Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Şiddetin Önlenmesi Çalıştayı kapsamında TİHEK Akademi Dergisi özel sayısına "Biyopsikososyal Yönleri ile Şiddet" konusunu anlattı.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan'ın Çalıştay konuşması aşağıdaki gibidir:
Öncelikle ben Sayın Başkanımız Süleyman Arslan’a, kadına yönelik şiddet konusunu konuşabileceğimiz bir platform oluşturduğu için teşekkür ediyorum. ‘Değişen şartlarda şiddet olayı ile ilgili toplumda küresel olarak neler yapılabilir?’, ‘Bizim kültürel etkilerimizde nelerdir?’ gibi konulara eğilerek şiddetin psikolojik boyutu, sosyolojik boyutu, varoluşsal boyutu, felsefi boyutu, inanç boyutu yönleriyle tüm bu konuları geniş bir şekilde ele almasından dolayı da ayrıca teşekkür ediyorum. Bireyin kendisine yönelik şiddeti olarak tanımlayabileceğimiz intihar vakaları, medyanın ulaşılabilir olması nedeni ile daha fazla oranda gündemimize girmeye başladı.
Her ne kadar gelişen teknoloji ile birlikte, insanlığın genel refah ve konfor düzeyi artsa da, bu insanlığın mutluluk düzeyini artırmamaktadır. Teknoloji dünya genelinde hızla gelişmekte, ancak insani değerler ise aynı hızda yok olmaktadır. Batı dünyası bu gidişata dur diyebilmenin yolunu mutluluk bilimi olarak tanımlayabileceğimiz pozitif psikolojide aramaktadır. Pozitif psikoloji, bireylerin olumsuz, eksik ve sorunlu yönlerinden çok, olumlu özelliklerine, güçlü yanlarına ve erdemlerine odaklanan bir yaklaşımdır. Pozitif psikolojinin amaç ve işlevleri, yaşamı değerli ve yaşanmaya değer kılacak şeyleri araştırmak, insanların olumlu ve güçlü özelliklerine odaklanarak bunları geliştirmek, öznel ve psikolojik iyi oluşu ve yaşam sevincini geliştirmeye çalışmak ve önleyici işleviyle bireylerin ruhsal sorunlar yaşamalarının önüne geçebilmektir.
İntiharlar artıyor
Bugün İstanbul’da yine bir aile toplu olarak ölü bulunmuş ve yine bir toplu intihar gerçekleşmiş durumda. Önceki hafta da benzer toplu intihar haberlerine şahit olmuştuk. Bu kişilerin bazı zorluklar yaşadığını öğreniyoruz, ama ölümü seçecek kadar perişan durumda olmadığını da görüyoruz aslında. Peki, neden ölümü toplu olarak tercih ediyorlar? İşte dünya şu anda bunu tartışıyor. İngiltere’de 16-24 yaş arası gençleri kapsayan bir araştırmada, intiharla ölüm oranının trafik kazalarından daha çok olduğunu gözler önüne seriyor. Dünyada intihar salgını var. Hollanda’da trenler 30 dakikada bir en az bir defa duruyor. Bunun sebebi ise gençlerin kendilerini trenlerin önüne atması. İntihar ediyorlar. Dünya genelinde bir intihar artışı var.
Değişen dünyada refah yükseliyor, mutluluk düşüyor
Bakıldığında refah seviyesinin, insanların yaşam standartlarının yüz sene önceye oranla yükseldiğini, insanların daha konforlu yaşadıklarını görüyoruz.1 Ancak bu yükselişe paralel olarak mutlu değiller… Neden? Bunun nedenleri çeşitli bilimsel tartışmaların da konusu. İnsanlar çok şeye sahip ama mutlu değil, kişinin psikolojik kodlarında, şifrelerinde bazı şeyleri görüyoruz. İnsanın mutlulukla yaşama bağlanması ve hayata bakış açısı ile ilgili çeşitli düşünce kalıplarının yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Neden gözden geçirilmeli? Bununla ilgili size bazı istatistikler vermek istiyorum. Dünya gelişiyor, beyin alanında çalışmalar yapıyoruz ancak; büyük ev küçük aile, daha çok terfi ama daha az sağduyu, gelişmiş ilaçlar fakat yetersiz sağlık, aya giden insan ama komşusunu tanımamak, yüksek gelir fakat daha az huzur, yüksek IQ daha az duygu, iyi bilgi ama daha az erdem, sayısız ilişki fakat sıfır gerçek sevgi, sosyal medyada sürüyle arkadaş gerçekte ise sıfır dostluk, daha çok insan fakat daha az insanlık, daha büyük televizyon çok daha az kitap, pahalı saatler ancak hiç vakit yok…
Benzer örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak maalesef günümüzün gerçeği bu. Bu da günümüz insanının yaşam tarzını değiştiriyor. “Dünya değişir” dedik. Değişen dünyada ‘endüstri ilk sıfır’ var, endüstri ilk sıfırda makine önemliydi. Buhar gücü insan hayatına hâkim oldu. Endüstri ilk sıfırda makine gücüne elektrik eklendi. Endüstri üç sıfırda da elektronik keşfedildi, otomasyon başladı. Endüstri dört sıfırda da big data, otomasyon var ve artık dijital devrim yaşandı. 2 Sanal gerçeklik var. Big dataya sahip olan dünyaya hâkim olacak, dünyayı yönetecek.3 Böyle değişen bir dünyada insanlığın ruhsal yapısı aynı değil. İnsanlığın ruhsal yapısı buna hazır değil ve bunu yakalayamadı. Bu değişen dünya insanı mutlu edemedi.
