Mutlu ve sağlıklı bir evlilikte çiftlerin birbirlerine karşı dengeli bir tutum içinde olmalarının önemini vurgulayan Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan özellikle narsistik karakterlerin, eşi tarafından uygun şekilde uyarılması gerektiğini söyledi. Çiftlerin hem yuvalarını hem de kendilerini düşünüp korumalarının gerekli olduğunu belirten Tarhan, “Kişi burada hem kendini koruyacak hem de yuvasını düşünecek. Yani dengeyi sağlayacağız.” dedi. Evliliği bir gemiye benzeten Tarhan, “Fırtınalı havada gemiyi limana nasıl yanaştırmak gerektiğine odaklanılmalı. Kaptanın hataları da mutlaka söylenmeli. Kaptanın hataları kendine hatırlatılmazsa yuva yıkılır. Kaptana doğru yolu göstermek gerekir.” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Akra FM’de yayınlanan Evlilik Okulu programında evlilikte değerler, aile hayatında adalet kavramına ilişkin değerlendirmede bulundu.
Günümüzde küresel kapitalizm sonucunda dünyadaki tek ideolojinin şu anda kapitalizm olduğunu, bu hastalığın topluma ve aileye de bulaştığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Ailede değerler hiyerarşimiz bozuldu. Bizim kültürümüzde değerler hiyerarşisinde en tepede ne vardır? İlahi rızaya kavuşmak vardır. İlahi rıza hedeflenir. Mevlana’ya Yunus’a bakın, Osmanlı’nın kuruluş felsefesine bakın, hepsinde rıza-ı ilahiyi maksat yapmak vardır. İ‘lâhi kelimetullah vardır. İzzeti İslamiye vardır. Bu ilahi rıza ideoloji haline gelmiştir.” dedi.
Güven için sevgi, dürüstlük ve adalet gerekir
Parayı güç olarak görmenin ve kullanmanın günümüzde öne çıktığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Sahip olunan varlıklar, para gibi maddi şeyler güç olarak öne çıkıyor. Maddi güçler somuttur. Bir de soyut güçler vardır. Bunlar yumuşak güç diye geçiyor. Ortak güç aslında adil olmak, güven oluşturmak, açık, şeffaf bir ilişki kurmaktır. Yumuşak güçler ikinci planda kaldı. Gücün olduğu yerde sevgi ve dürüstlük olmadığı ve adalet olmadığı için güven oluşturamıyor.” dedi.
Sevgi adil dağıtılmalı
Sevginin mutlaka adil dağıtılması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu durumun evdeki huzuru ve dengeyi de etkilediğini belirterek şunları söyledi:
“Mesela bu konudaki en büyük imtihanı da Hz. Yakup yaşamış. Hz. Yakup büyük bir peygamber, peygamberlerin babası. Hz. Yakup, Hz, Yusuf’un babası ve Hz. Yusuf’u çok seviyor. O derece seviyor ki devamlı onu koruyor. Böyle olunca da kardeşleri kıskanıyor. Onu kuyuya atıyorlar. Orada sevgi adaletsizliği var ve Hz. Yakup’un imtihanı başlıyor ama sabrediyor ve sonunda yine kazanıyor ancak epey bir çile çekiyor. Hz. Yusuf da bedel ödüyor, onun imtihanı da öyle oluyor. Böyle bir hata Resulullah’ın hayatında yok. Sahabelerden birinin evine gidiyor. Adamın bütün çocukları geliyor böyle hürmet ediyor, el öpüyor. Her çocuğuna sıcak davranıyor, ancak baba birini ayırıyor. Bu durum Resulullah’ın dikkatini çekiyor. ‘Sen diyor çocuklarının sana eşit davranmasını istiyor musun?’ diye soruyor. Sahabe ‘Tabii isterim ya Resulullah’ diyor. Hz. Muhammed, ‘O zaman sen de çocuklarını eşit sev’ diyor.”
Ailede mutlaka duygu yönetimi yapılmalı
Ailede mutlaka duygu yönetimi yapılması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Evde iki çocuğunu az, bir çocuğunu çok sevdiğin zaman ne oluyor? Az sevilen çocuklar babalarının kendilerini sevmediğini düşünerek diğer kardeşlerini hırpalar, oyunu bozar, kıskanç olur. Biz duygu yönetimini yapamıyoruz. Duyguları regüle edebilme becerisi önemli. Bu doğuştan kazanılmıyor, sonradan öğreniliyor. Bu hayvanlarda doğuştan var. Anne yavrusunu koruyor ama büyüdükten sonra onu itiyor. İnsan öyle değil. Çocuk büyüdüğü halde de korumaya devam ediyor. Benim rahmetli annem, ben 60 yaşındaydım o 80 yaşındaydı. Evden çıkarken bana ‘Kenardan git’ derdi. Sevgi böyledir. Bizim kültürümüzde bu ve benzer örneklere çok rastlanır. Annem babamı da çok koruyup yüceltirdi. ‘Baban böyle büyütülmüş, sakın üzmeyin onu’ derdi. Onun için biz dengeyi sağlayabilmişiz.” diye konuştu.
