Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Tuzla Belediyesinin öncülüğünde düzenlenen “Züleyha ile Sınırsız Sohbetler” etkinliğinin konuğu oldu. “Değişen Dünya ve İnsan” başlığı altında gerçekleştirilen söyleşide Tarhan, kalbe iyi gelenin beyne iyi geldiğini, beyne iyi gelenin ise ruha iyi geldiğini söyledi. Tarhan, doğunun irfanıyla batının teknolojisinin sentezine ihtiyaç olduğunun altını çizdi. Ruha ilişkin de dikkat çekici değerlendirmelerde bulunan Tarhan ruhu, bilgisayar metaforu üzerinden anlattı. Tarhan, her insanın IP’si varmış gibi doğduğunu da sözlerine ekledi.
Tuzla Belediyesi Şifa Kültür Merkezinde gerçekleşen etkinliğin moderatörlüğünü Ses Sanatçısı ve Sunucu Züleyha Ortak yaptı.
“Kalbe iyi gelen beyne, beyne iyi gelen ruha iyi geliyor”
Kalp, beyin ve ruh arasındaki psikolojik sağlamlık ilişkisinin öneminden bahseden Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kalbe iyi gelen şeyin beyne de iyi geldiğini, beyne iyi gelenin de ruha iyi geldiğini söyledi. Tarhan; “İnsan beden sağlığı için nasıl spor yapıyorsa, yediğine dikkat ediyorsa mesela gençler yedikleri ile sağlıklı oluyorlar. 40-50 yaşından sonrada yemeklerimizde sağlıklı oluyoruz. Yediklerimize, yemediklerimize çok dikkat etmemiz sağlıklı olma açısından önemli. Ömür Allah’ın takdiri ama insanın son nefesine kadar kaliteli yaşayıp yaşamaması vereceği kararlarla ilgilidir. Onun için sağlıklı yaşamak istiyorsanız, muhtaç olmak istemiyorsanız bir şekilde sağlığınıza dikkat etmeniz gerekiyor. Psikolojik sağlamlık çalışmalarının çoğuna bakıldığında kalbe iyi gelen şey beyne de iyi geliyor, beyne iyi gelen şey ise ruha iyi geliyor. Beyninde en çok mutluluk hormonunu salgılayan kişi Hz. Mevlâna’dır. Öyle bir şey var ki ölüme bile ‘Vuslat, kavuşma.’ diyor.” şeklinde konuştu.
“Kader bizi silkeliyorsa bazı şeyleri değiştirmemizi istiyordur…”
Sanatçı Züleyha Ortak’ın sorularını cevaplayan Tarhan, pandeminin ardından yaşanan depremin de çok büyük travmalar yaşattığını söyledi. Tarhan; “Travmaların bir özelliği vardır, öğrenilmiş çaresizlikleri düzeltir eğer doğru karşılanmazsa yeni çaresizlikler oluşturabilirler. Yaşanan şok yaşantı, yanlışları ve öğrenilen alışkanlıkları değiştiriyor. Kader bizi silkeliyorsa bazı şeyleri değişmemizi istiyordur. Covid pandemisi de öyle deprem de öyle Gazze olayları da öyle... İnsanoğluna bir şeyleri değiştirin diyor, çünkü kader insanlarla olay diliyle konuşur ancak peygamberlerle vahiy yoluyla konuşur. Onun dışında olay diliyle konuşur, olayları okuyup çözebilmek için Allah insana akıl vermiş. Bunun görünen sebebi var, görünmeyen sebebi var. Hz. Mevlâna’nın bir örneği var, koyun sürüden ayrıldığı zaman çoban koyuna taş atarmış. Taşı atmasının sebebi koyunu incitmek değil, sürüden ayrılanı kurt kapmasın diyeymiş… Demek ki biz bir İslam dünyası olarak sürüden ayrılıyoruz. Bu ilahi hedefe uygun gitmiyoruz demektir. İlahi hedefe uygun gitmiyorsak bir sorgulama yapmamız lazım. ‘Dur, düşün, yeniden değerlendir’ yapmamız gerekiyor.” dedi.
