Nevzat Tarhan kimdir, bugün ne konuşacağız?
Bugünkü konumuz daha çok talebinizden anladığım kadarıyla ruh sağlığı, sağlık çalışanlarının bu konuda neye ihtiyacı var. Ön cephede savaşıyorlar. Covid-19 geldi bir enfeksiyon pandemisi bu. Şimdi Covid-20 geliyor. Covid-20’de anksiyete pandemisi olacak ve gerçekten bunu aşağı yukarı mart ayından beri önemle vurguluyoruz. Genellikle pandemiler psikolojik fenomenlerdir. Sadece bir enfeksiyon fenomeni değil psikolojik fenomenlerdir. Eğer önlem alınmazsa bu konuda toplum desteklenmezse pandemiler kaygıyı artırır. En önemlisi insanı yalnızlaşmak zorunda bırakır. Sosyal mesafe diyoruz ama asıl fiziksel mesafe olması gerekiyor bu tanımın. Sosyal mesafe olunca insan bunu sosyal, psikolojik uzaklaşma gibi algıladı, insanlar yalnızlaştı. Yalnızlaşınca zayıflayarak yabancılaştı hem kendisiyle hem başkalarıyla. Eğer narsistik özellikler varsa zaten narsist insanlar yalnızlığa tahammül edemezler. Çünkü kendilerine tahammülleri yoktur. Devamlı kavgaya ihtiyaç duyarlar. Kendisiyle kavga etmek zor olduğu için giderler birilerini eleştirip düzeltmeye, kontrol etmeye çalışırlar. Böyle rahatlamaya çalışırlar. Şimdi bunu da yapamıyorlar. Evdeyse bu sefer ilişkileri yormaya başlıyor. Bu devam edecek bir müddet sonra yabancılaşma olacak. Yabancılaşma olunca kaygı ortaya çıkıyor, kaygı olunca korku ortaya çıkıyor. Korkudan sonra güven azalıyor, güvenden sonra düşmanlıklar başlıyor ve insan ilişkilerinde çatışmalar ortaya çıkıyor. Bu nedenle ruhsal pandemiye Amerika’daki psikiyatristler pandemik anksiyete dediler. Onun için bu da bir pandemi şeklinde etkiliyor.
Yapılan araştırmalarda da bunun çok yaygın olduğu ortaya çıktı. Üsküdar Üniversitesi olarak Koronafobi Araştırması yaptık. Kitap haline getirmek üzereyiz şimdi. 8 bin 318 kişi üzerinde yayınladık. Bütün Türkiye’yi temsil eden bir örneklem var. Büyük çoğunluk Marmara’dan ama diğerleri tüm Anadolu’da eşit şekilde dağılıyor. Temsil değeri yüksek, iyi bir örneklem. Harvard’ın raporu ile 2022’ye kadar sosyal mesafe devam edecek diyor. Bu demektir ki yeni normallerimiz, davranış modellerimiz olacak, ilişki tarzımız değişecek. Bu duruma uyum sağlayabilen sağlıklı olarak devam edecek. Uyum sağlayamayan böyle durumlarda ya depresyona girecek ya klinik vaka olacak. Ya da evden çıkamayacaklar bu da bir klinik vaka çeşidi. Bu nedenle ortadaki kriz ciddi bir durum. Yani bazılarının söylediği gibi grip, nezle enfeksiyonundan hallice bir şey hiç değil. Gerçekten ölüm açısından zaten gerekli şeyler söyleniyor, enfeksiyon var istatistikler belli. Ama bunun dışında yaşam kalitesini bozuyor, insanın doğruları değişiyor. Yeni durumlarımız ortaya çıkacak. Böyle durumlarda insan bedeni rahat yaşamaya alışmış, özgür yaşamaya alışmış insan birden bire ölümün yakın olduğunu hissetmeye başladı. Hayatta birçok böyle zevki, hız yaşantısı elinden kayıp gidiyor. Bu yeni duruma uyum sağlaması için ne yapması gerekiyor, bir ruh sağlığı profesörü olarak bu konuda önce kendimizi sonra çevremizi ve toplumu bu konuda bilgilendirmemiz onlara doğru bilgileri, doğru yorumları aktarmamız gerekir. Bu programdan önce hep pandeminin psikolojisi ile ilgili toplumu bilgilendirme konularını işledik ama sağlık çalışanlarına yönelik sizin yaptığınız teklif çok anlamlı geldi bana. Bu yüzden size ve Ömer Bey’e çok teşekkür ederim.
Teşekkür ederiz hocam, biz de Ömer Beyden sizi o kadar çok dinledik ki inanın psikolojide. Ben kendimi şahsen çok şanslı hissediyorum sizinle karşı karşıya olabildiğim için. Hocam bu başlık içerisinde özellikle belirli kuşaklar ile ilgili sizden tavsiye almak istiyorum. İlki şu olacak aslında; öğrenciler, özellikle psikoloji, PDR alanındaki öğrencilere tavsiyeleriniz var mı? Biliyoruz ki onlar da çok büyük bir sıkıştırma altındalar. Çevrelerindeki kaygı yaşayan insanlar henüz öğrenci olmalarına rağmen sen öğrencisin anlarsın, ne yapmak gerekiyor diyen insanlara karşı nasıl bir tavır sergilemeleri gerekiyor? Sizce nereye kadar onlara yardımcı olabilirler?
