Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Bireyselleşme adı altında egoizm teşvik ediliyor”

16 - Barış Adalet ve Güçlü Kurumlar17 - Amaçlar İçin Ortaklıklar11 - Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar12 - Sorumlu Üretim ve Tüketim3 - Sağlıklı ve Kaliteli Yaşam8 - İnsana Yaraşır İş ve Ekonomik Büyüme

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Muş Eğitim ve Kalkındırma Vakfının konuğu oldu. “İstikbal Çarşısında En Kıymetli Değerler” başlıklı söyleşide Tarhan, hayat yolunda ilerlerken hedef belirlemenin önemli olduğunu anlattı. İlişkilerde güvenin temel ihtiyaç olduğunu belirten Tarhan, yalnızlığın en büyük nedenlerden birinin güven duygusunun zayıflaması olduğunu söyledi. Modernizmin bireyselleşme adı altında egoizmi teşvik ettiğini de vurgulayan Tarhan, bu anlayışı Makyavelist felsefenin bir yansıması olarak değerlendirdi. 

Muş Eğitim ve Kalkındırma Vakfı Konferans salonunda düzenlenen seminere Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Bayrampaşa Kaymakamı Abdullah Çiftçi, Muş Vakfı Onursal Başkanı Orhan Sami Gültekin, Vakıf Genel Sekreteri Şener Düzener, Eğitim Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Behçet Al, Eğitim Komisyonu Üyesi Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç başta olmak üzere çok sayıda akademisyen, iş insanı, bürokrat ve öğrenci katıldı. 

Düzenlenen seminerin moderatörlüğünü Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Özdemir üstlendi. 

Ulvi Eroğlu: “Gençlerimiz için elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz”

Programın açılış konuşmasını gerçekleştiren Vakıf Başkanı Ulvi Eroğlu, vakfın son yıllarda hayata geçirdiği çalışmalara değinerek her ay bin 760 öğrenciye burs verildiğini vurguladı. Eğitimde fırsat eşitliğine önem verdiklerini belirten Eroğlu; “Gençlerimizin gelişimi ve geleceği için elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz.” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Akıllı kişiler stratejik düşünen kişilerdir”

Hayat yolunda hedef belirlemenin önemini ele alan Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Aklın bir tarifi vardır. Akıllı kişiler, stratejik düşünen kişilerdir. Yani sadece bugünü yaşamaz, bugünün keyfi ve konforu için düşünmez 5-10 yıl sonrasını da hesaba katar. Biz bazen bağımlı hastalara, bazen ergenlere, çocuklara ya da çeşitli ruhsal sorunları olan kişilere 5 yıl sonra kendine mektup yaz deriz. Hatta bazen 10 yıl sonrasına. Yazdıkları mektuplara baktığımızda çoğunlukla hayalleri şu şekilde oluyor. ‘Boğaz’da yalım olsun, arabam olsun, şu olsun, bu olsun...’ Hayal dünyaları bu şekilde. Şimdiye kadar bu mektubu kaç kişiye yazdırdıysak, yüzde 90’ı benzer şeyler yazıyor. Çünkü bu kişilerin gelecekle ilgili bir projeksiyonu yok. Geleceğe dair hedefi, planı olmayan birini olaylar yönetir. Oysa insan hayat yolculuğuna çıktığında limandan ayrılan gemi gibi önce bir hedef belirlemeli, ardından pusulasını ve yol haritasını oluşturmalıdır. Bunlar yoksa hayat onu rüzgar gibi savurur. Bazen soruyoruz, ‘Uçurtmayı rüzgâr mı uçurur?’. Genelde evet denir ama aslında uçurtmayı rüzgar değil rüzgara karşı aldığı pozisyon uçurur. Aynı şekilde bizim de hayattaki olaylara karşı aldığımız pozisyon bizi hedefimize ulaştırır.” diyerek sözlerine başladı. 