Üçüncü Dünya Savaşı’nın ilk mermisi internetten mı atılacak?
Dünya nereye gidiyor? “Üçüncü Dünya Savaşı’nın ilk mermisi internetten atılacak” diyor NATO strateji uzmanı. 2018 yılında Davos’ta beyinlerimizin hacklenebileceği konuşuldu.4 Teknoloji dünya genelinde bu kadar hızlı gelişiyor fakat aynı zamanda insani değerler de tam tersi yönde geriliyor. Madde kullanan, suç işleyen, intihar eden, boşanan ve mutsuz insanların sayısı her geçen gün artıyor. Dünyadaki bu kötü gidişe Batı “Pozitif Psikoloji” kavramı ile “dur” demeye çalışıyor. Mutluluk bilimi ile insani değerler ve mutluluk yeniden kazandırılmaya çalışılıyor. Bugün Batı, medeniyet krizi yaşıyor. Hedonizm, egosentrizm, yalnızlık ve mutsuzluk Batı’nın en temel problemleri arasında. Bu durumda değişen dünyada yeni riskler de ortaya çıktı. Kötülük yapma potansiyeli insanda değişmedi.
Zor soru: kötülük neden artıyor?
Kötücül insanlar azalmadı arttı. Kötülük yapma potansiyelimiz gerilemedikçe teknolojinin ilerlemesi, bilimin ilerlemesi gibi gelişmeler şeytanın avukatlarına daha çok kolaylık sağlayacaktır. Amerika’da 2000’li yıllarda yapılmış bir strateji var. Bu stratejiden sonra ABD’de ciddi panik yaşandı. İstatistiklere baktığımızda, ABD Çocukları Savunma Fonu eşitlikler ülkesi Amerika’da şöyle söyledi: “25 yaşın altındaki 3 genç AIDS nedeniyle öldü. 6 çocuk intihar ediyor. 18 yaşın altındaki 342 çocuk şiddet suçundan tutuklanıyor. Ergen annelerden 107 bebek doğuyor. 2 bin 833 çocuk okulu terk ediyor. 6 bin 42 çocuk tutuklanıyor. 135 bin çocuk okula silah götürüyor.” Bu bilgiler ABD çocukları savunma kaynağı araştırmasında yazıyor.
Bunun üzerine federal hizmet panik yaşıyor ve Seligman ile ekibine 5 milyar dolarlık hibe veriyor. O hibe ile Seligman ekibini kuruyor, 2005-2008 yılları arası “Toplumdaki olumsuz gidişi nasıl düzeltiriz?” diye çalışıyorlar. Yapılan araştırmaların sonunda, 2009 yılında psikoloji kongresinde çalışmalarını sunuyorlar. Böylece pozitif psikoloji kongresi yapılıyor ve oraya ‘mutluluk bilimi’ olarak geçiyor. Ardından da kitap haline getiriliyor. Kadına yönelik şiddette ABD’yi geçmişiz, en yüksek oran bize ait. OECD ülkeleri arasında yapılan araştırmaya göre ömürlerinde en az bir defa eşlerinden fiziksel veya duygusal şiddet gören kadınların oranı ülkemizde %38. Bu konuda da en yüksek oran bizde, bizden sonra ABD geliyor.
