Kadıköy Anadolu İmam Hatip Lisesi tarafından düzenlenen “Yeni Nesil Küresel Sorunlar” etkinliğine konuk olarak katılım sağlayan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Yeni Nesil Küresel Sorunlar ve Çözüm Önerileri” konusuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Eski çağların doğrularının alınmasının önemine dikkat çeken Tarhan, eski çağa gitmek yerine onu bugüne getirmek, bugünün kıyafetleriyle onu yaşamak ve özü korumak gerektiğini söyledi. Tarhan, “Metodolojiyi, kıyafeti değiştireceğiz. Fen bilimlerinin ve din bilimlerinin sentezini yapacağız.” İfadelerini kullandı.
“İnsana yapılan yatırım önemlidir”
Kadıköy Anadolu İmam Hatip Lisesi 15 Temmuz Konferans Salonunda gerçekleşen etkinlikte Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, fikri sohbetlere ilgi duyan gençlerin çok kıymetli olduğuna ve bu gençlerin gelecek kuşaklarda köşe taşı olacaklarına dikkat çekti. Tarhan; “Gençlerle bir arada olmak ve onların sorularına cevap vermeye çalışmak benim hayata bakışım açısından çok önemli. Çünkü gençler iyi, doğru, güzel yönlendirilen toplumlarda iyi, doğru ve güzele doğru giderler. Yani gençlerin özellikle doğru yaşam felsefesi seçmelerini, doğru hedefler koymaları, kendilerini doğru yönetebilmeleri en önemli sorun, bir toplum için ise en önemli hedeftir. Güvenlik sorunlarından daha önemlidir. Çünkü orta ve uzun vadede büyük güvenlik sorunudur. Yani taşa, toprağa yapılan yatırım yerine insana yapılan yatırım önemlidir. Bu nedenle bu vizyon açısından gençlerin çağın ilerisinde mesela Hz. Ali'nin bir sözü vardır; ‘Çocuklarınızı bulunduğunuz çağa göre değil, onların yaşayacağı çağa göre eğitin.’ deniliyor ki bu çok müthiş bir evrensel tespittir. Bu nedenle böyle her eğlenceye değil de fikri sohbetlere ilgi duyan gençler çok kıymetlidir. Gelecek kuşaklarda köşe taşı olacak gençlerdir.” şeklinde konuştu.
“Nerede olduğunuzu bilmiyorsanız nereye gideceğinizin bir önemi yok”
Kendini tanımayan bir insanın gelecekte hedefleri idealleri de olsa kendini tanımadığı için güçlü yönlerini, zayıf yönlerini bilmediği için gelecekle ilgili sadece hayalcilik yanının kalacağının altını çizen Tarhan, kişinin idealist olup realist olamayacağından bahsetti. Tarhan; “Doğru teşhis koyarsanız, doğru tedavi yapılırken sağlıklı sonuçlar alınır. Aynı kural sosyal konular içerisinde geçerlidir. Şimdi teşhisi yaptığın bir harita almışsınız. Haritada bir yere gitmek istiyorsunuz. O gideceğiniz yerden önce konumunuzu bilmeniz lazım. Nerede olduğunuzu bilmiyorsanız nereye gideceğinizin bir önemi yok. Kendini tanımayan bir insan gelecekte hedefleri, idealleri de olsa kendini tanımadığı için güçlü yönlerini, zayıf yönlerini, bulunduğu imkânları, tehditleri, fırsatları bunları tanımıyorsa bir kimse gelecekle ilgili sadece hayalcilik yani hayal kalır. Yani idealist olur ama realist olamaz. Bu nedenle önce kendimizi tanıyalım. Tanımak için de dünyanın şimdi endüstri 4.0’dayız. Peki endüstri 1.0, 2.0, 3.0’da ne yaptık biz? Toplum olarak, yönetim olarak ne yaptık? Neleri kaçırdık? Ve bunlar için tarihin tekerrür etmemesi için ne yapmamız gerekiyor? Bunu görmeden olaylara, bugüne kuşbakışı bakamayız. Önce doğru teşhis koymak gerekiyor. Şu anda biz endüstri 1.0, 2.0, 3.0’ı üstünden kaçırdık söyleyeyim. Toplum olarak, ülke olarak kaçırdık. Ama 4.0’ı yakalamak için çok yüksek şansımız var.” dedi.
