TARHAN Ailesinin Soy Ağacı

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Mevlana’yı bugünün elbisesini giydirerek anlayabiliriz”

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Rami Kütüphanesinin düzenlediği “Şeb-i Arus: Mesnevi Terapi” söyleşisine katıldı. Mevlana’nın insanlığa bıraktığı mirası ve derin sözlerini felsefik ve psikolojik perspektifle ele alan Tarhan, Mesnevi Terapi kitabına da atıfla insan ruhunun onarımına dair geleneksel tasavvuf öğretileriyle modern psikoloji tekniklerine dair dikkat çekici söylemlerde bulundu. Mevlana’nın günümüz metodolojisiyle anlatılması gerektiğini söyleyen Tarhan, “Bizim yapacağımız şey Mevlana’yı alıp bugüne getirmek. Mevlana’yı bugünün elbisesini giydirerek anlayabiliriz. Mevlana’nın fikrine, teorik temeline, felsefesine gidip onu bugün yaşamak, bu zamanın düşünce kalıplarına göre sunmak gerekiyor.” dedi. 


“Şeb-i Arus: Mesnevi Terapi” söyleşisi Gazeteci Şaban Özdemir moderatörlüğünde Rami Kütüphanesinde gerçekleşti. Söyleşiye seçkin bir katılımcı grubu katıldı. 

“Mevlana’nın söylediği her şeyin bilimsel karşılığı var”

İnsanlığın Mevlana’yı keşfetmeye başladığına dikkat çeken Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Mevlana’yı ruhlara şifa olarak biliyoruz. Mevlana dertlilere deva, ruhlara şifa gibidir. Onu okuyanlar kendilerini iyi hissediyorlar. Şu anda insanlık bunu keşfetmeye, arayıp bulmaya başladı. Mevlana’nın söylediği her şeyin bilimsel karşılığı var. Bilimsel karşılığının olması ikna sürecini kolaylaştırdı. Çünkü modernizmden, endüstri devriminden sonra dini sağlamlığın yerini bilimsel sağlamlık aldı. Bilimsel sağlamlıkla anlattığın zaman bu çağın insanı ikna oluyor.” ifadelerini kullandı. 

“Esası muhafaza edeceğiz ama özü bu zamanda yeniden okuyacağız”

Mevlana’nın günümüz metodolojisiyle anlatılması gerektiğine vurgu yapan Tarhan; “Şu anda Mevlana’nın zamanındaki gibi kültürel ve ahlaki kriz var. En çok sosyal çürüme var. İnsanların en çok kullandığı kelimeler arasında seçilmiş sosyal çürüme. Mesela Türk Dil Kurumu sosyal çürümeyi aday kelime olarak koysaydı o birinci olurdu. Onu koymamış kalabalık yalnızlığı koymuş. 1 milyon kişi 2024’ün kelimesi olarak kalabalık yalnızlığı seçmiş. Peki neden? Biz yapış yapış bir toplumuz nasıl yalnızlıktan şikayetçi oluruz ki? Demek ki içerde kanayan bir yara var. Yani insanlar mutlu değil, huzursuz, kendiyle barışık değil. Bu insan tipi çoğaldı. Bizim yapacağımız şey Mevlana’yı alıp bugüne getirmek. Yani illa sema yapacaksın, aynı kıyafetleri giyeceksin, törene gideceksin değil. Bunlar şekilsel duygudur. Halbuki Mevlana’nın aslında fikrine, teorik temeline, felsefesine gidip onu bugün yaşamak, bugünün metodolojisiyle sunmak lazım. Mevlana’yı bugünün elbisesini giydirerek anlayabiliriz. Ben onu yapmaya çalıştım. Mevlana’yı bugünün metodolojisiyle anlattım. Kıyafet şekildir önemli olan özdür. Yani zarf değil mazruftur esas olan. Zarf takılmış. Geleneksel bir din anlayışı var. Bu geleneksel din anlayışı zarfa takıldığı için illa zarf diyor, görünüş diye. O esası muhafaza edeceğiz ama özü bu zamanda yeniden okuyacağız. Yani eski sorulara yeni cevaplar vermek gerekiyor. Mevlana’yı bu zamanın düşünce kalıplarına göre sunmak gerekiyor.” şeklinde konuştu. 

