ailenin kaptanı olamaz.” dedi.
“Söylenenler unutulur, görülenler hatırlanır ama kişi yaptıklarını unutmaz”
Öğrenme piramidinde en kalıcı öğrenmenin başkasına öğretmek olduğunu ifade eden Tarhan, duyguların kalıcı öğrenmedeki önemine dikkat çekti. Tarhan; “Söylenenler unutulur, görülenler hatırlanır ama kişi yaptıklarını unutmaz. Öğrenme piramidinde en tepede kişinin başkasına öğrettikleri gelir. İkinci aşamada anlaşılan bilgiler de akılda kalmaz, onunla ilgili his ve duygularınız varsa hikayeniz, hayat senaryonuz ve yaşantınız varsa o beyinde kalıyor unutulmuyor. İlim verdikçe, insanlarla paylaştıkça artan bir şeydir. İlim paranın karşıtıdır bu açıdan.” dedi.
“Vizyoner liderlik düşüncelerinizi düşünmek, oto analiz yapmaktır”
Serbest zaman yönetimi ve oto analiz kavramlarına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Tarhan, eylemleri düşünmenin önemine değindi. Tarhan; “Kurumsal sadakat çalışmalarına göre bir insanın işe bağlılığının birinci nedeni kişinin yaptığı işi sevmesi, ikincisi güvende hissetmesi ve üçüncü sırada aldığı ücret geliyor. İnsan hedefini doğru belirleyip, yaptığı işi sevmeli. Ya sevdiği işi yapacak ya da yaptığı işi sevecek. Böyle olursa iş, iş olmaktan çıkar yorucu olmaz ve mutluluk olur. Şu anda boş zaman kavramı yerine ‘serbest zaman’ kavramını kullanıyoruz. Çünkü kişi boş zamanını kendi metodolojisine göre kullanmalı. Boş zamanı planlamak gerekiyor. Yenilikçilik ve girişimcilikte yüzde 15 kuralı vardır. Bir insan yeni bir şey keşfetmek istiyor ve klasik şekilde yapmak istemiyorsa yani eğer siz de vizyoner lider ve girişimciyseniz yüzde 15 kuralını uygulamalısınız. Bir işi 10 saat boyunca yapıyorsanız, 1,5 saatini yaptığınız iş hakkında düşünmeye ayırın. Düşünceleriniz hakkında, yaptıklarınız hakkında düşünün. Burada bir nevi öz eleştiri, kendinizi sorgulamak ve oto analiz var. Büyük bir beceridir, özel eğitim ile bu kazanılıyor.” ifadelerini kullandı.
“Yardımseverlik tek taraflı değil iki taraflı”
İyilik yapmanın tek taraflı değil iyilik yapan ve yapılana fayda sağladığını aktaran Tarhan, ‘sessiz iyilik’ kavramı hakkında paylaşımlarda bulundu. Tarhan; “Bir kişi narsistlerle birlikte yaşamak zorundaysa mesela eş gibi, sınırlarını çizmeyi başarmalı. Sosyal ve ilişki sınırlarını çizmeli kişi. Narsist kişi hep alan kazanmak ve hükmetmek ister. Elindeki ekonomik, duygusal bazen de kültürel gücünü kullanarak kendi alanını geniş tutmak ister. Kendisine hakimiyet, hükmetme alanı oluşturur. Böyle kişilere gerekçeleriyle birlikte ‘hayır’ demek gerekiyor. Narsistik kişilere gerekçeler ile sınır çizmek gerekiyor. Narsistik kişilere ‘sessiz iyilik’ ödevi veriyoruz. Karşılık beklemeden iyilik yapmalarını istiyoruz. Narsistler hiç sevmez böyle durumları, iyilik yaptıklarında herkes duysun isterler. GATA kökenliyim orada hocamız, bir çocuğa yardım ettiğinde o kişi bir mutlu oluyorsa ben iki mutlu oluyorum derdi. Sırf bunun için iyilik yapıyorum derdi. İyilik yapmak, yardımseverlik tek taraflı değil iki taraflı. Bizim atalarımız bu nedenle alan değil veren kazanır demiş. Veren kişi de iyilik yaptığı zaman beyinde mutluluk hormonları salgılanıyor. Merhamet duygusuyla beyinde mutluluk hormonları salgılanıyor. Duygusal zekası yüksek insanlar daha mutlu oluyorlar, böylece toplum da mutlu oluyor. Alarak mutlu olunacağını söyleyen kapitalist sistem şu anda vererek mutlu olunacağını öğretmeye çalışıyor, ‘mindfulness eğitimi’ adı altında Amerika’da ilkokullarda bile okutuluyor. Biz ‘Pozitif Psikoloji’ adı altında mindfulness tekniklerini Üniversitede 2013 yılında okutmaya başladık. Harvard 2015’te, Yale Üniversitesi 2018’de okutmaya başladı. İddialı konuşmayı sevmem ama bu konuda konuşmak hakkımdır diye düşünüyorum. Pozitif psikoloji aslında mutluluk bilimi.” dedi.
