Türk Hekim, Psikiyatrist ve Nöropsikolog, Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan Riskli Dergisine Röportaj verdi.
Psikiyatriye adım atışınız ve bu noktaya gelişinizdeki serüvenden bahseder misiniz?
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni bitirdim. Bizim meslektaşlar arasında ihtisas seçmeye karar verirken az yorulup çok kazanılan branş seçimi konuşulur Onlar da küçük cerrahi branşlardır. Örneğin; göz ya da kulak burun boğaz. Ben de bunun etkisinde kalarak ilk olarak kulak burun boğaz branşını tercih enim Sınav günü Ankara GATA'ya gittim ve orada kendime dedim ki "Ben sevmedim işi yapamam Sevdiğim alan olmalı" Sonrasında da dilekçeyi değiştirdim ve sevdiğim bir alan olan psikiyatriyi seçtim Yaptığım işi severek yaparsam o iş bana angarya gibi gelmez. Daha doğrusu kendimi kapitalist bit eleman gibi görmek istemedim. Yani kazan-tüket çarkı içerisinde olmak istemedim Hayatın anlamıyla, var oluşuyla ilgili en çok soru soran alan psikiyatridir. Psikiyatrinin psikoloji, sosyoloji ve varoluşsal bilimle, ontolojiyle ortak bir alanı var Psikoloji, sosyoloji ve onkoloji… Hepsi birlikte olduğu için psikiyatriyi seçtim.
Risklerle nasıl başa çıkarsınız? Risk sizin için nedir?
Kaplumbağanın kafasını çıkarıp yiyecek peşinde koşması risktir. Bir çocuğun yürümeye başlaması risktir. Hayatta ilerlemek bir risktir. Bu riski göze almadan gelişme olmuyor. Bunun için önemli olan hesaplanabilen risklere girebilmek. Yoksa risksiz bir hayat sıfıra yakındır. Yokluğa yakındır ve bu yaşanmaya değmez bir hayattır Yaşanmaya değer bir hayat, beli bir anlam peşinde koşan ve bunun için riskler alınabilen bir hayattır. Bunun için büyüme ve gelişme yaşarken önce muhakkak risk analizi yapmak gerekiyor Risk analizi yapmadan riske girilmez Önce ne yapmak istediğinizi yani hedefinizi belirleyeceksiniz. Sonra hedefe giderken bir SWOT analizi yapacaksınız Bu yönetim bilimlerinde olduğu gibi psikolojide de geçerlidir Böylelikle güçlü ve zayıf yönlerinizi göreceksiniz. Fırsatları ve tehditleri göreceksiniz. Bu şekilde analizi yaptıktan sonra hedefe giderken sizi bekleyen muhtemelen riskler nelerdir, bunun öncülerine bakılır.
Kışın bir yolculuğa çıkarken ona göre kıyafet ve ayakkabı seçersiniz yani tedbir alırsınız. Savaşa giderken de kalkanlarınızı alırsınız. Hedefi belirleyip önlemler aldıktan sonra yola çıkmanız gerekiyor Bu öncül analizi. İkincisi de ihtiyaç analizi. İhtiyaç analizi yapacaksınız, buna göre muhtemel tehlikelere karşı öncüller nelerdir onları belirleyeceksiniz. Stratejik hedefi unutmayacaksınız ama zaman zaman yığınakları da buna göre yapacaksınız. Aynı zamanda risk analizinde kaynak yönetimi de önemli Kaynaklarınızı riskli alanlara göre yığınak yapacaksınız Bir savaş düşünün komutan taburu bir yere taşıdı Herkes bir an evvel istirahat etmek ister ama komutan bir düşman ya da terörist saldırırsa nereden saldırır diye etrafa bakar ve oralara nöbetçi koyar. Önce tedbirini alır sonra istirahate çekilir. Önemli olan riskleri belirleyip tedbirleri aldıktan sonra işten vazgeçmemek. Gelişmenin önündeki en büyük korku, değişim korkusu. Büyümenin, yenilikçiliğin, girişimciliğin önündeki en büyük korku, değişim korkusudur. Birçok insan mevcudu korumak için yaşıyor Bu değişmeli.