Dürüstlük en değerli meziyettir
Paranın değerler hiyerarşisinde en üstte yer aldığını daha sonra ikinci plana düştüğünü ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Dürüstlük meziyet oldu. Halbuki dürüstlük herkeste olması gereken bir kavram. Dürüstlük adalettir. Öğrencilik yıllarında yaşadığım bir örnek vardı. Bir iş adamı bir araba alıyor 26 bin TL’ye. Onu sattıktan yani müşterisine söz verdikten iki saat sonra bir başkası geliyor, ona 28 bin TL veriyor. İş adamı ‘Ben söz verdim, satamam’ diyerek reddediyor. Bu dürüstlük örneği olarak anlatılınca kimileri kerizlik derecesinde dürüstlük yorumu yapıyor. Halbuki bu hareket aslında çok büyük bir kazanımdır. 2 bin TL kaybediyor ama oluşturduğu güven, piyasada onun için en büyük sermaye olur. Ticaret, sözlü senet oluyor o kişi için. Sözünden dönmediği için birçok insan onunla iş yapıyor.” dedi.
Kimi zaman eşlerin birbirinden beklentisinin çok yüksek olduğunu bunun da çiftler arasındaki iletişimi etkilediğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kimi zaman kadınların beklentisi yüksek oluyor. Çalışmasın sadece benimle ilgilensin diyen eşler var. Bir zamanlar yanımızda çalışan bir arkadaş vardı. Eşi hasta olmaya başladı. İkide bir bayılıyordu. Ben eşini bir değerlendirdim. Eşinin eve erken gitmesini, işi bırakmasını ve sadece kendisiyle ilgilenmesini istiyordu. Oysa eşi para kazanıyor ve aralarında nitelikli beraberlik var. Eve geldiği zaman birlikte zaman geçirebilirlerdi. Bu şekilde söyledim ve yüzleştirdim. Bayılmalar bitti ama 1 sene sonra adam işten ayrıldı. Kız ne yaptı ne etti babasının köyüne gitti, memleketine tayin ettirdi. Geleceğini etkiledi.” dedi.
Yanlış davranış açıklıkla söylenmeli
Kimi zaman kimi evliliklerde erkeğin kadın üzerinde baskı oluşturduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, burada kadının itiraz etmesi gerektiğini, bu davranışın doğru olmadığının mutlaka anlatılması gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Özellikle parayı yücelten ve parayı en kutsal değer gören kişilerde narsistik özellikler yüksek oluyor ve bunu tartışılmaz doğru olarak kabul ediyorlar. Böyle durumlarda da kişi ancak sonuçlarını yaşayarak bunun farkına varıyor. Burada kadın eşine ‘Bu yaptığının doğru değil ama bu ailenin geleceği için katlanırım’ demesi lazım. Bu yaptığının doğru olmadığını, kendini rahatsız ettiğini belirtmesi önemli.” diye konuştu.
Kişinin narsisizmi beslenmemeli
Narsistik kişilerin hatalarının söylenmesi yerine o davranışının övülmesinin kişide o davranışı pekiştirdiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu davranış kişinin narsisizmini besliyor. Çok yanlış. Kişiye mutlaka ‘Burada bu yaptığın yanlış ama ben evliliğin geleceği için, evliliğin iyiliği için bu yaptığın yanlışa katlanıyorum’ diyecek ve bekleyecek. Bunu demezse kişinin narsisizmini beslemiş olur. Yanlışları, kötülüğü beslemiş olur. Bir hadis-i şerifte kötü birine iyilik yapın deniyor. Ona yanlışlarını söyleyerek iyilik yapın. Bizim kültürümüzde bu dost eleştirisi olarak geçiyor.” dedi.