“Özlü sözleri trafikteki yol işaretlerine benzetiyorum”
Özlü sözlerin trafik işaretleri gibi yol gösterdiğini ifade eden Tarhan, bir kuluçka döneminden sonra ortaya çıktıklarını aktardı. Tarhan; “Güzel sözlerin ortaya çıkış, kuluçka dönemi vardır. Kişi beyinde bir konuya odaklanır, hayal kurar daha sonra o kuluçka döneminde hiç beklemediği bir zamanda pat diye aklına geliverir. Parçalar birleşir, birçok özlü söz ve şiirler de öyle ortaya çıkmıştır. Özlü sözler aslında bir birikimin sonucu oluşan rasyonel sezgidir, akla uygun bir sezgidir. Mesela babamın çok söylediği özlü söz vardı hiç unutmuyorum onu. ‘Eğriden tok, doğrudan aç’ görmedim derdi. Mesela bu söz bizim Anadolu irfanına yerleşmiş bir söz. Ben özlü sözleri trafikteki yol işaretlerine benzetiyorum. Yol işaretleri kendisi için yok, nereye gideceğini göstermek için var. Özlü söze bakarken bu ne demek istiyor diye bakarım. Özlü sözleri anlamak için soyut düşünce yeteneği gerekiyor. Mesela çocuk 6-7 yaşındaki çocuklarda soyut düşünce yeteneği oluşmuyor, Alzheimer hastalığında da kayboluyor. Mesela Alzheimer hastasına damlaya damlaya göl olur ne demek diye sorduğunuz zaman su birikir der. Soyut düşünce beynin ön bölgesinin fonksiyonudur, insan dışında hiçbir canlıda yoktur.” şeklinde konuştu.
“Terapistlik sadece bilim değil sanattır”
Sunucu Ömer Öztürk’ün psikiyatri tedavisinde ‘her zaman hasta mı doktoru seçer, doktorun danışanını seçme durumu yok mu?’ sorusuna henüz böyle bir durum yaşamadığını ifade eden Tarhan; “Benim şu ana kadar olmadı. Kendi mesleki tecrübem de devamlı sahada olduğum için böyle bir şeye zamanım olmadı. Fakat kendimi geliştirmeye çalıştım hatta ‘sihirli sandalye’ yöntemi vardır. Bu yöntemle sorun yaşadığın kişiyi sandalyeye oturtarak ona sorular sorar ve kendimi o kişinin yerine koyarak soruları cevaplarsın. Psikodrama yöntemidir, bu yöntemi uygulayarak kendimi geliştirmeye çalışmışlığım vardır. Hasta -terapist ilişkisinde terapötik ittifak vardır. Yani tedavide güven ilişkisi, ittifak ve iş birliği önemli. Bazı hastalar geliyor psikiyatristle konuştum, ağzıma geleni söyledim onu istediğim gibi etkileyip çıktım diyorlar. O niyetle gelen danışanlar ne söylersen karşı çıkar bunu hissettiğim zaman şöyle diyoruz ‘hiçbir konuda anlaşamadığımız konusunda anlaştık değil mi?’ Yani sadece anlaşamadığımız konusunda anlaşıyoruz. Ondan sonra bir daha geliyorlar. Orada ben seninle anlaşmak istiyorum mesajı veriyoruz. Burada bende bir bilgi seti var, sende o bilgi seti yok. Bendeki bilgi setini sana uygun bir şekilde ihtiyacına göre aktarmak istiyorum. Yani onun için aktif dinleyici olmak gerekiyor. Bazen danışanlar geliyor doktora gittim, hiçbir şey söylemiyor, hep dinliyor diyor. O eskidendi, şu anda danışanları doğru sorularla yönetmek gerekiyor. Bu da biraz tecrübe ve ustalık isteyen bir iş. Onun için terapistliğin de bir sanat yönü vardır. Sadece bilim değil, sanattır.” ifadelerini kullandı.
Okunma : 1375
ÜHA