28 Şubat darbesinin yıldönümü dolayısıyla “28 Şubat Postmodern Darbesinin Vurduğu Hayatlar” başlıklı bir panel düzenlendi. Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki gençlerin özellikle darbeyi seçenek olarak düşünmemeleri gerekiyor. Demokratik sistemlerde darbe seçenek değildir. Bu evlilikte boşanmanın seçenek olması gibi bir durumdur.” dedi. Meclisin bu milletin sesi olduğunu kaydeden Tarhan, “Ne kadar eleştirilse de TBMM en yüksek makamdır. Her zaman kapısının açık olmasına ve demokrasiye önem vermeliyiz. Demokraside güç şahıslarda değil kanun ve kurallardadır.” dedi. Tarhan, 28 Şubat sürecinin Atlantik bir projesi olduğunu da söyledi.
Üsküdar Üniversitesi Çarşı Yerleşkesi Emir Nebi1 Konferans Salonunda düzenlenen ve Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) Genel Sekreteri Gürcan Onay moderatörlüğünde gerçekleştirilen panelde 28 Şubat süreci, dönemi yaşayanların gözünden yazdıkları kitaplar eşliğinde değerlendirildi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Silahlı kuvvetler içerisinde proje vardı”
Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Psikolojik Savaş” isimli kitabı 28 Şubat sürecinden sonra yazdığını belirterek önemli değerlendirmede bulundu.
28 Şubat ile tanışmasına üç tarihi olayın vesile olduğunu belirterek “1986’da Erzincan’da tabip binbaşı olarak görev yapıyordum. Ordu komutanı hastaneyi dolaşırken duvarda diyanetin takvimini gördü ve irtica takvimi olarak adlandırıp sert bir dille kaldırılmasını emretti. Bu kişi özel kuvvetler komutanlığı yapmış ve sonrasında korgeneral olmuş biriydi. O olay sonrası soru işaretleri oluştu. İki asker için istenen rapordan dolayı da aynı korgeneral tarafından hakkımda soruşturma açılması için izin verildi. İlk kez mahkeme ile tanıştım ve ilk Çorlu’ya tayinim bu şekilde gerçekleşti. Sonrasında iki kez daha Çorlu’ya tayin edildim. Silahlı kuvvetler içinden başlayarak tüm Türkiye’nin yönetilmek istendiği bir proje vardı. ” dedi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “1995’te GATA’ya yönelik büyük operasyon yapıldı”
28 Şubat’ın başlangıcında Tansu Çiller Başbakan iken ilk istifa eden bakanın Mehmet Ağar olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “İnsanlar nerede, ne zaman, ne roldeler bunu iyi bilmek lazım. 1993’te Belçika’da yeni tehditlerin değerlendirildiği bir toplantı oldu. Soğuk savaşın bittiği, Rusya’nın o dönem için tehdit olmaktan çıktığı konuşularak yeni bir düşmana ihtiyaç olduğu kanaatine varıldı. Askeri akıl yeni bir düşmana ihtiyaç duydu. Yeni bir yeşil kuşak oluşturuldu. Daha sonra ilk operasyon 1994 yazında GATA’da oldu. 1994’ün Aralık ayında GATA’ya birkaç general geldi ve rapor tuttular. 1995’in Mayıs ayında da 35 subayın tayini çıktı.” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “İkiz kuleler olayı 28 Şubat’ın küreselleşmesi olarak tanımlandı”
1995’teki belediye seçimlerinde Refah Partisi’nin birinci parti olarak çıkmasının ardından tüm Genelkurmay’ın harekete geçtiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Devletin tapusu bizde ve Erbakan’a vermeyeceğiz deniyordu. 11 Eylül 2001 ikiz kuleler trajedisi olduğu zaman basın, Türk televizyonları ’28 Şubat küreselleşti’ diye manşetler atmıştı. Henüz hiçbir şey belli değilken, kimlerin yaptığı belli değilken ajanslar bu şekilde yaklaşım gösterdi. Bu tamamen uluslararası bir projedir. 28 Şubat’ta da komutanlar kullanıldılar, maşa oldular.” dedi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 28 Şubat sürecinin Atlantik projesi olduğunu sözlerine ekledi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Demokratik sistemlerde darbe seçenek olamaz”
İyi niyetli ve vatansever komutanlarımızın uluslararası güçler yüzünden hayatlarını harcadıklarını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki gençlerin özellikle darbeyi seçenek olarak düşünmemeleri gerekiyor. Demokratik sistemlerde darbe seçenek değildir. Bu evlilikte boşanmanın seçenek olması gibi bir durumdur. Evlenirken ‘yürütemezsem boşanırım’ diyenlerin yüzde 90’ı boşanıyor. ‘Vatan menfaati için her şey feda edilir’ sözü darbecilerin en meşhur sloganıdır. Bu onlar için bir ideoloji haline geldi. Bununla ilgili TSK yasalarında değişiklikler yapıldı ama anayasada bu konuda hiçbir değişiklik yapılmadı. Şu 12 Eylül anayasasında darbecilere malzeme olacak tüm anayasal zemin maalesef devam ediyor.” dedi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Hilmi Paşa 2003-2004’te darbeyi öngörmüştü”