“Cep telefonu evin açık kapısı oldu”
Bencilleşme ve dünyevileşme hastalığının tedavi edilmemesi halinde insanlığın kötüye doğru gittiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Dünyadaki bu dönüşümü görürsek yeni çıkan Hollywood kaynaklı popüler kültür var. Popüler propaganda var. Bu bizde ciddi bir savunma yapıyor. Toplumda sosyal doğumlar toplumu koruyordu. Şimdi cep telefonu evin açık kapısı oldu. Oradan her şey giriyor. Evin güvenli ortamı kalktı. Aileler, evler kaleydi önceden. Kale son sığınaktı. O da ortadan kalktı. Şu anda Türkiye'de de dünyada olduğu gibi tek hane kırılganlığı artmış durumda. Boşaltma hızı da artmış demektir. Bu kırılganlığın artması demek toplumun yapı taşı olan ailenin dağılması demektir. Bu şu anda Avrupa'da, Kuzey Avrupa’da yaşanıyor. Özellikle biz eğer önlem almazsak 20-30 sene sonra bizi de bu bekleyecek. Böyle olunca ne oluyor serbest fikirlerin yayıldığı bir ortamda işte çeşitli sosyal hastalıklar ve psikolojik rahatsızlıklar artıyor. Şiddet artıyor, intihar artıyor, yalnızlık artıyor. Hatta 2018’de Davos'ta alınan karar var. Dünyayı bekleyen 3 büyük tehlike diyor. Birincisi iklim değişikliğidir. Dünya görüyoruz, geçen sene yaşadık. Genelde yaşıyoruz. Büyük kar yağdı. Düşünebiliyor musunuz? Bunun gibi ikincisi ekonomi teşhisi. Küresel olarak diyor. Üçüncüsü ise yalnızlıktır. Davos'taki üretim yalnızın arka planında da dünyasallaşma ve bireyselleşme alanında bencilleşme. Yani toplumda bu iki tane sosyal hastalık vardı. Bencilleşme ve dünyevileşme hastalığı eğer tedavi etmezsek insanlık kötüye doğru gidiyor. Onu da tedavi edecek ilaç bizim elimizde. Tevhit inancıdır.” ifadelerini kullandı.
“Kronolojisi bozuk bir kişilik sosyal olamıyor, iş üretemiyor”
Geçmişteki bazı durumlardan ders almamız gerektiği konusuna değinen Tarhan; “Biz nasıl şu anda 100-200 sene önceki atalarımızın kıyafetini giymiyoruz. Birçok şey değişmişse, bunları çoğaltmak elbette mümkün… Bu durum karşısında günümüzde bakış açımızı iki türlü olabilir. Birisi bunları tamamen reddedip bu yeniliği reddedip anakronik olarak, kronolojisi bozulmuş olarak yaşamak. Bu da sanki 200-300 sene önceki çağda yaşıyor gibi yaşamaktır. Bunu biraz açmak isterim. Mesela kişi geliyor, 20 yaşında fakat kişilik analizi yapıyoruz. Çocukluğunda büyümek istemiyor. Çocukluk döneminin 7-8 yaşlarında kalmış. O yaşında yaşamak istiyor. Annesinin dibinden ayrılmıyor. 17 yaşında hala annesinin emzirmesini istiyor. Bu artık klinik vakadır. Böyle vakalar var. Bu kişiler büyümek istemiyor. Anne de bunu besliyor tabi böyle durumlarda. İşte bu durumda kronolojisi bozuk bir kişilik olmuş oluyor. O kişi sosyal olamıyor, iş üretemiyor. Hayatın bütün ritmini kaçırıyor. Örneğin, Yavuz Sultan Selim Mısır’a gittiğinde oraya toplarla gidiyor. Mısır’da onlarda da toplar var. Fakat Osmanlı’nın topları dönen toplarmış. Böyle haraketli toplar, hızla arkadan gidiyor. Savaş tarihçileri bilir bunu. O şekilde orada geçilemeyen çölü geçiyor ve orada mağlup ediyor. Ondan sonra Mısır’ın o zamanki komutanlar, Yavuz Sultan Selim’in muharebesi olduğu söyleniyor. ‘Siz kazanamadınız da biz kaybettik.’ diye tartışma oluyor. O zaman diyor ki o Mısır’daki lider; ‘Sizin toplarınız bizim toplarımıza göre dönen toplardı, hareket kabiliyeti yüksek toplardı.’ O nedenle yeniliğe karşı olduğu için savaşı kaybetmiş oluyor. Onun için bunlar bizim ders almamız gereken geçmişteki bazı durumlardır. Şimdi sosyolojik değişimlerde de öyledir.” şeklinde konuştu.
