Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Birlik Vakfı Bursa Şubesi tarafından düzenlenen “Değişen Dünyada Kötülük ve Yapay Zekâ” başlıklı söyleşiye katıldı. Dijitalleşmenin çok ciddi bir güç oluşturduğunu vurgulayan Tarhan, yapay zekaya karşı çıkmak yerine hedefe uygun olarak kullanılması gerektiğinin altını çizdi. Aile bağlarının zayıflamasıyla çocukların dijital dünyanın kurbanı olduğunu kaydeden Tarhan, dijital platformlar için ‘dikkat katili’ dendiğini söyledi. Küresel olarak yalnızlığın arttığına vurgu yapan Tarhan, çocukların kayıp vaka olmaması için aile değerlerinin yaşatılması gerektiğini dile getirdi.
Birlik Vakfı Bursa Şubesi Başkanı Muhammed Yılmaz moderatörlüğünde gerçekleşen söyleşiye Bursalıların ilgisi yoğun oldu.
“Dijitalleşme çok ciddi bir güç oluşturdu”
Yapay zekaya karşı çıkmak yerine hedefe uygun olarak kullanılması gerektiğini belirten Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “İsrail’in Gazze’de başarısız olmasının en büyük sebeplerinden biri sosyal medya. Bu 20 sene önce olmuş olsaydı toplumun, insanların tepkisi göz ardı edilebilirdi. Ciddi bir katliam olacaktı. Onu durdurdu. Bu dijitalleşme çok ciddi bir güç oluşturdu. Hatta nasıl matbaanın bulunması insanlık tarihinde bir değişim yaptıysa yapay zeka da aynı değişimi yapacak. Onun için yapay zekaya karşı çıkmak yerine onu hedeflerimize doğru giderken kullanmak gerekir. Bu şuna benziyor. Nehir taştığı zaman lanet okumak, kızmak yerine ne yaparsın? Bir kütük alırsın. O kütüğe tutunursun kendi hedefine gidersin. Yani selle savaşmazsın, lanet etmezsin. Yattı balık yan gider demezsin. Hedefine dönersin.” diyerek sözlerine başladı.
“O zamanın taş yolları bu zamanın interneti”
Dijital dünyanın nesnesi değil öznesi olunması gerektiğini belirten Tarhan; “Roma’nın sosyal, ekonomik, askeri hareketliliği taş yolları yapardı. Yani bütün yollar Roma'ya çıkar lafı oradan geliyor. Hz. İsa’nın havarileri o yolları kullanarak Hıristiyanlığı Roma’ya kadar yaydılar. O zamanın taş yolları bu zamanın interneti. Biz bu zamanın internetini kullanarak elimizdeki hakikati küresel olarak yayabiliriz. Böyle bir fırsat var. Herkes bir YouTube sayfası açabiliyor. Kendi fikrini, davasını, fikirlerini anlatabiliyor. Fikri güçlü olan kazanacak. Biz davamıza inanalım kazanıp kazanmayacağımız oradaki vereceğimiz mücadeleye bağlı. Kader bizden bunu istiyor. Biz bu imkanları hak yolunda kullanıp kullanmayacağımıza bakalım. Dijitalleşmeyi nefsimiz için değil ideallerimiz için kullanalım. Günde üç defadan fazla kendisini öven, gösteriş yapan kişi narsist kabul ediliyor. Videolarda bir dava anlatmak ayrı, kendini sergilemek ayrı. Sosyal medya şu anda mücahede alanı. Yani gayret edeceksin, davan için kullanacağın bir alan olmalı. Biz dijital dünyanın nesnesi değil öznesi olalım. Onlar bizi kullanmasın, bizi yönlendirmesin. Biz belirleyici olalım.” ifadelerini kullandı.
