Ramazanın ruhun olgunlaşması için ciddi bir zaman dilimi olduğunun altını çizen Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, dünyadaki din karşıtı akımların Anadolu’yu da etkilemiş olmasına rağmen büyük bir yıkım olmamasının kültürümüzdeki sebebinin Ramazan olduğuna dikkat çekti. Tarhan; “Ramazandaki bir araya gelmeler, cuma bile yokken Ramazan ve bayramlar devam etmiş. Bu kültür aktarımını yapmış ama şu anda bir risk var; medyanın küreselleşmesi kültür aktarımını ailenin elinden aldı, sosyal medyaya verdi.” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, TRT1’de yayınlanan Dursun Ali Erzincanlı ile Sahur Bereketi programının canlı yayın konuğu oldu. Tarhan, ‘Ramazan ve Ruh Dünyamız’ konusu hakkında değerlendirmelerde bulundu.
“İnsanın bir zihinsel sığınağa ihtiyacı var”
İnsanın zihinsel bir sığınağa ihtiyacı olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Depremde, pandemide insanın kontrol edebileceği şey var, kontrol edemeyeceği şey var. Gücünün yettiği şey var, yetmediği şey var. Böyle durumlarda insanın zihinsel bir sığınağa ihtiyacı var. Din onu sağlıyor ama matematiksel aklımıza uygun bir din olması lazım. O din de zaten tevhit dinidir. Onun için öyle bir din anlayışı olursa bir kimse böyle durumlarda esenlik, huzur hissediyor ve onun verdiği peşin bir ücreti bu dünyada alıyor. Ondan sonra Ramazan bunu pekiştirmek için çok önemli bir aydır. İnançla ilgili kafasında soru işareti olan bir kimse zaten ibadete odaklanamaz. İbadete odaklanabilmesi için ilk önce nasıl matematiğe odaklanmadan önce matematikte ilerlemek istiyorsa önce insan kerrat cetvelini bilecek. Onu bilmeyen bir kimse yüksek matematiği anlatamaz. İnsan, Allah’ın varlığı ve birliği ile ilgili kafasındaki soruları giderdikten sonra ibadetlerden haz almaya başlıyor ve Kur’an-ı Kerim okurken bile o zaman; ‘O kâinatın yaratıcı bana ne mesaj veriyor?’ diye okuyor. Bu nedenle Ramazan bir nevi bizim hayatımızda mola vermek vardır. İnsanın, ruh sağlığında tavsiye ettiğimiz ifade böyle moratoryum ilan etmesidir. Hayatında belli bir dönemde yaptığı rutin işi terk edip, hatta buna inovasyonda kuralı deniyor. Bir insan diyelim on saat çalışıyorsa bir buçuk saatini çalıştığı hakkında düşünmeye, ne için çalıştığını düşünmeye, yüksek bir yorumlamaya ihtiyacı var. Bunu yaptığı zaman, yaptığı işi daha iyi yapıyor ve bir nevi kendini yenilemiş oluyor, kendini arındırmış oluyor.” şeklinde konuştu.
“Kültür aktarımını ailenin elinden aldı, sosyal medyaya verdi”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, on-yirmi sene sonra Ramazan kültürünün, bu iklimi kaybetme riskinin olduğundan bahsetti. Tarhan; “Sezai Karakoç üstadımızın dediği gibi; ‘Ramazan ruhun olgunlaşması için ciddi bir zaman dilimidir.’ Bize zaten yaratılışta verilmiştir. Dünyada bu kadar din karşıtı akımlar var. Bizi de, Anadolu’yu da etkilemiş ama ona rağmen büyük bir yıkım olmamış. Bizim kültürümüzde bunun sebebi Ramazan’dır. Ramazanda ki o bir araya gelmeler, cuma bile yokken Ramazan ve bayramlar devam etmiş. Bu kültür aktarımını yapmış ama şu anda bir risk var; medyanın küreselleşmesi, sosyal medyanın küreselleşmesi, kültür aktarımını ailenin elinden aldı sosyal medyaya verdi. Belki on-yirmi sene sonra bu bizim gelen her şeye rağmen kurduğumuz kültürü, Ramazan kültürünü, bu iklimi kaybetme riskimiz var onun için sosyal medyayı, interneti bu amaçla kullanmamız lazım.” dedi.
