Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Ramazan’ın 19’ uncu gününde ‘Bir Bayramdır Ramazan’ programının canlı yayın konuğu oldu. “İFK Hadisesinden Toplumsal Dersler” konusunun ele alındığı programda Tarhan, yakın ilişkili yaşantılarda iyi niyetin esas, kötü zannın da istisna olduğunu söyledi. Tarhan gıybetin de toplumsal, sosyal bir zehir olduğunun altını çizdi.
“İstibdatın ilk bozduğu şey ahlaktır”
Şekercihan Derneği Youtube canlı yayınında istibdat kavramının İslam’a uygun olmadığını söyleyen Tarhan; “Dedikodu yaptırtan en büyük şey suizandır. Suizan hastalığı, korku kültürünün hastalığıdır. Baskı ve korku kültürlerinde olur bu. Bir toplumda baskı, korku zorbalık varsa despotik kültürlerde insanlar doğruları söyleyemediği için içine atarlar fitne, fesat, entrika çevirirler. Avrupa’da ticaret ahlakının düzgün olmasının sebebi açık, şeffaf ilişkilerin olması. Açık, şeffaf, dürüst ilişkileri olduğu için insan açık açık, her şeyi söylüyor. Senin her şeyin budur diyor, senin durumun budur diyor. Entrika saklayıp da gündem olmaya ihtiyaç hissetmiyor. Bir toplumda mesela atalarımızda niye ahlakımız güzelmiş de şimdi niye bozulmuş diye düşündüm ben… Bunun sebebi Osmanlı özellikle 1600’lü yıllardan itibaren gücü zayıfladıkça sertleşmiş, otoriterleşmiştir. Gücü zayıfladıkça istibdat sarılmış. Mesela Abdülhamit döneminde ne olmuş istibdat tesiriyle yargı süreci gizliymiş, sorgu süreci açıkmış. Gizli yargının olduğu yerde adalet olur mu? Böylece adalet düzeni bozulmuş, istibdat ahlakı bozmuş. İstibdattın ilk bozduğu şey zaten ahlaktır. Savunma yalanları söyletir. Yalanlar söyleyince o yalan bir virüs gibidir, hızla yayılır, bütün kötülükler onun arkasından gelmeye başlar. Yalan, iftira olur, entrika olur ve ahlak bozulduğu zaman adalet de bozuluyor. Onun için burada baskı kültürleri ve istibdat İslam’a uygun değildir.” ifadelerini kullandı.
“İyi niyet esastır, kötü zan istisnadır”
İyi zanla hareket etmenin önemine değinen Prof. Dr. Tarhan; “Mesela bir anne çıkıyor çocuğuna diyor ki yemeğini ye, yemeğini yemezsen sana hakkımı helal etmem diyor mesela… Ondan sonra da bana zulmetmiş olursun diyor. Bu dediğimi yapmazsan, yemeğini yemezsen bana zulmetmiş olursun deyip çocukta suçluluk duygusu uyandırıyor. Çocuk da böyle durumlarda özgüven zedeliyor. Anneye karşı hem sevgi hem öfke geliştiriyor. Böyle bir çocuk ayakta kalmak için ne yapıyor, olaylar karşısında zanlarla hareket etmeye başlıyor. Acaba şöyle mi böyle mi diye herkesten yakın ilişki ve yaşantılarda suizandan şeydir, biz onu hastalık olarak görüyoruz yakın ilişkili yaşantılarda. Dosta karşı iyi zanda bulunur, düşmana karşı suizanda bulunur. Dostuna karşı eğer sen suizanda bulunuyorsan içindeki şeytan seni harekete geçirmiştir. Hemen pişmanlık hissetmen lazımdır. Neden dostuma karşı böyle kötülük böyle düşündüm demen lazım. Mesela bir şey söylersin, eğer niyetin doğru diyorsan yani bu ne demektir, karşılığında senin niyet için demek ki doğru olmayabilir demektir ama yargılama var burada. Onun için yakın ilişkili yaşantılarda iyi niyet esastır, kötü zan istisnadır. Bence müthiş bir iyi zan ve kötü zan dersi veriyor kader bize Kuran-ı Kerim’de. İyi zanla hareket etmeniz lazım diyor.” dedi.
“Dedikodu ve iftiranın yayılma hızı 5-6 misli daha fazla”
İnsan beyninin çalışma mekanizmasıyla örneklendirmeler yapan Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Beyin elektrosu takılıyor. Kişiye pozitif uyarı veriliyor bir de negatif uyarı veriliyor. Pozitif uyarıya beynin cevabına bakılıyor, mesela bir buton veriliyor evetse beyaza bas, hayırsa kırmızıya bas deniyor. Bir şey soruluyor kişiye, beynin kaydı hemen o an beynin tepkisi alınıyor. Olumlu şeye beyin 300 milisaniye sonra cevap veriyor. P300 dalgası çıkıyor. Negatif bir olaysa, kişiyi tehdit olarak görmüşse olayı 50 milisaniye sonra 50 dalgası çıkıyor. Negatif olayları 6 misli daha fazla insan beyni erken algılıyor. İnsan beyni güven duygusuna göre, tehdide göre çalışıyor. Yani burada bir şey patlasa, her şeyi bırakırız onunla ilgileniriz. Çünkü orada artık yaşamsal bir sebep var, tehdit var. Onun için medya bunu çok iyi kullanıyor. Hep böyle dramatize ediyor olayları, büyütüyor ondan sonra heyecan altında ilgi çekmeye çalışıyor. Birçok önemli olayı örtüyor, gizliyor. Yani bu medyanın da zaafı oluşuyor aynı zamanda. Yani burada negatif olayları insan beyni daha erken, daha hızlı algılıyor. Pozitif olayları daha geç ve yavaş algılıyor. Bu nedenle dedikodu, iftiranın yayılma hızı 5-6 misli daha fazla. Doğrulardan daha fazla ve böyle durumlarda eğer bir insan böyle parmakla gösterilen bir insansa göz önünde olan bir insansa zaten bir insan için parmakla gösterilen olmak musibet olarak yeter diyor hadisi şerif. Allah’ın korudukları müstesna diyor. Parmakla gösterilen, göz önünde olanı Allah ne zaman korur? İhlaslı olursan korur. İhlaslıysan zahir ilahiyi gayeyi maksat yaparsan, yaptığın işten insanlardan hiçbir şey beklemezsen Allah böyle düşünen kimselerin yanına koruyucu melek verirmiş. Böyle durumlarda ihlasa sığınmak en doğrusudur.” şeklinde konuştu.