Burada aslında değişen yeni durumlar ortaya çıktı ama sorular yine eski sorular. Eski sorulara yeni cevaplar vermek gerekiyor. Bunun içinde muhakkak genç meslektaşlarımıza en önemli tavsiyem burada ‘henüz’ kelimesini çok kullansınlar, ben biliyorum demesinler. Şunu şöyle biliyorum ama henüz her şeyi tam bilmiyorum diyebilmek çok önemli. Bunu insan hayatının sonuna kadar sürdürmeli. Newton’ı müthiş şeyler keşfettin her şeyi herkesten daha çok biliyorsun şeklinde övüyorlar. Newton da, “Biz şuanda bilim olarak gerçekler denizinin kenarında oynayan çocuklar gibiyiz” diyor. Gerçekte o kadar büyük ki şuanda da salgın konusunda da öyle. Sokrates de aynı şekilde, “Bir şey biliyorsam o da hiçbir şey bilmediğimdir” diyor. Bu duyguyu meslekte hiçbir zaman kaybetmemek gerekiyor. Yeniliğe açık olmak, sormaktan korkmamak, kaçınmamak gerekiyor. Bir şey bilmediğim ortaya çıkacak dememek gerekir. Sormadıkça, öğrenme aşkı, merak duygusu olmadıkça ilerleyemeyiz. O yüzden en çok merak ve hayret çabası ile kendimizi geliştirme çabasında olalım. Psikoloji okyanus gibi bizde şuan psikoloji denizinin kenarında oynayan çocuklar gibiyiz. Biz soruyu çözdükçe on tane yeni problem ortaya çıkıyor. Onu çözdükçe yenisi çıkıyor ama keşfetmenin hazzını, güzelliğini yaşıyorsun. En önemlisi de bir şeyler öğrenip insana faydalı olmanın güzelliğini yaşıyorsunuz. Zaten psikolojik profesyonellikte de insanlara yardım etmeyi sevmiyorsa yapamazlar. İnsana yardım etmeyi sevmiyorsa gidip laboratuvar işleri yapsın. İnsana dokunup insana konuşmak onun hayatında onunla birlikte yolculuk etmek, ona yol göstermek, onu anlamaya yardım etmek bunlar hep güzel şeyler. Ama bunun için donanımlı olmak gerekiyor. Yani şuna benziyor psikoloji mesleği; denizin altında mercan kayaları vardır müthiş güzeldir, denizin üstü çöl. Kızıl denizi düşün dışı çöl en yaygın olduğu yer Avustralya. Dışında çöl var ama denizin içine giriyorsun rengarenk bir dünya. O denize girebilmek için donanımlı olmak gerekiyor. Oksijen tüpün, cihazların olacak ve oraya gireceksin. Keşfedip çıkacaksın bu insanın yeni bilgiler keşfetmesi de dalgıçlık gibi. Donanımlı olursan, emek verip yorulursan keşfediyorsun, oturduğun yerden gelmiyor. Onun için insanın ruh dünyasını keşfetmek bir dalgıçlıktır. İnsanın istekli olması ve zora talip olması gerekir. Bir insanın psikolojik dinamiklerini keşfetmek, bir sorununu çözebilmek, onu senelerdir ezen bir derdine bir şey yapıp plan değiştirerek kişinin birdenbire hayatını değiştirebiliyorsunuz. Gece gündüz size dua eden bir insan ortaya çıkıyor. Bu gerçekten emin ol yaptığımız işin en güzel karşılığıdır. Bir hâkim mahkemeye gidip, haksızlığı çözerek adalet dağıtınca nasıl rahatlıyorsa bir sağlıkçı da insanlara faydalı olunca aynı lezzeti, hazzı hisseder. Hazzı hissedebiliyorsak psikoloji profesyoneli oluruz. Peki, bu Covid-19 krizinde ne yapacağız? Muhakkak burada okuyacağız. Bilgi birleştirildikçe çoğalır. Para gibi değildir, para paylaştıkça azalır ama ilim paylaştıkça çoğalır. Bilgileri alalım, paylaşalım paylaştıkça da bilginin arttığını görürüz. Zaten paylaştıkça da kendimizde de yeni şeyler öğrenme şansı çıkıyor ortaya. O yüzden paylaşsınlar, okusunlar, bir bilenden yardım alsınlar. Bilemediklerini sorsunlar. Google’ a sorabilirler ama oradaki bilgilerin çoğu sorgulanması gereken bilgilerdir. İşe yarıyor, insana fikir veriyor ama oradaki referans olmayan her bilgiye hemen balıklama atlamamak gerekiyor. Çünkü o bilgilerde çok kirlilik var. Vikipedi’de de var ama yine de referansını kontrol etmek gerekiyor. Birde bütün mesleklerde etik sorumluluk önemli ama en çok sorumluluk olan klinikler, insana danışmanlık, rehberlik yapan alanlardır. Çünkü insana ‘A’ veya ‘B’ yolunu