“Sosyal izolasyona maruz kalan çocuklar dijitalize oldular”
Dünyada küreselleşmenin etkisiyle birlikte bazı sosyal medya hesaplarının topluma zarar verdiği gerekçesiyle ABD’de federal hükümetin resmen soruşturma başlattığının altını çizen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sosyal izolasyona maruz kalan çocukların dijitalize olduklarına vurgu yaptı. Tarhan; “ABD Yakın zamanda bir kanun çıkarıp sosyal medyayı belirli bir yaşın altına kullanmayı yasaklayabilir. Çünkü bu pandemi dolayısıyla çocuklar sosyal izolasyona maruz kaldılar. Sosyal izolasyona maruz kalınca müthiş dijitalize oldular. Onlarda dürtü kontrolü gelişmediği için anne babayla, ailede sıcak bir ilişki yoksa bu çok daha kolay oldu. Aile içerisinde bir araya gelip pandemiyi fırsata dönüştüren aileler de var. ‘Eşimle beraberiz, eşim iyi insanmış.’ diyenler var... Bu gibi daha çok birbirini tanıyanlarda var ama tamamen sosyal izolasyona maruz kalıp birbirlerinden kopanlar da var. Özellikle çocuklar, gençlerle anne baba aynı dili konuşmadığı zaman çocuklar çok koptu. Şu anda küresel bir salgın haline geldi.” ifadelerini kullandı.
Klip Sendromuna dikkat…
Çocukların oyalanmaları ya da vakit geçirmeleri adına televizyon başında klip ve reklam izlemesi sonucunda meydana gelen psikolojik bir bozukluk olan Klip Sendromuna dikkat çeken Tarhan; “Dört buçuk yaşındaki çocuk gecikmiş konuşmayla geliyor. O çocuğun cümle kurmaya başlaması lazım. Neden cümle kurmuyor diye incelediğimizde bakıyoruz ki çocukta Klip Sendromu var. Klip Sendromu yani anne ucuz bakıcı, eline telefonu tableti vermiş. Çocukta kelime üretmeyle ilgili beyin uyarı almadığı için çocuk artık sadece dinliyor, konuşmuyor. 4 yaşına kadar tableti, cep telefonunu kapatırsanız hemen düzeliyor. Çocuk hemen anneye babaya uyuyor ve hızla sözcük üretmeye başlıyor ama 4 yaşını geçerse çok zorlanıyor. Beyindeki sözcük üretmeyle ilgili alanlar o zaman köreliyor.” dedi.
“Çocuğun öğrendiği bilgiler onun gelişen ruhuna atılan tohumlardır”
İnsanın hayatında öğrendiği bilgilerinin yüzde 50’den fazlasını 0-3 ve 0-5 yaş arasında öğrendiğine vurgu yapan Tarhan; “Mesela çocuk eline bir su alır döker, biz yaramazlık yapıyor deriz. Aslında o çocuk yer çekimine karşı kaslarının gelişmesini beynine öğretiyor. Yürümeyi, ayakta durmayı, oynamayı, konuşmayı, gülmeyi öğreniyor. Annesinin sabah kalktığında yüzünün güldüğünü görüyorsa o çocuk o gün mutlu olur. Deprem olduğu zaman çocuklar depremden etkilenmez, annesinin yüzüne bakar anne panikse, korkuyorsa o da korkar. Öyle ki onun dünyasında sadece annesi ve kendisi vardır. Mesela iki tane birinci sınıf çocuklarının olduğu bir sınıfta birisi ağlarsa, hepsi ağlamaya başlar. Çünkü beyinlerindeki duygusal okur yazarlık, empati becerisi daha gelişmemiştir. Birisinin canı acıyınca kendi canının acıdığını zanneder. Çünkü çocukların beyinleri aynalama yapıyor. Kendi acısıyla başkasının acısını ayırt etmeyi sonradan öğreniyor. Bu da beynin gelişme sürecinde olan bir olaydır. Duygusal okuryazarlık sonradan öğreniliyor. Yani empatik olma eğilimi var ama empatiyi sonradan öğreniyor. Onun için kişinin çocukluk çağında 0-5 yaşında hatta 0-3 yaş arası annenin yerini hiç kimse tutmuyor. Çocuğun öğrendiği bilgiler onun gelişen ruhuna atılan tohumlardır. O ileri yaşlarda ağaç oluyor, yeşilleniyor, büyüyor, o kişiyi oluşturuyor.” şeklinde konuştu.