“Eski çağa gitmek yerine onu bugüne getireceğiz”
Diğer bir yaklaşımın ise özün korunup, metodolojinin değiştirilmesi olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Biz ne yapacağız? Eski çağların doğrularını alacağız. Eski çağa gitmek yerine onu bugüne getireceğiz. Bugünün kıyafetleriyle onu yaşayacağız. Özü koruyacağız. Metodolojiyi değiştireceğiz. Kıyafeti değiştireceğiz. Fen bilimlerinin ve din bilimlerinin sentezini yapacağız. Mesela aydınlanma çağın filozoflarından Hegel diyor ki; ‘Akla uygun olan her şey gerçektir, gerçek olan her şey akla uygundur.’ diyor. Kuran-ı Kerim’i bugün ele aldığımız zaman Kuran-ı Kerim’in akla uygun olmayan bir tane maddesini söylesinler. Bununla ilgili ben pandemi döneminde Timaş Yayınlarından çıkan Bilgelik Psikolojisi kitabının 1’inci cildini yazdım. Orada Tevhit inancını akla uygun bir şekilde kuantum fiziğini kullanarak, evrim tarzında yaratılışın akıllı tasarımını kullanarak evrimi oradaki bilgilerle çürüttüm. Akıllı tasarım şu anda fizikten hareketle evrim varoluşun doğanın varoluşu Tevhit inancı, akıllı tasarımla ancak bu Tevhidi açıklayabiliriz. Varoluşu açıklayabiliriz. Yani Tevhit konusu en akla uygun açıklamadır. Onu kuantum fiziğine göre açıklayabiliyoruz. Bu nedenle Kuran-ı Kerim’de birisine kaderle ilgili, ahiretle ilgili soru sorulduğu zaman ben şuna benzetiyorum… Önce kafandaki Tanrı tasavvurunu düzeltirsen ondan sonra bu konular konuşulur. Tevhide inanmayan bir kimse yaratıcının kadim mutlak olduğuna, ilmi mutlak, iradeye mutlak, hikmeti mutlak, kudreti mutlak olduğuna inanmayan bir kimse Tanrı’nın tasavvurunu yapmayan bir kimse kaderi anlayamaz. Ahireti anlayamaz. Önce Tevhidi anlayacak. Yani temel matematiği bilmeyen bir kimseye yüksek matematik anlatamazsınız. Burada Tevhit inancını bilmeyen bir kimseye hiçbir şeyi anlatamazsınız.” dedi.
Biyolojik cinsiyet genetiktir!
Biyolojik cinsiyet genetiktir, kadın ve erkek olarak tanımlanmaktadır. Oxford Üniversitesi tarafından üçüncü cinsel kimliğin varlığı araştırıldı fakat böyle bir genin olmadığı ortaya kondu. Bu çalışma 500 bin kişi üzerinde yapılan, kanıta dayalı bir çalışma. Üç cinsiyet çeşidi bulunuyor. Bunlar biyolojik cinsiyet, cinsel kimlik ve cinsel yönelim. Cinsel kimlik konusunun bilimsel ve biyolojik bir temeli yok. Sosyal ve kültürel öğrenmeyle oluşuyor. Bunun birçok kanıtı var.
