Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan ATV’de yayınlanan Esra Erol ile Deprem Özel yayınının Canlı Yayın konuğu oldu. Tarhan, programda "Depremin Travmatik Etkisi" konusuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Yaşanılan deprem de şok etkisi döneminin depremden önce ve depremden sonra olarak ikiye ayrıldığını ifade eden Tarhan, “Türkiye olarak sadece deprem kurbanları değil, bütün Türkiye ikincil travma yaşadı. Birçok insan hayatı depremden önce ve depremden sonra diye sorgulamaya başladı. Bu depremin insanlar üzerindeki şok etkisidir. Bu şok etkisi geçtikten sonra bireylerin toparlanma dönemindeki değişimlerine travma sonrası büyüme diyoruz. Eğer bu süreci doğru karşılarsak bu travmayı doğru yönetmiş oluruz.” dedi.
Deprem Özel programı ATV Canlı Yayınında Esra Erol’un sorularını cevaplayan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, deprem travması ve depremin şok etkisine maruz kalmış kişilere gösterilmesi gereken davranış şekline ilişkin önemli paylaşımlarda bulundu…
İnsanoğlu kendini aldatma konusunda çok ustadır…
Hayatın sürdürüldüğü binanın kontrol edilmeyişinin ardındaki psikolojik sebeplere değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Bu konu da iki sebep vardır. Birinci sebep olarak bu konuyu toplum ve kültür olarak çok önemsememe var. Geçmişten ders almama gibi yerel kültürümüzün zayıf tarafı var. İkinci sebep olarak, ortaya çıkacak sonuçtan korktuğundan dolayı diyebiliriz. İnsanoğlu kendini aldatma konusunda çok ustadır. Bizim burada umursamaz olmamız kaçınmamız da biraz toplum olarak öz eleştiri kültürünün zayıf olmasından kaynaklanıyor. Öz eleştiriyi sanki tehdit gibi görüyoruz. Şu durumda özeleştiri yapmak güçlülük işaretidir. Eleştiri armağandır. Bir insan bir insanı eleştirip senin çantanda akrep var diyorsa, o kimse eleştirdiği kişiye yardım ediyordur. Bu nedenle eleştiriyi armağan gibi görmemiz gerekiyor. Hem yöneticiler açısından hem de toplum açısından. Bilim insanlarının yaptığı eleştirileri duymak zorundayız. Bundan kaçmayalım. Yüzleşelim ama ümitsizliğe düşmeyelim. Biz çünkü duygu temelli bir toplum olduğumuz için ‘ya hep ya hiç’ diyoruz. Ya göklere çıkarıyoruz ya da yerin dibine batırıyoruz. Bu kültürel özelliğimiz nedeniyle hiç kusur atfetmiyoruz. Bir nevi kutsallaştırma hastalığımız var” ifadelerini kullandı.
Zihinsel sığınağı olan kişiler ümidini kaybetmiyor…
İnsanın zihinsel bir sığınağının olmasının ümit duygusuyla bağlantılı olduğunu ifade eden Tarhan: “Yapılan araştırmalar var. Bir kimse on beş gün zihinsel uyarı olmadan bir odaya kapatılsa şizofrenik bir dağılma oluyor. Bir de burada ölüm tehdidi var. Yani orada kalıp ölme tehdidi var. Bir insanın uyaransız kalması, insan için o bile başlı başına bir stres kaynağı. Kişinin yürümesi, birisiyle konuşması, bir yerden girmesi, çıkması hepsi birer canlılık işareti olup o kişiyi ayakta tutan şeylerdir. O kişinin ümit duygusu yüksekse, eğer zihinsel bir sığınağı varsa, zihinsel sığınağı olan kişiler böyle durumlarda ümidini kaybetmiyor. Hatta Mandela’nın meşhur bir hikayesi vardır. 18 sene gibi bir süre hapiste kalıyor. Yanındaki koğuşta da bir Hindistanlı Müslüman, genç Müslüman olan Güney Afrikalı birisi var ama onunla tabi parmaklık arkasından konuşuyorlar. Mandela, ümitsizliğe düştüğünü, oradan çıkamayacağını söylüyor. Yan odadaki Hintli Müslüman, Allah’ın rahmetinden ümit kesilmeyeceğini söylüyor. Bunun üzerine Mandela Allah tek diyor, ben buna inanıyorum, diyor ve tekrar canlanıyor. Sonra Güney Afrika'nın kurucu başkanı oldu. Mesela insanoğlu ümitsizliğe düşmezse hiç ummadığı, öngörmediği, beklemediği bir yerden bir kapı açılıyor. Böyle bir gizli psikoloji yasası var” diye konuştu.
Çocuklara karşı realist olunması lazım
Okul çağındaki çocuklara ilk aşamada, deprem sonrasıyla ilgili duyguların ifade edilmesi gerektiğini söyleyen Tarhan: “İlk anda duygu paylaşımı önemlidir. Oradaki insanların yaşadığı travmayı, acıyı paylaşmak gerekiyor. Bu, duygu paylaşımını öğrenmek için iyi bir fırsattır. İkinci sırada da sosyal paylaşım vardır. Böyle zamanlarda ümitsizliğe, karamsarlığa düşmemek ve bununla ilgili burada düzene koruyarak, bu olaydan nasıl çıkacağız durumuna odaklı çalışmak ve bizim de sınavımız onlara yardım edebilmektir. Böyle bir durum ileride başımıza gelirse ne yapacağımızla ilgili, bu bize ne öğretti? sorularını sordurabilmek çocukların o erken ergenlik döneminde büyük bir kazanım olur. Derste böyle bir giriş yapmak gerekir. Daha sonra bu konuyu tekrar konuşarak işlememek gerekir. Çünkü mumyalaştığı zaman kronik travma olur. Algılar açıkken çocuklara karşı realist olunması lazım. Fakat onları korkutmayacağız. Kontrol duygusuyla birlikte soğukkanlı bir şekilde verilmesi gerekiyor. Çünkü çocuk eğer bu olay yok gibi yaşıyorsa o da tehlikelidir.” dedi.
Akut yas dönemi resmi olarak bitti
Şu anda akut yas döneminin resmi olarak bittiği ifadelerini kullanan Prof. Dr. Tarhan, “Yaşanılan duygunun çok insani olduğunu ancak bu krizin duygularla değil akılla yönetilmesi gerektiğini, hissedilen duygunun unutulmaması gerektiğini ve birinci planda rutinimizin olmasının daha sağlıklı olduğunu vurgulayarak doğal afetlerden 7- 14 gün sonra normalleşmeye geçilerek rutin hayata devam edilmesinin en doğru karar olduğunu” ifade etti.
Okunma : 1710
ÜHA