Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “‘Stres yapma’ demek strese davet etmektir”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Ümraniye Belediyesi Gençlik Meclisi tarafından düzenlenen Motivasyon Buluşmaları kapsamında liseli öğrencilerle bir araya geldi. Ümraniye Belediye Başkanı İsmet Yıldırım’ın da katıldığı söyleşide Tarhan, yeniliğe ve değişime açık olduğunu söylediği Z Kuşağını, kolay bilgeleşebilecek kuşak olarak gördüğünü söyledi. Gençlere 360 derece düşünmeyi tavsiye eden Tarhan, sınav stresine sebep olan en büyük durumun sonuç odaklı düşünme olduğunu da kaydetti. ‘Stres yapma’ demek strese davet etmektir diyen Tarhan, sınava hazırlanan adaylara önemli tüyolar da verdi.
Etkinlik Ümraniye Şehit Kaymakam Muhammet Fatih Safitürk Kültür Merkezinde gerçekleşti.
Ümraniye Belediye Başkanı İsmet Yıldırım’ın da katıldığı etkinlik öğrenciler tarafından yoğun ilgiyle karşılandı.
İsmet Yıldırım: “Gençlerimizden gençlik aşısı alıyoruz”
Ümraniye Belediye Başkanı İsmet Yıldırım etkinlik kapsamında konuşmasını gerçekleştirdi. Yıldırım; “Ümraniye Belediyesi olarak113 motivasyon toplantısı yaptık. Lise öğrencilerimizle bir araya geliyoruz. Gelmeye de devam edeceğiz. Gençlerimizden gençlik aşısı alıyoruz. Hemen hemen her gün çocuklarla beraberiz. Ümraniye’de her şey değişti. Mesela mahalle parklarında beş çaylarımız oluyor. Orada vatandaş soruyor bizler cevaplıyoruz. Yerinde dönüşüm oluyor. Bir şeye ihtiyacı varsa hemen ilgili müdüre iletiliyor. Parklarda dahi onu yapıyoruz. Yani vatandaşın monoloğa değil diyaloğa ihtiyacı var. Aslında hepimizin diyaloğa ihtiyacı var. Karşılıklı konuşup anlaşabilmek çok önemli.” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Z kuşağını kolay bilgeleşebilecek bir kuşak olarak görüyorum”
Üniversite sınavına hazırlanan gençlerin katıldığı söyleşide Z kuşağı gençlerinin geleceğinin parlak olduğunu ifade eden Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “X kuşağı radyo kuşağı, Y kuşağı televizyon kuşağı, Z kuşağı ise dijital kuşak. Onun için dijital kuşakta olanlar şanslılar. Çok daha avantajlı durumdalar. Z kuşağının en büyük özelliği yeniliğe ve değişime açık olmasıdır. Onların masumiyet beklentileri ve adalet beklentileri çok yüksek. Bu çok güzel bir şey. Türkiye’nin geleceği açısından çok önemli. Hem değişime, yeniliğe açık olup hem de haktan, doğrudan ayrılmama isteğinin olması çok değerli. Bu kuşağı kolay bilgeleşebilecek bir kuşak olarak görüyorum.” diyerek sözlerine başladı.
“Bu üç özelliğin birleştirilmesine akıl tepsisi deniyor”
İdealizm, realizm ve aktivizm dengesine vurgu yapan Tarhan; “Kuşak çatışması hep vardır. Evrensel bir durumdur. Hz. Ali’nin bir sözü vardır ‘Çocuklarınızı sizin yaşadığınız çağa göre değil onların yaşayacağı çağa göre yetiştirin.’ diyor. Onun için onlar bizden daha ileri daha gelişmiş durumdalar. Çünkü gelecekte ne olacağını tahmin edebiliyorlar. Bizim yaşayacağımız dünya daha iyi olsun, daha güzel olsun istiyorlar. Onun için sorgulamaları, eleştirisel yaklaşımları gençliğin doğasının gereğidir. Tehdit olarak algılamamak gerekiyor. İdealizm, realizm ve aktivizm dengesi vardır. Gerçeklerden kopuk bir idealizm olmamalı. Hz. Mevlana’nın pergeli metaforu gibi. Pergelin bir ayağı yerde bir ayağı ideallerde olacak. Bir de aktivizm yani idealist olmaz. İdealistle birlikte eyleme geçmek. Sadece söyleyip kalmak değil. Bu üç özelliği birleştirilmesine akıl tepsisi deniyor. İdealizm, realizm ve aktivizm dengeli varsa tepsi dengede duruyor. Gençler bu üçünü dengede tutarsa onları güzel günler bekliyor.” ifadelerini kullandı.
