Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Vefatının 64. yılında Bediüzzaman Said Nursi’yi anma programına katıldı. Nur İlim ve Eğitim Vakfı ile Risale-i Nur Araştırmaları Platformu (RİNAP) tarafından “İnsanı İnsan Yapan Değerler” ana temasıyla düzenlenen anma programında Tarhan dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. Tarhan, Bediüzzaman Hazretleri insanın gelecekteki ihtiyaçlarını, beklentilerini ve trendleri fark etmiş, ona yönelik ihtiyaçlara cevap verilecek sonuçlar geliştirdiğini söyledi. Bediüzzaman’ın bütün bunları yaparken de iletişim değerlerine dikkat ettiğine vurgu yapan Tarhan, iletişimin önce nefiste başladığını sözlerine ekledi. Tarhan, bu kadar ilim sahibi olan birisi Bediüzzaman’ın eserlerine ‘Ey Nefsim!’ diye başladığını kaydetti.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın “Sağlıklı İletişimin İnsani Değerlerde Kolaylaştırıcı Etkisi” başlığında çevrimiçi katıldığı programın moderatörlüğünü Prof. Dr. Kasım Yenigün yaptı.
“Bediüzzaman hazretleri yaratanla iletişiminde her zaman Rıza-yı İlahi’yi hedef aldı”
Bediüzzaman hazretlerinin yaratanla iletişiminde her zaman Rıza-yı İlahi’yi hedef aldığını söyleyen Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Bediüzzaman’ın iletişim tarzı sosyal iletişim, toplumla iletişim, yakınlarıyla iletişim kuruyor. Kendini, nefsini sorguluyor ve kalbini Allah’a açıyor. Kendiyle iletişime geçiyor. Hedefini hiç unutmuyor mesela sosyal iletişimlere bakıyorsunuz insanları üç ana gruba alıyor; müminler, kendi talebeleri ve Müslümanlar olarak... Bütün bu üç grubun hepsini bir aile olarak kabul ediyor ve aile olarak da bazı konuları aile mahremiyeti içerisinde düşünüyor. Hedefini, dostunu, düşmanını karıştırmıyor. İnsanın bir kendiyle, ailesiyle, meslek hayatıyla, çevresiyle iletişimi vardır bir de yaratanla iletişimi vardır. Bediüzzaman hazretleri yaratanla iletişiminde her zaman Rıza-yı İlahi’yi hedef almış, onu hiç unutmamış. Hayatındaki hiçbir davasını ego ideali olarak ele almamış, dostunu düşmanını karıştırmamış. Bediüzzaman hazretleri böyle bir metot uyguluyor.” ifadelerini kullandı.
“Narsisizm, egoizmin salgın haline gelmiş şeklidir”
Narsisizmin küresel olarak bir salgın haline geldiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Bediüzzaman’a göre bu çağda üç kritik değişken vardır. Birincisi, sekülerizm yani dünyacılık hastalığı. Sekülerizm dendiği zaman bazıları bunu siyasal anlamda anlıyor. Laiklik bir yönetim biçimidir, sekülerizm ise bir yaşam biçimidir bunları karıştırmamak gerekiyor. Bu içgüdüsel hissiyatla, akla fikre yüksek hissiyatla baskın hale gelir. Yani dünyacılık insanın içinden gelir. İkinci değişken narsisizm, egoizmin salgın haline gelmiş şeklidir. Şu anda narsisizm özellikle gençlerde epidemi haline gelmiş. Şu anda ergenlik durumuna gelmiş bir çocuğa bile hatta daha küçük çocuklara bile ‘Şunu şöyle yap.’ diye yaklaştığın zaman inadına gidiyor yaptın, yapmadın oluyor. Ego savaşları, karı koca arasında ise benim dediğim senin dediğin diye birbirlerini domine etmeye, hükmetmeye çalışıyorlar. Evlilik problemlerinin, aile içi problemlerinin, sosyal problemlerin en önemli sebebi ben merkezciliktir. Bunun doğal kabul edilmesine özgüven, öz beğeni diyorlar. Aslında özgüven iyi bir şeydir ama öz beğeni narsisizmdir. Kendine hayran olmak kendini sevmektir. Bu küresel bir salgın halinde yayılıyor. Üçüncüsü de materyalizm, biliyorsunuz daha önce tehdit cehaletten geliyordu şimdi tehdit manevi hayattan, bilimden geliyor. Sosyal ve manevi hayatı tehdit eden şeyler bilgisizlikten geliyordu. Allah’ı tanımıyorlardı ama şimdi bilim adına bunu söylüyorlar, evrim diyorlar. Burada Bediüzzaman Hazretleri üçüne de çözüm üretiyor.” dedi.