“Mevlana’yı en iyi anlayabilenler kibirlerini sorgulayan kişilerdir”

Kibirli insanların Mevlana’yı anlayamayacağını dile getiren Tarhan; “Mevlana’yı kibirsiz insanlar anlıyor. Egosu yüksek, kibirli insanlar tepeden bakmaya devam eder. Kibir, dindar görünüşlü de olabilir. Hatta ona dini enaniyet deniyor. Hani parmağını sallayarak konuşan tipler vardır. Yargılayıcı, suçlayıcı, aşağılayıcı. Yani bu anne babalarda da var. Bu tarz kişiler Mevlana’yı anlayamazlar. Mevlana’yı en iyi anlayabilenler kibirlerini sorgulayan kişilerdir.” dedi.

“Tasavvuf öğretisi insanın ruhunu olgunlaştıran öğretidir”

Din bilimlerine önem verilmesi gerektiğini belirten Tarhan; “İslam dünyası eskiden tasavvufla bilim arasındaki köprüyü kuramıyordu. Tasavvuf öğretisi insanın ruhunu olgunlaştıran öğretidir. Dindar olup da Mevlana’yı anlamayan o kadar çok insan var ki. Yani Sufi karşıtlığı var. Halbuki Osmanlı’yı ayakta tutan üç damar var. Birincisi medrese ikincisi mektep üçüncüsü ise tasavvuf. İnsan yetiştiren üç damar. Şimdi bunlardan ikisini kapatmışlar sadece mektep kalmış. Sadece fen bilimleriyle uğraşan insan tipi kalmış…” ifadelerini kullandı.

“Bu çağın yöntemi ikna, inandırma ve sevdirme yöntemi”

Mevlana’nın davranışlarından örnek veren Tarhan; “Mevlana’nın davranışlarında hep şefkat, merhamet var. Bu çağa daha uygun. O eski çağlarda korkutma, sindirme yöntemleri kullanılıyordu. Artık bu çağın yöntemi ikna, inandırma ve sevdirme yöntemidir. En çok ihtiyaç duyulan Sufi metafiziğini almış Mevlana. Sufi metafiziğinde edep vardır, şefkat vardır, empati vardır. Empatinin içinde merhamet var, yardımlaşma var, paylaşma var. Yani ‘Alan değil, veren kazanır.’ var. Mevlana bunu öğretiyor.” şeklinde konuştu.

“Kapitalist ahlakın küresel olarak uyguladığı yöntem…”

Ailede çocukların iyi insan olma odaklı yetiştirilmesi gerektiğini söyleyen Tarhan; “Mevlana devlet yönetimini bahçe sulamaya, bitki yetiştirmeye benzetiyor. Sen eğer bahçende diken, ayrık otu yetiştirmek istiyorsan onlar büyür. Gül yetiştirmek istiyorsan onlar büyür. Adalet sorusunda diyor bunu. ‘Adalet nedir?’ diyorlar. ‘Adalet bahçe ile ilgilenmek gibidir.’ diyor. Bahçe ile ilgilenen kişi isterse dikenleri büyütür, isterse gülleri büyütür. Biz o zaman aile yetiştirmek istiyorsak önce çocuğumuzu iyi insan olma odaklı yetiştirmemiz lazım. Şu anda kapital ahlak çocuk zeki olsun, başarılı olsun yeter diyor. Bu tamamen kapitalist ahlakın küresel olarak uyguladığı yöntem. Çocuğun yetiştirilmesinde iki parametre yetmiyor. Zeki olsun, başarılı olsun doğru ama erdemli olması da önemli. O zaman ahlaklı, erdemli insan yetiştirmeyi öğretmemiz lazım. Zeki ve çalışkan olması yetmiyor. Erdemli insan olmayı da öğretmek lazım. Erdemli olmayı öğretmedikçe zeki ve çalışkanlık kötülüğe hizmet ediyor. İyiliğe hizmet etmesi için de eğitim sistemimize erdemli insan yetiştirmeye yönelik bir felsefe değişikliği gerekiyor.” dedi.