TSK kuvvetleri ve liderlikle ilgili bir dergideki röportajına ilişkin hakkında soruşturma açıldığını ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sözlerine şöyle devam etti:
“Soruşturmada yaptığım işin bilimsel gerekçeleri olduğunu ve mesleğimin gereğini yaptığımı belirttim. Sonrasında da Psikolojik Savaş kitabını kaleme almak durumunda kaldım. 2016’da MİT’te konferansa çağrıldığımda önüme yazdığım kitabı getirdiler. Çok fazla okunduğu için yıprandığını gördüm. Kitap çok ilgi görmüştü. En etkili olan teorik bilgiler değil yaşantılar ve hikâyelerdir. Bu olayları yazdığınız zaman insanların kafasındaki sorular gidiyor. TSK’dan ayrılanlar kendilerini deşifre etmemek için çekiniyorlardı. Birçok hikayeyi bu yüzden aslında kaçırmış olduk. 2004’te yayınlandığı zaman Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’tü. Kitabı hemen edinmişti. Hilmi Paşa 2003-2004’te darbeyi öngörmüştü o yüzden gizli kahramanlardan birisidir. Adaleti Savunanlar Derneği’nin de gizli kahramanlardan olduğunu söyleyebiliriz.”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “28 Şubat Batı Çalışma Grubu davasıdır”
Bir ülke işgal edildiğinde oradaki gizli kuvvetlerin harekete geçtiğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “28 Şubat’ta toplumun dindar kesimi düşman olarak görülüyordu. Diğer kesim ise onlara karşı kontrollü gerilim stratejisi uyguluyordu. Tam anlamıyla ikiye bölünme yaşandı. Bunu kitap haline getirmem gerektiğini düşündüm. Batı Çalışma Grubu resmi olarak ilk defa 2004’te yayınlanan bu kitapta ifade edilmiş oldu. 14 generalin mahkum olduğu 28 Şubat davası batı çalışma grubu davasıdır.” diye konuştu.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Darbe Türkiye’yi 40-50 yıl geriye götürdü”
Bu coğrafyada darbe sevdalılarının bitmeyeceğini vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Adnan Menderes o zamanlarda Alparslan Türkeş tarafından kendisine ulaştırılan darbe iddialarını önemsememişti. Bu da onun en büyük hatasıydı. O darbe Türkiye’yi 40-50 yıl geri götürdü. 27 Mayıs olmasaydı Güney Kore gibi olurduk. Teknoloji de ilerlerdi, bilim de ilerlerdi, her şey ilerlerdi. Meclis açık olsaydı hatalar yapa yapa olgunlaşırdık. Meclis bu milletin sesidir. Ne kadar eleştirilse de TBMM en yüksek makamdır. Her zaman kapısının açık olmasına ve demokrasiye önem vermeliyiz. Demokraside güç şahıslarda değil kanun ve kurallardadır.” dedi.
Tarhan: “En büyük adaletsizlikler adalet adına yapılmıştır”
Amaç adaletse demokrasinin içselleştirilmesi gerektiğine vurgu yapan Tarhan, tarihe bakın en büyük adaletsizliklerin adalet adına, en büyük savaşların da ‘Barış Harekatı’ adıyla gerçekleştirildiğini görürsünüz ifadelerini kullandı…
Emekli Albay Mustafa Hacımustafaoğulları: “28 Şubat silahlı kuvvetlerde daha erken başladı”
Panelistlerden Emekli Albay Mustafa Hacımustafaoğulları, Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) öncülüğünde yazdıkları “Ben Disiplinsiz Değilim” isimli kitabından bahsetti. Hacımustafaoğulları, “1992 yılında yüzbaşıyken bir kış günü, adı Bulut Projesi olan Hava Kuvvetleri bünyesindeki subay ve astsubaylar içerisinde kendilerine göre irticai faaliyetlerde bulunduğu tespit edilen kişilerin Ankara Etimesgut’ta oluşturulan bir yerde orayı bir hapishane ortamı olarak oluşturmuşlar. Oraya çağırıp 28 gün hapisle, kimi bir hafta kimi 15 gün kalıyordu. Bu proje 1986 yılında başladı. 1986’dan 1992’ye kadar yani silahlı kuvvetler içerisinde malum 28 Şubat daha erken başlamıştı. Yani 12 Eylül ihtilali yapıldı. Silahlı Kuvvetler içerisinde 28 Şubat Postmodern darbesinin adımları atıldı. Çevik Bir zaten Kenan Evren’in emir subayıydı. Bu Batı Çalışma Grubu’nun illegal bir uygulamasıydı. Yasal bir zemini yok. Bizi oraya çağırdılar. Kravatımızı, ayakkabı bağlarımızı aldılar. Bir hafta bir hücrede kaldım. İçerisi 24 saat gözleniyor. Psikolojik baskı altındasınız. Erlere astsubaylar dövdürülüyordu. Bunları yaşatan ABD askerleri değil, bizim içimizdeki hainlerdi.” dedi.