“Hayatımız hep bir tercih”
İnsan denen varlığın hayatında hep bir seçim yapması gerektiğini söyleyen Tarhan, nasıl seçimlerde bulunulmasının önemini açıkladı. Tarhan; “Hayatımız hep bir tercih. Devamlı seçimlerde bulunuyoruz, devamlı her karar verişte böyle, bir kriz yaşadığımız zaman kişi önce mevcut kararlara göre karar veriyor. Bilmezse varsayımlara göre karar veriyor. Burada değer yargıları ve ön yargılar çok ön plana çıkıyor. Kişi eğer öz eleştiri yapamıyorsa, egosu yüksekse, bencilse veya başka dinamiklerle hareket ediyorsa değer yargıları hemen sorgulama yapmıyor. Mesela Hz. Ömer’in adaletini biliyoruz, onun bir karar verip uygulamaya giderken birisi geliyor, haber getiriyor ya o öyle değil böyle diyor. O yüzden Hz. Ömer duruyor ve doğru olan bu yanlış yapmışız diyor ve doğruya yöneliyor. O yüzden “Vakkaf” demişler Hz. Ömer’e. Vakkaf durup yeniden karar veriyor. Yani hatasına bakıp ona göre karar veriyor. Hz. Ömer adaleti böyle yakalamış. Hisleriyle hareket etmiyor, aniden karar vermiyor. İnsanın kötü ve iyi zanda bulunmasıyla ilgili bir altyapısı var. Çünkü insan beyni teori üretiyor. Bir şeyi kanıtlayamadığı zaman varsayımlarla karar veriyor. Zanlarla karar veriyor, bu böyle olmalı diyor ve karar veriyor. Kanıtlamadan; Anadolu’da bir söz var ya duyduğuna inan, gördüğünün de yarısına inan diye o kadar güzel ki, Anadolu ifadelerinin bir sözüdür o. Çünkü gördüğüne inanan bir insana felaket olarak musibet olarak her duyduğunu söylemesi yetermiş. Her duyduğunu söyler, bir aileyi dağıtabilir. Bu çok önemli. Kur’an-ı Kerim’de bir ayette bu kadar önem vermesinin bir hikmeti var.”
“Gıybet toplumsal ve sosyal bir zehirdir”
Gıybetin bir zehir olduğuna işaret eden Tarhan, iftira atan kişilerin de narsist olduğuna dikkat çekti. Tarhan; “Bir insan gıybet yaptığı zaman arkasında onun günah olduğu için sevabı alınıp ondan ona verilirmiş gibi olur. Onun da yaptığı yanlışın farkına varmasını sağlıyor hem de zarif bir şekilde müthiş bir ders veriyor. Gerçekten gıybet toplumsal bir zehirdir, sosyal bir zehirdir. İftira atanlara bakıyorsunuz nasıl bir psikoloji var narsist kişiler oluyor. Kendini önemli üstün özel görürler. Dünyanın merkezinde görürler kendilerini hak duygusu kendilerine yöneliktir. Her şeyi kendileri hak ediyor gibi görünürler. Narsist bir kişiye yolda gelirken trafik kazası yapıyor büyük ölüm tehlikesi geçiriyor. Geldiği zamanda söylüyor kaza yaptım diye sen nasıl benim randevuma geç gelirsin diye itiraz ediyor. Adam ölümden dönmüş empati denen bir şey yok adamda. Böyle kişilerden yılandan, akrepten kaçar gibi kaçmak lazım. Bencildir sizi köle yapmak ister ve köle efendi ilişkisi ister bu kişiler. Bu kişiler hedefe ulaşmak için rahatlıkla iftira atarlar. Rezil olmuşsun, kaybetmişsin bir şeyleri hiç önemli değil. Fırsatçı, çıkarcı kişilerdir. Kapitalist ahlak bunu besliyor maalesef. Mühim olan kazanmaktır kavramı hâkim.” dedi.
İFK Hadisesi Nedir?
İfk, kaynaklarda Hz. Aişe’ye iftira edilmesi olayına verilen isimdir. Asıl ve esasından çevrilmiş, gerçeği değiştirilmiş söz demektir. Kaynakların ittifakla bildirdiğine göre İfk olayı Benî Mustalik gazvesinin dönüşünde meydana gelmiştir.
Okunma : 2081
ÜHA