“Yapay zeka objektif yaklaşabiliyor”
Yapay zekanın elindeki bilgilerle objektif olabildiğini dile getiren Tarhan; “Yapay zekanın adı üzerinde yapay, gerçek değil. Ben yapay zekaya ‘Tesadüfen varoluş mu daha akla yatkındır? Tasarımsal varoluş mu daha akla yatkındır?’ diye sordum. İkisi de olabilir ama tasarımsal varoluş daha akla yatkındır diye bir cevap verdi. Akıl yürütme yöntemleriyle yaklaşıldığında evrenin tesadüfen olamayacağını yapay zeka görüyor. Yani bu demektir ki yapay zeka objektif yaklaşabiliyor ama bunu elindeki bilgilerden hareket ederek yapıyor. Biz yapay zekaya ne kadar çok bilgi sunarsak yapay zeka hakikati bulur. Yanlış bilgiler sunulursa yanlış kararlar verir. Bizim yapay zekaya iyi, doğru, güzel şeyleri bol bol sunmamız gerekiyor.” şeklinde konuştu.
“Dijital platformlar için dikkat katili deniyor”
Aile bağlarının zayıflamasıyla çocukların dijital dünyanın kurbanı olduğunun altını çizen Tarhan; “Dijital platformlar için dikkat katili deniyor. Özellikle gençlerin elinde devamlı akıllı telefon var. Dikkati alıp sürüklüyor. Çocuklar arasında dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun ortaya çıkmasına sebep oluyor. Ergenlerin yalnızlaşmasında dijital platformların ciddi bir etkisi var. Onun için sınırlandırma getiriliyor. Bununla ilgili bakanlığın çalışmaları da var. O yaştaki çocuklar iyi, kötü, doğru, yanlış ayırt edemiyorlar. Şu anda, modernizm hoşuna giden iyidir, hoşuna gitmeyen kötüdür diye öğretiyor. Doğrularımız değişti. Yaşam felsefemiz değişti. Ergenler kar zarar analizi yapamıyorlar, muhakeme edemiyorlar. Eğer evde huzur yoksa çocuk dijital dünyaya kolayca sığınıyor. Okul reddi başlıyor. Aile bağları zayıfladığı zaman çocuk dijital dünyanın kurbanı oluyor. Burada detoks yapmak önemli. Sosyal medyada dijital detoks yapmak lazım. Evde belli aralıklarla sadece yüz yüze konuşmak gibi. Bunu yapabilirsek birçok problem kolaylıkla çözülüyor. Yani gençlere en çok zayıf aile ve kötü arkadaş hata yaptırır. Onun için aile olmadığı zaman gençleri sosyal medyadan kurtaramayız.” dedi.
Sihirli kavram, tevhit…
Bilimin yardımıyla tevhidin ispatlandığını söyleyen Tarhan; “Şu anda kuantum fiziği ‘Evren bir simülasyon mu?’ diyor. Bir bilgisayar oyunu düşünün. Bilgisayar oyununda top oynayan birisini düşünün. O oynayan kişi vurduğu zaman gol olup olmayacağını bilemez. Hangi koordinatlardan hangi açıdan girerse gol olup olmayacağını programı yazan kişi bilir. Programı yazan dışarıdan bakar. Bu açıdan vurursa gol olacak der. Bu bir örnek. Allah bütün kainatı simülasyon olarak yaratmış. Bizim kader dediğimiz şeyi biz bilmiyoruz ama Allah katında biliniyor. Allah kaderde olanı biliyor. Evren simülasyonsa bu kaderi anlayabiliriz. Allah’a inanma ihtiyacı var. Burada bütün ok işaretleri tevhidi gösteriyor. İlm-i mutlak, irade-i mutlak, kudret-i mutlak, hikmet-i mutlak, kudret sahibi bir güç olursa şah damarından yakın olursa, her şey onun kontrolünde olursa ancak tanrı olabilir. Başka bir türlü tanrı olamaz. Tevhide inandıktan sonra diğerlerine de inanıyorsun. Onun için buradaki sihirli kavram, tevhit. Bu konudaki soru işaretlerini gidermeliyiz. Bilim şu anda bize yardım ediyor. Bilim, Kur’an’ın hak olduğunu, tevhit dininin olduğunu ispat ediyor…” diyerek sözlerine devam etti.