“California Sendromunun birinci belirtisi hazcılık, hedonizm ve zevk peşinde koşmadır”
İnsanın kendini gerçekleştirmesinin yanında kendini aşmasının ve topluma, insana ve evrene faydalı olmak için kendinin üstünde bir hedef koyması gerektiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “California Sendromunun birinci belirtisi, hazcılık, hedonizm ve zevk peşinde koşmadır. İnsanın ihtiyaçlar hiyerarşisi piramidi var, Maslow o piramidin en tepesine kendini gerçekleştirmeyi koymuştu. Ondan 10-15 sene sonra ikinci piramidin en tepesinde kendini gerçekleştirme değil, kendini aşma olmalı dedi ve onu yayınladı. Self transcendence diye. Kişinin hedefi kendini gerçekleştirme olduğu zaman insan benmerkezci oluyor. Kendini aşma ise toplum, insanlık, evren ve yaratan için faydalı olma gibi kendinin üstünde bir hedef. İnsanda o özellik de var. Kendini aşabilmesi gerekiyor yoksa toplum bencil bireylerden oluşmuştur. ‘Bencillik insanın doğasında vardır’ diyen yaklaşımı Maslow değiştirdi ama şu anda Hollywood değiştirmedi, California değiştirmedi. Çünkü eğlence endüstrisi müthiş endüstri oluşturdu.” dedi.
“Sevgi ailenin temel değerlerinden bir tanesidir”
Değerlerin en çok korunan yerinin aileler olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tarhan, bu yüzden aileye son sığınak dendiğini vurguladı. Tarhan; “Bir şehir saldırıya uğradığı zaman önce dış kale yıkılır. Sosyal normlar değişti, geleneklerimiz değişiyor bu dış kaledir. İç kale ise aile. Ailenin içerisine ise açık bir kapı var akıllı telefonlar… Evin güvenli ortamında güvensiz her şeyi yansıtıyor. Bunu korumamız için elli sene önce çocuğumuza yarım saat ayırırken şimdi bir saat ayıracağız. Eşimize bir saat ayıracağız. Onun çözümü bu. Ev güvenli alan olsun, ilişkiler sıcak olsun, Hollywood, sosyal medya falan hiçbir şey yapamaz. Ailenin temel değerleri vardır, sevgi temel değerlerden birisidir. Ailede sevgi olsun ama sevgi öyle bir sevgi ki sevginin daha büyüğü şefkattir. Çıkar olmadan karşılıksız sevgi ailede çok önemli. İkincisi saygı, saygının da biraz daha büyüğü var, onun adı da nezaket. Çünkü korkudan da saygı olabilir ama nezakette acıtmamak duygusuyla birlikte üzmemek duygusu aynı anda var. İnsanın eşine ve çocuklarına yaklaşırken, bir cerrahın organlara yaklaştığı gibi yaklaşması lazım. Çok zarif, şefkatli ve sağlam, dokulara zarar vermeden. Dokulara saygılı hekimlik anlayışıyla yaklaşılırsa en hassas anında en verimli sonuç alınır.” ifadelerini kullandı.
“Dünyada 3. bir yola, doğunun irfanı, batının teknolojisinin sentezine ihtiyaç var”
Kendi kültürel kodlarımızı değiştirmeden modernleşmemiz gerektiğinin altını çizen Tarhan; “Batı kültürünün bize sunduğu doğruları olduğu gibi almayalım, sorgulayarak alalım. Çoğu bilim ve teknolojideki bilgiyi üretiyorlar, iyi ki üretiyorlar, insanlığı kötüye değil iyiye gitmesi için hayatın kolaylaşması için ama sosyal kusurları yanlış batının. Şu anda doğuyla batının sentezine ihtiyaç var. Dünyada üçüncü bir yola ihtiyaç var. Doğunun irfanı, batının teknolojisinin sentezine ihtiyaç var. Şu anda yeni nesil sorguluyor, bence yeni nesil kötüye gitmiyor. Gençler kötü gidiyor, şöyle gidiyor demeyelim. Gençler sorguluyor. Sorguladığı için biz ona eyvah diyor yanlış yolda zannediyoruz, sorguluyorlar ve öğrenmek istiyorlar. Biz onların anladığı dille hakikatleri anlatalım.” şeklinde konuştu.