Emekli Albay Kemal Şahin: “İmzasız ihbarlar hakkında da işlem yapılıyordu”
Emekli Albay Kemal Şahin ise kaleme aldığı “Yargılanmak İstiyorum” isimli kitabından alıntılar yaptığı konuşmasında 28 Şubat sürecinde silahlı kuvvetler içinde dini hassasiyetleri olan personelin etiketlendiğini, ihbar edildiğini ve haksızlıklara uğradığını söyledi. Emekli Albay Kemal Şahin, bir dönem çok fazla imzasız ihbarlar gitmesi nedeniyle Çevik Bir’in de bu durumdan rahatsız olduğunu ve imzasız mektupların işleme alınmayacağına dair emir yayınladığını söyledi. Emekli Albay Kemal Şahin, eşinin başörtülü olması nedeniyle hakkında belge düzenlendiğini belirterek “Benim sicil belgeme eklenen belgede ‘Evine yaptığım ziyarette eşinin başörtülü olduğu görülmüştür’ imza Kurmay Albay Asayiş Daire Başkanı. Böyle belge olur mu?” dedi.
“Sakıncalı Asker” kitabında mobbingi değerlendirdi
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Şaban Çobanoğlu, “Sakıncalı Asker” kitabı özelinde yaptığı konuşmasında 28 Şubat sürecinde yaşanan olayları mobbing açısından değerlendirdi. YAŞ kararıyla ordudan atılan ya da emekliliğe zorlanan asker arkadaşlarının önerisiyle bu kitap fikrinin ortaya çıktığını belirten Çobanoğlu, “Kişinin itibarına saldırılmış, iletişimi engellenmiş, tenzili rütbe denilen yani olması gerekenin daha altında makamlarda çalıştırılmışlar, ötekileştirilmişler, dini ve vicdani kanaatlerinden dolayı hor görülüp hakir görülmüşler. Mobbing sizi fiziksel müdahaleden daha fazla yıpratır. Bir insana 3 ayla 3 yıl arasında bu tür psikolojik şiddeti yani yok saymayı, ötekileştirmeyi itibarsızlaştırmayı ismiyle müsemma olmayan görevleri vermeye başladığı zaman insanı içten hasta edersiniz.” dedi. Dr. Şaban Çobanoğlu, mobbinge uğrayan askerlerin yaşadıklarından örnekler verdi.
Yasin Şamlı: “28 Şubat bu milletin inancına karşı açılmış savaşın adıdır”
2 No’lu Baro Başkanı Yasin Şamlı ise 28 Şubat sürecinde sadece silahlı kuvvetler mensubu askerlerin değil öğrencilerin de büyük mağduriyetler yaşadığını söyledi. Yasin Şamlı, “28 Şubat bu milletin inancına, İslam’ın simge ve unsurlarına karşı açılmış savaşın adıdır. Peki neden bu savaş açıldı? Ya da ne zaman bu savaş açıldı? Zannedildiğinin aksine 1997 yılında başlamadı, daha önce başladı. Bu başlama zamanı SSCB’nin yıkılması, komünizmin çökmesi ile başladı. O zaman ABD İslam’ı düşman olarak gösterdi.” dedi. Yasin Şamlı, “28 Şubat, İslam’ın birlik olma, ümmeti toparlama ihtimaline de bir saldırıdır. 15 Temmuz da böyledir. Özü itibariyle, planlayanlar itibariyle, icra edenler itibariyle.” dedi.
Panel sonunda yazarlar, katılımcılara kitaplarını da imzaladı.
Okunma : 2482
ÜHA