“Bu dünyada amel var hesap yok, öldükten sonra hesap var amel yok”
Hesap verebilme duygusunun Allah’a karşı sorumluluk duygusu olduğu konusuna değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Dünyadaki sınav sadece bugünün sınavı değil, bir süreçtir, yolculuktur. Hayat bir yolculuktur, bu yolculukta bir aylık bize verilen fuarda indirimli olur ya fuarda kitap satarken herhangi bir şey satarken indirimlidir. Ramazan da bunun gibi manevi ticaret için, ahiret ticaret için çünkü bu dünyada amel var hesap yok, öldükten sonra hesap var amel yok. Onun için şu anda heybemize ne kadar iyi ve güzel amelleri, davranışları, eylemleri doldurursak hayatının sonuna gelindiği zaman terazinin o kefesi ağır basacak bu nedenle bu bir manevi ticarettir çünkü ölüm evrende istisnası olmayan tek gerçektir. Hiçbir istisnası yok. Ölümden kaçan kurtulan hiç olmamış. Bu nedenle böyle bir gerçek varken bir kimsenin ölümün yakın olduğunu hatırlaması da önemlidir. Ahir zamanla ilgili bir mevzu oluyor. Peygamber efendimiz; ‘Ahir zamanda Müslümanlar bir suyun üzerindeki çöp gibi olacaklar. Darmadağın olacaklar. Bir vehn hastalığı var.’ diyor. ‘Vehn hastalığı nedir?’ diye soruyorlar diyor ki; ‘Ölümden korkmak, kaçınmak ve dünyaya muhabbet etmek.’ Bu iki hastalık varsa o vehn hastalığıdır o zaman Müslümanlar ahir zaman Müslümanı olmuştur. Dünyacılık var, sekülerizm işte şu an. Felsefi anlamdaki siyasi anlamdaki değil. Sekülerizm felsefi olarak TDK’de ‘dünyacılık’ diye geçiyor. Ahiret yokmuş gibi yaşamak, hesap günü yokmuş gibi yaşamak. Fatiha’da ne diyor; ‘İyilerden mi olmak istiyorsun, kötülerden mi?’ Yevmiddin demek aslında lügat karşılığı hesap, hesap günüdür. Yani bu nedenle hesap vermeyi kötülükten koruyan iyi niyet değil, dindarlığı değil, insanı kötülükten koruyan hesap verilebilirliğidir. Dindarlıkla hesap verilebilirlik bir arada değilse o sadece gardırop Müslümanıdır. Şekilsel olarak yaşıyordur. Hesap verebilme duygusu, Allah’a karşı sorumluluk duygusu demektir.” ifadelerini kullandı.
“Samimi niyet beyni programlıyor”
İnsan beyninin kendi kendini programlama özelliği olduğuna dikkat çeken Tarhan; “Beynimizin üzerinde bilinç var, o bilinç beyne hükmediyor. Eğer kişi orucu başkasının hatırı için istemeye istemeye tutuyorsa beyin ikna olmadığı için beyin mesela, normalde 2-3 gün geçtikten sonra açlık hormonları salgılamıyor, öğlen miden kazınma olmuyor çünkü beyin
‘akşam yiyeceksin’ diye kendi kendini programlıyor. Beynimizin kendi kendini programlama özelliği var. Niyet işte beyini programlıyor mesela sabah dörtte kalkacağım diye inanarak, saati kurmadan kalkarsanız, inanıyorsanız. ‘Kalksam da olur, kalkmasam da olur.’ derseniz kaçırırsınız çünkü samimi niyet beyni programlıyor ve oradaki o iç motivasyon oluşuyor. Bir dış motivasyon, başkalarının ‘hadi hadi’ diye yaptığı var, bir de iç motivasyon var. İç motivasyon kişinin şiddetli istek duymasıyla ilgilidir. İstek duyduğu zaman bir şeye ihtiyaç oluşuyor, ihtiyaç olunca da kendini harekete geçirme oluşuyor ve beyindeki kullanılmayan enerji, bütün yedek enerjiler devreye giriyor. Orada kişide yüksek istek varsa onun oluşturduğu ihtiyaç hissediyor mesela bir ata su içirmek istiyorsanız, kafasına vursanız bile içiremezsiniz. Susadığı zaman kendiliğinden içer. Ona arzu hissettireceksiniz, arzu istek ihtiyacı, ihtiyaç da kendini harekete geçirmeye sebep oluyor. Ne kadar şiddetle arzu varsa, o kadar güçlü şekilde kişi beyindeki kullanmadığı gizli potansiyeli kullanıyor.” şeklinde konuştu.
“Ramazan insanın bir nevi kendini kalibre etmesidir”
İnsanın kendi manevi ve maddi cihazlarının da bir kalibrasyona ihtiyacı olduğundan bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Ramazan insanın kendini tanıyıp yeniden inşa etmesi, bozulmuş iç dengelerini, iç duyarlılıklarını yeniden ayarlaması yani bir nevi kendini kalibre etmesidir. Bir alet bile varsa onu senede bir kalibre edersiniz etmezseniz bir müddet sonra arıza yapar. Burada da insanın kendi manevi cihazlarının da maddi cihazlarının da bir kalibrasyona ihtiyacı var. Hatta Ramazanın onun dışında da açlık toklukla ilgili vücutta belli bir süre aç kalmanın son zamanlarda yapılan araştırmalarda açlık diyeti oruç tutuluyor. Kültürel boyutu da oluştuğu için böyle söyleniyor. Bu aslında vücudumuzun Ramazandaki o orucun DNA’ da kendini yenilemek gibi bir avantajı da var sadece ruhsal yapımız değil beyin için de öyle beynimizi farklı çalıştırıyor.” dedi.
Okunma : 1100
ÜHA