“İnsanı körelten en önemli şey konfordur”
Travmaların doğru karşılandığında geliştiren travma olduğunu söyleyen Tarhan; “Maraş depremi öyle bir olay ki yüz yılın felaketi olarak kabul ediliyor. Böyle bir felakette biz toplumsal olarak iyi bir reaksiyon verdik. Afetlerde vefat edenler şehit sayılıyorlar ama asıl burada yaşayanların ders çıkarması önemli. Bizim buradan çıkaracağımız en önemli şey artık on-yirmi sene sonra unutmak gibi bir konforumuz yok onun için buna göre ilerlememiz, tedbir almamız gerekiyor. Bu bir travmadır. Travmaların doğru karşılanmasına değiştiren, geliştiren travma diyoruz. Yanlış karşılanması insanı dibe çöktürüyor. Doğru karşılanırsa geliştiren travma oluyor. Travmalar olmadan insan gelişemez. İnsanı körelten en önemli şey konfordur, konfor peşinde koşmaktır. Konfor ve mutluluk yakalamaya çalıştıkça kaçar. Konfor da öyle mutluluk da öyle. Yakalamaya çalıştıkça kaçar ama sen amacına yönelik gidersen arkandan gelirler. Konfor peşinde koşunca kaçıyor ama hedefin olacak o hedefe yönelip çalışacaksın.” dedi.
“Hayatında uğrunda emek vereceğin bir anlamın, bir amacının olması lazım”
Ruh sağlığının psikolojik sağlamlık için en önemli şey olduğunu söyleyen Tarhan, PERMA modelini anlattı. Tarhan; “Orada insanın psikolojik sağlamlığı için kullanılan bir model var. Perma modelinin birincisi ‘Positive Emotions’ diye geçiyor. Pozitif duygululuk halinde olabilmek, otantik mutluluk da deniyor. İngilizcede huzur kelimesinin karşılığı yok. Peace diyorlar happiness diyorlar ama huzur farklı bir şey. Aslında Türkçede huzur demek bir insanın hapiste de olsa mutlu olması, sarayda da aynı mutluluğu koruyabilmesidir. Bu bir iç huzurdur. Her ortamda meyve veren ağaç gibi olabilmek. Her ortamda açan çiçek gibi olabilmek… Pozitif psikolojide mutluluk kelimesi tutmadığı için otantik mutluluk diye geçiyor. İkincisi ‘Engagement’ bir akış duygusu. Bir konuya kendini kaptırıp saatlerin geçmiş olduğunu ama nasıl geçtiğini anlayamadım diyebilmek. Bunu yakalıyorsanız mutluluğun ikinci adımı da oluşmuş oluyor. Üçüncü adımı da ‘Relationships’ ilişkiler. Bir insanı mutlu yapan ilişkilerde mesela evliliğin iyi gitmesi için, ailenin sıcak yuva olması için sevgiye gerek duyuluyor. Sevgi var, çocuğunu çok seviyorsun ama yanlış davranıyorsun. Sevgi + iyi iş birliği = mutluluk oluşturmak. Mutluluğun formülü bu. Dördüncü ayağı ‘Meaning’ anlam ilişkisi oluşturmak. Hayatında uğrunda emek vereceğin bir anlamın, bir amacının olması lazım. Anlam ve amaç. Beşincisi de Achievement, başarı… Küçük başarılar. Sabah kalktığında, çok şükür sağlığım yerinde diyebilmek. Küçük başarılar küçük rahatlıklar. Sahip olduğun şeyin kıymetini bilmek. Sıradan şeylerden mutlu olmayı başarabilmek…” ifadelerini kullandı.
“Ruh, Allah katında bilgidir…”
Katılımcılardan gelen soruların da cevaplandığı söyleşide Tarhan, Ruh sorusuna ilişkin ise dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. Evrensel veri tabanının Kuran-ı Kerim’de ki karşılığının Levh- i Mahfuz olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Allah önce ana kitapta ilmi yaratmış. Ondan sonra ruh aslında Allah katında bilgidir. Kendisiyle bağ kurma, kendisine online olup olmama iradesi vermiş. Radyoyu açıp kapatma gibi açarsak online oluyoruz düğmememize basmazsak online olmuyoruz. O zaman ondan uzaklaşıyoruz, kendi içimizdeki programda yaşıyoruz. Kalbi mühürlenen olarak yaşıyoruz. O kulluğun en zayıfı, sıkışmadığın zaman insan yaratanı bulabilmeli akıl böyle diyor. Çünkü iyi insan olmak varoluşumuzun kirasıdır. İnsanın anlam arayışıyla ilgili tek geni olan canlı insandır. İnsan dışındaki hiçbir canlıda anlam arayışı geni yok. Biz öleceğimizi bildiğimiz için anlam arıyoruz, ‘Niçin varız? Nereden geldik, nereye gideceğiz?’ diyoruz. Buna cevap vermek için Allah; ‘Aklını kullanan beni bulsun ve sınavı kazansın.’ diyor.” dedi.