Narsistik kişiye sınır koymak gerekiyor
Büyük İskender’in sürekli kendini öven yardımcısını işten çıkardığını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Niye çıkardığını sormuş. İskender ‘Sen benim hiç hatamı, kusurumu söylemedin ki. Hatasızsam sana ihtiyaç yok. Ben bana hatalarımı söyleyen kişiyi yanımda istiyorum’ demiş. Büyük İskender olması tesadüf değil. Egosu yüksek biri, narsistik bir lider aslında fakat başarısının arkasındaki gerçeklerden biri bu belki. Onun için eleştiren dostlar edinmek çok önemli. Narsistik liderler eleştiriyi tehdit gibi görürler ve en çok onun hatası sonucunda dağılırlar, kaybederler. Sosyal hayatta da ailede de böyledir. Yanlış yapan narsistik kişiye sınır koymak gerekiyor. Sınır koymayı, kendi kişilik sınırlarıyla eşinin kişilik sınırlarını ayırt etmesi gerekiyor. Burada bahsettiğim hareket sınır koyma hareketidir.” dedi.
Eşi değiştirmeye çalışmak hatadır
Evliliklerde en sık yapılan hatalardan birinin eşinin tutum ve davranışlarını değiştirmeye çalışmak olduğunu belirten Tarhan, “O zaman ne oluyor evde? Ego savaşları oluyor. ‘Benim dediğim senin dediğin, benim param, senin paran, benim annem senin annen’ şeklinde. Böyle durumlarda güç savaşları oluyor. Narsistik kişiler karşı tarafı aşağılarlar, ondan sonra şu cümleyi kullanır: ‘Bunu senin iyiliğin için yapıyorum.’ Oradan bağlar kendine. Değersizleştirir, bağlar. Böyle bir kontrol sağlamaya çalışır. Onun için bu oyuna da gelmemek lazım.” uyarısında bulundu.
Çocuklar ebeveynlerini örnek alır
Evdeki bu güç savaşlarının çocuklar üzerinde olumsuz etkiler oluşturduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Özellikle maddi güç üzerinden eşini ezmeye çalışan kişiler çocuklar için de kötü örnek oluşturur. Bu modelde bir babayı örnek alırsa o da anneye benzer şekilde davranabilir. Ergenliğe girince çocuk anneye kafa tutmaya başlar. Çünkü ergenlik dönemi genellikle bireyselleşme dönemidir ve aileden, uzaklaşma, kopma dönemidir. Doğası olarak ben kimim, nereye yönelmeliyim, niçin sorularını sorar. Ergenlik döneminde bu soruları soran çocuk gözlem yapar. Bu evde en çok ne konuşuluyor? En çok para, mal, mülk, şöhret, servet konuşuluyorsa evin kutsal değeri odur. Böyle kişiler paraya önem vermediklerini savunsalar da uygulamada öyle değildir. Onun için evde konuşulan baskın, dominant konu ne? Ona bakmak gerekir.” diye konuştu.
Kişilikleri değil, yanlış davranışları eleştirilmeli
Narsistik kişilerin aynı zamanda çok zeki de olduğunu belirten Tarhan, “Narsistik kişiler çok zeki de oluyor çünkü onların en büyük korkusu sıradan olmak korkusudur. Sıradan olmamak için çok çalışırlar ve akıllı, zeki dedirtecek her şeyi yaparlar. Eleştiriden rahatsız olurlar ama faydalı bir eleştiriyse tevazu bile gösterirler. Bu kişilerin lider özellikleri de vardır. Bazen kendi hedeflerine uygun bir eleştiriyse, eleştiriye açık oldukları da görülebilir. O nedenle bu kişileri eleştirirken kişiliğini eleştirmeyeceksin. Yanlış davranış ve çabalarını eleştirilmelidir. Kişilikleri eleştirildiğinde ego savaşları olur. Onun için ‘Senin kişiliğin önemli değerli ama şu davranışın ilişkiye zarar veriyor. Çocuklara yanlış örnek oluyorsun ya da senin kutsalının yer değiştirdiğinden endişe ediyorum’ denmelidir.” tavsiyesinde bulundu.
Narsistik kişilerin en büyük özelliğinden birinin de en değer verdiği şeyi kaybetmekten korkmak olduğunu belirten Tarhan, “En değer verdiği şey, paraysa onu kaybetmekten korkarlar. En değerlisi toplumsal statüyse, bir aşirette bir çevrede önemli bir konumdaysa adının lekelenmesinden korkarlar. O korkudan hareketle bu kişileri ‘Eğer sen şu davranışlarını düzeltmezsen inceldiği yerden kopacak’ şeklinde uyarmak gerekir. Böyle kişilere karşı ilk baştan söyleyip önlem alınmazsa, kararlı, devamlı, tutarlı, sabırlı bir şekilde yaklaşılmazsa bu sürekli hale gelir. O nedenle bu tip kişilere hayır denilmesi gerekir.” dedi.
