Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Şu andaki en önemli duayen, yapay zekadır”

11 - Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar12 - Sorumlu Üretim ve Tüketim16 - Barış Adalet ve Güçlü Kurumlar17 - Amaçlar İçin Ortaklıklar3 - Sağlıklı ve Kaliteli Yaşam4 - Nitelikli Eğitim

Psikiyatri alanında Türkiye’nin önde gelen isimlerinden Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu (SHMYO) tarafından ilki düzenlenen “Duayen Günleri” etkinliğine katıldı. Gençlere eğitim ve kariyer hayatlarına dair tavsiyeler veren ve gelen soruları cevaplayan Tarhan, öğrenmeye açık olmanın öneminden bahsetti. Başarılı olabilmek için konfor alanının dışına çıkılması gerektiğini hatırlatan Tarhan, hedeflerin insanın kendisini aşacak kadar büyük olması gerektiğini vurguladı. Teknolojinin önemine de dikkat çeken Tarhan günümüzün en önemli duayeninin ise yapay zekâ olduğunu sözlerine ekledi. 

Çarşı Yerleşke Emirnebi 1 konferans salonunda düzenlenen etkinliğin koordinatörlüğünü SHMYO Müdürü Prof. Dr. Mesut Karahan üstlenirken, söyleşinin moderatörü ise Gazeteci Şaban Özdemir oldu. 

Program öğrenciler ve akademisyenler tarafından ilgiyle karşılandı. 

Prof. Dr. Mesut Karahan: “Amacımız buradan mezun olduğunuzda tam donanımlı bir sağlık profesyoneli olmanız”

SHMYO Müdürü Prof. Dr. Mesut Karahan, program kapsamında selamlama konuşmasını gerçekleştirdi. Karahan; “Üsküdar Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Türkiye’nin en kapsamlı meslek yüksekokullarından biridir. Şu anda 8 bin aktif öğrencimiz var. Sizler teorik dersleri alıyorsunuz, bu derslerin uygulamalarını ise aşağıdaki laboratuvarlarda gerçekleştiriyorsunuz. Hatta 2-3 ay önce podoloji, saç bakımı ve patoloji laboratuvarlarının açılışını yaptık. Diğer bir ayağımız ise alan uygulamanız yani iş yeri mesleki eğitimi ya da yaz stajı yapıyorsunuz. Amacımız buradan mezun olduğunuzda tam donanımlı bir sağlık profesyoneli olmanız.” dedi.

“Akademik tevazu önemli…”

Öğrenmeye açık olmanın öneminden bahseden Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Üç türlü öğrenme vardır. Birincisi deneme yanılma yoluyla öğrenme. Bu öğrenmeye insanın ömrü yetmez. Yani ideal öğrenme başkalarının tecrübelerinden faydalanmaktır. Şu andaki en önemli duayen yapay zekadır. Yapay zeka duayeni bütün duayenlerin yerini aldı. Bir de üçüncü bir öğrenme stili var ki bunu zaman zaman söylüyorum ben. Yani insan bir hata yapar, bir daha yapar, bir daha yapar. Tekrar hata yapmaya devam eder. Aynı hatayı yapmaya devam edene hödük denir. Burnunun doğrusuna gider, hiç değiştirmezler. Bu da bir öğrenememe örneği. Burada öğrenmeye açık olmak en önemli şey. İnsanın öğrenmeye açık olması için öğrenme aşkı olması lazım. Bir de akademik tevazu lazım. ‘Ben her şeyi biliyorum.’ diyen baş öğretmen tarzındaki akademisyenlik tarihe karıştırıyor. Üniversiteler, liseler, şirketler öğrenen organizmalardır, canlıdır. Çünkü çalışan da öğreniyor, yönetici de öğreniyor herkes öğreniyor. Bu yüzden akademik tevazu dediğimiz yaklaşımı öğrenen örgüt felsefesiyle birleştirebilmek bizim için önemli. Bu yaklaşım zaten üniversitemizin temel ilkelerinden biridir.” diyerek sözlerine başladı. 