Kanıt-1 Bununla ilgili Ukrayna “Feral Child, Oxana Malaya” vakası var. Ukrayna’da annesi babası alkolik bir çocuk bulunuyor. Anne baba alkolik olduğu için çocukla ilgilenmiyorlar. Bu çocuk incelendiğinde anne baba görmeden çocuğun köpeklerin arasında büyüdüğü ve köpekler tarafından yetiştirildiği anlaşılıyor. Çocuk on yaşında bulunduğunda köpek gibi havlıyor, köpek gibi suyun altına kendini sokuyor, köpek gibi yemek yiyor. Böyle bir çocuk. Bulunan bir kız çocuğu ama bakıyorlar ki kız da değil erkek de değil. Fakat daha da ötesi insan bile değil. Yani o çocuk sosyal öğrenmeyle köpeğin sosyal rolünü benimsemiş. Bırakın kadın erkek cinsiyetini ve çocuğa seneler içinde ayakta durabilmesi zorla öğretilmiş. Bu aslında kimliklerin sosyal öğrenmeyle öğretilen bir şey olduğunu bize gösteriyor. Doğuştan, genetik bir temeli yok. Cinsel dürtüler kadın ve erkek diye biyolojik cinsiyet olarak var. Cinsel kimlik sosyal öğrenmeyle ilgili. Sonradan öğrenilen bir şey. Çocuk hangi ortamda büyürse onun gibi davranıyor.
Kanıt-2 İnsan köpekler arasında büyümüşse köpekler gibi davrandığı gibi, kadınsı davranan kişiler arasında büyümüş erkek çocuk feminen oluyor. Biz zaten bunu klinik pratiğimizde çok fazla görüyoruz. Freud’un da tespiti bu yönde. Bakıyorsunuz anne aşırı koruyucu, dominant ama erkek karşıtı. Erkek çocuk cinsel özdeşimini anneden alıyor ve babayla özdeşim kuramadığı için cinsel kimliği kadınsı oluyor veya karşıtı. Bazı durumlarda aile çocuğunu erkek çocuk beklentisi içinde büyütüyor. Küçük yaşta erkek elbiseleri giydiriyorlar. Bu durum ergenliğe kadar şirinlik oluyor. Ama ergenlikten sonra öyle giyinme böyle giyin deyince çocuk itiraz ediyor ve o yolda gitmeye başlıyor.
Bunlar sosyal öğrenmeyle oluşur ve eğer kişi de kabul ederse terapi gerektirir.
“Dünya Nüfusunu azaltmak küresel sermayenin bir oyunudur”
Birileri cinsel özgürlük adı altında dünya nüfusunu azaltmak için bazı projeleri hayata geçirmeye çalışıyor diyen Prof. Dr. Tarhan; “Eşcinsellik aslında tamamen dünyada nüfus azaltma projesidir. Bu düşünce kanaati vardı dört beş sene önceydi bir proje geldi önümüze AB projesi. Projeye baktık bağımlılıkla ilgili proje ama cinsiyetsizliği teşvik ediyor. Ve bunun fon kaynağını araştırır mısınız dedim. Arkadaşlarım fon kaynağını araştırdı. Birleşmiş Milletler Nüfus Planlama Fonu için yani birileri Birleşmiş Milletler nüfus planı raporuna vermiş bağımlılık ve mücadele adı altında cinsel özgürlük adı altında, cinsiyetsizliğin, topluma bir şekilde dayatılması için çalışmalar yapıyorlar. Bu durum için çok da büyük paralar ödüyorlar. Şu anda bu projeleri kullananlar var. Dünya nüfusunu azaltmak için bir dünyanın gidişini hesaplıyorlar. Çok şey görüyorlar şu anda. Yani 21’inci YY sonuna doğru işte dünya nüfusu otuz milyar olacak. Bunları besleyemeyiz diye düşünüp kendilerince doğru olmayan çözümler üretiyorlar. İnsanlık birbirini yiyecek diye düşünüyorlar. Rızkı Allah'ın verdiğini düşünmedikleri için bu şekilde hareket ediyorlar ve Avrupa'da başarılı oldular. Evlenme oranları düştü, çocuk sayısı düştü. Bu konu hiç masum bir konu değil. Yani öyle bir kişinin ben transım böyle yaşamak istiyorum demesinin ötesinde çok önemli bir konu olduğunu.” İfade etti.
Okunma : 2107
ÜHA