Bu değişim korkusu nasıl aşılabilir?
Risk analizinden sonra ihtimal hesabı yapacaksınız. Hangi ihtimalle hedefe ne kadar yaklaşırım ve ne kadar sonuç alabilirim diye yapacaksınız bunu. Eğer hesaplanabilir bir riskiniz varsa şunu söyleyebilirim; “Yapılmaya değer her şey, kötü deneyime de değer."
"Büyümenin, yenilikçiliğin, girişimciliğin önündeki en büyük korku, değişim korkusudur"
Mükemmeliyetçilik büyümenin önündeki en büyük engellerden biridir.
Risk analizini yaptıktan, risk yönetimini planladıktan sonra bir bilenden yardım almak gerekiyor Bir insan ne kadar zeki olsa da kapsamlı düşünse de tecrübeli olsa da göremediği bir şey her zaman vardır. O yüzden birçok şirkette bağımsız denetçi bulundururlar. Ben bu sebeple "eleştiri armağandır" diyorum.
Mevcudu korumak için değil, ilerlemek için gayret edin
İş hayatınızda ya da özel hayatınızda risk yönetimiyle alakalı aklınızda kalan bir hikâyeniz var mı?
Türkiye'ye ilk kez 1998 yılında beyin haritalama yöntemini getirdik. Dünyada yeni başlamıştı Hatta o zaman Türkiye'de elektronik telefon yapılan daha gelişmemişti Beyin dalgaları üzerinden beyni uyararak yapılan manyetik dalgalarla tedavi yöntemi 2003'te Türkiye'ye o cihazı ilk biz getirdik ve uyguladık.
O dönemde şunu gördüm, yeni bir şey yaptığın zaman ilk önce şiddetle gülüyorlar ikinci aşamada şiddetle karşı çıkıyorlar. Üçüncü aşamada da "Bunu herkes biliyor" diyorlar. Biz şu anda tanı ve tedavide üçüncü aşamadayız. Birçok meslektaşımız bu yöntemi kullanıyor. O dönemde ben inanmadığım bir işe girmedim, inandığım şeyde de sonuna kadar gittim. Eleştiri alıyorum diye vazgeçmedim, kanıt üzerinden gittim.
Benim için risk, inandığım şeyden vazgeçmemek oldu. Bu yolda başarılı oldum.
Sosyal medya sağlıklı psikolojinin, mutluluğun neresinde. Sosyal medyanın psikoloji üzerinde etkilerini ve buradaki riskleri biraz gözden geçirebilir miyiz?
Sosyal medya dediğimiz şey bir yapay zekâ Bunlar şu anda yeryüzü tanrıları gibi dolaşıyorlar. Her şeyi kontrol etmek ve her şeyi kendi nesnesi yapmak istiyorlar. Ona bağlanan kişileri yanı takipçi olan kişileri yönetmek istiyorlar. Hatta siyasette hükümetleri yıkmak, ticarette bazılarını kazandırmak falan istiyorlar. Bu bir yapay zekâdır Bunlar her şeyi kontrol etmek isteyen kontrol duygusu yüksek platformlardır. Tanrı kompleksi dediğimiz bir kompleks vardır. Şu anda küresel düzende tanrı kompleksi var. Tanrı kompleksi nedir? Her şeyi kontrol etmeliyim, her şeye hâkim olmalıyım, her şeye, hükmetmeliyim, hep benim dediğim olmalı, tüm kuralları ben koymalıyım" düşüncesi. Bu kontrol duygusuna bir nevi yeni firavun da denilebilir.
Sosyal medya, sahte gerçeklik oluşturuyor. Sosyal medya aptalı olmamalıyız. Sosyal medya aptalı olursak, sosyal medya bizi suru gibi kullanır. Eğer sosyal medya aptalı olmazsak biz onu kendi amacımız için kullanırız. Sosyal medyanın nesnesi değil, öznesi olmamız lazım. Madem böyle bir platform var, bunu nasıl insanların yararına kullanırım demek gerekiyor.
