TARHAN Ailesinin Soy Ağacı

Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Kadın ilim sahibi olacak, fikirleriyle var olacak”

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Diyanet İşleri Başkanlığı Ankara İl Müftülüğü Aile ve Dini Rehberlik Bürosu (ADRB) tarafından düzenlenen ‘Değişen Dünyada Kadın’ başlıklı etkinliğin canlı yayın konuğu oldu. Tarihten örnekler ile günümüzde var olan kadın rollerini izah eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Ataerkil erkek kültürü Hz. Fatıma rolünü hanımların rolü olarak seçmiş. Halbuki bu zamanın kadınlarının rolü Hz. Ayşe’nin rolü. O rol, bu zamana daha çok uyuyor. Kadın ilim sahibi olacak, fikirleriyle var olacak. Okuyan, düşünen, fikirleriyle var olan, kendini bu şekilde ifade eden kadınlar olacak. Öyle olursa erkekte ona saygı duyacak böylece kadında kendini bu şekilde kabul edecek.” dedi.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Kadın ilim sahibi olacak, fikirleriyle var olacak”Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Kadın ilim sahibi olacak, fikirleriyle var olacak” 2

“Modernizm, alkışlarla yüceltilen, sonra terkedilen bir kadın modeli doğurdu”

Moderatörlüğünü Aile ve Dini Rehberlik Bürosu (ADRB) Vaizi Şükran Budak’ın üstlendiği programda, modernizmin aksine kadınların, sadece cinsellik ve fiziksel görünüm ile konu olmaması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Gazetecinin birisi Hollywood’da 40 yaşına gelmiş bir sanatçıyla röportaj yapıyor. ‘Bir kadının kâbusu nedir?’ diye soruyor sanatçıya. Sanatçı ‘40 yaşına gelmektir’ diye cevap veriyor. Gazeteci neden diye soruyor. Sanatçı, ‘Eskisi gibi alkış almıyorum, ilgi çekmiyorum’ diyor. Yani modernizm, alkışlarla yüceltilen ama ondan sonra terkedilen bir kadın modeli doğurdu. Görsel zevke, dış, fiziksel görünüme odaklanmış bir kadın rolü tanımlıyor. Bu erkek feminizmdir. Kadını iç görünüşüne göre değil, dış görünüşüne göre tanımlayan bir kadın imajı ortaya çıktı. Mesela bununla ilgili böyle çok küresel mitler oluşturuldu. ‘Çirkin kadın yoktur, bakımsız kadın vardır’ dendi. Meşhur Christian Dior’un sözü bu. Şu anda slogan gibi klişe olarak kullanılıyor. Peki aslında bu nedir? Modernizmin kadını sadece bir cinsel rol ve kimlik olarak görmesidir. Kadını aslında kadın yapan %20 fiziksel görünüm ve cinselliktir. %80’ni ise onun kişiliğidir. Böyle sevimliliği, romantik yönleri, empatik yönleridir. Şefkatidir, anneliğidir, sevecenliğidir. Bütün bunlar hepsi ikinci plana düştü birdenbire. Şu anda bir genç kız alıyor eline bir resim buna benzemek istiyorum diyor.” şeklinde konuştu.

“İnsanlık bedel ödüyor”

Genç kuşakta çok sık karşılaştığı vakalar üzerinden değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Ben şu anda öğrencilik yıllarımda rastlamadığım kadar çok Anoreksiya nervoza vakalarına rastlıyorum ve bu vakalar en çok da genç kızlarda. Erkeklerde pek yok. Etek takıntısı var mesela ‘eteğim dar geliyor eyvah kilo aldım’ diye. 29 kilo olduğu halde kendini şişko, şişman gören kişiler var. 29 kilo aynaya bakıyor çok kiloluyum diyor. Makarnayı keserek yiyor o derece... Ve bunun daha sonrası beden dismorfik bozukluğu. Daha önce tek tük rastlardık asistanlık dönemlerimde. Şimdi o kadar çok var ki. Beden dismorfik bozukluğu olan batı kültürünün kurbanı bu gençler. Beden imaj bozukluğu yani bedenin devamlı işte oram şöyle, buram böyle diye ameliyattan ameliyata koşması. Zihin haritasında, zihin piramidinde en üstünde olan konu fiziksel görünümü. Yemek içmek ve dış görünüm onlar. Ondan sonra insan olmak geliyor. Bu böyle bir kadın rolü ortaya çıktı. Bu kadın rolü de tabi insanın psikolojik doğasına aykırı olduğu için hatta biyolojik doğasına aykırı olduğu için insanlık bedel ödüyor.” ifadelerini kullandı.