“Özümüzü koruyarak bu zamanın diline uygun konuşacağız”

Mevlana’nın önce kalplere hitap ettiğini dile getiren Tarhan; “Bir insana iyiyi ve güzeli öğretmek istiyorsan önce sevdireceksin. Mevlana o yöntemi kullanmış. Kalplere hitap etmiş. Oradan Allah’ı bulmalarını sağlamış. Duyguları harekete geçirmiş. Ondan sonra da aklı kullandırmayı öğretmiş. Bu çağda yöntem bilimsel terminolojiye uygun olmalı. Mesela acz ve fakr yöntemi. İnsan acizliğini, zayıflığını, güçsüzlüğünü anladığı zaman Allah’ı buluyor. Aşk üzerinden gittiğinde de aşkı ondan sonra keşfediyor. Önce hastalıklar karşısında, musibetler karşısında, olaylar karşısında bir bunalım yaşıyor. Kötü ahlakın çirkin neticelerini görüyor, bir tokat yiyor, bedel ödüyor. O bedelden sonra arayışa girerken Allah’ı buluyor. Bunun için modernizm metotlarıyla modernizmin anladığı dille hareket etmek gerekiyor. O halde özümüzü koruyarak bu zamanın diline uygun konuşacağız. Bu zamanın dili bilimsel metodoloji dilidir.” ifadelerini kullandı. 

“Duygusal zeka eğitimi, Mevlana’nın öğretisinin bu zamana yansıtılmasıdır”

Duygusal farkındalık eğitimine vurgu yapan Tarhan; “Hümanizm insanı kutsallaştırmadır. Böyle olduğu için kendini sorgulatmıyor. Kendini sorgulatmadığı için de başkasını suçlayan bir insan tipi ortaya çıkıyor. Yani buradaki bütün iş özbilinç. Önce kendini tanımak. Bu aynı zamanda duygusal zeka eğitimidir. Duygusal zeka eğitimi, Mevlana’nın öğretisinin bu zamana yansıtılmasıdır. Birinci aşama farkındalık. Kendinin farkına varmak. Ondan sonra öz yönetim, kendini yönetmek. O üçüncü aşamada sosyal bilinç, sosyal ilişkileri yönetebilmek. Dördüncü aşamada da uzlaşmacılık. Yani ilişki yönetimi, sosyal ilişkiler. İçinde stres yönetimi, ilişki yönetimi, iletişim, problem çözme yöntemleri, pozitif problem çözmeyi başarabilme var. Bunları yapmayı bencillik engeller. İnsanın kendini keşfetmesini engelleyen ve önleyen şey ‘Ben biliyorum.’ demektir. ‘Ben biliyorum.’ diyen kişilerin iki özelliği vardır. Sosyal ilişkilerde kimseye güvenmezler, hep beyinleri savaş halinde çalışır. Hep savunma halinde. İkinci özellikleri de herkesi eleştirirler. Böyle birisi toksik kişidir. O kadar çok toksik insan çoğaldı ki etrafı zehirliyorlar. Onunla nasıl yaşayacağını bilmeyince onun tuzağına düşüyorsun. Onun savaş stratejisi seni kendi negatif alana çekmek. Senin savaş stratejin ise onu pozitif alana çekmek olacak.” şeklinde konuştu.

“İnsanın üzüldüğünde verdiği mücadele cihat gibidir”

Hüzün cihadı kavramının altını çizen Tarhan; “İnsanın üzüldüğünde, acı çektiğinde verdiği mücadele cihat gibidir. Tasavvufta hüzün cihadı denir. Hüzünleniyorsun için acıyor. Bir mücadele verip ferahlayıp çıkıyorsun. O hüzün cihadı insanı geliştiren yöntemlerden birisidir. Sufi metafiziği yöntemlerinden birisi insanın kendini tanıması, kendini geliştirmesi yani krizlerden faydalanmaktır. Bunalıma, depresyona sokan her stres her hüzün ruhumuzun bir gelişme talebidir. Gelişme talebini doğru karşılarsak o acı bizi geliştirir. Buna geliştiren travma diyoruz. Onun için negatifi pozitife çevirmeye odaklanmalıyız.” dedi.