“Kendini yenilemeyen devre dışı kalıyor”

Bilginin hızla eskidiğine dikkat çeken Tarhan; “Önceden bilginin yarım ömrü 30 seneydi şimdi 3 seneye düştü. Bilgi hızla eskiyor. Bu devirde kendini yenilemeyen kolayca devre dışı kalıyor. Hatta inovasyonun yüzde 15 kuralı var. Yani bir insan 10 saatini işine ayırıyorsa 1,5 saat yaptığı iş hakkında düşünecek. O işin felsefesi hakkında düşünecek. Eğer böyle yaparsa o bütünden kurtuluyor. Aynı şeyi tekrarlamaktan hata yapmaktan kurtuluyor. Bu nedenle yüzde 15 kuralı yenilikçilikte, girişimcilikteki çok kullanılıyor. Yoksa bakıyoruz haftalar, aylar, yıllar geçmiş. Ne olmuş diyoruz. Bunu dememek için muhakkak buna moratoryum ilan etmektir. Dur düşün, bir mola vermektir. Yani bir şeyleri revize ediyorsun, tekrar başlıyorsun. Bu kendini geliştirmede pratik yöntemlerden birisidir.” ifadelerini kullandı.

“Özgür irade, insanın hata yapma hakkının olmasıdır”

Katılımcılardan gelen soruları da cevaplayan Tarhan, insanın ilişkisel bir varlık olduğuna dikkat çekti Tarhan; “Hayvanlarda, bitkilerde özgür irade yok. Özgür irade, insanın hata yapma hakkının olmasıdır. O olmazsa özgür irade olmaz zaten. Bunlar temel bilinç çalışmaları. Temel bilinç çalışmaları da nörobilimin üzerinde durduğu bir çalışma.  Şu anda bu bilinç kuantum alanına giriyor. Yani insan ilişkisel bir varlıktır. Kapalı kutu değildir. Ayna nöronlarımız sayesinde diğer insanların beyniyle beynimiz konuşuyor.” şeklinde konuştu. 

“Manevi organlarımız da var!”

Maddi ve manevi organların var olduğunu söyleyen Tarhan; “Kalp, akciğer, solunum sistemi, dolaşım sistemi gibi maddi organlarımızın olduğu gibi anlamsal soyut organlarımız da var. Manevi organlarımız da var. Manevi kelimesi aslında anlamsal demek. Mesela bir kalem alıyoruz. Kalemin maddi boyutu rengidir. Anlamsal boyutu ise yazı yazmaktır. Bunun gibi. İşte aynı şekilde evrene bakıyorsun, insana bakıyorsun. Bunun yaptığı bir maddi boyutu var, yaptığı iş var. Bir de anlamsal boyutu var. Manevi boyutu var. O manevi boyutu burada karşımıza çıkıyor. Hayat yolunda da öyle. Trafik levhasının boyasına, süsüne bakarsan yanılırsınız. Onun ne demek istediğine, nereye yönlendirdiğine bakacaksın. İnsanda da böyle evrende de böyle…” dedi. 

“İnsanda bir tekamül var”

İnsanda zihin üstü genlerin olduğuna vurgu yapan Tarhan; Özgür irade, özgür bir şeklide seçim yapmamızdır. Onun için hayat tercihtir. ‘Hayat tercihtir’ Üsküdar Üniversitesinin mottosudur. Yaptığınız her şey için bir tercih yapıyorsunuz. Kalemi cebime koyuyorum, bu da bir tercih. Buraya geliyorum, bu da bir tercih. Her şey bir tercih. Bilinçli tercihler. Diğer canlılarda bu tercihler yok. Diğer canlılar genetik kodları neyse ona göre davranıyor. Genetik kodlarda yemek, içmek, barınmak var ama insanda meta bilişsel genler var. Zihin üstü genler. Mesela bunlardan bir tanesi anlam arayışı geni. ‘Bu dünyaya neden geldim? Nereden geldim? Nereye gidiyorum?’ diyor.  Hayvanlar hayatın anlamını hiç sormaz ama insanda anlam arayışı var. İkincisi zamanı algılama geni. Yani insanlar geçmiş ve geleceği algılıyor. İnsan dışındaki hiçbir canlı geçmiş ve geleceğin sorgulamasını yapmıyor. Yani mesela kesimhaneleri düşünün. Hayvanlar kesilecek ama otlamaya devam ediyor. Yani onlarda gelecek kaygısı yok. Üçüncü ise yeniliği arama geni. Örümcekler bin sene önce de aynı evi, yuvayı yapıyordu şimdi de aynısını yapıyor. İnsan öyle yapmıyor. Yani insanda bir tekamül var. Gelişme var, yeni geliş var. Diğer canlılarda bu yok.” ifadelerini kullandı. 

