Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, TRT 1’de yayınlanan Serdar Tuncer'in sunduğu “Ramazan Sevinci” programının canlı yayın konuğu oldu. Modernizmin neden olduğu değişimler, akıl ve kalbin karar almadaki etkileri ve Z kuşağı hakkında değerlendirmelerde bulunan Tarhan, insanı ve aklı var edenin kalp olduğunu ifade etti. Aklı fazla yüceltince kalbi kazanımları unuttuk diyen Tarhan; “Sağlıklı bir insan olabilmemiz için duygularımızın, aklımızın ve idrakimizin birlikte çalışması şart. Karar verirken işin içinde kalbin de olması gerekiyor. Kalp, odanın güneşe açılan penceresidir, pencere olmazsa oda karanlıktır. Güneş olmazsa hiçbir şekilde doğru bilgi olamaz, doğru hareket edilemez.” dedi.
“Modernizm insanı yalnızlaştırarak bağlanma duygusuna zarar verdi”
İnsanın sosyal bir varlık olarak yaratıldığına dikkat çeken Tarhan, modernizmin insanı yalnızlaştırarak bağlanma duygusuna zarar verdiğini vurguladı. Tarhan; “İnsan tabiatı itibariyle tek başına yaşamaya göre programlanmamış. Hatta bununla ilgili çeşitli deneyler yapılıyor. Bir grup denek bir adaya konuluyor. Onlara hiçbir görev verilmeden, bir arada yaşayın arada da yaşadıklarınızı raporlayın diyorlar. Üç ay sonra şiddet olaylarını ölçüyorlar. Daha sonra aynı yaş grubunda, aynı özellikli başka bir grubu deniyorlar. Onlara buradaki ateşi üç ay boyunca devamlı yakma ödevi veriliyor ve bakılıyor ki ateş yakma ödevi olanlarda daha az şiddet ortaya çıkıyor. İnsan, sosyal bir varlık ama sosyal bir hedef içerisinde olursa bunu daha iyi ifade edebiliyor. Bu sadece insan için değil, diğer canlılar için de geçerli. İnsanın genetik olarak bağlanma duygusu var. Anne ve çocuğu arasında güvenli bağlanma oluşması gerekiyor. Psikolojide ‘nesne devamlılığı’ dediğimiz kavrama göre bağlanılan nesne hayatın her evresinde farklılık gösteriyor. Nesne devamlılığı yoksa çocuk kendini mutlu hissedemiyor. Günümüzün en büyük problemlerinden biri olan modernizm, bağlanmayı bozdu. İnsanın sosyal ve ailevi bağlarını zayıflattı, insanı yalnızlaştırdı. İnsanlar bağlanmamanın bedelini, yalnızlık olarak ödüyor. İngiltere ve Japonya, Yalnızlık Bakanlığı kurdu. Gençlerde sosyal izolasyon, yalnızlığa neden oluyor.” dedi.
“Huzursuz aile ortamı gençleri başka yollar denemeye itiyor”
Çocukluk döneminde sosyal yaşam ve aile hayatının önemine değinen Tarhan, aile bağları kuvvetli olmayan gençlerin huzuru tehlikeli yollarda aradığını aktardı. Tarhan; “Neden ailelerimiz, gençlerimiz böyle oldu?” sorusuna şöyle cevap vermek istiyorum. Çocuklar aile içerisinde kendisini mutlu ve huzurlu hissetmediği zaman, rahatlamak için çeşitli davranışlara yöneliyorlar. Bu durum ‘Self-Medikasyon’ olarak ifade ediliyor. Stres azaltma tekniği olarak kimi genç eğlenceye, kimi uyuşturucuya yöneliyor. Bu sebeple aile yaşamında ve sosyal yaşamda hedef ‘Evi nasıl sıcak bir atmosfer haline getiririz?’ sorusu olmalı. Modernizm ailede ‘refif-refika’ kavramı yerine ‘çift’ kavramını kullanıyor. Çift kavramı bu ilişkiyi ifade etmede yeterli gelmiyor. Refika kavramında bir hedef var, o hedefe giderken yol arkadaşlığı var. Hayat refik - refika yani yol arkadaşı olabilmektir. İnsan yol arkadaşı mantığıyla ilişki kurabilirse, iki gözle, iki kulakla düşünmüyor; dört göz, dört kulakla düşünüyor. İnsanoğlunu 4 unsuruyla tanımlıyoruz. Bunlar hissi selim, idrak, akıl ve kalp kavramlarıdır. Kalbe bazen gönül, bazen vicdan diyoruz. İnsan evladının hayatta sağlıklı yaşayabilmesi için hissi selim duyu organları sağlam çalışabilmeli. Kalp ve akıl meselesi çok önemli. Kalp, idrak edilen bilginin kişide nasıl ortaya çıkacağının bilgisini veriyor, akıl ise bir hüküm veriyor ve büyük bir buluş yapabiliyor.” şeklinde konuştu.
