Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan Başakşehir Belediyesinin düzenlemiş olduğu ‘Şehir Sanat’ Sohbetlerinin konuğu oldu. Moderatörlüğünü Gazeteci İsmail Halis’in yaptığı ‘Psikoloji Sohbetleri’ söyleşisinde Tarhan dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. Mutsuzluğun en büyük nedeninin egoizm olduğunu, kendisi için yaşayan insanların mutlu olamayacağını vurgulayan Tarhan, insan beyninin kendisi değil, başkaları mutlu olduğu zaman mutlu olmaya programlandığını söyledi.
“Asaletle mücadelelerine devam ediyorlar”
Başakşehir Şehir Sanat Merkezinde gerçekleştirilen ve katılımın yoğun olduğu söyleşide psikiyatrist kimliğiyle Gazze saldırılarını değerlendiren Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bugünün dünyasına dair söylemlerde bulundu. Tarhan; “Kadın, çocuk, yaşlı gibi savunmasız ve dezavantajlı kişiler hedef alındığı zaman bu bir zulüm olur. Bu durumda başkalarından değil, kâinatın sahibinden yardım beklemek çok daha önemlidir. Gazze’deki kardeşlerimiz bunu yapıyorlar ve asaletle mücadelelerine devam ediyorlar. Oradakilerin mücadeleci ruhu tüm dünyaya örnek oldu. İnşallah Allah da onları muvaffak eder, başımız daha dik olur. Şu anda İsrail’in yaptığı resmen devlet terörü, soykırım bunu objektif olanlar görüyor. Bunu hep söylüyoruz, basın söylüyor ben de söyledim ama insanlar çeşitli sebeplerle bu zulme tarafsız kalıyor. Cemil Meriç’in bir sözü var; ‘Bir yerde zulüm varken tarafsız kalmak namussuzluktur.’ diyor. Yani şu anda böyle bir zulme duyarsız kalmak gibi...” ifadelerini kullandı.
“Kur’an-ı Kerim daha çok incelenmeye başladı…”
Çocukları bu halde gördükten sonra insanın böyle bir konuda bir şey yapmaması insanlığını kaybetmesi anlamına geldiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, hiç olmazsa sözlü olarak hayır diyebilmenin bile bir değişimi getirebileceğini ifade etti. Tarhan, “Dünya’da da etkisi görüldü, insanlar Kuran-ı Kerim’i daha çok incelemeye başladı. Bir merak uyandırdı, ‘Bu insanlar nasıl direnebiliyor, nasıl dayanabiliyor?’ diye sorguluyorlar... Okurken bakıyor ki bunlar cennete inanıyorlar, öteki hayata inanıyorlar, ondan dayanabiliyorlar diye... Bu sefer onlar da ahirete inanmayla ilgili konuyu akıllarına getiriyorlar. Bütün dünyanın aklına gelmeye başladı.” şeklinde konuştu.
“Benim hayır dememle ne olur demeyin…”
Şu anda Gazze’de yaşayan insanların kendi toprağından, vatanından, binlerce senelik yaşadıkları yerden sürgün edilmeye, uzaklaştırılmaya çalışıldığını vurgulayan Tarhan, İzmir İşgalinden bir örnek verdi. Tarhan; “İzmir’de işgalin olduğu zaman Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendinin 15 Mayıs 1919’da yaptığı bir eylem var. Bütün Denizli halkını topluyor, ‘Herkes eline taş alsın.’ diyor ve İzmir’e doğru attırıyor. Buna psikolojik savaşta mukavemet deniyor. Sivil direniş, toplumun sivil direnişi uyanıyor. İstiklal Savaşı’nın başarılı olmasındaki en önemli sebebi topyekûn bir mücadele olmasıdır. Bu nedenle sivil direniş boşa gitmez. ‘Benim hayır dememle ne olur, benim bir şey söylememle ne olur?’ dememek gerekiyor.” dedi.
“Gücün galip geldiği yer ormandır”
Bugünün dünyasında iyi olmanın yetmediğini aynı zamanda güçlü olunması gerektiğini de vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, iyi insan olarak nasıl güçlü olunabileceğinden bahsetti. Tarhan; “İnsan adil olursa sonuç alıyor. Gücün galip geldiği yer ormandır, o zaman orman kanunları kullanılıyor. Orman kanunlarında güçlü olan zayıfı ezer. Hayvanlar krallığında bu geçerlidir ama insanlar krallığında güçlü olan değil, haklı olan ve adil olan kazanır. Kısa vadede güçlü olan kazanır gibi olur ama orta uzun vadede haklı olan kazanır.” dedi.