“Özgür irade; iyilik ve kötülüklerden sorumlu olmadığımız anlamına gelmiyor”

Evrenin bir simülasyon olduğuna dikkat çeken Tarhan; “Şu anda kuantum fiziğinin geldiği nokta gösteriyor ki evren bir simülasyon. Yani içinde yaşadığımız şey gerçek hayat değil. Sicim teorisine göre artık fizikçiler maddenin varlığını farklı yorumluyor çünkü madde dediğimiz şeyin en küçük birimi aslında bir ipçik, elektronik bir titreşim. Yani madde diye bir şey yok her şey titreşimden ibaret. Bizim madde olarak algıladığımız şeyler aslında bir elektron bulutunun başka bir elektron bulutunu itmesinden ibaret. Yani madde tamamen algımıza bağlı. Kuantum fiziğine göre zaman da mutlak bir şey değil. Zaman atom üstü parçacıkların çarpışmasıyla ileriye doğru akarken, atom altı parçacıklarda zaman tersine akabiliyor. Bu da zamanın sabit değil göreceli olduğunu gösteriyor. Aslında aynı anda hem varız hem yokuz hem buradayız hem değiliz. Biz sadece subjektif bir gözlemciyiz. Kuantum belirsizliği de zaten bunu söylüyor. Her şey aynı anda hem var hem yok olabilir. Bunu bir bilgisayar simülasyonu gibi düşünebiliriz. Yazılımı yazan biri var kodları o yazmış. Mesela çok iyi tasarlanmış bir futbol oyunu düşünün. Oyuncu gol olup olmayacağını bilemez ama oyunu tasarlayan hangi koordinattan hangi açıyla vurulursa gol olacağını bilir. Biz de bu simülasyonda oyuncularız. Özgür irademizle seçim yapıyoruz ama sonucunu bilemiyoruz. Ancak evrenin programını yazan hangi adımı attığımızda nereye varacağımızı biliyor. İşte kader böyle bir şey. Bu nedenle özgür iradeye sahip olmamız iyilik ve kötülüklerden sorumlu olmadığımız anlamına gelmiyor.” şeklinde konuştu. 

“Bugün artık çoğu kişi evrende bir tasarım olduğunu inkâr etmiyor!”

Bilgi olmadan diğer maddelerin oluşamayacağını belirten Tarhan; “Maddenin üç hali var katı, sıvı ve gaz. Artık dördüncü hali de var, bilgi hali. Maddenin ilk ve en temel hali bilgi halidir. Önce bilgi vardır ardından matematik, geometri, fizik, enerji, kimya, madde ve en sonunda biyoloji gelir. Yani canlılık. Evrenin başlangıcında önce bir tasarım vardır sonra enerji, kaos ve diğer süreçler devreye girer. Bu tasarımın nasıl oluştuğu tartışmalı bir konu. ‘Acaba bu tasarım tesadüfen mi oluştu, yoksa bilinçli bir tasarım mı söz konusu?’ diye soruluyor. Bugün artık çoğu kişi evrende bir tasarım olduğunu inkar etmiyor. Asıl tartışma bu tasarımın bilinçli mi yoksa tesadüfi mi olduğu noktasında yoğunlaşıyor. Günümüzde varoluş felsefesinin temel tartışması da tam olarak budur.” dedi.