Ölü bedenden 21 gram eksiklik şehir efsanesi mi?
Bir katılımcının ölü bedenden ölüm sonrası 21 gram ağırlık eksildiği yönündeki soruya ilişkin ise Tarhan, 21 gramın eksilmesini şehir efsanesi olarak değerlendirdi. Tarhan, “Öyle bir şey yok. Mesela bilgisayarı tartın sonra RAM’ini silin gram eksilir mi? Bilgisayardan hiç eksilmez. Çünkü oradaki manyetik parçacıklar aynı duruyor… Fakat oradaki yazılım değişiyor. Bilgisayarda nasıl yazılım donanım var... İnsan beyni de bir donanım. Bilgisayarı açtığım zaman donanımı açıyorsun. Bilgisayar dünyada ilk defa birisi gelse bilgisayarı açsa o ekrana baksa bir sürü görüntüler var. İçini açsa o görüntülerle içi arasında bir bağlantı kuramaz. Oradaki o bilgi nasıl dolaşıyor anlayamaz. İlk defa içini açan bir kimse ama o programı bir program yazılıyor o programın hiçbir şeyi yok böyle. Ağırlığı yok o program bilgisayarın içerisinde dolaşıyor. Ortaya müthiş bir şey çıkıyor. İşletim sistemi var ondan sonra sana kullanma yetkisi var. Sen kendine pencereleri aça aça sınırsız artık, teknolojinin verdiği sınırlar içerisinde birçok bilgi yüklüyorsun. İnsan beyni de aynı şekilde. Beynimiz şu anda içindeki o hormonlar vesaire onların hepsi tamamen bilgisayardaki transistor gibi elektronik devreler gibi çalışıyor ama onun içerisinde bulut program var ulaşan.” ifadelerini kullandı.
Bulut programı insanın şu anda kapalı devre çalışmıyor insan beyni, açık devre çalışıyor diyen, evrende insan ilişkisel varlık şeklinde değerlendirmelerde bulunan Tarhan, gerçekliğin tanımına ilişkin ise şöyle konuştu:
“Bilgisayarlar beyni simüle ederek yapıldı…”
“Kuantum fiziğinin bilinç çalışmaları bağlamında şu an bilgisayara girin ve gerçeklik nedir diye sorun. Onlarca video çıkar. Gerçeklik nedir diye sorarsanız. Bilinç nedir diye sorun. Onlarca video çıkar. Bilinç ve gerçeklik kavramlarının tamamen bir kuantum açıklaması vardır orada. Bununla açıklanırlar ve hatta kuantum bilim üzerine bir çalışma var What The Bleep Do We Know, ne biliyoruz ki… İnanç psikolojisi diye bir kitap kaleme aldım. Daha önce din psikolojisi diye kitaplar vardı. Ben ise inanç psikolojisi diye yazdım. Bilgisayarlar insan beynini simüle ederek yapıldı. Mavi beyin projesi var… 2000’li yıllarda, bu proje beyni taklit ederek yapıldı. Bu yapay zeka öyle çıktı. Beyni taklit ederek çıktığı için beyin şu anda organik bilgisayar gibi yaşıyor, çalışıyor hatta insan beyni organik kuantum bilgisayar gibi çalışıyor. Kuantum bilgisayarların özelliği ne -270 derecede çalışır ve -270 derecede elektronlar atom donuyor. Sadece protonlar çalışıyor, -270. Uzayda da -400, 500 dereceye çıkıyor. Protonların çalıştığı yerde de zaman ve mekân yok aslında proton telepatisi var aynı anda protonlar dünyada evrenin bir ucuna gidip gelebiliyorlar. Zaman ve mekândan bağımsız çalışan protonlar var ve bu protonlar insan kuantum bilgisayar gibi çalışıyor ne demek? Kuantum bilinç var demek… Beynimizin üzerinde zihin var. Zihin akıl yürütme yapıyor. Onun üzerinde kuantum bilinç var. Onun için bu kuantum bilinç denilen şey bizim IP gibi.