“Aslında kitabın adı ‘Kadın Psikolojisi’ ama ben bu kitabı erkekler için yazdım”

Feminizm hareketinin kültürümüz erkeklerinde sağladığı bakış açılarını izah ederek bu konu hakkında yaptığı çalışmalardan bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Kadın erkek ilişkisinde feminizm aslında başlangıç olarak haklı bir hareketti. Yani kadının hak ve fırsatlarda eşit olmasıyla ilgili bir hareketti. Fakat incelendiğinde bu harekete karşı erkek kültürü hazır değil. Türkiye’de erkek kültürü kadının özgürleşme hareketine hazır değil. O halde kadın ve erkek biyolojik farklılıklarını, kadın rolünün tarihsel geçmişiyle birlikte ele aldığımızda örneğin Orta Asya’daki Türklere, Çinlilere, Asr-ı Saadet dönemine baktığımızda bugüne kadar kadının sosyal rolünde fiziksel gücün yerine zihinsel gücün ön plana çıktığını görebiliriz. Zihinsel güç ön planda. Bu durum artık bütün insanları eşitlediği için kadında erkek de haklı fırsatlar da eşit. Ben bunu erkeğinde anlaması lazım dedim. Aslında kitabın adı ‘Kadın Psikolojisi’ ama ben bu kitabı erkekler için yazdım. Dikkat edin içerisinde kadın erkek ilişkileri ağırlıklıdır. Kadın ve erkeğin, biyolojik ve psikolojik farklılıkları. Ben bunu gördüm. Bu şekilde kültürel bir değişim yaşanıyor. Bu gibi durumlarda bizim kendi kültürel değerlerimizin içinde modernleşme yolunu yakalamamız gerekiyor. Geleneğimiz şu anda bize bu noktada zarar veriyor.” dedi.

“Kadının kendi kültürünü koruyarak modernleşmesi mümkündür”

Kadına yönelik şiddettin kanunlar ile önlenemeyeceğini dile getiren Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Toplumda zihinsel dönüşüm olmadan kültürel dönüşüm, sosyal dönüşüm olmaz. Kanunlarla kadına yönelik şiddet düzeltilmeye çalışılıyor. Fakat kanunlar sonuçtur. Sebepleri düzeltmedikten sonra hastalığın teşhisini koyup tedavi etmedikten sonra sen meydana gelen sonuçla mücadele etsen neye yarar ki? Tamamen pansuman olaylar. Kanunun kanunla kadına şiddeti, ailedeki şiddeti önlemeye çalışması. Kanunla önlemek tamamen aldatmaca popülist bir yaklaşım. Burada koruma ve önleme, zihinsel dönüşüm ağırlıklı gitmek lazım. Onun için ben 2003’ten itibaren hemen hemen kitaplarımın çoğunu aile, koruyucu ruh sağlığı konuları üzerinden ele almaya çalıştım. Kadının kendi kültürünü koruyarak modernleşmesi mümkündür diye yazdım.” şeklinde konuştu.

“Bu zamanın kadınlarının rolü Hz. Ayşe”

Belirli kadın rollerini Asr-ı Saadet döneminden örnekler ile açıklayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Bu zamanlardaki örnekler aslında Asr-ı Saadet döneminde Resulullah’ın (sav) hayatında var. Ben bunu anlatıyorum bazen ama yanlış anlıyorlar. Siz tabi aşina olduğunuz için daha iyi anlarsınız yani şimdi şöyle ki Resulullah’ın (sav) hayatında üç kadın rolü var. Birincisi Hz. Hatice. Anaç rolünde böyle rahatlatan ilk vahiy geldiği zaman onu dinleyen, destek olan moral veren bir Hz. Hatice rolü var. 15 yaş büyük zaten Resulullah’tan.  Daha sonra ikinci kadın rolü kızı Hz. Fatıma. Hz. Fatıma, Hz. Ali ile evleniyor. O erkeğin gölgesinde kalmayı seçmiş. Ön plana çıkmamış. Hz. Fatıma hakkında çok fazla hadis ve rivayet yoktur. Evinde çocuklarını büyütmüş Hz. Hasan ve Hüseyin’i büyütmüş ve Hz. Ali’yle sıcak bir ilişki sağlamış. Hatta öyle ki Hz. Ali ‘Fatıma’yı görünce içim açılıyor rahatlıyorum’ dermiş. O derece öyle sıcak bir ilişki. Bu şekilde fedakâr olan ve veren Fatıma rolü ataerkil kültürün çok hoşuna gitmiş. Öyle ki bizim ataerkil kültürümüz Fatımi diye bir devlet kurmuş ve kadın rolü olarak bunu tanımlamış düşünün. Ama bir rol daha var kültürümüzde. Hz. Ayşe rolü. Hz. Ayşe nasıl bir rol? Resulullah’ a itiraz ediyor, soru soruyor, cevap arıyor, kıskanıyor ve onu zorluyor. Ama en çok kimi sevdin denilince bir hediye almış Resulullah ‘kime götürüyorsun?’ demişler. Resulullah’ta ‘En çok sevdiğime götürüyorum’ demiş. Götürmüş Hz. Ayşe’ye vermiş. Resulullah’ta Hz. Ayşe’ye böyle diyor. Şimdi o da bir rol. Üçü de doğru. Üçünden birini taraflar seçebilir. Yani biri doğru, diğeri yanlış demiyorum. Ama ataerkil erkek kültürü Hz. Fatıma rolünü hanımların rolü olarak seçmiş. Halbuki bu zamanın kadınlarının rolü Hz. Ayşe’nin rolü. O rol, bu zamana daha çok uyuyor. Kadın ilim sahibi olacak, fikirleriyle var olacak. Hatta bir sözüm var internette çok dolaşıyor ‘kadınların hüzünlü prenses olmayı bırakıp bilge kadın olmaları lazım’ diyorum. Okuyan, düşünen, fikirleriyle var olan, kendini bu şekilde ifade eden kadınlar. Öyle olursa erkekte ona saygı duyacak böylece kadında kendini bu şekilde kabul edecek. Hüzünlü prenses gibi davranılınca erkek kadına hükmetmeye çalışıyor.” dedi.