Google ikna laboratuvarı kurmuş. İkna laboratuvarında yapay zekâyla senin hoşlandığın anahtar kelimeleri buluyorlar. Sen buna hayır demezsen, bir bakmışsın saatlerin gitmiş. Ona hayır demeyi öğrenmemiz gerekiyor Sosyal medyaya hayır deme beceresi kazanmamız lazım. Çocuklarımıza sosyal medyaya hayır deme becerisi öğretmemiz lazım. Kendi önem ve önceliklerimizi kendimiz belirlersek, sosyal medyanın kurbanı olmayız.
İnsanlar bulunduğu ortama göre farklı roller üstleniyor. Peki insanlar hem özel hem iş hayatlarında mutlu olabilmek için bu rolleri nasıl yönetmeli?
Annelik babalık tarzlarıyla ilgili bir ölçeğimiz var. Bu ölçeğin beş tane alt boyutu var Birisi de rol paylaşımıdır. Baba iş adamı rolüyle eş rolünü ve baba rolünü ayırabiliyor mu? Anne iş kadını rolüyle eş rolünü ev hanımı rolünü ayırt edebiliyor mu?
Kadın çalışsa bile bizde annelik rolü babalıktan daha çok ön plana çıkıyor. Ev hanımı rolü daha ön plana çıkıyor Kadın erkeğe göre çift kariyerli oluyor ve bu nedenle daha çok yıpranıyor.
"Kaplumbağanın kafasını çıkarıp yiyecek peşinde koşması bir risktir ancak hayatta kalmak için bu gerekli"
Çiftlerden ikisi de çalışıyorsa evdeki görev tanımları değişecek. Yani erkek eşine yardım edecek, kadın eşine yardım edecek. Bu evliliğin ilk başında yapılırsa sonrası kolay ilerliyor. Ama kadın annelik duygusuyla fedakârlık şeması fazla olduğu için sorun çıkmasın, ailem daha önemli diyerek hep kendinden veriyor ve fedakâr davranıyor. Erkek da saltanata alışıyor, taht kurmuş oluyor. Çocuklar büyüyüp gittikten sonra "Hadi biraz baş başa katalım" deyince erkek eski konforunu bırakmak istemiyor. Tartışmaların da 50 yaşından sonra boşanmaların da en büyük sebebi budur. O yüzden en baştan bunu hazırlamak gerekiyor. Bu hazırlanırsa ilk baştan ben hayatı birlikte paylaşmak esas olur Bizim kültürümüzde evliliğe eş denmemiş. Refik ve refika denilmiş. Refik yol arkadaşı, refika da kadın yol arkadaşı demek. Yani evlilik gemisi var ve bir hedefe doğru gidiyor. Orada iyi çocuklar yetiştireceksiniz, onların temel ihtiyaçlarını karşılayıp onları hayata hazırlayacaksınız. Hedef birbirinizin gözüne bakmak değil. Bir hedefe birlikte yürümek, ilerlemektir Öyle olursa ilişkilerde ego savaşları olmuyor. Rol paylaşma daha sağlıklı oluyor Rol paylaşımı olmazsa ilişkide sınır ihlalleri ve çatışmalar oluyor Sınırların netleşmesi, ilişkiyi daha sağlıklı götürüyor. Sağlıklı çocuk üç şeyi örnek alır. Anneyi, babayı ve anne babanın ilişkisini. Anne ve babanın ilişkisi sağlıklıysa çocuk da sağlıklı büyüyor. Bir evin en büyük ürünü de üretimi de iyi çocuk yetiştirmek. Bu, iyi bir fabrika kurmaktan daha önemsiz değil ki… 500 kişiyi yönetiyorsun, güzel bir şey. Topluma ve ülkeye faydalı, iyi bir çocuk yetiştirmek ondan daha önemsiz değil. Onun için iyi çocuk yetiştirmeyi ihmal etmeden akıllıca zaman yönetimi yapabilen bir kişi, ikisini birlikte çok rahat yapabiliyor.
Röportajı Okumak İçin Tıklayınız
Okunma : 2039
ÜHA