“Teknolojinin nesnesi değil öznesi olacağız”
21. yüzyılda teknoloji kullanımından kaçınanların olduğunu söyleyen ve bilinçli kullanımın önemine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, teknolojinin tarafsız olduğunu, iyi amaçla kullanıldığında iyi olabileceğini söyledi. Tarhan; “Teknolojiyi kötü amaçla kullanırsan kötüye hizmet eder. Teknolojinin nesnesi olmayacağız, öznesi olacağız. Ben bunu anlattığım zaman, ‘Ben internete girersem, kendimi muhafaza edemem.’ diyenler oluyor. Bu resmen, ‘Ben savaşta yaralanırım geri çekileyim.’ demekten farksız değil. Kültürlere karşı onu tehdit olarak değil onu iyi ve güzelin hizmetinde kullanmamız gerekiyor. Teknolojiden kaçmak vebaldir…” ifadelerini kullandı.
“Kendisi için yaşayan insan mutlu olamaz”
Kendi kendinin lideri olamayan birinin bir ailenin lideri de olamayacağından bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Buna nöroliderlik deniyor, beyindeki kimyasalları yönetmek oluyor. Nerede duracaksın, nerede hızlanacaksın, nerede sağa döneceksin, nerede sola döneceğini belirtmektir. Arabada nasıl gaz pedalı varsa beynimizde ödül ceza sistemi var. Ödül sistemi gazdır, ceza sistemi frendir. Bunu yönettiği zaman hazları da yönetiyorsunuz ve buna göre çalışıyor. İnsan anlamı böyle üretecek, topluma bir şey katacak, insanlığa bir şey katacak insan bir sosyal varlıktır. Yani insan kendisi için yaşarsa mutlu olamaz. Mutsuzluğun en büyük nedeni egoizmdir. Mutsuz insanları var. Bunların hepsi bencildir. Bencil insanlar mutlu olamaz. Mümkün değil, çünkü insan beyni ona göre programlanmamış. İnsan beyni başkaları mutlu olduğu zaman mutlu olabilmelidir.” dedi.
“Aile içi iletişimin en büyük düşmanı empatisizliktir”
Hayatın iç içe geçen daireler gibi olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, en önemli olanın küçük daire yani nefis dairesi olduğuna değindi. Tarhan; “Kültürel değişimde insan hayatındaki en önemli şeyler görevler, işler, hayat iç içe geçen daireler gibidir. En önemli küçük daire, nefis dairesidir. İç içe geçmiş en önemli, en kıymetli daire merkezdir. O insanın kendi güçlü yönlerini ve zayıf yönlerini bilip kendini tanımasıdır. Hayat amacı olacak, vizyonlu olacak, ideali olacak, hayatla ilgili beklentileri olacak, hedefleri olacak. Bir kimse bunları yönetirse hiç korkmasın. Ona çevre hiçbir şey yapamaz, o insan kendi gemisinin kaptanı olabilir. Kendini yönetecek buna öz yönetim deniyor. Birincisi öz bilinç kendini tanımak, ikincisi öz yönetim kendini yönetmek, üçüncüsü sosyal bilinç empati yapmak, başkalarını tanımak gerekiyor. Dördüncüsü ise ilişkileri yönetebilmek. İlişki yönetiminin en önemli ayağı yakın ilişkiler, aileden başlıyor. Onun için bir kimse kendini yönetebiliyorsa ailede de çok rahatlıkla sağlıklı ilişkiler kurar. İletişimin ve aile içi iletişimin en büyük düşmanı empatisizliktir. Karşı tarafın düşüncelerini, duygularını, haklarını, ihtiyaçlarını göz önüne almamaktır.” şeklinde konuştu.
“Beynimiz hükümet, vücudumuz devlet gibi”
Stres altındayken insanın savaş ya da kaç tepkisi verdiğini söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Tehlike geldiği anda akut stres olduğu zaman göz bebekleri büyür, vücuttaki bütün damar direnci artar, tansiyon yükselir, vücuttaki bütün yağ depoları, glikoz depoları harekete geçer ve hemen kana enerji verir. Omuz, boyun, bel kasları kasılır, savaş moduna geçer. Eğer korktuysanız tam tersi, damarlar genişler pat düşüp bayılırsınız. Yani bu savaş kaç tepkisini sinir sistemi yapıyor. Beyin tehdit anında asit özellikli kimyasallar salıyor. Kin, nefret, öfke, kıskançlık, düşmanlık gibi karanlığın beş noktası diyoruz, bu bir anda insanı düşmanından koruyor ama uzun sürerse devamlı stres altında olan kişilerde devamlı gergin kişilerde bu salgılar devamlı salgılanıyor. Beynimiz hükümet, vücudumuz devlet gibi. Hükümet devamlı stresli olursa bütün kaynaklar savaşa gider, gerilime gider, kutuplaşmaya gider. Kaptan köşkü bozulursa devletin kendi dinamiği bir noktaya kadar dayanır daha sonra stresten dolayı üzüntü, iflas etme gibi akut durumları çözer rahatlıkla. İşte buna karşın sempatik sinir sistemi uyarılıyor. Sempatik aktivasyon diyoruz, parasempatik sinir sisteminde vücudun en uzun siniri vardır; Vagus siniri. Bütün organlardan toplanıp beyne gidiyor. Kişi eğer komut veriyse tetiğe geçtiyse, sakin ol, rahatla dediyse beyin parasempatik sinir sistemini harekete geçiriyor. Kaslar gevşiyor, vücut rahatlıyor, atlatıyorsunuz. Stres öyle bir şey ki aynı araba gibi devrini hep yüksek kullanırsan motor aksar ve erken yıpranır, vücut da öyle devamlı yükseklerde çalıştırırsan yıpranır.” dedi.