“Mutsuzluk, depresyon ve intihar modernizmin getirdiği krizlerdir”
Haz peşinde koşanların bir müddet sonra yalnız kalacağını vurgulayan Prof. Dr. Tarhan; “Modernizm, medeniyet krizi olmaya başladı. Çünkü insanlığın yaşama felsefesi değişti. Yaşamın amacı, ölümü yok saydıkları her şey bu dünyada dedikleri için haz peşinde koşmayı ego ideali seçtiler. Haz peşinde koşan bir insan bir müddet sonra karısı hasta oluyor, çocuğu hasta oluyor ya da başka bir problem çıkıyor, ‘Amacım haz peşinde koşmaktı. Hazzı yaşayamayacaksam, niye yaşayayım ki?’ diyor ve evliliği bitiriyor. Bir müddet sonra yalnız kalıyor. Bencillik oluşuyor, önce ben diyor. Hatta, ‘Aile kutsal değil, birey kutsaldır’ diyor. ABD’de boşanma terapisti gibi çalışan çift terapistleri var. Sonra yalnızlık ortaya çıkıyor. Bu yalnızlık küresel bir sorun haline geliyor. Sosyal sorumluluktan kaçma yabancılaşmayı ortaya çıkarır. Mutsuzluk, depresyon ve intihar modernizmin getirdiği kriz olarak söyleyebiliriz.” ifadelerini kullandı.
“Kendini aşamayan insan tatmin olamıyor”
İnsanın tatmin olabilmesi için kendisini aşması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi piramidi var. Bu piramidin en tepesine self- transcendence eklendi. Yani insanın kendini aşması. İnsan kendini aşarsa ancak insan olabilir, tatmin olabilir. Kendini aşamayan insan tatmin olamıyor. Kendini aşmak bir anlam peşinde koşmak, bir anlamın parçası olmak gerekiyor bu da insanda terapi etkisi yaratıyor.” şeklinde konuştu.
“İnsanlık bilgi çağından bilgelik çağına geçiyor”
Bilgelik çağındaki sorulara cevap bulmada Bediüzzaman Hazretlerinin kaleme aldığı eserlerin yol gösterici olduğunu söyleyen Tarhan; “Post Materyalist bilim manifestosu, biyoloji, sinirbilim, psikoloji, tıp ve psikiyatrist alanlarında çalışan uluslararası bir grup bilim insanı toplanıyorlar, böyle bir kongre yapıyorlar ve manifesto yayınlıyorlar. ‘Materyalizm bitmiştir, materyalizm her şeyi açıklamıyor, post materyalist döneme geçtik’ diyorlar. İnsanlık bilgi çağından bilgelik çağına geçiyor. Bilgelik çağında da cevap bulamadıkları sorulara cevap bulacaklar. Bediüzzaman Hazretlerinin yazdığı kitaplar ve Risale-i Nur Külliyatı, bu sorulara cevap verebilme kapasitesinde olan şu anda ki en önemli eserlerdir. Bunlarla ilgi herkes bir şeyler yapmaya çalışıyor ama onun kadar din bilimleriyle fen bilimlerinin sentezini yaparak sunabilen başka bir örnek yok.” dedi.
“İletişim önce nefiste başlar”
Bir insanın lider olabilmesi için önce kendisinin lideri olması gerektiğini belirten Prof. Dr. Tarhan, buna nöroliderlik dendiğini söyledi. Tarhan; “Bediüzzaman Hazretleri insanın gelecekteki ihtiyaçlarını, beklentilerini ve trendleri fark etmiş. Ona yönelik ihtiyaçlara cevap verilecek sonuçlar geliştiriyor. Bütün bunları yaparken de iletişim değerlerine dikkat ediyor. ‘İletişim önce nefiste başlar. Nefsinle nefissel keşif yolculuğuna çık. Kendini tanı, kendini geliştir, ondan sonra kendini ‘Ey nefsim!’ diye yaz’ diyor. Bu kadar ilmi olan birisi bile ‘Ey Nefsim!’ diye başlıyor eserlerine. Buna psikolojide nöroliderlik diyoruz. Bir insan kendi kendinin lideri olmadan annelik liderliği, babalık liderliği, bir şirketin liderliğini yapamaz.” ifadelerini kullandı.