“İnsan dışındaki hiçbir canlıda anlam arayışı yok”
Metakognitif genler hakkında konuşan Tarhan; “Maneviyatın ruh sağlığı üzerinde etkileri konusunda çok büyük çalışmalar yapılıyor. Özellikle insanda dört tane genden bahsediliyor. Bunlara metakognitif gen deniyor. Zihin üstü genler. Mesela bir tanesi anlam arayışı geni. İnsan dışındaki hiçbir canlıda anlam arayışı yok. İkinci gen yeniliği arama geni. İnsan bin sene önceki insan ama evini aynı yapmıyor. İnsanda yeniliği arama özelliği var. Üçüncüsü zamanı algılamak. Geçmiş, gelecek ayrımı yapılıyor. Dördüncü gen de ölümle ilgili farkındalık geni. Yani insanın dışındaki hiçbir canlı öleceğini bilmiyor. Yani kesimhanedeki hayvanlara bakın. Biraz sonra kesim olacak ama hayvan yine de otlanmaya devam eder çünkü öleceğini bilmez. Bu genetik özellikler nedeniyle bu bize şunu gösteriyor; İnsanda anlam arayışı var. Bu anlam arayışı insanda var…” dedi.
“Niyetimiz ne ise beynimiz ona göre program yapıyor”
İnsanın önce kendisini tanıması gerektiğini söyleyen Tarhan; “İnsanı harekete geçiren, odaklanmasını sağlayan şey niyettir. Niyetin nörobilimi ile ilgili çalışmaları var. Niyetimiz ne ise beynimiz ona göre program yapıyor. Yani bir konuya niyetlendik diyelim. Beyin onunla ilgili bir amaç belirliyor. Amaçtan sonra ihtiyaç uyanıyor. İhtiyaçtan sonra da istek uyanıyor. İstek uyandıktan sonra da motivasyonu kendini harekete geçiriyor. Şu anda bir genç davranışları düzenlemek istiyorsa niyetini sorgulasın. Niyeti para mı, mal mı, mülk mü, şöhret mi? ‘Hayatımın sonuna geldiğim zaman nasıl bir insan olmalıyım?’ Niyetimizin bu olması lazım. Niyetinde eğer yüksek insani değerleri hedefliyorsa bir kimse bu şuna benziyor. Haritayı elimize alırız. Gideceğimiz yer bellidir ama önce nerede olduğumuzu bilmemiz lazım. Nerede olduğunu bilen bir kimse hedefiyle ilgili yol haritasını çizebilir. Navigasyonu ona göre yapabilir. Nerede olduğunu bilmek önemli. Önce kendimizi tanıyacağız.” ifadelerini kullandı.
Çocuk üç şeyi örnek alıyor
Anne babanın çocuğa zaman ayırması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Tarhan; “Sosyal medya hayatımızın merkezinde olmamalı. Amacımıza doğru giderken bir araç olmalı. Bazı anne babalar eve geliyor. Ellerine telefon alıyorlar, televizyonun karşısında da çocuğa yatırıyor. Çocuklar en çok hal dilinden etkileniyor. Çocuk bir şey yapacağı zaman yan gözle annesine babasına bakar. Onay alırsa onu yapar. Çocuk üç şeyi örnek alır. Anneyi, babayı bir de anne babanın ilişkisini örnek alır. Eğer bunlar iyiyse o çocuk yanlış yapsa bile o tekrar dönüyor. Onun için biz çocuklarımızı düzeltmek istiyorsak önce kendimizi düzeltelim. Aile içerisindeki iletişimi düzeltelim. Onu düzelttiğimiz zaman o evden kötü çocuk çıkmaz. Çocuklarımıza vakit ayıralım. Ucuz bakıcılara emanet etmeyelim. Yani telefonlardan ekranlardan olabildiğince uzak tutmaya çalışalım. Annenin babanın çocuğuna vereceği en güzel hediye onunla zaman geçirmektir. Ona değer vermektir. En büyük hediye o. Bunu yapmıyorsanız o çocuk dijital dünyanın çocuğu olur.” şeklinde konuştu.
