Covid-19 salgınıyla beraber yaşanan sosyal izolasyonun bireylerin ruh hali üzerinde etkiler oluşturabileceğine dikkat çeken Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sosyal mesafenin artmasına karşın ruhsal mesafenin kısa tutulması gerektiğini vurguluyor.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Koronavirüsün yol açtığı Covid-19 salgını nedeniyle zor günlerden geçtiğimizi, özellikle sosyal izolasyon nedeniyle bu durumun ruh sağlığı üzerinde etkiler oluşturduğunu söyledi.
Toplumun ruh hali analiz edilmeli
Küresel salgın nedeniyle sadece ülkemizde değil, dünyanın birçok yerinde insanların benzer sorunlarla karşılaştıklarını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Burada toplumun ruh halini analiz etmek gerekiyor. Basına yansıyan çeşitli haberler var. Endonezya’da 150 yolcunun olduğu bir gemide birinin Koronavirüs testi pozitif çıkmış ve güvertede duran iki üç kişi kendini denize atmış. Bu mantıklı bir tepki değil ama böyle bir ruh hali var. Yine geçen hafta biri testi pozitif çıktığı için intihar etti. Bir başka kişi de yanında biri özensiz bir şekilde hapşırınca ‘Sen beni öldürmek mi istiyorsun?’ diyerek bıçaklamış. Bu durum bütün dünyada böyle. Vakaların marjinal vakalar olması gerekirken bu gibi örnekler artmaya başladı. Her zaman aşırı, orantısız tepki veren insanlar vardır ama bunun oranı yüzde %2, %3, %4’e çıktı” diye konuştu.
Dünyada anksiyete pandemisi yaşanıyor
Diğer taraftan bu süreçte yaşanan korku ve kaygı üzerinde yapılan bilimsel çalışmalar olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi:
“İngiltere, Fransa ve Mısır’da toplumun %70’i klinik düzeyde kaygı yaşıyor. Bu hafta yapılan çalışmalarda da anksiyete pandemisinden bahsediliyor. Böyle bir ruh halindeyiz. İnsanlarda çaresizlik, karamsarlık, ümitsizlik gibi bazı duygular ve korkular ortaya çıktı. Bazı kişilerde de yetersizlik duygusuyla beraber kuşatılmışlık duygusu ortaya çıktı çünkü daha önce rahatlıkla her şeyi yapabilen bireylerin özgürlüğü kısıtlandı. Daha önce sadece kendi menfaatini düşünürken birden bire sahip olduğu şeyler elinin altında kayıp gidiyor gibi kaybetme duygusuna kapılmaya başladılar. Sağlık endişesiyle ölüm korkusuyla yüzleşmeye başlandı. Bu kadar duygusal yoğunluğu beklemiyorduk. Her şey yolunda giderken, medeniyetin zirvesindeyiz, uzaya gideceğiz, çeşitli robotlar yapıyoruz, yapay zekâlarımız var denirken birden bire bu başarı zehirlenmesini yaşayan insanlar bunları kaybediyor gibi oldu. Bu en zengin için de en yoksul için de en ünlü için de yani herkes için geçerli. Böyle bir korkuyla iç içeyiz.”
İnsanlarda sevdiklerini kaybetme korkusu arttı
İnsanların böylesi durumlarda sahip olduğu konforu ve sevdiklerini kaybetme ihtimalinin arttığını düşündüğünü kaydeden Tarhan, “Mesela oğlu ya da kızı dışarı çıkıyor ve mikrop kaparsa diye endişeleniyor. Ünlü bir yazar hiç evden çıkmıyormuş. Bir gün yanına kuaför çağırıyor ve ondan virüs kapıyor. Şu an hastanede yatıyormuş. İnsanlar bunları duydukça çok yakın bir tehdit diye düşünüyor ve şu anda bununla ilgili bir çözüm de bulunmuş değil. Bu travmanın bir özelliği var. Doğal afetler olduğu zaman zaman ve olay sınırlıdır. Ama bunda zaman sınırı yok her an olabilir. Böyle bir durum olduğu için bunu yönetebilmek çok daha zor” dedi.
Psikolojik sağlamlık için realist olmak gerek
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, toplumdaki stres seviyesi yükseldiğine işaret ederek sözlerine şöyle devam etti: “Bu aslında böyle olağanüstü durumlarda beklenen bir şey. Bu süreçte umursamaz, vurdumduymaz olmak anormaldir. Burada korkunun, kaygının, stresin yükselmesi beklenen bir durum. Bunu doğru bir şekilde yönetirsek bizim için kazanıma dönüşebiliyor. Bazı şeyleri kaybetme korkusu yaşanıyor ama böyle durumlarda kişi ümitsizliğe düşmezse stresi yönetirse sağlam bir şekilde işin içinden çıkar. Buna psikiyatride psikolojik sağlamlık diyoruz. Psikolojik sağlamlığın oluşması için insanın realist olması gerekiyor, olaylarda hisleriyle değil aklıyla hareket edecek. Böyle kişiler realist olduğu için olaylarda orantısız tepkilerde bulunmuyorlar. Diğer bir olayda kişinin duygularını yönetebilme, soğukkanlı olma becerisini geliştirecek. Stresi yönetme becerisini geliştirirsek buradan güçlenerek çıkarız.”