“Aile, bir çocuğun insan ilişkilerini öğrendiği, sosyalleştiği ilk ortamdır”

Ailenin çocuk üzerindeki etkilerinden bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Kadının sosyalleşmesine kimse karşı çıkmamalı. Annelik ve ev rolü, aile bizim son sığınağımızdır. Bu sığınağı korumamız gerekiyor. Ailenin dağıldığı yerde çocuklar mutlu olamıyor. Bireyselleşemiyor, gelişemiyor ve sosyalleşemiyorlar. İnsan nesli biter. Eşleşme biyolojik ama evlilik ise kültürel zaten onun için sosyal öğrenmeyle ilgili. Sosyalliği insanoğlu doğuştan getirmiyor, sonradan öğreniyor. İnsanoğlu sosyalleşmeyi yaşadığı ortam da öğreniyor. Aile, bir çocuğun insan ilişkilerini öğrendiği, sosyalleştiği ilk ortamdır. İnsanın 0-6 yaş arası öğrendiği bütün bilgilerin %50 den fazlası, 0-6 yaş arasındaki bazı görüşleri 0-3 yaşa indiriliyor. Böyle bir durum var. Onun için 0-3 yaş arası şu anda erken çocukluk dönemi olarak kabul ediliyor. Bu dönemle ilgili İngiltere’ de araştırma uygulama merkezleri açıldı. Bizde erken yaş çocuk ruh sağlığıyla ilgili bir merkez açtık. İngiltere’den bu konu üzerinde çalışan bir psikiyatristi Türkiye’ye getirip fahri doktora verdik.” şeklinde konuştu.

“Bütün ahlaksızlıkların kapısını adaletsizlik ve zulüm açıyor”

Çocuklarda aile içi adaletin sağlanabilmesi için önerilerde bulunan Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Adalet, sadece mahkeme salonlarında değildir. Adalet, aileden başlar. Onun için adalet olan bir yerde, ahlak korunur. Bütün ahlaksızlıkların kapısını adaletsizlik ve zulüm açıyor. Bir yerde adaletsizlik varsa baskı, korkutma vardır. Kayırmacılık ve çıkarcılık vardır. Böyle durumlarda insanlar arasında kıskançlık damarı harekete geçiyor ve rekabet damarı harekete geçiyor. Böyle başlıyorlar yalan söylemelere. Mesela kardeşi doğduğunda ‘bak kardeşin doğdu, senin pabucun dama atıldı’ deniliyor çocuğa kızdırmak için, şaka için ama çocuk eğer çok küçükse ‘eyvah bana rakip geldi’ diyor. Kardeşi uyurken gidiyor cimcikliyor. Aslında ona sebep olan annesi. Çocuğa böyle kardeşine karşı sanki ona verilen sevgiyi alacak biriymiş gibi davranılıyor. Halbuki sevgi güneş gibidir, herkese eşit gider. İşte annede çocuğuna böyle izah etse ‘nasıl ki güneş pencereyi açan herkesin evine girer, annenin ve babanın da sevgisi bütün çocuklara öyledir’ diye açıklasa zaten kıskançlık olmayacak. Bu sevgi adaletidir. Sevgi cömertliğidir. Sevgi, adaletli bir şekilde paylaştırılacaktır. Bu yapıldığı zaman çocuklar arasında tartışma da az çıkıyor, güven artıyor. Ailede güven ortamı oluşuyor.” dedi.

Okunma : 2577

ÜHA

 

İlgili

28 Temmuz 2019
"Kişisel Haberler" içerisinde
14 Ocak 2021
"Psikiyatrist" içerisinde
09 Eylül 2021
"Kitaplar" içerisinde

Haberler

Foto Galeri