“Kaderin hikmet boyutunu da düşünmek gerekiyor”
Yaşanan her olayın bir tehdit yönü bir de fırsat yönü olduğuna dikkat çeken Tarhan; “Musibet istenmez ama geldiği zamanda sadece tehdit yönüyle ele almayıp fırsat yönünü de düşünüp hareket etmek gerekir. Burada kaderin hikmet boyutunu da düşünmek gerekiyor. Burada bize düşen vazife nedir, herkes kendine; ‘Bana düşen vazife ne burada ne gibi adım atmalıyım ne yapmalıyım?’ demeli. En azından evde çocuklara bu durum, ‘Böyle bir zulüm var.’ diye anlatmalı. Çocukların şiddeti öğrenmemeleri için savaş oyunlarını oynamasını tavsiye etmiyoruz. Burada canlı şiddet var, gerçek şiddet var. Çocuklar bunu görüp bunun ne kadar acımasızlık, zalimlik olduğunu görmeleri lazım. Çocukların kafasındaki iyi- kötü kavramını ve dost-düşman kavramını öğretmek için bir fırsattır. Bunu o şekilde değerlendirmek gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
“İnsanlar kendi isteğiyle diriliş yaşamazsa kader musibetle dirilişi yaşatır”
Dünyanın bir dönüşüm süreci yaşadığını söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Bir kuluçka dönemi var burada sancı var kuluçkadan sonra yumurtlama olacak, bunlar da sancılı süreçler... Bu sancıya biz hazır olacağız, böyle bir durumda ‘Biz iyilerden miyiz, kötülerden miyiz?’ diye pozisyonumuzu iyi belirlememiz gerekiyor. Elimizle, dilimizle yapabileceğimiz kadar yapılabilecek şeyler var. Ben bunun bir uyanışa vesile olacağını, gafletten kurtuluşa vesile olacağını düşünüyorum. Çünkü insanlar kendi isteğiyle diriliş yaşamazsa kader musibetle dirilişi yaşatır. Öyle bir psikoloji yasası var.” şeklinde konuştu.
“Teknolojiden kaçmak vebaldir”
Bütün yolların internete çıktığına dikkat çeken Tarhan; “Şu anda elektrik bir alt yapıysa, su altyapıysa, dijital sistem de bir dijital altyapıdır. Büyük veriye hâkim olanlar dünyaya hâkim oluyor. Şu anda böyle bir gerçeklik var. Covid pandemisinin en büyük faydası dijital dünyaya uyumu hızlandırdı ve kolaylaştırdı. Eğer Covid pandemisi olmasaydı tam 2018’de metaverse olacaktı. Dijitalliği ihmal eden kültürleri yutacaklardı. Dijitali kaçıran doğu toplumları da çok var. Tarihte Roma imparatorluğu taş yollarıyla dünyaya hükmederken bugün bütün yollar internete çıkıyor artık. Dijital teknolojidir, telefon gibi araba gibi uçak gibi. Teknoloji tarafsızdır, iyi amaçla kullanırsan iyi eğitim eder. Kötü amaçla kullanırsan kötü hizmet eder. Teknolojinin nesnesi olmayacağız, öznesi olacağız. Ben bunu anlattığım zaman profesör arkadaşlar; ‘İnternete girersem, kendimi muhafaza edemem.’ diyor. Bu resmen, ‘Ben savaşta yaralanırım, geri çekiliyim.’ demekten farklı değil. İngiltere 2015’te sosyal medya tugayı kurdu. Şimdi sosyal medya tugayı kurmuş, demek ki bunu bir savaş alanı olarak görüyor. Sen bunu kaçırırsan ne olursun? Bu kültüre karşı bizim alternatif üretmemiz lazım. Bu kültürlere karşı onu tehdit olarak değil onu iyi ve güzelin hizmetinde kullanmamız gerekiyor. Bundan kaçmak vebaldir. Gidip orada mücadele verecek. Orası bir mücadele alanıdır.” dedi.
Okunma : 1075
ÜHA