Hayatın zorluğu insanları geliştiriyor
Yaşlanmak dağa çıkmak gibidir, insanlar dağa çıktıkça yorulurlar enerjilerinin azaldığını hissederler ama ufukları açılır daha çok şey görmeye başlarlar sözünü anımsatan Tarhan, “Dağcılıkta çekilen yorgunluk nasıl insanın hayata bakışını değiştiriyorsa hayatta yaşanan zorluklar da insanı geliştiriyor. Uzun gövdeli, büyük ağaçlar onlar fırtınaya dayanan ağaçlardır. İşte bu da bir fırtınadır. Bu fırtınaya dayanırsak kalan yaşamımızda daha güçlü bir şekilde ayakta kalacağız, zayıf olanlar elenip gidecek. Burada en önemli şey başarılı olmaktır. Kişi bireysel olarak kesinlikle karamsarlığa düşmeyecek. Şu anda çok olumlu haberlerde var. Virüs geçtikten sonra Çin’de evlenmeler artmış. İki üç aylık bir fırtınada sonra hayat normale dönebiliyor. Önemli olan bu durum bana ne öğretti diyebilmeyi başarmak. Er geç bu durum geçecek. Virüs bir şekilde toplumun çoğunluğunu etkileyecek. Bunun için akıllıca davranıp tedbirimizi alacağız” dedi.
Korona korkanı daha çok etkiliyor
Tarhan, koronavirüsün korkanları daha çok etkilediğini söyleyerek şu örnekten bahsetti: “Bilindiği üzere köpek korkunun kokusunu alır. Biri köpekten korkuyorsa köpek ona doğru gider. Hatta bununla ilgili bir örnek var. Amerika’da yaşayan bir kişinin köpeği varmış. Hayvanın sahibi bir sene uzaklaşmak zorunda kaldığı için köpeğini arkadaşına bırakıyor. Döndüğü zaman bahçede köpeği görünce sevmeye başlıyor ve o saldırgan köpek duruma uyum sağlamaya başlıyor. Arkadaşı görüyor ve köpek ısırmadığı için şaşırıyor. Kadın da ‘Benim köpeğim neden beni ısırsın’ dediğinde arkadaşı kendi köpeğinin öldüğünü onun yerine aynı köpekten başka bir tane aldığını söylüyor. Yani kadın benim köpeğim diye yaklaştığı için köpek ona zarar vermemiş. Koronavirüste de böyle bir özellik var, korkana doğru gidiyor. Kişi korktukça bağışıklık sistemi zayıflıyor ve virüse aday hale geliyor. Böyle durumlarda güçlü kalanlar başarılı olur.”
İnsan uzaktan da sevebilmeli
Sosyal mesafenin korunmak zorunda olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Böyle bir durumda insanlar sevdikleriyle beraber olsa da fiziksel olarak çok yakın olamıyor. Ruhsal mesafe fizikle bağlantılı değildir. İnsan uzaktan da sevebilir. Askere gidiliyor, evleniliyor, çalışmak için uzağa gidiliyor yani böyle durumlarda hasret vardır. Ayrılığın hüznüne bizim kültürümüzde hicran denir. Böyle duygular hep var insanda ama kendini geliştiren insan uzaktan sevebilir. Onu düşünmek, zihninden çıkarmamak, sevgi dolu bakış, güzel söz, aile içinde övgü onay sözlerinin kullanılması mesafeyi daraltır” dedi.
Şefkatli ve nezaketli olmak gerekiyor
Dünya Sağlık Örgütü’nün yayınladığı Face Covid adında broşürden bahseden Tarhan, “Broşürde, koronavirüs pandemisinde şefkat ve nezaket değerlerinin yüceltilmesi gerektiği söyleniyor. Şefkat sevginin karşılıksız olanıdır, sevgiden daha yüksek bir duygudur. Nezaket de saygının daha incelmiş halidir. Karşı tarafa saygı duyarsın ama incitebilirsin. Nezakette incitmeyen bir saygı vardır. Bu dönemde herkes kırılgan, incinmiş olabilir. İnsanların birbirlerine şefkatle ve nezaketle yaklaşmaları gerekiyor. Broşürde dendiği gibi şefkat ve nezaket, yaşatılması gereken değerler. Bu değerler yaşatılırsa konuşmanın korkular kontrol altına alınır” dedi.
Şizofreni ve bipolar hastaları korona kaygısı yaşamıyor
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, önceki hafta yayınlanan yayınlarda şizofreni vakalarında hiçbir korkunun ortaya çıkmadığı bilgisinin yer aldığını söyledi ve şöyle devam etti:
“Bipolar bozukluk gibi ciddi psikiyatrik hastalıklarda hem artış yok hem de bu hastalıklarda kaygı yok. Bu sonuç aslında beklenen bir şey çünkü kendi dünyalarında mutlu. Kaygı sağlıklı insanın işaretidir ve abartılı olmadıkça rasyonel korku faydalıdır. Bizi koruyacak olan hislerimiz değil aklımızdır. Aklımıza uyacağız, onunla hareket edeceğiz, her türlü tedbiri aldıktan sonra korkmaya gerek yok. Bu durumlarda insanın sağlam bir inancının olması, manevi değerlerinin güçlü olması insanları rahatlatıyor. Bu virüsü yapan, bu kâinatı yaratan bir yaratıcı var o bunu görüyor bir hikmeti var diye düşünmek gerekiyor. Hz. Mevlana’nın bir sözü vardır: “Kul azmadıkça Allah musibeti yazmaz.” Böyle düşüneceğiz. Ben ne yaptım da Allah bize bu sıkıntıyı verdi diye düşünmemiz lazım. Sosyal mesafeyi azaltacağız, uzaklığı genişleteceğiz ama aynı zamanda Allah’la, kendimizle, sevdiklerimizle, vatanımızla ve milletimizle olan ilişkimizi geliştireceğiz. Yaratanın benden ne beklentisi var diye insanın kendine sorması gerekiyor. İnsanlar, iç keşif yolculuğuna girerse dünyada bir değişim olacak. Böyle davranırsa iyi yönde, bırakırsa olaylar kötü yönde gelişir.”
Okunma : 5976
ÜHA