“Bediüzzaman Hazretlerinin ısrarla istibdata karşı çıkması çok anlamlı”
Korku kültürünün hâkim olduğu bir ailede çocuğun içe kapanık olarak büyüdüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Tarhan; “Bediüzzaman Hazretleri Hutbe-i Şamiye’de istibdat üzerinde çok durmuş. İstibdatın yanlışları üzerinde durmuş. Bir evde istibdat, narkotik bir baba yahut despotik bir anne varsa çocuk içine kapanık yetişiyor. Eskiden çocuk özgüvensiz, içine kapanık, pasif, korkak oluyordu ve ortaya bağımlı bir tip çıkıyordu. Girişimci olamıyordu, soru soramıyordu. Bediüzzaman Hazretlerinin ısrarla istibdata karşı çıkması çok anlamlı. Osmanlı hayranlığını onun baskı kültürüne hayranlık gibi anlaşılıyor. Orta Asya’da atalarımız hakanlarımız bilir diyormuş, Osmanlı’da sultanlar bilir diyormuş kul, tebaa- kul ilişkisi olarak. Cumhuriyet de devlet baba bilir diyor. Sadece aktörler değişiyor, sorgulayıcı bir gençlik yok. ‘Sorma, düşünme itaat et’ var. Bunlar varsa gelişme olmuyor” ifadelerini kullandı.
“Bir evde en çok ne konuşuluyorsa o ailenin kutsalı odur”
Geçiş döneminin kademeli olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, dünyacılık ve bencilliğin ön plana çıktığını söyledi. Tarhan; “Çatışmalı iletişimde herkes birbirinin kusurunu buluyor. En dindar ailede bile eşyadan kavga çıkıyor. Bir evde en çok ne konuşuluyorsa o ailenin kutsalı odur. En çok para mı, mal mülk mü, makam mı, şöhret mi konuşuluyor? Şu anda gardırop dindarlığı, gardırop Müslümanlığı var. Şekilsel olarak bir Müslümanlık söz konusu ama içi boş… Bu tür insanlar çoğaldı. Bu da bir geçiş dönemidir. Geçiş dönemi kademeli oluyor. Dünyacılık ve bencillik ön plana çıkıyor.” şeklinde konuştu.
“Bütün kötülükleri bir odaya doldursanız kapısını empati yoksunluğu açar”
Bir çocuğu yok saymaktan daha büyük bir cezalandırmanın olmadığına dikkat çeken Tarhan; “Aile içinde çatışmanın olması kötü bir şey değil. En kötüsü iletişimsizlik. Bir işte, bir ailede, karı koca arasında iletişim yoksa artık orası uzatmayı oynuyordur, ümidi kesmiştir. Mesela bir çocuk anne ile ümidi kestiyse içine kapanır, depresyona girer ama çocuk anne ile ümidi kesmediyse anneyi babayı kızdırır, kızılacak kadar bir değerim varmış der. Demek ki ben bu evde sıfır değilmişim, hiç olmazsa kızılacak kadarmışım der. Bir çocuğu yok saymaktan büyük cezalandırma yoktur. Bütün kötülükleri bir odaya doldursanız kapısını empati yoksunluğu açar. Empati olmayan yerde kibir olur. Kibrin olduğu yerde de kötülükler yayılmaya başlıyor.” dedi.
“İletişimde muhakkak sen dili yerine ben yerini kullanmak gerekiyor”
Pozitif iletişim metodu uygulamamız gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Tarhan; “İletişimde muhakkak sen dili yerine ben yerini kullanmak gerekiyor. Sorgulayıcı, yargılayıcı bir dil değil de ‘Ben senin yerinde olsam şöyle yapardım, böyle yapardım.’ diyebilmek lazım. Kişi ben dilini kullandığı zaman karşı tarafın savunma duygusu uyanmıyor. İnsanın enaniyetine dokunmuyorsun, damarına basmıyorsun. Burada Risale-i Nur’un müsbet hareket metodu sadece siyasette kullanılacak bir metot değil. O kıssanın sözleri çok fazla yok ama fiili kısmı var çöldeki örnek anlatılıyor, her şeyin iyisine bak kuralı anlatılıyor. Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen hayattan lezzet alır. Her şeye olumlu yönden bakıp olumlu yönden değerlendireceksin. Hem olumsuzu göreceksin hem de olumluyu göreceksin ama olumluya odaklanacaksın. Bunun için iletişimde en önemli iletişim metodu müsbet hareket metodudur. Pozitif iletişim metodu yani ailede pozitif iletişim, iş yerinde pozitif iletişim, sosyal hayatta pozitif iletişim, insan ilişkilerinde negatifi düzeltmek yerine pozitif tutuma girmek…” ifadelerini kullandı.
Okunma : 969
ÜHA