Çocuğun gelişiminde aile tutumlarının önemine işaret eden psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, çocuğun nasihat ve tavsiye yerine davranışlardan etkilendiğini söyledi. Evde sevgi iklimi oluşturulması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kişinin davranış gelişimi öyle ki teorik olarak öğrenilmiyor, yaşayarak öğreniliyor, deneyimleyerek öğreniliyor. Çocuğun yaşadığı yerde sevgi iklimi oluşturmak lazım. Sevginin olduğu yerde güven oluşuyor” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kuşaklar arası çatışma ve anlaşmazlıkların insanlığın çık eski zamanlardan bu yana tartıştığı bir konu olduğunu söyledi.
Kuşak çatışması evrensel ve tarihsel bir sorun
Mısır papirüslerinde ve Hitit tabletlerinde genç-yaşlı kuşaklar arasındaki çatışmalardan bahseden tabletler bulunduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kuşak çatışması denilen kavram aslında evrensel bir durum ve tarihsel bir durum. Yani torunlarımız da gelecekte kendi torunlarıyla ilgili yakınacaklar; belki onlar da ‘Eski-yeni gençlik farklı, eskisi farklı’ diye eleştirecekler” dedi.
“Bilinçli gençlik” kavramına değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Burada kast edilenin şu olması gerekiyor; bilinçli genç, stratejik düşünen genç demek. Gençlik dönemi, akıldan çok hislerin ön planda olduğu bir hayat dönemidir. 22 yaşına kadar ergenlik dönemi sürüyor. Hatta şu anda ergenlik döneminin iki sene, üç sene kadar öne geldiği de birçok çalışmada yer alıyor. Erken adolesan dönemi şeklinde geçiyor. Bazı erkeklerde bu 40 yaşını buluyor ve bir türlü bitmiyor. 22 yaşında genellikle olumluluk dönemine geçiyor bir genç. Gençlerde 12-22 yaş arası fırtınalı dönemdir” dedi.
Ergenlik dönemi 10 yıl sürüyor
Genel olarak ergenlik döneminin yaklaşık 10 yıllık bir dönemi kapsadığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir gencin ergenlik dönemini tamamlaması, burada erken ergenlik dönemi ve ileri ergenlik döneminin tamamını kastediyorum. Bu dönem aşağı yukarı 10 yaş kadar yani 10 yıl kadar sürüyor. Bu dönemde genç birey, ‘Ben kimim, nereye yönelmeliyim?’ gibi sorular sorar. Bu soruları sorarken gençler ailesinden kopmak ister, ailesinden kopup kendi kimlik arayışı içerisine girmeye başlar. Kimlik karmaşası yaşar, kimlik kaosu yaşar. O kimlik karmaşasında aileden aldığı bilgiler vardır, toplumdan aldığı bilgiler vardır. Şu anda özellikle medyadan, sosyal-sanal dünyadan aldığı bilgiler de ekleniyor. Tüm bu birikimlerle beraber kendi kimliğini oluşturur. Bu dönem 22 yaşlarında bitiyor ve genç olgunluk dönemine geçiyor. Bazı erkeklerde bu Bu dönemde gençlerin bilinçli davranabilmesi gerekiyor. O nedenle ‘bilinçli genç’ derken orta vadeli, uzun vadeli düşünen, sadece anlık zevklerin peşinde koşmayan, bir taraftan da aynı zamanda gençliğin hakkını da verebilen, o yaşın hakkını da verebilen ama geleceği yok saymayan bilinçli davranan bir genci tarif ediyoruz” dedi.
Uzamış ergenlik en çok erkeklerde görülüyor
Ergenlik döneminde beynin nasıl çalıştığına ilişkin çalışmaların da bulunduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Yapılan araştırmalarda şu var; sol beyin mantık, muhakeme, analiz, hesaplamayla ilgili eril beyin; sağ beyinde duygular, heyecanlar, müzik, sanat estetik algılamayla ilgili dişil beyin. Onun ortasında Korpus Kallozum diye bir köprü bölge var. Beynin ortasında oradan milyonlarca, trilyonlarca yol geçiyor, o yollar ergenlik döneminde gelişiyor. Einstein’in beyninde yapılan çalışmalarda hep hücrelere bakılıyordu. 90’lardan sonra nörobilim devrimi yaşandı. Bu devrimden sonra yapılan incelemede o Korpus Kallozumun diğer insanlardan daha gelişmiş olduğu çıktı ortaya. Korpus Kallozum beynin bütüncül düşündüğü anlamına geliyor. Erkeklerde Korpus Kallozumun gelişmesi, kadınlara göre geç oluyor. Bu biyolojik ve nörolojik bir durum. Erkekler ergenliğe geç giriyor, ergenlikten de geç çıkıyorlar ama bazen bazı erkekler, içindeki çocuğu eğitemiyorlar. Evleniyor ama çocuk gibi. ‘Hem evli olurum hem canım istediği gibi yaşarım’ diyen ergen erkek tipi bunlar. Uzamış ergenlik de diyoruz. Uzamış ergenlik, en çok erkeklerde var, kadınlarda da var orada da yani hem evleneyim diyor hem çocuğa da bakmıyor, evine bakmıyor, sağda solda dolaşıyor yani aslında içindeki çocuğu büyütememiş kişileri, bunu kastediyoruz” dedi.