Değerler hiyerarşisi oluşturulmalıdır
Kişinin değerler hiyerarşisini oluşturması gerektiğini kaydeden Tarhan, “Maslow’un ihtiyaçlar piramidinden biri sosyal ihtiyaçlardır. En tepede ise kendini gerçekleştirme vardır. Ama değerler piramidinde öyle değil. En yüksekte kutsal değerler vardır. Her insanın bir kutsalı var. Mesela kapitalistlerin kutsalı paradır. Ondan sonra iki, üç, dört, beşinci sırada diğer değerler gelir. Herkesin değerler hiyerarşisi oluşturması lazım. Değerler hiyerarşisi şöyle bir şeydir; beyinde piramit oluşturuyorsun. Kişi zihin haritasında ‘Benim için en önemli konu budur’ deyince beyin o en önemli konuyla ilgili odaklanıyor. Bir şey ona yanlış geldiği zaman otomatik hayır demeye başlıyor. Beyin kendini ona göre programlıyor. Beynin programlama kapasitesini, beyine yol haritası veriyor. Beynini programlayan bir kimse sabah 4’te kalkacağım deyip inanarak yatarsa saat kurmadan kalkar ama kalksam ne olur kalkmasam ne olur derse çoğu zaman kaçırır. Onun için inanarak yaptığın zaman beyin programlıyor. Bir nevi oto hipnoz oluyor bu.” dedi.
Kutsalı akıl süzgecinden geçirip inanmak önemlidir
İnançların kişiyi hipnotize ettiğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Doğu toplumlarında kişiler bir kişiye bağlanarak, ona aklını vererek, aklını cebine koyarak hipnotize olurlar. Doğu kültüründe, lider tipi kültürlerde böyledir. Lideri kutsallaştırır, onu hatasız görür. Bir kişi oto hipnoz yapabilir. Hepimiz yaparız. Mesela bir şeye kutsala inanmak, bir nevi oto hipnozdur ama kutsalı akıl süzgecinden geçirip inanmak önemlidir, akıl ve kalp dengesi onun için gereklidir. Kişinin hayatında sadece kalp baskınsa en hoşuna gideni kutsallaştırır ama akıl ve kalbi birleştiriyorsa akıl süzgecinden geçirip kalbini ve nefsini eğitebiliyorsa dengeyi sağlar. Nefis ve şeytan bir yandan hücum eder. Kalbimiz iyiyi sevmeye yöneltir ki o direkt Allah’a bağlıdır kalbimiz. Sevmeye yöneltir. Aklımız da böyle durumlarda hakemdir yani bir nevi kaptan köşkündedir, yönetir. Bir taraftan nefis ve şeytan zorluyor. Kalp o taraftan muhabbet ettiğin şeyi belirliyor. Akıl da ‘Bunu yapma, şunu sev bunu sevme’ diyor. Kalp yönetimi, aslında duygusal zekâ yönetimidir.” diye konuştu.
Oto analiz yapan kişinin zaten öz eleştiri de yapabildiğini kaydeden Tarhan, kişinin hayatta hedefleri olması gerektiğini söyledi. “Nerede olduğunu bilmiyorsan yolu bulamazsın” diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Hayatta ilerlemek, otomobille navigasyonda ilerlemek gibidir. Yani şu anda hayatta nerede olduğunu bilmek demek güçlü, zayıf yönlerini bilmek demektir. Bunu bileceksin, hedefini belirleyeceksin, yol haritanı çizeceksin. Hayat dediğimiz şey bu kadar basittir.” dedi.
Hatalarımızdan ders çıkarmalıyız
Kültürümüzün sözlü kültür olması nedeniyle çok şey kaçırdığımızı ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Yazılı kültür Batı’nın kazancıdır. Her şeyi yazmışlar ve yazıyorlar. Halen de öyledir. Ben çok hızlı yazıyorum. Yazmaya çalıştığım şeylerden birisi, bir yanlışı yaptığım zaman bu yanlışı neden yaptım diye not alıyorum. Bir sürü sakladığım notlar var. Neden yaptım? Bunun görünen sebebi nedir? Görünmeyen sebebi nedir? Kader ciheti nedir? Kendi kendime böyle notlar almışımdır. Ben de yapıyorum çünkü görünen sebeple görünmeyen sebep aynı olmuyor. Mesela yolda giderken başımıza bir taş düşse, Allah izin vermeden düşmez ki. Acaba böyle durumlarda bir insan burada ‘Ben şimdi her zamanki gittiğim yoldan gidiyorum. Her zamanki şeyi mi yapıyorum. Ben bunun, kaderin buna izin vermesi için ben acaba ne yaptım?’ diye düşünmeli ve şöyle bir geçmişine bakması lazım. İşte dervişlik burada. Dervişlik bunu öğretiyor. Yunus Emre’nin çok güzel bir sözü var: ‘Herkes doğrudur, sen doğru isen, bulunmaz doğruluk sen eğri isen.’ Bu o kadar hap bir bilgi ki… Onun için önce sen doğru ol, bak insanlar nasıl oluyor.” diye konuştu.