“Demokrasi sadece bir yönetim biçimi değil aynı zamanda değerler sistemidir”

Demokratik kültürün dört değerini anlatan Tarhan; “Amacımız adaletse bu çağın yöntemi demokrasidir. Demokrasi sadece bir yönetim biçimi değil aynı zamanda değerler sistemidir. Demokratik kültürün dört değeri var. Ailede de bu dört madde varsa o evde huzur oluyor. Bunu uygulayın emin olun ön yargılar tamamen kalkar. Birincisi eleştirilebilirlik. Eleştiriye açık olmayan bir sistemin adı demokrasi değildir. Zahmetli bir yol ama bu çağın yöntemi o. İkincisi özgürlükçülük. Bu çağın vazgeçilmezidir, en büyük ihtiyacımızdır. Özgürlüğü yok ederek toplumu ıslah edemeyiz. Üçüncü çoğulculuk. Çoğulculuğun karşıtı totaliterliktir. Dördüncüsü katılımcılık. Kararların birlikte alınması, problemlerin beraber çözülmesi gerekiyor. Yani huzurun metodu budur.” ifadelerini kullandı. 

“Kendisiyle barışık olabilmeyi başaran insanın iç huzuru vardır”

İnanmanın verdiği iç huzura sahip olunması gerektiğini söyleyen Tarhan; “Cennet-i muaccele bu dünyadaki cennet. Cenneti müeccele de gerçek cennet. Bu dünyada inanan bir insanın hayatı cennet bahçesinden bir bahçe olabilir, kendisiyle barışık olur. Mesela ona kızan buna kızan kimseye güvenmeyen, kimseyi beğenmeyen tipler mutlu değildir. Kendileri kavgalıdır. Kapının eşiğiyle kavga eder. Kendisiyle barışık olabilmeyi başaran insanın iç huzuru vardır. İmanın verdiği huzur. Bunu yakalayan kişi Allah dostudur. Bu kişileri Allah sevdiriyor. Yani Mevlana gibi yaşayan kimseler Allah’ın emrinde olduğu için onları sevdiriyor. Mevlana’nın kalpleri etkileme yöntemi aşktı. Bizim kullanacağımız yöntem farklı olacak. İnsanlara sevdirmek için ikna ve inandırma yöntemini kullanacağız.” şeklinde konuştu. 

“Sosyolojik olarak ergenlik dönemindeyiz”

Mevlana’nın turizm ürünü haline gelmesine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Tarhan; “Bir yerde ilgi varsa oraya rağbet oluyor. Onun için bu kötü değil. Niyet okuma yapmayalım. İnşallah onlar iyi niyetlidir. Kötü niyetli olanları oraya sokmamak lazım. Büyüme döneminde bir taklit oluyor. Çocuk büyürken önce taklit ve tekrar yöntemiyle öğrenir. Büyüdükçe işin özünü kavrar içselleştirerek yönelir. Biz şu an sosyolojik olarak ergenlik dönemindeyiz. Belki 20-30 sene sonra sosyolojik ergenliğimiz bitecek özü o zaman yakalayacağız. Onun için bir çocuğun büyümesindeki hatalar gibi toplumun büyümesindeki hatalar olarak görüyorum bunu. Yani biz doğruları söyleyelim emin olun bu büyüme sürecidir. Sosyolojik büyüme aşamasıdır. O şekilde görmemiz daha iyi. İyi zanla bakalım.” dedi.

Tarhan’ın Mesnevi Terapi kitabı hediye edildi…

Söyleşinin sonunda en dikkat çekici soruyu soran katılımcıya Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın Mesnevi Terapi kitabı hediye edildi.
 

Okunma : 216

ÜHA

 

Haberler

Foto Galeri