“İnsanlık maddi anlamda zenginleşse de manevi anlamda yoksullaşıyor”

Modernizmin maddi ve manevi etkilerini anlatan Tarhan; “Şu anda kapitalist sistemin sunduğu bir modernizm anlayışı var. Bu modernizm ‘Hoşuna gidiyorsa iyidir, gitmiyorsa kötüdür. Çıkarına uygunsa doğrudur, değilse yanlıştır.’ diyor. Bu anlayış artık küresel bir akım haline geldi bir kültüre dönüştü. Böylelikle tüketim çılgınlığı başladı. Tüketim odaklı bir yaşam felsefesi oluştu. Bugün her şey veri temelli değerlendiriliyor. Özellikle ABD’de istatistiklerle geçmiş eğilimlere bakılarak geleceğe dair tahminler yapılıyor. Dünya Bankasının verilerine göre, 1990’da dünya genelinde yoksulluk oranı yüzde 36’ydı. 2020’de bu oran yüzde 9’a düştü. Yani dünya maddi anlamda refaha doğru ilerliyor. Bolluk artıyor. Tabi COVID bu süreci biraz yavaşlattı ama genel olarak maddi refah yükseliyor. Ancak mutluluk bu doğrultuda artmıyor. Maddi refah artarken, manevi ve psikolojik refah düşüyor. İntihar vakaları, şiddet olayları, suç oranları artıyor. Dünya Sağlık Örgütünün yaptığı mutluluk araştırmalarına göre 1950–2000 arası dönemde kişi başına düşen gayrisafi millî hasıla 20 bin dolardan 35 bin dolara çıkmış. Şu anda ABD’de bu rakam 70 bin dolar civarında. Ama mutluluk grafiği tersine gidiyor, düşüşte. Bu tablo karşısında Batı'da ciddi bir arayış var. Çünkü insanlık maddi anlamda zenginleşse de manevi anlamda yoksullaşıyor.” ifadelerini kullandı. 

“Yalnızlığın en büyük nedenlerden biri güven duygusunun zayıflaması”

İlişkilerde güvenin temel ihtiyaç olduğunu belirten Tarhan; “Bugün dünyada maddi refah artıyor ancak insan ilişkileri zayıflıyor. İnsanlar sosyal olarak yalnızlaşıyor. Birleşmiş Milletlerin verilerine göre insanlığı bekleyen üç büyük tehdit var. Birincisi gelir eşitsizliği ikincisi iklim değişikliği üçüncüsü ise yalnızlık. Bu çağın insanlığa getirdiği en büyük sorunlardan biri benmerkezcilik yani egoizm. Bireyselleşmeyi özgürlük olarak değil bencillik olarak algıladık. Örneğin narsist biri eleştirildiğinde bunu kişisel bir saldırı gibi algılıyor çünkü kendini mükemmel görüyor. Eleştiren kişiyi tehdit olarak görmeye başlıyor. Bu da derin ilişkiler kurmasını engelliyor. Sonuç olarak ilişkiler yüzeyselleşiyor. Dostluk kavramı bile kayboldu. Örneğin İngilizcede dost kavramı yok, herkes friend yani arkadaş. Aynı şekilde huzur kelimesinin de İngilizcede tam karşılığı yok. Arapça kökenli olan huzur, hazır olmaktan gelir. Kişi hayatın iyisine de kötüsüne de hazırdır. Pozitif psikolojinin önemli isimlerinden Seligman, bu durumu otantik mutluluk olarak tanımlıyor. Yani saf ve derin bir mutluluk. Kişi cezaevinde de olsa sarayda da olsa aynı mutluluğu yakalıyor. İşte huzur budur. Yalnızlığın en büyük nedenlerden biri güven duygusunun zayıflaması. İnsanların birbirine olan güveni azaldı. İnsan ilişkilerinde en temel ihtiyaçlardan biridir güven. Güvenin zayıflamasının altında ise empati yoksunluğu yatıyor. Bütün kötülükleri bir odaya toplasanız, kapısını empati yoksunluğu açar. Bütün iyilikleri bir odaya toplasanız kapısını tevazu açar. Ne yazık ki bu değerler unutuluyor.” şeklinde konuştu. 