“Her insan IP’si varmış gibi doğuyor…”
Tarhan bilgisayar IP’si üzerinden insana yönelik şu çıkarımda bulundu…
“En çok şu merak ediliyor? Ya bir insan bilgisayarını alıyorsun, bilgiyi değiştiriyorsun IP’sini değiştiriyorsun. Başka bilgisayarda kullanıyorsun. Her insan IP’si varmış gibi doğuyor. Başka insandan başka insana geçmiyor bu niye böyle oluyor. Anneden çocukların IP’leri niye farklı, kişilikleri niye farklı, niye benlik duyguları, ikiz oluyor tek yumurta ikizleri görünüşleri tıpatıp aynı fakat ikisi de ayrı kişi. Ayrı kişilik, birbirlerinin kişiliklerini karıştırmıyorlar. Renkler boyut beden karışıyor, karışmıyor. Bu neden oluyor diye çıldırıyor şu anda psikoloji araştırmacıları. Hakikaten çıldırıyor ama çıldırmak yerine aslında şeyi kabul etseler ya bu evren tesadüfen var olmamış.”
“Ruh, Allah katında bilgidir”
Günümüzde materyalizmin çöktüğüne dikkat çeken Tarhan, “Önce evrensel veri tabanı yaratılmış, materyalizm çöktü şu anda… Materyalizm ne diyordu, önce madde var sonra diyalektik olarak anlam çıktı diyorlardı. Şimdi anlaşıldı ki önce bilgi var. Bilgiye diyalektik olarak bilgininin üzerine tasarım bilgiden sonra matematik var. Matematikten sonra tasarım geometri var. Ondan sonra enerji fizik var, ondan sonra kimya var, ondan sonra biyoloji canlı var. Altı kademe de yaratılmış. Kuran-ı Kerimde de 6 günde yaratıldı diyor. Altı günden kastı altı basamak yani. Altı basamakta yaratılmış evren. Ben önce kendim buldum dünyaya baktığım zaman tam 6 tutuyor rakamla. Onun için ruh aslında evrensel veri tabanının Kuran-ı Kerimde karşılığı ne biliyor musun? Levh-i Mahfûz, ana kitap demek Türkçe karşılığı. Allah önce ana kitapta ilmi yaratmış. Ruh aslında Allah katında bilgidir. Bizde o kendisinden bir bilgi vermiş. Kendisiyle bağ kuranları, online kendisine online olup olmama iradesi vermiş. Radyomuzu aç kapat. Açarsak online oluyoruz. Düğmemize basmazsak online olamuyoruz o zaman ondan uzaklaşıyoruz ama kendi içimizdeki programda yaşıyoruz. Kalbi mühürlenen olarak yaşıyoruz. Şu anda varoluşumuzun, iyi insan olmak varoluşumuzun kirasıdır. İnsanın anlam arayışıyla ilgili, tek geni olan canlı insan. İnsan dışındaki hiçbir canlı anlam arayışı geni yok. Biz öleceğimizi bildiğimiz için anlam arıyoruz, niçin varız diyoruz. Nereden geldik, nereye gideceğiz diyoruz. Buna cevap vermek için Allah aklını kullanan beni bulsun diyor ve sınavı kazansın diyor. Hz. Mevlana diyor ya... Bu dünyada yaşamıyorsunuz diyor. Bu dünyadan geçiyorsunuz. Geçiyoruz burada heybemizde iyi şeyler biriktirsek hayatımızın sonunda asıl başarı odur. Başarı şuna, buna sahip olmak, böyle lüks hayatta yaşamak, varlık içinde olmak, zengin olmak meşhur olmak değil… Asıl başarı hayatın sonunda arkandan bu adam iyi bir insandı dedirtebilecek iyi izler bırakan tarihte iyi bir etki bırakabilen bir kimse olabilmek. Onun içinde bireysel fayda yerine toplumsal faydayı hedeflemek. Bizim Anadolu irfanında öyle diyor. Bizim inanç sistemimizde böyle diyor. Ruhumuzu olgunlaştırmak gibi bir sorumluluğumuz var dünyada. Sorumluluğumuz var onun için 20.yüzyıl bilgi çağıydı. 21.yüzyıl bilgelik çağı olmak zorunda. Olmazsa herhalde insanlığın sonu olur.”
Haz, şöhret, gösterişle gelen mutsuzluk…
Tarhan, haz, şöhret, gösteriş ve eğlence peşinde koşan, helal olmayan kazanç ile hayatı yaşayanların kısır döngüde ağır travmalar yaşayacağını ve mutsuzluk girdabından çıkamayacağını ifade etti…
Okunma : 1114
ÜHA