“Meslek, hedefe ulaşmak için aracı bir unsurdur”
Gelecek kaygısının hissedilmesinin normal bir durum olduğunu belirten Tarhan; “Gelecek kaygılarının olması beklenen bir durum. Onun için gençlerde genellikle garanti meslekleri seçme eğilimi oluyor. Üniversite tercihlerinde o ön plana geçiyor. Maddi kaygılar kısa vadeli amaçlar için önemli ama kişi yaptığı işi sevmeden yaparsa sürdürülebilir olmuyor. Onun için yaptığı işi severek yapabilmesi önemli. Meslek elbise mi, cilt mi? Elbiseyi değiştirebilirsin ama cildini değiştiremezsin. Eğer mesleğimizi bir cilt gibi görürsek yani kimliğimiz, kişiliğimiz gibi görürsek o bizde olumsuz etki yapıyor. Meslek hedefe ulaşmak için aracı bir unsurdur. Maddi hedefler olduğu gibi soyut hedefler de var. ‘Hayatın sonuna geldiğin zaman nasıl anılmak istiyorsun? Nasıl bir iz bırakmak istiyorsun? Nasıl bir hikâye yazmak istiyorsun?’ Bunlar soyut hedefler. Somut hedefler, ‘Evim olsun, arabam olsun, rahat bir hayatım olsun.’ Bunlar kısa vadeli düşünceler ama uzun vadeli düşünen kimse soyut hedefle somut hedefi birleştirir. Bu ikisinin sentezini daha çok görüyoruz. Yani burada gençleri küresel endişeler etkilenmiş. Endişeler tesirinde kalabilirler ama onların ekonomik durumdaki kaygıları sinüzoidaldir. İnsanlık tarihinde maddi refah seviyesi 100 sene önceye baktığımız zaman gittikçe kötüye değil iyiye gidiyor. Onun için maddi kaygı çok gerçekçi değil.” şeklinde konuştu.
“Gençler 360 derece düşünsünler”
Çok yönlü bakış açısına sahip olunması gerektiğinin altını çizen Tarhan; “Gençler 360 derece düşünsünler. İnsana en çok hata yaptıran şey at gözlüğüyle bakmaktır. Hatta bizim kültürümüzde feraset tabiri vardır. At gözü 360 derece görüyor. İnsan gözü 360 derece görmüyor. Onun için atlar hata yapmasın diye gözlerine at gözlüğü takarlar. Bir olayı analiz ederken küp örneği verilir. Bir küpün önü var, arkası var, yukarısı, aşağısı var, sağı solu var. Altı boyutlu bakabilmek, 360 derece bakabilmek. Şu anda bulundukları pozisyona 360 derece bakarlarsa birçok olumsuz şartlar var. Hakikaten bu gençlerde endişe uyandırıyor. Gelecekle ilgili kaygı, belirsizlik uyandırıyor. Biz Anadolu olarak aslında fırtınalara alışkınız. Yani bu coğrafya zorluklarla mücadele eden bir coğrafya. Onun için olumsuz yönlerini görmesinler. Şu anda sahip oldukları şey olumsuzları düzeltebilecek güçte ve kapasitede. Onun için bu hayat düz çizgi gibi gitmiyor. Bir savaş olmadıkça korkacak bir şey yok. Her problem çözülür.” dedi.
“Konfor alanında başarı gelmez”
Başarı öyküsünün nereden geldiğini anlatan Tarhan; “Bir insan yaptığı işe kendine kaptırdığında başarılı oluyor. Mesela Nobel ödülü alanlara bakın laboratuvarda yatıp kalkıyorlar. Çalışacak bir amacınız varsa eğer başarı geliyor. Konfor alanında başarı gelmez. Başarılı olmak istiyorsanız konfor alanınızdan çıkın. Konfüçyüs’e ‘Çok çalışıyorsun.’ demişler o da ‘Ben çalışmıyorum ki sevdiğim işi yapıyorum.’ demiş…” ifadelerini kullandı.
“Yapay zekâ hayat kolaylaştırıcı bir araçtır”
Yapay zekanın ilham verici olduğunu dile getiren Tarhan; “Yapay zekâ hayatımızı müthiş bir şekilde kolaylaştırdı. Matbaanın keşfi, elektriğin keşfi, insanlık tarihinde nasıl bir dönüşüm yaptıysa yapay zekâ da aynı şeyi yapıyor. Yani yapay zekanın kendisi bizatihi tarafsızdır. İyi, doğru ve güzel amaçla kullanırsanız müthiş bilgiye ulaştırıyor. Yani oturup da bir sürü literatür araştırmaktan kurtarıyor. Bilgileri yanlış olabiliyor. Onu muhakkak okuyup doğrulamak gerekiyor. Sadece çağrışım yaptırıcı, ilham verici kaynakları topluyor. Yapay zekâ hayat kolaylaştırıcı ve hedefe kolay ulaşmayı sağlayacak bir araçtır. Amacı olanlar için geçerli. Yani ego ideali olan bir kimsenin hedefine ulaşmasını kolaylaştırır.” şeklinde konuştu.