“Küresel kapitalizm narsizmi teşvik ediyor”
Narsist insanın özelliklerinden bahseden Tarhan; “Narsistler kendilerini kusursuz görürler. Kendilerini başkalarından özel, önemli ve üstün görürler. Hep haklıdırlar. Empati duyguları yoktur. İş yerlerinde falan da olur. Narsist bir yönetici varsa orada eleştiri yapamazsın. Halbuki eleştiri, kişinin yaptığı işteki körlükleri giderir. İşletmeciler bilir, işletme körlüğü denir. Aynı ortamda durduğu vakit hep o hataları yaparlar. Birisi bu yanlış dediği zaman teşekkür etmek lazım ona. Onun için ideal işletmeciler bağımsız denetici gönderirler bizi eleştirsinler kusurlarımızı bulup düzeltelim tarzında. Burada narsistler eleştiriye kapalıdırlar. Övgüyle beslenirler yani. Şu anda küresel kapitalizm narsizmi teşvik ediyor. Narsizm gerçekten küresel bir hastalık.” ifadelerini kullandı.
“Bütün insanlar iyi olma fırsatı yönünden eşittir”
Engellileri yok sayan toplumların geri kalmış toplumlar olduğunu söyleyen Tarhan; “Dezavantajlı insanlarla, avantajlı insanların sınavları farklıdır. Dezavantajlı insanlar sahip olduğu dezavantajları ile hayatta iyi, doğru, güzel şeyler yapmamakla imtihan oluyorlar. Diğer insanlar da dezavantajlı insanları anlama ve onların sosyal hayata dahil olma yolunu açma konusunda imtihanlardan geçiyorlar. Onun için avantajlı ve dezavantajlı insanların iki tarafında sorumluluğu var. İnsanların kimisi kısa kimisi uzun, kimisi yakışıklı, kimisi farklı boyda farklı özellikte ama bütün insanlar iyi olma fırsatı yönünden eşittir. İyi insan olma fırsatı yönünden insanlar eşit yaratılmıştır. Onun dışındaki diğer alanlarda imtihan sırrı nedeniyle eşit yaratılmamıştır. Toplumun gelişmişliğini gösteren en önemli göstergelerden birisi engellilere nasıl davrandığıyla ilgilidir. Engellilerle ilgili kurumlarda projeler olan, destek olan kitleler gelişmiş toplumlar oluyor. Engellileri yok sayan ihmal eden toplumlar geri kalmış toplumlar oluyor. Bu nedenle engelli insanlara yardım etme konusunda çaba içinde olmak, iyi örnek olmak gerekir. Şımarmak herkesin hakkıdır ama dozunu kaçırmamak lazım.” şeklinde konuştu.
“Çocuklarımızın kayıp vaka olmasını istemiyorsak aile değerlerini yaşatmalıyız”
Küresel olarak yalnızlığın arttığına vurgu yapan Tarhan; “Bu çağın en büyük problemlerinden birisi güvensizlik, çok arttı. Küresel bir yalnızlık var. İngiltere ve Japonya Yalnızlık Bakanlığı kurdu. Herhalde bizde bu gidişle kuracağız. Yalnızlık çok fazla artıyor. Bu küresel bir problem. Bu noktada sorunun başına bakmamız lazım. 14-16 yaş arasındaki çocuklarda güven ihtiyacı çok fazla. Kendilerine değer verilmesini istiyorlar. Güven ihtiyacı var. Onun için yalnızlığı giderme ihtiyacı çok fazla. Yani biz aileyi yalnızlığı gideren bir kurum haline getirirsek hem kendimizi hem ailemizi kötülüklerden korumuş oluruz. Onun için ‘Son Sığınak Aile’ diyoruz. Neden son sığınak aile? Toplumu, insanı koruyan üç tane norm vardı. Biri hukuki normlar. Kanunlar ve kurallar. Uymayanlar mahkemelerde, yasalarda yargılanır. İkincisi sosyal normlardır. Gelenek ve göreneklerdir. Dijitalleşme sonucunda sosyal normlar yıkıldı, geleneklerimiz alt üst oldu. Buna sosyal anomi deniliyor. Sosyal normsuzluk ortaya çıktı. Kültür aktarımını artık aile değil sosyal medya yapıyor. Eğer aile zayıfsa çocuklarımız zamanın etkisinde kalan kayıp vakalar olacak. Çocuklarımızın kayıp vaka olmasını istemiyorsak aile değerlerini yaşatmalıyız. Onun için aileye yatırım yapmak milli savunmaya yatırım yapmak kadar önemli. Yani taşa toprağa yapılan yatırım kalıcı değil insana yapılan yatırım kalıcıdır.” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Okunma : 157
ÜHA