seçtiriyorsun. A yolunu seçerse belki uçuruma gidecek bu yüzden veballi bir iştir. Kliniksellik veballi bir iştir, danışmanlık veballi bir iştir. Bu vebali bilerek hareket etmek gerekiyor. Ona yol verirken bildiğimiz bir şey varsa söyleriz. Bu konuyu şuanda bilmiyorum araştırıp daha sonra sana dönerim diyebilmemiz gerekir. Pandemide de şuan zaten epey şey konuşuldu, konuşulmaya devam ediliyor. Yeni bilgilerle yeni istatistik değerlendirmeleri yapılıyor. Mesela Çinliler pandemiden sonra çok güzel Covid kitapçığı bastılar. Covid raporu yayınladılar oradaki üniversitelerde raporda ikinci veya üçüncü paragrafta şu cümle var: “Biz pandemiyi sosyal izolasyonla değil, sosyal iş birliği ile yendik” diyor. Çin tecrübesi böyle, sosyal iş birliği ile yendik diyor. Psikolojik davranışlarımızı doğru yönetebilmemiz, başkalarına zarar vermemeye çalışmamız gerekiyor. Mesela Diyanet İşleri Bakanı çok güzel söyledi; “Sosyal mesafeye dikkat etmek kul hakkıdır” dedi, gerçekten de öyle. Sana zarar gelmesin diye maska takmıyorsun, senin de başkasına zarar verme potansiyelin var. Ya da bulaştırmaya hizmet edersin hastalığı bu vebaldir. Onun için eğitimcilerin, diyanet işlerinin el atması sosyal iş birliğidir. Orkestra gibi bunun çalışması lazım. Türkiye’de de şuanda sağlık politikaları çok güzel gidiyor, güzel çalışılıyor. Sağlık Bakanı çok çalışıyor yani gece gündüz demeden çalışıyor sağlıkçılar. Sağlık politikaları sadece bakanlık değil yoğun bakımlarda bizim hastaneden biliyorum. Orada Fisun hoca var anestezi, yoğun bakım profesör hocamız. O evine doğru düzgün gitmiyor. Hatta bazen nöbetçi kalacak doktor olmuyor işleri çıkıyor kendisi kalıyor. Bu fedakârlık isteyen bir şey. Ama bütün şeylere uyduğumuz için hastane de pandemi hastanesi olarak kabul edildi. İstanbul’da bir sürü hastane var belki yüzden fazla. Ama on tane pandemi hastanesi var biri de biziz. İlk ilan edildiğinde sonra sayı arttı mı bilmiyorum. Ve burada biz o bölgedeki pandemi hastaları, yoğun bakım vakaları geldi. Bütün kurallara uyduğumuz için hastanede hiçbir sağlık personelimiz Covid pozitif çıkmadı. İki tane çalışanda çıktı, onlarda tıbbi sekreter bir karantina katı ayırmıştık orada tedavi edildi. Kurallara uyunca hastanede de olsan bir şey olmuyor çok şükür. Covid enfeksiyonundaki hastaları yakından çektiği acıları bilmek görmek gerekiyor. Bize bir şey olmaz mantığı ile hareket edilmemeli. Zaten sefil yaşıyorum böyle yaşamaktansa covid olup kurtulayım diyenler var belki ama aslında onların çoğu depresyonda. İntihar etmeye cesaret edemiyorlar. Ben Güneydoğu krizinin çok yoğun olduğu zamanda GATA’da çalıştığım zamanlardan biliyorum. Askere gitmek isteyenler vardı. Aslında ölür de şehit olurum diye gidiyordu çünkü yaşamak istemiyordu. Depresyonda intihar edemiyor dünyanın tadı tuzu yok orada bir işe yararım hiç olmazsa düşüncesi ile askere gidenler vardı. Onun için şuan böyle enfeksiyon bana gelsin diyenler var. Bunlarda tabi sadece kendine değil dolaştığı çevreye de zarar verecek. Mesela ABD’de iki buçuk saat süren bir konser olmuş mart ayında galiba 56 kişilik bir konser. 56 kişi iki buçuk saat şarkılar, ilahiler falan söylüyorlar. Önemsemiyorlar virüsü 56 kişi içinde 45-46 civarındaki kişi enfekte oluyor, içlerinden üç kişi ölüyor. Burada bize bir şey olmaz diye düşünen rahat, eğitimli kişiler ama böyle bir durumla karşılaştılar. Bu nedenle bizim dikkat etmemiz gereken ciddi bir tehlike var.
Bunu göz ardı etmek de çok zor ama hayatının önemli bir köşesine koymak da gerekiyor ki dikkat edebilesin. Burada özellikle bundan sonra ortaya çıkacak kaygıyla da çalışacak, belki bir psikoterapi hizmeti verecek uzmanlara ne gibi tavsiyeniz olur ya da onların çevresine ne gibi bir yardımı dokunabilir?