“Bireyselleşme adı altında egoizm teşvik ediliyor”

İnsan ilişkilerindeki başlıca problemleri ele alan Tarhan; “Günümüzde bireyselleşme adı altında egoizm teşvik ediliyor. Bu da özellikle evliliklerin en büyük düşmanı haline gelen ego savaşlarını doğuruyor. ‘Benim dediğim olacak, senin dediğin değil.’ anlayışı ilişkileri yıpratıyor. İnsan ilişkilerindeki en temel problem artık güç savaşları. İnsanlar birbirlerini anlamak yerine domine etmeye çalışıyor. Bu durum güven duygusunun ciddi şekilde zayıflatıyor. Günümüzde en büyük tehlikelerden biri de insanların hedefe ulaşmak için yalan söylemeyi meşru görmesi. Bu anlayış Makyavelist felsefenin bir yansıması. Bu felsefe psikolojide karanlığın üçlüsü olarak adlandırılıyor. Makyavelizm, narsizm ve antisosyal kişilik bu üç özellik bir araya geldiğinde toksik kişilikler ortaya çıkıyor. Dışarıdan gayet efendi, düzgün görünen kişiler aslında topluma en büyük zararı verenlerden olabiliyor. Bu nedenle güven, çağımızın en büyük ihtiyacıdır. Bu güveni yeniden inşa etmenin yolu ise Sufi metafiziğinden geçiyor. Mevlana’nın öğretileri, Batı’da pozitif psikoloji adıyla yer alıyor. Oysa bu anlayış, yüzyıllardır Anadolu irfanında zaten var. Bugün ihtiyacımız olan şey ilimle irfanı, bilgiyle hikmeti birleştiren bir metafizik anlayışıdır.” dedi.

“Ümitsizlik öğrenilmiş çaresizlik haline geldi”

Baskıcılığın ümitsizlik duygusunu artırdığını söyleyen Tarhan; “Ümitsizlik öğrenilmiş çaresizlik haline geldi. Oysa Türkiye için de dünya için de ümitsiz olmamızı gerektirecek bir tablo yok. Hatta 20–30 yıl öncesiyle kıyasladığımızda, bugün elimizde olan imkanlar çok daha fazla. Ümitsizliğin en önemli sebeplerinden biri istibdattır yani baskıcılık. Risale-i Nur'da da geçen altı büyük hastalıktan biridir istibdat. Bir aileyi düşünün eğer evde baba müstebitse çocuklar baskı altında büyür. Eve gelen çocuklar hemen odalarına kaçar konuşmazlar duygularını bastırırlar. Böyle bir ortamda huzur olmaz. Çocuklar ‘Okulu bitireyim de bir an önce bu evden kurtulayım.’ düşüncesine kapılır. Bu ortamda özgürlük arayışı başlar. Yalom’un dört temel anksiyetesi var. Birincisi özgürlük ihtiyacının karşılanmaması, ikincisi yalnızlığı giderme ihtiyacı, üçüncüsü anlam arayışı, dördüncüsü de ölüme açıklık getirme ihtiyacı. Bu dört ihtiyaç karşılanmadığında kişi varoluşsal bunalım yaşıyor. Anlam bulamayan, özgürlük hissini yaşamayan, yalnızlıkla baş edemeyen ve ölüm karşısında cevap bulamayan bir birey, korkularıyla baş edemez ve gerçek anlamda mutlu olamaz.” ifadelerini kullandı. 

“Çaba göstererek tevekkül etmek gerekir”

Tevekkül ve teslimiyet kavramlarına değinen Tarhan; “Şu anda psikoterapide üçüncü dalga terapiler ön plana çıkıyor. Bu yöntemlerden biri de Kabul ve Kararlılık Terapisi. Acceptance and Commitment Therapy olarak biliniyor. Bu terapide bireyin zihinsel dayanıklılığı, anlam bulma kapasitesi ve kabullenme becerisi temel unsurlar olarak ele alınıyor. Bu yaklaşımda özellikle radikal kabullenme önemli bir yer tutuyor. İnsanın hayatında değiştirebileceği ve değiştiremeyeceği şeyler var. Gücünün yettiği ve yetmediği durumlar var. Kontrol edebildiği ve edemediği olaylar var. İşte bu noktada kişinin kontrol edemediği durumları kabullenmesi ruhsal dengeyi sağlayabilmesi açısından çok değerli. Bu yaklaşım bizim inanç sistemimizdeki tevekkül ve teslimiyet anlayışına karşılık geliyor. Bediüzzaman Said Nursi’nin 23. Sözünde ‘İman, tevhidi; tevhid, teslimi; teslim, tevekkülü; tevekkül ise saadeti doğurur.’ der. Bu bir insan sadece inanmakla yetinmemeli aynı zamanda tevhide, yani her şeyin Allah’ın kontrolünde olduğunu bilmeye de ulaşmalıdır demek oluyor. Böyle bir inanç insanın, olaylar karşısında teslimiyet ve ardından tevekkül ile davranmasını sağlar. Yani geminin kaptanına güvenen bir yolcu gibi hayat gemisinin de kaptanının varlığına inanmak ve ona teslim olmak gerekir. Uçağa binen bir yolcu pilotuna güvenmeden rahat edemez. Biz de hayat yolculuğunda ancak güven duygusuyla huzura ulaşabiliriz. Ancak bu güven aktif bir güvendir. Tembellik değil çaba göstererek tevekkül etmek gerekir.” şeklinde konuştu. 