Mutsuzluğa kaynaklık yapıyor
İngiltere’de yalnızlıktan sorumlu bakanlık kuruluyor. 5 bin kişi üzerinde ve BBC’nin de içerisinde olduğu bir çalışma yapılıyor. Bu çalışma raporlanıyor. Bu rapor, 8 buçuk milyon İngiliz vatandaşının evde yalnız yaşadığını, önemli oranda ani ölüm ve intiharların yaşandığını ortaya koyuyor. Yine yapılan araştırmalar, 16-24 yaş arası gençlerde dikkat çekici özellikler ortaya çıkarıyor. Sanal ortam içerisinde, sosyal izolasyona mahkûm bir dijital gençlik var. Böyle bir gençlik söz konusu. Bu gençlerin ilginç bir yaşam felsefesi var. “Dini, milli, ideolojik aidiyetlere ne gerek var” diyorlar. “Dünyaya bir kere geldim evlenmeye, ömrümü bir kişi ile geçirmeye ne gerek var” diye düşünüyor.
Z kuşağı da denilen bu gençlik için yeşil daha önemli, küresel kirlenme çok daha önemli. Yine hatırlanacağı üzere kasten 200 kişiyi öldüren Oklahoma bombacısı yakalanıp, mahkemeye çıkarıldığında “Ben sizin ürününüzüm” diyordu. Bunun üzerine psikiyatri çevreleri “Hastalıkla kötülük arasındaki sınırı nereden çizeceğiz?” diye sorgulamaya başladı ve burada çeşitli çözüm seçenekleri ortaya çıktı. Şiddete karışanların bir kısmı hasta. Hasta olanların tedavi görmesi gerek. Bunlarla ilgili biyolojik tedaviler var. Koruma boyutu var. Burada eğitim kurumları pozitif psikoloji eğitimi yaparak, kişinin pozitif psikoloji ile şiddete başvurmasını engelleyerek kişinin terk edilen ya da ihmal edilen duygularını tekrar aktif etmesini sağlamalıdır.
Şiddet davranışı ile beyin sağlığı arasındaki ilgi
Anti sosyal kişi ile normal bir kişinin beyinleri incelendiğinde anti sosyal kişilerin acıma duygusu olmayan, suçu planlayarak yapan, suça becerikli kişiler olduğu görülüyor. Bunlar genellikle seri katiller, pişmanlık hissetmeyen, beyinlerinin ön kısımlarını iyi kullanamayan kişiler olduğu görülüyor. Bu kişilerin beyinlerinin ön kısımları çalışmıyor. Tedavi gereken bir grup var ama önemli bir kısımda kişilik bozukluğu yaşıyor. Bu durum, toplumun bir ürünü olan yalan söylemeyi teşvik eden toplumlarda, suçun sanki beceriklilik açıkgözlülük gibi görüldüğü kültürlerde yaygın.
Modern bilimin çözümü “Pozitif Psikoloji”
Pozitif psikoloji kavramına dönecek olursak Harvard Üniversitesi 2015 yılında pozitif psikoloji dersini müfredatına koydu. Dersin değerlerinden olan merhamet, bu Çalıştayın da en önemli başlıklarından biri. Aslında içeriğine baktığınızda merhametli olmak, yardımsever olmak, uzlaşmacı olmak, bağışlayıcı olmak gibi kavramlar bizim doğu kültürümüzden gelen kavramlar. Bunları Mevlana’dan almışlar, sistematize etmişler. Metodolojik olarak “Pozitif Psikoloji” ile bize sunuyorlar. Mevlana’dan ve Yunus’tan almalarına rağmen hiçbir şekilde referans göstermemişler. Bu çok üzücü. Ben bunu fark ettikten sonra Mesnevi Terapi, Yunus Terapi kitaplarını kaleme aldım. Yale Üniversitesi ise 2018 yılında mutluluk dersini koydu. Yale tarihinde en çok tercih edilen ders olarak kayıtlara geçti. Harvard “çığır açan ders” olarak koymuştu. 2019 yılında İngiltere’de Bristol Üniversitesi müfredatına pozitif psikolojiyi koydu.
Biz Üsküdar Üniversitesi olarak ise 2013 yılında bu dersi öğrencilerimizle buluşturduk. Türkiye için önemli bir çalışma. Rektörlük dersi olarak tüm öğrencilerimize bu dersi aldırıyoruz. Bu dersi alan öğrencilerimizin ders öncesi ve ders sonrasının istatistiklerini oluşturduk ve birçok kongrede sonuçları yayınladık. Bu dersi alan gençler arasında; “Arkadaşlarımla aram düzeldi, madde kullanıyordum bıraktım…” vs. diyenler oluyor. Bunu başarmanın gururunu yaşıyoruz. Pozitif psikolojinin referans çalışmalarından biri de “Duchenne gülümsemesi”. Gözümüzün ve dudağımızın kenarlarında çizgiler vardır. Bu çizgilerin %50’si yukarı doğruysa kişi 8 buçuk yıl daha uzun yaşıyor. Aynaya bakabilirsiniz. Gözlemlediğinizde genelde ise hep tebessüm eden kişilerin çizgilerinin yukarıya doğru olduğu görülür.5 İnsanın hayattaki anlam arayışında biz de 3 kritik değişken etki ediyor. İlki sekülerizm. Türk Dil Kurumu bunu “dünyacılık” olarak tercüme etti.