Burada kişiler bize kaygı bozukluğu, klinik düzeyde terapötik yaklaşım ile gelenlere bakıyoruz. Yaygın anksiyete bozukluğu, kaygı kuyusuna düşmüşler. Kaygı kuyusuna düştüğü zaman insan ne yapar orada çırpındıkça, çabaladıkça daha çok kaygı hisseder. Buradan çıkabilmek için ne yapmalıyım düşüncesine odaklanması gerekir insanın. Ya da bir bataklık gibi düşün çırpındıkça daha çok batarsınız bunun gibi kaygıya düşen insanlar çırpındıkça daha çok batarlar. Böyle durumlarda kişilerin soğukkanlı olması gerekir. Krizlerin bir tehlike bir de fırsat ayağı vardır. Tehlike ayağı; enfeksiyon gelecek, bulaşacak, bunun için neler yapmam lazım düşüncesi ile hijyen ve mesafe kurallarına dikkat edeceğiz. Şuanda televizyona baktığımızda yüz tane uzmana baksak doksan tanesi aynı şeyi söylüyor. Farklı cümlelerle aynı şeyleri söylüyorlar defalarca. Biz biyoloji uzmanı olacak değiliz, gerek yok, o kadar bilgiye ihtiyacımız da yok. İhtiyacımız olan bilgiyi alıp daha fazla televizyona ve bu konuya odaklanmayıp rutinimize dönmemiz gerekiyor. Rutinimize döndüğümüz zaman fakat buradaki insanların sakin bir şekilde kurtarılmayı beklemesi, nereye tutunsam da kurtulsam gibi plan yapması gerekiyor. Ama zihnini hep böyle tehlike odaklı düşünüp panik içinde olursa kaygı daha da artıyor. Bu yüzden önce bu konu ile ilgili kafada belirsizlikleri gidermek gerekiyor. Bilimsel kurallar, tehlikenin sınırları belli, neler yapılacak belli. Onun için şuanda burada da Türkiye’de de, dünyada da sürü bağışıklığına geçiliyor yavaş yavaş. Bu virüs toplumun içerisinde İnfluenza gibi, grip virüsleri gibi bir müddet sonra zayıflayarak devam edecek. Edecek ama olacak daha önce olsa da daha hafif daha kısa geçirecek insanlar. Ama bunun için biraz zamana ihtiyaç var. En az bir altı ayın geçmesi lazım bunun için yılbaşı ile düşünülebilir. Böyle bir durumda bizim genel dikkat etmemiz kurallar nedir: sosyal mesafe, maske ve temizlik, dokunmama gibi kurallara dikkat ettikten sonra artık ben tıp ne diyorsa yapıyorum artık bundan sonrası benim kabullenme yöntemim denmeli. Psikoterapi de üçüncü dalga psikoterapiler var. Kabul ve kararlılık deniyor ama aslında kabul ve kararlılık tam karşılamıyor. Kabul et yeni durumu yönet tedavisi onlar. Burada biz bu Covid enfeksiyonunu kabul edeceğiz, var. Neden oldu, nasıl oldu, yok olmalı ölmeli şeklinde düşünülmemeli. Düşmanımız değil bizim Covid-19 enfeksiyonu. Şuanda bu bizim onunla birlikte yürüyeceğimiz bir unsur. Düşman olarak görürsek enerjimiz devamlı savaşma enerjisi şekline olur. Kendimize rol oynayarak kandırmış oluruz. Bu aslında yönetilecek bir durum yenilecek bir durum değil. Stresi yenmek yanlıştır, stresi yönetmek gerekiyor. Bu da sosyal stres yaratan bir durum. O halde savaşmak yerine onunla birlikte yürümemiz lazım. Ona karşı bize zarar veremeyeceği bir mesafe koyup rutinlere devam etmemiz, kabullenip yeni duruma göre rol alacağız. Zihnimizde devamlı bunu yaşatırsak kaygı yükselir. Kaygı yükselince de kronik stres bağışıklık sistemini baskılıyor. Baskıladığı zaman da daha çok hastalığa aday haline geliyoruz. Normalde virüs atmosferde varsa diyelim üç yüz beş yüz virüs varsa bunun birazı boğazımıza, ciğerlerimize girse sağlıklı bir insan vücudunun onu yenecek gücü vardır. Aşılanmış gibi oluruz aslında hafif bir enfeksiyon geçiririz. Bu polio aşısında vardır canlı virüs aşısıdır bu. Ama seyreltilmiştir şekere damlatılır. Hepimiz çocukluğumuzda o aşıyı olmuşuzdur. Dünyada şuanda polio yani çocuk felci bu aşı sayesinde kalktı, bitti. Ama canlı çocuk felci verildi bize bundan dolayı zarar gören kimse yok. Binlerce gönüllüler üzerinde denenerek sağlıklı sonuçlar alınmış bir durum. Hiç unutmam öğrencilik yıllarımda Cerrah Paşadayken fizik tedavi stajında bir genç kız fizik tedavideydi. Manken gibi bir kız hiç unutmuyorum, kızın belden aşağısı felçti. Bir yüzme havuzuna girmiş oradan çocuk felci virüsü kapmış, enfekte olmuş, iki