Sonuç odaklı düşünmek sınav kaygısı oluşturuyor!
Aday öğrencilere sınav stresinin yönetimine ilişkin de önemli paylaşımlarda bulunan Tarhan; “Sınav stresine sebep olan en büyük durum sonuç odaklı düşünmektir. Süreç odaklı düşünmek lazım. Mesela, ‘Ya sınavı kazanamazsam el alem ne der?’ diyorlar. Yani dünyadaki en büyük jüri el alem jürisidir. ‘El alem ne der?’ diye düşündüğün zaman hemen kaygı artar. Süreç odaklı düşünme gerekir. ‘Günde 100 test çözeceğim.’ demek süreç odaklıdır. Sonuç odaklı düşünmeyi bıraksınlar. Kendi hedeflerini koysunlar bir kenara, planlarını yapsınlar, süreci düşünsünler. O süreçteki küçük adımları düşünsünler. Bazı tipler vardır, ‘Yapamadım, mahvoldum, rezil olacağım, başaramadım.’ der. Sınava girer herkesten çok puan alır. Onların etkisinde hiç kalmayın. Onlar negatiftir yakınmacı tiplerdir. Onları cennete koysan niye bu kadar güzel diye şikâyet eder. Öyle insanlar vardır. Onun için o kişileri örnek almayın. Bu önümüzdeki bir buçuk ayı nasıl değerlendireceğimize odaklanmalıyız. Sonuçta biz elimizden gelenin en iyisini yapmakla sorumluyuz. Sonuçtan sorumlu değiliz. İnsan kontrol edemeyeceği şeyi düşünürse kaygı olur. Kontrol edebileceği şeyi düşünürse kaygı azalır. Süreci kontrol edebiliriz ama sonucu kontrol edemeyiz.” dedi.
“‘Stres yapma’ demek strese davet etmektir”
Gençlerde sorumluluk bilincine değinen Tarhan; “İnsana ‘Stres yapma.’ demek strese davet etmektir. Bu ifadenin kesinlikle olumsuz bir etkisi var. Özellikle anne babaların en çok yaptığı hatalardan biri de ‘Kızım, oğlum sen önemlisin, boş ver dersi, çalışma.’ demeleri. Çocukta ya da gençte sorumluluk duygusu varsa bu yaklaşımdan olumsuz etkilenir. Sorumluluk duygusu yüksek olan bir gencin zaten sınav kaygısı da yüksek olur. Çünkü sorumluluğu yüksek. Ona ‘Sınavdan kalsan ne olacak, önemli değil sen önemlisin.’ dediğinizde onun kaygısı daha da artar. Çünkü o zaten zihin dünyasında başarısız olmayı bir seçenek olarak görmüyor. Ona ‘Sen elinden gelenin en iyisini yapmakla sorumlusun ama sonucunun ne olacağı senin sorumluluğun değil.” demek gerekiyor. Ayrıca sürekli ‘Sınav nasıl geçti?’ diye sormak, her sabah kahvaltısını konferansa çevirmek, çocuğu görür görmez hep dersten bahsetmek... Eğer anne baba böyle davranıyorsa, o çocukta kaygı bitmez.” ifadelerini kullandı.
Öbürleri yüksek lise gibi…
Üniversitelerin çağı yakalamak için yapması gerekenleri söyleyen Tarhan; “Şu anda dünyada iyi üniversite denilen 3’üncü nesil üniversiteler var. Üniversitenin dört tane fonksiyonu var. Birincisi meslek edindirmek. Hep bilinen bu. Aslında bu sadece bir fonksiyonu. İkinci fonksiyonu araştırma, AR-GE yapmak. Proje üretip geliştirmek. O da yetmiyor. Üçüncü ayak, toplumu bilgilendirmek. Bilgiyi ürettikten sonra o bilgiyi toplumla paylaşıp toplumu bilgilendirmek, bir düşüncenin ilerlemesine hizmet etmek. Dördüncü ayağı, bilginin sanayileşmesini sağlamak. Üniversite-sanayi iş birliği kurmak. Bu dördü olan üniversiteler bu çağı yakalamış üniversitelerdir. Öbürleri yüksek lise gibi. Hangi üniversite olursa olsun kişiyi meslekte başarılı yapan üniversitenin rolü yüzde 20-30’dur. Yüzde 70-80 kişinin kendi gayretidir. Kendini yetiştirir, eksiklerini tamamlar.” şeklinde konuştu.
Kitap imza gerçekleşti
Öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği programın sonunda Tarhan, ‘Bilinçli Genç Olmak’ isimli kitabını liseli öğrenciler için imzaladı.