Kaygılı yaklaşım ters etkiler oluşturabiliyor
Gençlere olumsuz ve kaygılı yaklaşımın ters etkileri olabileceğine de değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kimi zaman gençler özgürlük ve sorumluluk dengesi kuramıyor. Gençlerin bunu kuramamasının nedeni de ailelerdeki ‘Eyvah çocuğumuz elimizden kayıyor, gidiyor’ kaygısı. Aile kaygılandıkça çocuk bireyselleşmek istiyor, özerklik duygusunu tatmin etmek istiyor, çocuk da kaçıyor. Kaçtıkça anne-baba kovalıyor, düzeltmeye çalıştıkça çocuk daha çok kaçıyor. Yani böyle durumlarda anne-babanın pratiği de çok önemli” uyarısında bulundu.
Çocuğu karşımıza almak yerine, yanımıza alıp yürümeliyiz
Kliniğe gelen gençleri tek başına değerlendirmediklerini, Aile Değerlendirme Ölçeği ile anne, baba ve kardeş tutumlarını da ölçtüklerini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, aile tutumlarının önemine ilişkin olarak şunları söyledi:
“Sadece genci ele almıyoruz. Ailedeki diğer bireylerin tutumunu da sorguladığımız alt alanlar var. Mesela ailede roller nasıl? Anne, anne rolünde mi yoksa müdire hanım mı? Çocuk eve geldiği zaman anne ne yapar çocuğu sarıp sarmalar. Çocuğu karşımıza alıp düzeltmek değil, yanımıza alıp birlikte yürümek gerekiyor. Bunu yapamazsak nasıl olur? Çocuk ilk kapıdan girer girmez eleştirilmeye başlandığı zaman ne olur? Çocuk eve gelince sanki mahkemeye yargılanmaya geliyor gibi hisseder. Böyle olunca eve gelmeme yönünde bir eğilimi olur. Mutluluğu dışarıda arar.
Akıllı anne-baba tutumu nasıl olmalıdır?
Akıllı anne-baba tutumu nasıldır? Çocuğun hatasını dürtüsel olarak söylemez; ‘Bugün çocuğum şu hatayı yaptı, ben onu incitmeden ona bunu söylerim’ diye düşünür. Mesela çocuğu karşımıza almadan söylemek şudur; ‘Bak çocuğum şu işi ne güzel yaptın. Acaba şunu da böyle yapsan nasıl olur, ne düşünüyorsun?’ gibi. Çocuk karne getirmiş. 7-8 tane iyi notu var geçmiş sınıfı ama 2-3 tane de zayıfı var. ‘Ne biçim çocuksun, niye bu zayıf notlar getirdin?’ demek yerine, ‘Bak şunları ne güzel yapmışsın bunları da düzeltmek için ne yapmamız lazım?’ şeklinde bir yaklaşım geliştirmek gerekir.”
0-3 yaş arası beyin gelişimi için önemli
İnsan beyninin gelişimi açısından 0-3 yaş arasındaki dönemin önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “İnsan beyninin gelişiminde hücrelerin %50’si 0-3 yaşından önce gelişiyor, %50’si ise ileri yaşta gelişiyor ve bunu çevre yapıyor. 0-3 yaş arası ya da 0-6 yaş arası beynin gelişiminde de anne faktörü önemli. Onun için 0-3 yaş ile ilgili bütün dünya ulusal politika geliştiriyor çocuk gelişimi ile ilgili. 0-3 yaş politikaları önemli. Çocuk hayatının ilk döneminde soyut düşünce dönemi 5-6 yaşlarında başlıyor. Ondan önce somut düşünüyor çocuk. Mesela çocuk soyut düşünemediği için göz yaşından korkar kaçar. Anlamlandıramadığı için kaçar, daha sonra soyut düşünmeye başlar. Soyut düşünmeye zihin teorisi deniyor. Zihin teorisinde ne var? Elinizi cebinize sokuyorsunuz, somut düşünen kimse ‘Sadece elini cebine soktu’ der, soyut düşünen kimse ‘Cebinden mendil mi çıkaracak, silah mı çıkaracak, anahtar mı çıkaracak?’ diye hayal etmeye başlar. Zihin teorisi budur. Otistiklerde bu yoktur. Teorik düşünebilme becerisi insanda var. Çocuk ilk başta anneyi babayı rol model seçiyor, çocuk yürümeye başladıktan sonra o içindeki sevgi yatırımını oyuncaklarına veriyor, arkadaşlarına veriyor, öğretmenine veriyor. Büyüdükçe yaşadığı topluma, vatanına, sonra yaratıcısına veriyor. Sevgi yatırımını herkese yapıyor ve bunu yaparken de aklını kullanarak yapıyor. Sevgi akıl kabında olursa etkili oluyor ve doğru hedefe yöneliyor işte burada anne-baba çocuğa neyi seveceğine ilişkin ilgili yönlendirme yapıyor” dedi.