“İnsanın onuruyla yaşamasından daha büyük bir zenginlik yoktur”

Başarılı olabilmek için konfor alanının dışına çıkılması gerektiğini söyleyen Tarhan; “Eski kuşaklar zorluklar ve yokluklar içinde olgunlaşmak zorundaydı. Bugünün kuşakları ise varlık içinde olgunlaşmak zorunda. Bu zor bir süreç çünkü her şeye kolayca ulaşılabiliyor. Konfor alanı genişledi. Hal böyle olunca ders çalışmak, iş yapmak ya da mücadele etmek gözde büyüyor. Oysa hayatın gizli bir kuralı vardır. Hayat zora talip olanlara, konfor alanından çıkanlara kapılarını açar. Emek vermeyen, zahmete katlanmayan için bu kapılar açılmaz. Bu bir tür psikolojik yasa gibidir. Bu yüzden emeğinle kazanmalı, sağlam değer yargıların olmalı ki onurunla yaşayabilesin. İnsanın onuruyla yaşamasından daha büyük bir zenginlik yoktur. Toplum içinde başı dik dolaşmak, gece başını yastığa koyduğunda vicdanının rahat olması. İşte en gerçek zenginlik budur. Bu kolay bir yol değil ama hem insanın iç huzuru hem de hayatının sonunda ‘Arkamda güzel şeyler bıraktım.’ diyebilmesi açısından çok kıymetlidir.” ifadelerini kullandı.

“Hedeflerimiz kendimizi aşacak kadar büyük olmalı”

Gençlere tavsiyelerde bulunan Tarhan; “En kötü karar, kararsızlıktan iyidir. Günümüzde karar vermeyi en çok zorlaştıran şey ise maddi kaygılar. Mezun olduktan sonra ne olacak endişesi ön plana çıkıyor. Anadolu’da bir söz vardır, ‘Yapı taşı açıkta kalmaz.’ derler. Yani bir insan kendini geliştirirse hangi meslekte olursa olsun mutlaka bir yerde karşılığını bulur. Mesleği bir kimlik gibi değil bir elbise gibi düşünmeliyiz. Elbise değişebilir ama cilt değişmez. Bu yüzden mesleği sabit bir yaşam tarzı olarak görmemek gerekir. Kişi diplomasını cebine koyar ama asıl farkı oluşturan kendini geliştirdiği alanda aranan kişi haline gelmesidir. Yapı taşı gibi. Güzel bir yapı taşı gören biri onu mutlaka bir yerde değerlendirmek ister. Bugün zamanın ihtiyaçlarına uygun bilgiyle kendini donatan, gelişime açık gençlerin iş bulmaması neredeyse imkansız. Çünkü her şeye rağmen insanlık tarihinin en bolluk dönemindeyiz. I. ve II. Dünya Savaşları dahil olmak üzere hiçbir dönemde bu kadar gıda bolluğu yaşanmadı. Nüfus artıyor ama teknoloji sayesinde tarımsal üretim arttı. Elbette bunun yan etkileri hormonlu gıdalar var ama yine de bir bolluk var. Bugünkü yoksulluk gıda eksikliğinden değil zenginlerin açgözlülüğünden ve gelir adaletsizliğinden kaynaklanıyor. Vahşi kapitalizm dünyada büyük bir gelir eşitsizliği yarattı. Obezite oranlarına baktığımızda, en fazla obezite Amerika’da, sonra Suudi Arabistan’da, ardından Türkiye’de. Bu da bolluğun eşit dağılmadığını gösteriyor. Bu tabloya rağmen umutsuzluğa ve karamsarlığa kapılmayan, kendini geliştiren gençler için mesleki başarı hala mümkün. Hedeflerimiz kendimizi aşacak kadar büyük olmalı. Üretmeyi başaran, yeteneğini bilen ve başkalarının yeteneğini fark edebilen biri ihtiyaca göre doğru alanı bulup kendine yeni yollar açabilir. Unutmayalım, her insanın mutlaka bir yeteneği vardır. Mesele, o yeteneği bulmak ve işlemekte…” diyerek sözlerini sonlandırdı. 
 

Paylaş
Oluşturulma Tarihi19 Mayıs 2025