Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “En derin ilişki, Allah’la kurulan ilişkidir”

11 - Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar16 - Barış Adalet ve Güçlü Kurumlar17 - Amaçlar İçin Ortaklıklar3 - Sağlıklı ve Kaliteli Yaşam4 - Nitelikli Eğitim

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü tarafından çevrimiçi düzenlenen Manevi Destek Kursuna katıldı. Hastalar Risalesi üzerinden örnekler veren Tarhan, dini başa çıkma yöntemlerinin psikoterapiyle olan ilişkisini ele aldı. Dini ve manevi yaklaşımların modern psikiyatride giderek daha fazla önem kazandığını vurgulayan Tarhan, sabır, şükür, farkındalık ve anlam arayışı gibi kavramların psikolojik dayanıklılık ve ruhsal iyileşmede oynadığı rolü anlattı. Risalelerdeki temaların bireyin kendini analiz etmesine yardımcı olduğunu, sabır ve şükrün anlamlı bir yaşam sürmede dönüştürücü etkiler sunduğunu ifade eden Tarhan, Allah’la kurulan ilişkinin bireye huzur, huşu, umut ve güven sağladığını dile getirdi. 

Çevrimiçi gerçekleştirilen programa katılımcılar yoğun ilgi gösterdi. 

“Dini başa çıkma tekniklerinin önemi gittikçe artıyor”

Günümüzde dini başa çıkma yöntemlerinin psikiyatride önem kazandığını dile getiren Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Hastalar Risalesi, dini başa çıkma yöntemiyle, başka bir ifadeyle psikoterapi tekniği olarak hastalıklarla ve problemlerle nasıl baş edilebileceğini gösteriyor. Bu konuda son yıllarda ciddi bilimsel kanıtlar birikti. Özellikle ‘Spirituality, Religion and Mental Health’ başlıklı Harvard yayını ve Oxford’un çalışmaları bu konuyu ele alıyor. Ayrıca kanıta dayalı psikiyatri kitaplarında da manevi destekle ilgili yeterince veri biriktiğini görüyoruz. Bu alandaki gelişmeler sonucunda Harvard, bu konuyla ilgili özel bir bölüm bile açtı. Psikiyatrik kliniklerde, dini başa çıkma tekniklerinin önemi gittikçe artıyor. Bu konuyla ilgili çok değerli ve yeni kaynaklar buldum. Biz de üniversitemizde ve hastanemizde düzenlenen multidisipliner toplantılarda bu kitapların neredeyse tüm bölümlerini inceledik sadece birkaç bölüm kaldı. Bu kaynaklarla bir sentez oluşturdum. Ayrıca ‘Amerikan Zihninin Ele Geçirilmesinin Bilimi’ adlı kitabı özellikle getirttim. Kitabın yazarı Robert Lustig, bir endokrinolog. Dopamin ve serotonin hormonları üzerinden Amerikan kapitalizmini bilimsel kanıtlarla eleştiriyor. Bu sistemin Amerikalıları nasıl esir hale getirdiğini, zihinlerini nasıl ele geçirdiğini çok çarpıcı şekilde anlatıyor. Bu kitabı Türkçeye çevirmeyi düşünüyorum…” diyerek sözlerine başladı. 

“Pozitif bilim alanına maneviyat giriyor”

Din ve maneviyatın sentezlenmesi gerektiğinin altını çizen Tarhan; “İlk kez pozitif bilim alanına maneviyat giriyor şu anda. Bu da önemli bir gelişme. Eski görüşe göre tarihsel bakış açısıyla din ve maneviyat dünya ve maddeye karşı olarak konumlandırılmış. Yani dini ve dünyayı birbirinden ayırmışlar. Ancak kitapta şöyle bir ayrım yapılmış anlam, amaç, ruh sağlığı açısından bağlılık, varoluşsal ilişki, huzur, huşu ve umut gibi unsurlar olduğunda birey dengede kalıyor. Fakat bu alanlarda sorun yaşandığında depresyon, intihar, anksiyete ve bağımlılık gibi problemler ortaya çıkıyor. Psikonöroimmünoloji alanında da görüldüğü gibi bağışıklık sistemi bozulduğunda kalp hastalıkları, kanser ve ölüm oranları artıyor. Buna karşılık 2012’de çıkan bu kitap din ve maneviyatı birlikte ele alan yeni bir yaklaşım öneriyor. Maneviyat sadece dine bağlı değil din bu yapının çekirdeğinde yer alıyor ama dünya da içinde. Kitap, din ve maneviyatın sentezlenmesi gerektiğini savunuyor. Aynı ruhsal ve fiziksel hastalıklar yine ele alınmış ama bu kez araçsal değil bütüncül bir yaklaşımla. Artık nörobilim bize bu alanın bilimsel olarak araştırılabilir olduğunu gösteriyor. Bu oldukça önemli bir gelişme.” ifadelerini kullandı. 