bacağı da felç olmuştu. O zaman 70’li yıllarda o polio şuanda yok bu aşı sayesinde. Burada da şuanda bu virüsün aşısı bulunmaya çalışılıyor. Belki de bulunamayacak bu virüs sık mutasyon değiştiriyor ama biz bir sürü bağışıklık denen doğal bir bağışıklanma toplumu olacağız birkaç sene içerisinde. Bunun için biz burada bilimsel veriler er geç bir ömrünün olduğunu gösteriyor. Biz burada uygun pozisyon alıp ona göre hareket edeceğiz. Bilimsel bilgiler böyle diyor onlara güvenmemiz gerekiyor ondan sonra da rutin hedeflerimizi belirleyip ona göre çalışmalar yapmamız gerekiyor. Mikroptan tamamen fobik derecede kaçmak kaygıyı artırıyor. Bunun için burada bütün iş bizim stres altında soğukkanlı olmamızdır. Kedilerde SMR dalgası vardır. Kedi uyanık dururken, kasları gevşemiş rahat duruyor fakat kulakları dik etrafı gözlemliyor. En iyi öğrenme dönemi o dikkatin en iyi açıldığı, kedilerin algılarının en açık olduğu dönem. Yüksek alfa üretiyor beyin o anda dikkat açık, öğrenme en yüksek olduğu dönemde insana dikkat eksikliği olanlarda o dalgaları beyinde üretme öğretiliyor. Onu ürettiği zaman algılar açılıyor insanda dikkati, odaklanması daha uzun olabiliyor. Şimdi burada da biz tehlikeye karşı uyanık olacağız bu şekilde. Ama kendimizi gevşek tutmayı başaracağız. Bu stres altında soğukkanlı kalma becerisidir. Ve aynı zamanda bu bize üç tane hediye verdi. Şuanda bol vakit verdi daha önce zaman fakiriydik, yetişemiyorduk. Hızlı yaşantı, sosyal, ekonomik hareketlilik bir koşturma vardı. Şimdi alın size boş zaman dedi kader. Kendine, eşine, ailene daha çok zaman ayır, müthiş bir fırsat bunu iyi kullanırsa insan kazanıma dönüştürür bunu. Hatta bunun için böyle travmalara geliştiren travma deniyor pozitif psikolojide. İnsan doğru karşılarsa bunu psikolojik savunma, ego gücünü artırıyor ve güçlenerek çıkmış oluyor insan bu dönemden ve psikolojik sağlamlık eğitimi oldu insanlık için. Evdesin çıkamıyorsun, mecbursun ya sabır çekmeye. Burada konforlu, zengin varlıklı insanlar bunu kabullendi. Rahatlığımızı kutsallaştırmıştık ama bu beden bize ait değil. Bir iş adamı vardı milyar dolarlık bütçe yönetiyorum fakat tansiyonu yönetemiyorum demişti bana panik hastasıydı. Bedenimiz bizden daha akıllı sen yönetmeye çalıştıkça daha çok bozuyorsun dengesini, daha çok kurcalıyorsun. Elektronik saati tamir edemeyen biri açarsa bozar saati sende bu işin uzmanı değilsin ki tansiyonum yükselmesin diye düşündükçe daha çok artıyor. Vücudundaki dokulara saygılı hekimlik şuan ki hekimlik. Vücuduna saygılı ol tıp ne diyorsa yap yoksa o iş adamı gibi oluruz şayet. Pandemide de aynı kural geçerli onun için biz meslektaşlarımıza, tanıdıklarımıza stres altında böyle bir şey kazandırıp böyle bir boyutu da var diyebilmemiz lazım. Daha sonra bize kazandırdığı diğer şeylerden biri de manevi değerlerdir. Üçüncü dalga terapilerde kullanılan minnettarlık eğitimi, bağışlamacılık, iş birliği, uzlaşmacılık birçok beceriyi aslında şu anda kazanma fırsatımız var. Şefkat ve nezaket kavramlarını yaşatın diyor. Sevgi demiyor şefkat diyor çünkü şefkat sevgiden daha yüksek. Şefkati yaşattığın zaman karşılıksız sevgi, şartsız sevgi, çıkarsız sevgi var. Bunu yaşattığın zaman sevgi öyle bir şey ki geri dönüşümü olan bir yatırımdır bu şefkat. Şefkatli davrandığın zaman karşı taraftan da o şekilde geri bildirim geliyor. Bu duygu ciddi şekilde insanların kolay satın aldığı ve kolay karşılık verdiği bir duygu. İkincisi nezaket diyor. Nezaket saygıdan daha yüksek daha yüce bir duygu. Saygı duyarsın ama ondan uzak durabilirsin nezakette onu kırmadan ilişki kurmak mühimdir. Hz. Mevlana’nın çok güzel bir sözü vardır: “Dost acı söyler ama acıyı tatlı söyler” Bu nezaket demektir. Bunun için ne söylediğimiz kadar nasıl söylediğimiz de önemli yakın ilişki ve yaşantılarımızda bunu hayata geçirmeyi tavsiye etmemiz lazım. Güvenli ilişkiler böyle oluşur. Yalnızlık bizi güvensiz ilişkiye