İçimizdeki kötü parça…
Allah’ın insana kendine kafa tutma duygusu verdiğini, bunun da içimizdeki kötü parça olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Mesela bu kötü parçayı hümanizm yok sayıyordu. Mesela Maslow’un hiyerarşisinin zayıf tarafı odur. İnsanın içindeki kötü parçayı yok sayıyor. Kötü parçayı psikoanalizde ilk defa keşfeden kişi şu an hayatta. Psikoanalizci Otto Kernberg ‘İnsanın içinde kötü parça var’ demiştir.” dedi.
Freud, ilk psikoanalizciler ve hümanist ekolünün insanın kutsal olduğunu söylediğini ifade eden Tarhan, “İnsanın hatası yoktur diyorlar. Bu düşünür ve ekollerin çoğu, insanı kutsallaştırdı. İnsanın Tanrıya ihtiyacı yok dedi. 2006 yılında ‘Duyguların Psikolojisi’ isimli kitabı yazdığımda insanın içindeki kötü parçayı psikoloji bilimi kabul etmiyordu. Tıp bilimi kabul etmiyordu. Onlar hümanistlik ekolüyle gelenler. Onu yazdığımda ‘Bu kendi kafasına göre yazdı’ şeklinde eleştiriler vardı.” dedi.
İnsanın içinde olumlu duygular ve olumsuz duygular olduğunu, beynin ön bölgesindeki frontal lobun bir anlamda zihinsel jüri olduğunu kaydeden Tarhan, “Beyinde zihinsel jüri var. Bu jüri şöyle çalışıyor: Jürinin başında bir yargıç var. Dört tane üye var. Üyenin biri, ‘Bu söylediğin gerçek ve değil. Bu bilim adamıdır’ diyor. İkinci üye ‘Bu faydalı faydasız’ diyor. İşletmeci üyedir. Üçüncü üye de doğru ya da yanlış olduğunu söylüyor. Bu ahlak hocasıdır. Dördüncüsü de estetikçidir. Güzel ya da güzel olmadığını söylüyor. Yargıç bu bilgileri alıyor, kararını veriyor. Bunu her dakika yapıyor. Hayat onun için seçimdir. Her an aklımıza bir his geliyor, düşünce geliyor. Bunların arasında bakıyoruz. Faydalı, faydasız, kar, zarar ama kapitalist düşünen kar zarara göre düşünüyor.” dedi.
İnsanın sadece yatırım yaparken kâr zarar ya da rasyonel aktöre göre hareket etmediğini, duygusal aktörlerin de devreye girdiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “İnsan sevdiği şeylere daha çok yatırım yapıyor. Güvendiği şeye daha çok yatırım yapıyor. Takdir övgü ile daha çok yatırım yapıyor.” dedi.
Pozitif psikolojinin Polyannacılık olmadığını belirten Tarhan, “Negatifi görüyorsun, pozitifi görüyorsun. Pozitif odaklı ilerliyorsun. Bunu yapabilmek önemlidir. Para çok caziptir. Nefsi parayı seviyor ama kalbi sevmeyecek. Nefsimiz parayı seviyor, sever. Mümkün değil, ben parayı sevmiyorum diyen bir insan yalan söylüyordur. Parayı seviyorum ama Allah’ı daha çok seviyorum diyecek. Allah’ın rızasını daha çok seviyorum diyecek. Kalbi böyle iyi niyetli olan kişilere de Allah görünmeyen bir el var diyor.” diye konuştu.
Kaptana hataları söylenmelidir
Mutlu ve sağlıklı bir evlilikte tarafların hem yuvalarını düşünüp korumalarını hem de kendilerini korumalarının önemini vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kişi burada hem kendini koruyacak hep de yuvasını düşünecek. Yani dengeyi sağlayacağız. Hak çünkü bizim pusulamız ama yuvamızı da kurmamız gerekiyor pusulayla giderken. Bir fırtınadaki gemi gibi… Gemiyi nasıl limana yaklaştırmak gerektiğine odaklanmak lazım. Kaptanın hataları kendine hatırlatılmazsa yuva yıkılır. Kaptana doğru yolu göstermek gerekir.” dedi.
Okunma : 2332
ÜHA