“İyi bir niyetimiz varsa vicdan buna göre hareket eder”

Niyetin nörobilimine dikkat çeken Tarhan; “Manevi kelimesi aslında mana, yani anlam demektir. Mesela bir böceğe, çiçeğe baktığımızda ona manevi bir bakışla yaklaşmak onu mana ismiyle ya da mana harfiyle görmek demektir. Bu manevi bakıştır. Yani olaya sadece fiziksel değil anlam merkezli yaklaşmak. Aynı şekilde bizim de anlamsal organlarımız var. Örneğin, İbn Sina bu konuda vicdanı merkeze alır. Biz de burada niyeti merkeze alıyoruz. Çünkü bugün artık niyetin nörobilimi var. Beyinde niyetle ilişkili alanların nasıl çalıştığı kanıtlandı. Vicdan, niyeti temel alarak işler. İyi bir niyetimiz varsa vicdan buna göre hareket eder ve bizi yönlendirir. Kötü niyetimiz varsa da ona göre bir yol çizer. Mesela vicdanı cüzdan olan birinin böyle davranmasının sebebi aslında vicdansız olması değil ölçüsünün bozuk olmasıdır. İçsel bekçisi yanlış bir ölçüyle çalışıyor olabilir. İşte burada niyet vicdana ölçü verir. Ruh, nefis, kalp... Bunların hepsi bu sistemle bağlantılıdır.” şeklinde konuştu. 

“Terapötik güçleri geliştirmeye çalışıyoruz”

Manevi değerleri kazandıran 10 temel terapötik gücün tedavideki önemine dikkat çeken Tarhan; “Bunlar huşu hissi, samimiyet ve dua, hayata anlam katmak, sabır, şükran ve minnettarlık, merhamet, dürüstlük, ehil ve emin olmak, güven uyandırmak, vicdanlılık, tevazu ve kulluk bilinci. Bunların hepsi manevi değerlerdir ve aynı zamanda terapötik güçlerdir. Biz tedavi sürecinde bunları geliştirmeye çalışıyoruz.” dedi.

Yapay zeka Hastalar Risalesi için ne söylüyor?

Yapay zekanın yorumunu katılımcılarla paylaşan Tarhan; “Yapay zeka Hastalar Risalesi için öyle diyor: ‘Hasta yalnızca fiziksel bir durum olarak değil aynı zamanda ruhsal bir eğitim süreci olarak da değerlendirilmelidir.’ Bu yaklaşım modern psikolojideki fiziksel yeniden yapılandırma ve kabul temelli terapi yöntemleriyle paralellik gösteriyor. Terapi ilkeleri olarak anlam arayışı, bilişsel dönüşüm, duygusal yüzleşme ve ruhsal gelişim var. Bu ilkeler üzerinden etkili konuşma, sabır, teşekkür ve şükür, ölüm, acı ve yanlış anlamlarla yüzleşme, umut, dua, sonsuzluk, acısızlık, şefkat ve tevekkül gibi kavramlarla ego disiplini inşa edilir, diyor. Ayrıca bireyin manevi gruplaşma ve toplumsal fayda üzerinden bir kimlik inşa ettiğini söylüyor. Yani yapay zeka, Hastalar Risalesini yorumlamış ve manevi bir kimlik inşasına katkı sağladığını ifade etmiş. Gerçekten etkileyici. Açıkçası, yapay zeka bu eseri bizden daha iyi analiz etmiş.” ifadelerini kullandı. 