itmemeli. İnsanın psikolojik ihtiyaçlarından biri de bağlanma ihtiyacıdır. Bağlanma ihtiyacının hormonu bulundu; oksitosin hormonu. En çok anne çocuk ilişkisinde salgılanıyor. Bu bağlanma hormonu insanı sosyal varlık yapıyor. Onun için insan tek başına yaşamaya göre programlanmamış. Tek başına yaşamayı seçerse buna seçilmiş yalnızlık diyoruz. Onun için özel eğitmesi lazım kendini, özel olarak eğitirse bunu başarabilir. Yoksa çatlar insan yalnız kalınca. Hücre hapislerinde 15 gün uyaransız bir şekilde hücrede tutmak insan haklarına aykırı. Dünya Af Örgütü itiraz ediyor daha fazla hücre hapsine. Bu nedenle burada insanların uyaransız kalması kadar insana travmatik etkisi olan bir şey yok. O yüzden önümüzdeki dönem yalnızlık bizi bekliyor. En önemli psikososyal olarak önümüzde duran beklenti yalnızlık. Yalnızlığı nasıl aşarız yalnızlıkla ilgili sosyal mesafe yalnızı olmamak nasıl olacak? İlacı bulunamadı şuan ne yapılır diye çalışılıyor. Bir taraftan bazı şeyler kaybediyoruz ama bir taraftan da online olarak çevrimiçi sıla-i rahim yapabiliriz. Anneni, babanı kucaklayıp, elini öpemiyorsan uzaktan hatır sorabiliriz. Sevgi dolu bir bakış, bir tebessüm gönderebilirsiniz. Sosyal mesafe yok aslında sosyal medya sosyal mesafeyi kapatıyor. Onun için bunu kullanarak bu dönem dijital dönüşümü de hızlandırıyor. Bu dönem evinde wifi olmayan insanların birçoğu evine internet bağlattı özellikle 65 yaş üstü. Dijital dönüşümü de hızlandırdı ama bu sosyal medyayı kullanma kültürünü de beraberinde getirmesi lazım. Yoksa onun böyle bilginin kirlenmesinin verdiği zararlarda bizim iç yaşantımıza, aile yaşantımıza yansıyor, sürüklüyor. Çünkü: çok elverişli, çok cazip, kolay ve çekici. Bu özellikler nedeniyle gerçekten telefonu eline almayan insan başka bir şey için telefonu eline alıp ne varmış diye bakarken bir bakıyor yarım saat geçmiş. Beyindeki ödül ceza sistemini bozdu bu. Sosyal medya, internet bunları amaçlarımıza yönelik kullanmamız gerekiyor. Yani özetle burada bizim dikkat edeceğimiz şey sağlık, psikoloji, danışan hizmeti veren profesyoneller olarak önce kendimizi bu konuda ikna edeceğiz. Eğer biz ikna olursak başkalarını ikna ederiz. Eğer biz ikna olamazsak diğer insanlara tesirimiz olmaz. Özellikle son yıllarda yapılan nörobilim çalışmalarında mesela samimiyetin nöro biyolojisi araştırıldı. Eski terapi tekniklerinde siz inanmasanız bile doğruları anlatın onu deniyordu. Ama şimdi bu nörobilim gösterdi ki ayna nöronlar var insanda. Ayna nöronlar biz inanırsak, samimiysek harekete geçiyorlar. Samimi olmadan harekete geçtiğin zaman ayna nöronları harekete geçiremiyoruz. Harekete geçmeyince empati yapamıyoruz onunla o da seninle yapamıyor. Ve uyum olmuyor terapötik ittifak olmuyor. Beynimizdeki ayna nöronları harekete geçirmek için samimi olacağız, inanacağız. İlk kendimizi ikna edip sonra başkalarını ikna edeceğiz. En önemli söyleyebileceğim şey işimizi seveceğiz. Meslektaşlarımız işini sevsinler, işini sevmeyen insan başarılı olamaz. Sevdiği işi yapması lazım. Sevgi öyle bir şey ki işini severek yapan bir kimseyi ona gelen danışanda sevmeye başlıyor. Kişi sevmezse eğer işini danışan bir müddet sonra bu adamın kendine hayrı yok diyerek gidiyor. Bunun için severek yapacağız. Sevgi değişkendir şuanda tam sevmeyebilirsin ama yaptığın işin olumlu güzel yönlerini görünce bakarsın yavaş yavaş sevgi canlanır. Sevgi öyle bir şey ki mangaldaki kor gibidir. Kurcalarsanız ısıtır size faydası olur. Ama çok da kurcalarsınız sizi yakar. O yüzden özel hayatınızı bozmadan yapacaksınız. Danışanınızla birlikte ağlarsanız, onun derdini evinize götürürseniz olmaz. Danışan hizmetlerinde kategorik düşünce çok önemli. Bir hastayı dinlediniz problem bitti sonra başka biriyle görüşeceksin o olayı kategorize ederek alıp rafa koyacaksın. Daha önceki hastada da birinci hastada takıldığın gibi düşünceyi zihninde devam ettirirsen kategorize edip başka rafa koyamazsan