“Tevhit inancı akla en uygun olan inanç”

Bizi hakikate götüren dört temel yolu anlatan Tarhan; “Birincisi deney ve gözlem. Bilimsel gerçekliğin temeli buradadır. Örneğin, ateşin yakıcı olduğunu gözlemleriz. İkincisi akıl yürütme. Bilimsel teoriler çoğu zaman gözlemlerden değil önce akıldan doğar. MR cihazı gibi pek çok teknolojik buluş önce teorik fizikçiler tarafından ortaya atılmış, sonra ispatlanmıştır. Üçüncüsü sezgi. Newton’un başına düşen elma. Elma her zaman düşüyordu ama Newton ona bambaşka bir gözle baktı. Sezgisel akıl büyük değişimlerin tetikleyicisidir. İnsanlık tarihini etkileyen üç elma var. Birincisi Hz. Adem’in elması, ikincisi, Newton’un elması, üçüncü de Apple’ın elması. Hakikate götüren dördüncü yol ise rasyonel inanç. İnsan sonsuzluğu ister. Anlam arar. Bu nedenle inanç insanın doğasında vardır. Dünyada yaklaşık 4 bin 300 tane din var. Fakat hepsi rasyonel değil. Rasyonel inanç, sadece duygulara değil akla da hitap etmelidir. Bu noktada tevhit inancı akla en uygun olan inançtır.” dedi.

“İnsanlara faydalı olmak istiyorsak ilk şart kendimizi tanımak…”

Sağlıklı ilişki kurmanın yollarından bahseden Tarhan; “İnsanlara maddi ya da manevi anlamda faydalı olmak istiyorsak ilk şart kendimizi tanımaktır. Sağlıklı bir ilişki kurmanın ve başkalarına katkı sunmanın dört temel adımı vardır. Birincisi öz bilinç yani kendini tanımak, duygularını fark etmek, değerlerini bilmek. İkincisi öz yönetim yani kendini kontrol edebilmek, duygularını yönetebilmek, hedeflerine göre hareket etmek. Üçüncüsü sosyal bilinç yani karşı tarafın duygularını anlayabilmek, onun ihtiyaçlarını sezebilmek. Dördüncüsü ise ilişki yönetimi yani insanlarla sağlıklı iletişim kurmak, güven oluşturmak, çözüm odaklı olmak. Tıpkı şirketlerin yaptığı SWOT analizi gibi bireylerin de kendileri için bir Psikoswot analizi yapmaları gerekir. ‘Güçlü Yönlerim neler? Zayıf yönlerim ne? Beni bekleyen tehditler neler olabilir? Önümde hangi fırsatlar var? Hayattaki vizyonum ne?’ diye kendilerine sormalılar. Bu analiz bireyin yaşamına yön verir. Vizyon sahibi olmak sadece hayal kurmak değil kendini tanıyıp yol haritasını bilinçli bir şekilde çizebilmektir.”  diyerek sözlerini sonlandırdı. 

Prof. Dr. Tarhan’a hediye takdim edildi

Program sonunda Vakıf Başkanı Ulvi Eroğlu ve Kaymakam Abdullah Çiftçi tarafından Prof. Dr. Tarhan’a hediye takdim edildi. 

Hatıra fotoğrafının çekilmesiyle program sona erdi.
 
 

Paylaş
Oluşturulma Tarihi03 Haziran 2025
Güncellenme Tarihi04 Haziran 2025