“Sabır, psikolojik dayanıklılık ve manevi olgunluk yoludur”

Sabrın bilinçli beklemeyi öğrettiğini belirten Tarhan; “Sabır, psikolojik dayanıklılık ve manevi olgunluk yoludur. Pasif bir tahammül değil bilinçli ve anlamlı bir şekilde şuurla yaşanan bir ruh terbiyesidir. Sabır aktif olarak kullanıldığında amaca yönelikse bu meditatif bir eyleme dönüşür. Acının anlamsızlığını reddeder ona anlam katar. Sabır aynı zamanda bilinçli beklemeyi öğretir. Kayıpları ortadan kaldırmaz ama onları kazanca dönüştürmeyi sağlar. Psikolojik dayanıklılık eğitiminde sabıra bu anlam yüklenir. Hastalar Risalesi'nde özellikle 2, 10, 12, 25’inci devalarda bu konuya temas edilir. Orada ‘Sabır, zamanı anlamlı kılma sanatıdır.’ denir. Sabır, acıya teslimiyet değil ruhun direncidir. Risalelerde geçen ‘Boşa giden musibetin tesiri kısadır, sabır ise uzun bir sevaptır.’ sözü bu bakışı yansıtır. Sabır, hastalıkla geçen zamanı boşa gitmekten kurtarır. Kısa süreli acılara karşı uzun vadeli bir kazanç öğretiyor. Bu bilişsel yeniden yapılandırma tekniğiyle benzerlik gösteriyor. Aynı zamanda sabır bir bilme halidir. Acının boşa gitmediğini bilmek. Hastalar Risalesi’nde, ‘Hastalıkla geçen saatler ibadet hükmündedir.’ denir. Kişi acı çekerken bile manevi bir kazanç elde ettiğini, sevap kazandığını bildiği için sabreder. Bu bilgi sabrı umutla besler. Bu da anlam odaklılıktır. Kişi yaşadığı şeyin boşuna olmadığını bilerek duygusunu yönetir. Bu da bir terapi tekniğidir.” şeklinde konuştu. 

“Risale terapisi bireyin kendini analiz etmesine vesile olur”

Hastalıklar Risalesi’ndeki devalardan örnekler veren Tarhan; “Risale terapisi sadece dini başa çıkma yöntemi değildir aynı zamanda bireyin kendini analiz etmesine vesile olur. Hastalar Risalesi’ndeki temalar bu analiz sürecinde rehberlik eder. Özellikle 2’nci adımda, risale bireyi gafletten uyanış bilincine davet eder ve 5’inci deva bu konuda güçlü bir öğretidir. Hastalık bir gaflet dağıdır. Ölümü hatırlatır. Sağlıklı zamanlarda hayatın ve ölümün gerçekliği çoğu zaman unutulur. Ancak hastalık bu unutkanlık halinden uyanışa geçiş sağlar. Sarsıcı bir vaaz gibi işler. Özellikle birinci ve beşinci devalar, tematik olaylar sonrası farkındalık oluşturur. Benliği tanıma ve acziyetin farkına varma, özellikle 6’ncı ve 13’üncü devalarda ele alınır. İnsan, ne kadar güçlü olmak isterse istesin, hastalıkla karşılaştığında sınırlı olduğunu ve ilahi yardıma olan ihtiyacını fark eder. Bu, öz farkındalık sürecini başlatır. Benlik merkezli bakış yavaş yavaş çözülür. Risale, bu süreci hem manevi hem terapötik bir yaklaşımla destekler. Kontrolün bireyin elinde olmadığını kavrama ise 14’üncü devada vurgulanır. Gerçek şifa Allah’tandır doktor ve ilaçlar yalnızca vesiledir. İnsan çoğu zaman her şeyi kontrol etmek ister, fakat hastalık bu çabanın sınırlılığını fark ettirir. Bu, psikolojide kontrolü bırakma (acceptance and commitment therapy / ACT) yaklaşımıyla paralellik gösterir. Hayatın anlamını sorgulama ise 6’nci, 10’uncu ve 25’inci devalarda işlenir. Madem ölüm gerçektir ve hastalık onun habercisidir, öyleyse hayat anlamlı yaşanmalıdır. Bu düşünce kişiyi daha derin bir yaşam sorgulamasına iter.” dedi. 

“Şükür, nimetin farkına varmakla başlar”