Davranış gelişimi yaşayarak öğreniliyor
Kişiliğin oluşmasında çevresel etkinin önemine de işaret eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Toplumun burada belirleyici rolü var. Kişiliğimizin %70-80 inini oluştururken anne-baba, yakın çevre ve yaşadığımız toplum etkili olur. Bu çağda iletişim teknolojileri ile sanal dünyadan, televizyondan ve kitaplardan da öğreniyoruz. Kişinin davranış gelişimi öyle ki teorik olarak öğrenilmiyor, yaşayarak öğreniliyor, deneyimleyerek öğreniliyor. Çocuğun yaşadığı yerde sevgi iklimi oluşturmak lazım. O iklim evde oluşturulur. Sevgi ortamı vardır. Sevginin olduğu yerde güven oluşuyor. Güvenin olduğu yerde korkular azalıyor, korkuların azaldığı yerde girişimcilik ve ataklık başlıyor. Çocuğumuzun akıldan girişimci, tuttuğunu koparan böyle geleceği yakalayan bir çocuk olmasını istiyorsak ona evde sevgi iklimi vereceğiz, sevgi iklimi üzerine bir de ihtimal iklimi oluşturacağız. O ihtimal ikliminde ince tip şeyler seçecek kendisi ve bu şekilde kendi bireyselleşecek, özerkleşecek ve küçük yaşta atılımcı ve bir girişimci olacak, hayata keşfeden birisi olacak. Aile bunun için son sığınak günümüzde. Çocuğun temel güven duygusunun gelişmesinde ailenin rolü önemli” diye konuştu.
Çocuğa ego ideali vermek gerekiyor
Anne ve babanın çocuğa mutlaka ego idealini öğretmesi gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Anne-baba çocuğunun en iyi şekilde yetişmesini istiyor. Çocuğum şunu da yapsın, bunu da yapsın diyorlar. Proje çocuk yetiştiriyorlar. Oysa anne-babalar ‘Çocuğumu evde nasıl mutlu yetiştirebilirim, aynı zamanda da disiplinli olmasını sağlayabilirim. Onun için nasıl bir hedef ve amaç koyabilirim?’ şeklinde düşünmeliler. Çocuğumuza muhakkak ego idealleri vermemiz lazım. Gelecekte nasıl bir insan olmak istiyorsun, hayatının sonunda nasıl anılmak istiyorsun. Amaçsız olursa çocuk zevk tuzaklarına düşüyor. Çocuğa bir amaç verebilmişsek, aile içerisinde bununla ilgili bir kültür oluşturmuşsak, çocuk uyuşturucu vs deniyor. Bakıyor ki bunlar sahte mutluluk, çocuk hemen ailesine dönüyor. Bu nedenle evi sevimli, çekici, sıcak bir atmosfer haline getirebilmek anne-babanın en büyük yapacağı şey. İyi bir iş adamı olabilirsiniz ama iyi bir baba olamadıysanız, iyi bir çocuk yetiştirmek, iyi bir fabrika kurmaktan daha mı önemsiz? İyi bir çocuk yetiştirmek bir ailenin, bir annenin, bir babanın en büyük üretimidir” dedi.
Çocuk evdeki atmosferden öğreniyor
Gençlere uygulanan testlerde gence ego idealini sorduklarını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu testlerde Yaşam Amaç Ölçekleri var. ‘İlerde nasıl bir insan olmak istiyorsun, dünyadan beklentilerin ne, kendinden beklentilerin ne, yaşadığın toplumdan beklentilerin ne?’ şeklinde sorular yer alıyor. Bu sorularla gencin geleceğe ilişkin projeksiyon yapıp yapmadığını tespit etmeye çalışıyoruz” dedi.
Çocuğun nasihat ve konferans gibi konuşmalardan, bu şekildeki tavsiyelerden etkilenmediğini vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Çocuk ailesindeki atmosfere bakıyor. Mesela en çok konuşulan konu ne? En çok konuşulan konu ‘Ne yedin, ne yemedin?’ şeklinde ise çocuk ergenlik dönemine girdiği zaman çocuk anoreksia oluyor. Devamlı beden kilo ölçüyor, göbek ölçüyor, etek takıntısı oluyor, devamlı aynaya bakıyor. Bir bakıyorsunuz, evde en çok baskın konu fiziksel görünüm. Evde baskın konu mesela yemek kültürüyse ya da oturup sohbet yemek muhabbeti ise çocuk onu ego ideali olarak seçiyor” dedi.
Okunma : 4252
ÜHA