“Kalp, insanı ve aklı var edendir”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan hakikate açılan asıl perdenin, insanı ve aklı var edenin kalp olduğunu ifade ederek; “Sağlıklı bir insan olabilmemiz için duygularımızın, aklımızın ve idrakimizin birlikte çalışması gerekiyor. Diyoruz ya, bu iş eğitimle düzelir. Çok büyük bir ilim adamı büyük bir buluş yapabiliyor, büyük bir din adamı toplumları kaosa sürükleyebiliyor ya da bir siyasetçi sadece his ve akıl olunca toplumları kaosa düşürüp onlarca kişinin kanını akıtabiliyor. Burada işin içinde kalbin olması gerekiyor. Kalp odanın güneşe açılan penceresidir, pencere olmazsa oda karanlıktır. Güneş olmazsa hiçbir şekilde doğru bilgi olamaz, doğru hareket edilemez. Sağduyu dediğimiz, toplumun hisleriyle ortaya çıkmış bir bilgi de değildir. Diyelim ki Mussolini İtalyasında, halkın hissi müştereki faşizmdir. Almanya’da halkın hissi müştereki nazizmdir. Fakat burada, modern dönem ne getirdi meselesinde, İbn Münevveh, ‘İnsanlar ölülerine ağlıyorlar, üzülüyorlar da kalplerinin öldüğüne üzülmüyorlar.’ diyor. Bizi ihya edecek hakikate açılan pencere olan kalp, insanı ve aklı var edendir. Kim çok kazanıyorsa onu zeki, akıllı zannediyoruz. Kim malın iyisini bilirse onu akıllı zannediyoruz. Halbuki o bu dünyayla ilgili olan akıldır. Bu akıl bizi öbür dünyadan koparmamalıdır.” dedi.
“Beynimiz zihinsel jüri ile karar alıyor”
Beyindeki karar alma mekanizmaları hakkında açıklamalarda bulunan Tarhan; “Zihnin üzerinde bilinç var. Bu bilinç farkındalık alıyor ve ayırt ediyor. Zihin, ona göre analiz ediyor. Beyin, o çalışma sistemi içerisinde ifade ediliyor. Mesela sol beyin mantık, muhakeme, analiz, konuşma ve hesaplama ile ilgili. Sağ beyin duygular, heyecanlar, müzik ve sanatla ilgili tarafları ifade ediyor. Beynimizde bir zihinsel jüri oluşuyor. Zihinsel jüride bir yargıç var. Diğer dört üyesinden birisi, ‘Bilim insanı ne diyor? Bu gelen bilgi gerçek değildir.’ diyor. İkinci, insan ahlakçı oluyor, ilahiyatçı oluyor. Bu iyi, kötü diyor. Daha sonra bir işletmeci var kârlı-zararlı diyor. Başka bir üye var o da estetik-estetik değil diyor. Bu jüriyi kullanmak, insanı insan yapan şey. Karar verirken ön göremediği, bilemediği şeyleri varsayımlarla üretiyor ona göre karar veriyor. Psikolojinin en çok çalıştığı konu; ‘Nasıl karar veriyoruz?’ aslında. Yazma da ayrı, yemek yemede ayrı mekanizmalar devreye giriyor. İnsan beyni öyle bir şey ki, bir vadi düşünün, yazın ortasında kupkuru olur. Ama bir tarafını sularsanız, suladığınız yerler yemyeşil olur. İnsan neye yatırım yaparsa zihninde orası gelişiyor ve onu öğretiyor. İnsan beyninin, müthiş bir kapasitesi var.” ifadelerini kullandı.