Farkındalık halinin gerçek şükrü doğuracağını belirten Tarhan; “Birinci adım sabırdı. İkinci adım farkındalık. Üçüncü adım ise şükürdür. Şükür, hastalık sürecinde sadece bir dini vecibe değil aynı zamanda bir psikolojik iyileşme ve ruhsal yeniden yapılanma aracı olarak karşımıza çıkar. Hastalık tecrübesi içinde şükür yalnızca sahip olunanlara teşekkür etmek değil eksiklik, kayıp ve acı karşısında gelişen zihinsel ve duygusal bir dönüşüm olarak değerlendirilir. Bu yönüyle şükür kavramının psikoterapötik işlevi vardır. Dönüştürücü bir farkındalık biçimidir ve kişiye duygusal istikrar sağlar. İnanç temelli pozitif psikolojinin de merkezinde yer alır. Pozitif psikoterapide uygulanan şükran modülleri ile kişi, yaşadığı küçük zorlukları bile kazanca çeviren manevi bir bakış açısı kazanır. Şükür, nimetin farkına varmakla başlar. Ayrıca şükür sadece sahip olunan şeylere değil aynı zamanda sahip olunup farkında olunmayan şeylere de yöneliktir. Elin tutuyor, ayağın yürüyor… Bunlar sıradan gibi görünse de aslında gizli nimetlerdir. İşte bu farkındalık hali gerçek şükrü doğurur.” ifadelerini kullandı. 

İnsanları en çok strese sokan şeyler…

En büyük düşmanın anlam kaybı olduğunu dile getiren Tarhan; “Yüzleşme, inkarın kırılması, gerçekle temas kurmaktır. İnsan hastalığı inkar eder ‘Yok, ölmeyeceğim.’ der. Hastalık kişiye sahte bir güven verir onu yok edeceğini düşünür düşman gibi görür. İnkar mekanizması insanı yanıltır. Deve kuşu gibi koca gövdesi dışarıda durur ama avcı görmesin diye kafasını kuma gömer. Yani ölümün yaklaştığını görmek yerine inkar eder. İşte yüzleşme bu durumu kırmaktır. Gafletin dağılmasıdır hastalık, ölüm ve aidiyetin hatırlanmasıdır. Altıncı deva, benliğin geçici olduğunu fark etmektir dini ve aidiyetlerin kırılması, ilahi gerçekliğe bakışı getirir. On üçüncü deva, nefsin kusurları ile yüzleşmektir. On üçüncü ve sekizinci deva, günahların farkına varmadır. Kalp, hastalıkla yıkanır hiçbir şey gizli kalmaz, dışa çıkar. Bu devalar, kişinin acıya karşı geldiği süreçlerdir. Acıyla yüzleşir inkar, öfke ve bastırma aşamalarını çözmeye başlar. Travmayı çözme dönemine girer. Burada radikal kabullenme dediğimiz süreç başlar. Sekizinci ve onuncu deva ise sabırla kabullenmek, acıya sabretmektir. Acıya bilinçle anlam açmaktır. Bu belirsizliği giderir. Çünkü anlam kattığınız için en büyük düşmanınız anlam kaybıdır. Anlam kaybı, kişinin belirsizliğe tahammülsüzlüğüdür. İnsanları en çok strese sokan şey budur. Ölüm, anlamsızlık, yalnızlık belirsizliktir. Bunlar kişinin hayatında büyük bir varoluşsal ve entelektüel bunalıma yol açar.” şeklinde konuştu.

“En derin ilişki, Allah’la kurulan ilişkidir”

Allah’la bağlantı kurmanın seratoninin artırdığını dile getiren Tarhan; “Allah’la bağlanmak, ruhun en temel fonksiyonudur. Ruh, beyinde serotonin salgılanmasını sağlar ruhla Allah arasında kurulan bağlantı da bu süreçte devreye girer. Allah’la bağlanmak, anlamla bağlantı kurmak demektir. Hem soyut anlamda hem de ölüm ötesi anlamda bir bağ kurduğun için beyin güçlü bir serotonin tepkisi verir. Kendini adeta sakin bir havuza düşmüş gibi hissedersin huzur, mutluluk, huşu duyguları yaşanır. Dokuzuncu deva, bağlanmaktır ve bu insanı onarır. İlahi bağlanma koşulsuz kabulü, anlamı ve güven duygusunu inşa eder. Mesela hayatı bir araba olarak düşün araba ne kadar hızlı ve yetenekli olursa olsun, seni anlamayanların olduğu bir ortamda ilerleyemezsin. Sosyal bağlanma da böyledir. Böyle bir durumda Allah’la bağlanırsan ilerleyebilir, adeta uçarak yol alabilirsin. İlahi bağlanma olduğunda yalnızlık en güçlü ilacını bulur dost istersen Allah yeter der. Modern çağda derin ilişkiler zayıfladı, dostluklar yüzeysel hale geldi. Oysa en derin ilişki, Allah’la kurulan ilişkidir.” diyerek sözlerini sonlandırdı. 
 

Paylaş
Oluşturulma Tarihi09 Temmuz 2025