Sekülerizm felsefi bir terminolojidir; insanın ölümü ve ölümden sonrasını düşünmemesi yaşam felsefesi ile yaşaması olarak tanımlanır. Bu, insanın mutsuzluğunu ve intiharını artıran, görünmeyen bir sebeptir. Türkiye’de kayıtlara girmiş bir vaka vardır. Mehmet Pişkin olayı. Sosyal medya platformlarının birinde intihar videosunu yayınlayarak intihar etti. Bu tarz intiharlar, yaşam felsefesi, anlam arayışı ile ilgili intiharlardır. İkincisi narsisizmdir… Narsist kişi alçak dağları ben yarattım edası ile dolaşır. Dindar insanlar da narsist olabilir. Bununla ilgili bir Oflu Hoca hikâyesi anlatılır. Oflu Hoca bir gün yağmur duasına çıkmıştır. Hoca yağmuru yağdırmış. Bunun üzerine ise herkes “Ne kadar mübarek hocasınız” deyince Hoca da “Bir de kar attırayım mı?” demiş. Bu, insanların içinde var. Bir gün biri Mevlana’ya firavunu kötülüyormuş… “Şöyle zalim, şöyle kötü, hatta firavun piramitleri yaptırırken Yahudi çalışanlarının dilini kestirmiş konuşmasınlar diye” kötülüyormuş… Mevlana ise bunun üzerine kötüleyen kişiye “Firavuna verilen imkânlar sana verilseydi sen de firavun olmayacak mıydın?” diye sormuş. Onun için herkesin içinde bir firavun yatıyor.
Şiddetin arkasında narsisizm var
Modernizmi narsisizm besliyor. Bu da intiharı artırdı, sosyal normları bozdu. Bireysel normlar bozuldu. Kişi anlam arayışını oturtamıyor, toplumu koruyan sosyal normlar var, gelenekler bozulmaya başladı.6 Sosyal normların yıkılmasıyla ailenin dış duvarları da çöktü. Şimdi son kale aile kaldı. Ailemize sahip çıkmamız gerekiyor. Doğamızda kötülük yapmak var. Burada termodinamiğin ikinci yasası olan entropiden bahsetmek istiyorum. Doğada düzenden düzensizliğe bir gidiş var. Sıcak bir şey zamanla soğur vs. Bunu davranış entropisi olarak da düşünebiliriz. Şöyle ki eğer iyiler gerekeni yapmazsa kötülük kendiliğinden artar ve yayılır.
Kötülüğün, şiddetin yayılmasını istiyorsak hiçbir şey yapmasak kötülük yayılır. İyilerin proaktif olması gerekir ki kötülük yayılmasın. Kötülük iyilikten 6 kat daha hızlı yayılıyor. Davranış entropisi bağlamında değerlendirildiğinde, kişiler iyilik adına hiçbir şey yapmadığında bu, kötülüğe hizmet eder. Çocuklarımızı yetiştirirken her şeyden önce iyi birer insan olarak yetiştirmemiz gerekir. Çok zeki bir çocuğunuz var ve çalışkan… Kimya mühendisi oluyor ama sentetik esrar üretiyor… Zeki ve çalışkan olması başlı başına yeterli olmuyor. İyi ve kötü kavramını çocuğa küçük yaşta öğretmek gerekiyor. Şu anda eğitim sistemimizde iyi ve doğru yaşamayla ilgili eğitim verilmesi gerekiyor.7 Konuşmamı Filozof Alvin Plantinga’ya atıfla bitirmek istiyorum… “Tanrı, her şeye gücü yetendir, her şeyi bilen ve salt iyi bir varlıktır” önermesi mantıksal olarak “Tanrı, kötülük yapabilecek bireyler yaratmaz” gibi bir sonucu doğurmamaktadır.
Özgürlüğün denenmesi için yanlış olanı yapma imkânı da olmalıdır. Bireyin her zaman doğru olanı yapıyor olması yanlış olanı yapamıyor olmasından kaynaklanıyorsa, o birey özgür değildir. İyilerin çalışarak iyileri artırma sorumluluğu var. Kötülüğün yok olmasını istemek evrendeki düzene uygun değil…
Kaynak: https://www.tihek.gov.tr/upload/file_editor/2020/05/1588775400.pdf
Okunma : 4259