“Aklı fazla yüceltince kalbi kazanımları unuttuk”
Prof. Dr. Tarhan soyut ve somut zevkler ile negatif ve pozitif duyguların etkisine değinerek; “Akıl ve kalp dengesini çok kaybettiğimiz bir zamandayız. Aklı fazla yücelttiğimiz zaman kalbi kazanımları unuttuk ya da görmedik. Yalnız 1990’lı yıllarda psikolojide bir devrim yaşandı. Bu devrimden sonra, ‘Descartes’ın Yanılgısı’ diye bir kitap çıktı. Orada akıl, ‘düşünüyorum o halde varım’ diyor fakat ‘hissediyorum o halde varım’ olması gerekiyor. Şu anda yeni gelişen nöro-bilimin yeni bakış açısı ‘inanıyorum o halde varım’ şeklinde ifade ediliyor. Yani beyin düşünce üretiyor o düşünceye kalp ile duygu katıyoruz. Akılla kalbi birleştirmek, bir anlamda düşünce ve duyguları birleştirmek. Bunu inanış haline getirdiğin zaman, var oluyorsun. Yani akıl bir şey söylüyor, sonra beyin muhakemeyle ilgili bu tarafa git diyor. Sağ beyin duygularla ilgili bu tarafa git diyor. Ön beyin dengele diyor. Kişinin karar vermeyle ilgili karar mekanizmaların doğru yönetebilmesi önemli. Onun için kendi kendine lider olamayan bir kimse bir ailenin, bir sınıfın lideri olamaz. Kişi kendi kendinin lideri olmalı. Çünkü içimizde negatif ve pozitif duygular var. Negatif duygular nefsani duygular; yemek, içmek, üremek, barınmak ve korunmak gibi temel fizyolojik ve psikolojik duygular. Bir de soyut zevkler var ki, kalbi olarak bilinen zevkler. Soyut zevkler kalbi duygularla yüksek ruhsal özelliklerle kişinin kendini tatmin edebileceği duygular. Bu ikisini birleştirebilirse bir kimse kendini yönetme konusunda ustalaşmış oluyor. Bu ikisini birleştirmek hiç zor değil bütün iş bunu istemek, irade etmek ve buna yatırım yapmak.” dedi.
“Z kuşağını ayıp, günah ve yasak kavramlarıyla eğitemeyiz”
Z kuşağının diğer kuşaklardan farkı üzerinde duran Tarhan, yanlış din öğretisinin bu kuşak üzerindeki olumsuz etkileri hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu. Tarhan; “Z kuşağı sevimli bir kuşak. Bu kuşağa kızarak değil, önlerini açarak yaklaşmalıyız. Z kuşağı geleceğin kuşağıdır. Bu kuşağın özgürlükçü, daha adaletli, masumiyet, barış ve güzellik beklentisi var. Onların hedefi kötülükle uğraşmak yerine, iyiliği artırmak. Bu kuşağı artık ayıp, günah ve yasakla eğitemeyiz. Bizim en çok yaptığımız hata bu kavramları yanlış kullanmamız. Geçenlerde 14 yaşlarında bir kız çocuğu geldi. Ailenin değerlerini reddederek, ‘Ben ateist olmaya karar verdim’ diyor. Biz araştırdık çocuk hep ayıp, yasak, günahla büyütülmüş. Şimdi bu zamanın çocuğu ayıpla büyütüldüğü zaman, ‘Bana ne başkasının ayıplamasından, benim hayatım önemli’ diyor. Yasakla büyütüldüğü zaman, ‘Sizin ailenin kuralları, anne babanın yasağı beni ilgilendirmez’ diyor. Günah deyince, ‘Günah denilen şeyi yaparsam ne olur yapmazsam ne olur?’ diyor. ‘Eğer ailen Müslüman ise o günah, yani herhangi bir yasak bir şeyi yaptığın zaman zorla seni değiştirebilirler. Ama Müslüman olmazsan, zorla kimse değiştiremez din böyle diyor.’ demişler. O yüzden çocuk, ‘Ben Müslüman değilim’ demeye başlamış. Günah kavramından kaçmak için dini tercih ediyor. Böyle bir durumda çocuklara hakikati ‘Bu senin sadece şu anda ki zevklerine, hoşuna gittiği için değil 5 veya 10 sene sonra senin yararına olduğu için bunları yapman lazım’ şeklinde ifade etmek gerekiyor. Çocuğa gerekçeleriyle birlikte anlatacağız, korkutarak değil.” ifadelerini kullandı.
Yayın ekibine imzalı kitap hediye…
Programında sonunda Prof. Dr. Nevzat Tarhan sunucu Serdar Tuncer ve yayın ekibine Timaş Yayınlarından okuyucuyla buluşan Bilgelik Psikolojisi 1-2 kitaplarını imzalayarak hediye etti.
Okunma : 1986
ÜHA