yapamazsın. Ama kategorik düşünce ile hareket eden bir kişi günde on taneden fazla terapi yapabilir. Yapılandırılmış bir terapi tabi ki yapılandırılmış bir terapi içinde hastanın semptomlarını, belirtilerini alıp onu formüle etmek gerekiyor, vaka formülasyonu. Bu analitik tedaviden faydalanır diyeceksin ona göre formülasyon yapacaksın. Ona göre tedavi eylem planını yaparak ilerleyeceksin. Bunları yaparken önce senin o hasta için kafa yorman önemli. Bu hastaya nasıl yardımcı olabilirim, güçlü ve zayıf yönleri ne muhakkak seanslara başlamadan önce hastada biyolojik boyutunu, psikolojik boyutunu, sosyal boyutunu tarayacak sosyal testler tavsiye ediliyor şuanda. Buna psikogram da diyorlar psikoteknik de diyorlar. Ama sonuçta psikoteknik taramadan geçmek hem nörokognitif olarak hem de psikokoknetif olarak. Tanıdıktan sonra hastayı güçlü zayıf yönleri ile ona uygun sorun çözme yöntemi ve düşünce tekniklerini geliştirebilirsin. Covid durumu içinde bu geçerli burada covid enfeksiyonu ile ilgili konular bize sorulduğu zaman devamlı araştırma, kendimizi geliştirme içinde olmamız aslında bize müthiş bir birikim mesleki olarak büyük bir fırsat sağlar. Yüz yılda bir olacak bir şey tecrübedir bu ben onun için hasta görmeye devam ettim, gerekli önlemleri alarak. Online terapilerde çok ciddi bir şekilde alt yapısı iyi olanlarda müthiş bir fırsat oldu. Online terapilerle de şuan ilk psikiyatrik değerlendirme de belki online olmaz ama biyolojik boyutta çok önemli Ondan sonraki psikoterapi boyutunda online yapılabilir. Bu artık yeni durum bir söz vardır; Ya yeni hal ya izmihlal diye meşrutiyet zamanında Bediüzzaman Hazretlerinin söylediği bir sözdür. Ya yeni durumu kabul edeceksin ya yok olacaksın, şuanda da öyle. Biz yeni durumu kabulleneceğiz. Her şey geçecek eskiye devam edeceğiz dersek gerçekçi olmaz bu.
Küçük bir normalleşme sürecine girdik ama gerek danışan kısmı gerek gören kısmında hala o seans odasına girme konusunda korkular var belki. Risk büyük boyutlarda. Bu konu da hala o altı ay süreç boyunca uzaktan devam etmek zorunda kalan terapistlere neler önerirsiniz?
Eğer hastayı yakından görmek gerekiyorsa karşı taraf temaslı değilse sende değilsen aynı odada gayet rahat terapi yapılabilir, maskeyle. Hastanın yüzünde maskeden mimiklerini okuyamıyorsun büyük bir risk. Online terapi daha avantajlı sadece beden dilinin belden aşağısını göremiyorsun o kadar da fedakarlık yapılır artık. Beden dilinin elinin ayağının sallanması hepsi önemli. Burada terapi olarak %80-%90 kalite veriyor bize. Bir ilaç değişikliği vs. klinik belirtiler varsa o durumlarda psikiyatrik olarak destek gönderilir, istenilir. Bu rahat yapılabilir şu anda hatta İbn-i Sina’yı İbn-i Sina yapan o zaman bir veba salgını yaşanıyor herkes kaçıyor oradan. Öğrencileri diyor ki biz de kaçalım. İbn-i Sina diyor ki biz sağlıkçıyız kaçamayız. Orada kalıyor insanlara müthiş yardım ediyor oradaki tecrübenin de ona büyük bir katkısı oluyor. İbn-i Sina’yı kendisi yapan bu sorumluluk duygusu, meslek aşkı ve risk alma davranışıdır. Burada d bir sağlık çalışanı olarak covidli hastalarda covid geçirmiş hastalarla enfeksiyon olsa da gerekiyorsa terapiye alınıp terapi yapılır. Böyle bir durumda özellikle genç bir insanın kaçınma davranışına girmesi rasyonel değildir. Onun için rasyonel korku faydalı ama irrasyonel korku zehir eder işkence yapar insana. Böyle durumlarda bunu fırsata dönüştürüp covid enfeksiyonunda terapi nasıl olura ve zora talip olmayı meslektaşlara tavsiye ediyorum. Teleterapi ciddi şekilde işe yarıyor hatta baya daha iyiye gidiyor zamanı daha iyi değerlendiriyoruz deniyor. Bizim buna çok karşı olup yaptıktan sonra iyiymiş diyen profesyoneller var. Hayat eve sığar denerek karı koca mecbur evde kalıyorlar ya adamın bir tanesi demiş ki; hanım iyi insanmış ya.
Biz sizin bir kitabınızı hediye edeceğiz hocam. Sizin bu kitap olsun diyebileceğiniz bir kitap var mı?
Duyguların Psikolojisi kitabımı 2005 yılında yazmıştım. O zaman bilimsel kategori kabul edilmiyordu daha. Şairlerin, sanatların vs. konusunda duyguları ele aldım o kitapta. Ama duyguları böyle olumlu ve olumsuz ikiye ayırarak psikolojide hiç olmayan bir şeydir bu. Hiçbir duyguyu olumlu olumsuz ayır da olumluları güçlendir, olumsuzları onarmaya çalış tarzına hiçbir yaklaşım ekolünde yok, çıkmamıştı. Ben duygusal zekâ çalışmalarını kendi kültürümüze adapte etmek için yaptım. Ve burada da kendi kültürel değerlerimizi, inanç değerlerimize uygun bir şekilde çalışmamız lazımdı. O kitap şuanda farklı bir bakış açısı getirdiği için neden iyi, neden kötü onu da ele alıyor. O kitabı daha çok pratik yönüyle tavsiye ediyorum. Ama isteyen toplum psikolojisi, inanç psikolojisi, kadın psikolojisi var. Ama en çok erkeklere lazım onu söyleyeyim kadın psikolojisi kitabı. Kadın erkek beyni farklı çalışıyor kadın erkek hak ve hukukta eşittir ama biyolojik, psikolojik doğamız eşit değil. 2003 de New York’ da camide bir kadın imam namaz kıldırdı 11 Eylül ikiz kule olayından sonraydı. Ya dedim İslam dünyasına bir operasyon çekilecek dedim. Burada kadın erkek savaşları çıkartılacak, ailelere zarar verilmeye çalışılacak. Onun için kadın ve erkek fıtratlarının biyolojik doğalarının farklı olduğu için bizim inanç sistemimizde toplumsal cinsiyet eşitliği değil de toplumsal cinsiyet adaletine göre hareket edildiğini vurgulamak istedim. Orada erkek ve kadın beyni ile ilgili şeyler var o da 2005-2006 yıllarında bir kitaptır. O kitapta şuan 96. Baskıda Nesil Yayınlarında. O kitap şuan en çok Diyanetin evlilik irşat bürolarında satılmakta. Çünkü orada bizim değerlerimiz ilke barışık bir psikoloji yorumu var. Öyle olunca da ben onu yazdıktan sonra birçok feministlerin tepkilerini çekerim diye bilimsel referanslarını her şeyi yazdım. Zaten şimdi beyin araştırmaları iyice doğruladı. Feminizm ilk çıktığında kadının özgürleşme hareketiydi, haklı, faydalı bir hareketti. Bu özgürleşme hareketi bir şeyi düzeltirken karşıtını besledi. Kadın erkek ilişkilerini düzeltelim derken kadın erkek düşmanlığı ortaya çıktı. Bütün dünyada şuan %50’nin üzerinde boşanma. Hatta şöyle diyorlar %50 oranında başarısız olan bir kuruma yatırım yapılmaz evliliğe ne gerek var. Şuanda gençler Batı’da evlenmiyor bizde de başladı. Bu konudaki politikaların değiştirilmesi, revize edilmesi gerekiyor. Üzerimize operasyon çekiliyor şu anda ve bunu düzeltmemiz gerekiyor.
Bu süreçten sonra gerek aileler gerek çocuklar açısından zorlu bir dönem olacak. Okul olacak bu fiziki mesafe uygulanmak zorunda onlara ne gibi psikoeğitim yöntemi ya da neler önerirsiniz?
Hiçbir anne baba çocuğunu okula göndermez. Çok gerçekçi değiş şuan tehlike geçmiş değil. Nasıl böyle açılacak denir ki. Online yapılabildiği kadar EBA üzerinden yapıldı. Belki bir iki ay geç açılır ama yine açılır. Onun için anne babalar endişelenmesin. YKS, LGS sınavı ile ilgili bir endişe varsa o sınavlar Türkiye’de bütün okullar, sınıflar sosyal mesafeye uygun hale getirilebilir. Tek fark maskeli olmalarıdır. Öğrenciler için bir risk oluşturmaz bu çalışsınlar. Bazı ebeveynler çocuklarını sınava da sokmayacaklarını söylüyorlar bu da abartı olur hayat boyu cam fanusta yaşatamazsınız elbet çıkacaklar. Biraz da sosyal hayata çıkıp bazı zayıf virüslerle vücudun karşılaşmasından korkmamak lazım. Onun için hastaneye gidip temaslı kişilerle iletişim kurulmasın ama normal hayat da sürdürülsün eve hapis etmeyelim. Biz ailelere kabul edilebilir yollarla çocukların enerjilerini boşaltabilecekleri aktiviteler yapmalarını söylüyoruz. Özellikle apartmanda yaşayan çocuklardan ve 65 yaş üstü insanlardan büyük bir fedakârlık bekliyoruz. Çok şükür tehlike geçmese de tünelin ucu gözüktü. Bilim sürece hâkim bunu düşünerek kendi senaryolarımızı yazalım ve devam edelim.
Okunma : 2910
ÜHA