Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tarhan, SÖZCÜ'ye özel açıklamalarda bulundu.
Yükseköğretim sistemini eleştiren Prof. Dr. Tarhan, üniversitenin hedefleri arasında Dünya’ya bilim ihraç etmek olduğunu ifade ederek ” Artık başarı deha çıkışına bağlı. Facebook, twitter buna örnek. Biz de başarabiliriz ” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, mevcut projeler ve AR-GE çalışmaları hakkında SÖZCÜ‘ye özel açıklamalarda bulundu.
Prof. Dr. Tarhan, üniversitelerde araştırma ve geliştirmeye ağırlık verilmesi gerektiğini ifade ederek, “Bazı akademisyenler bile farkında değil! Zihinsel dönüşüm olmadan toplumsal dönüşüm olmuyor. Önceden ekonomik başarı sermaye birikimine bağlıydı ama bu çağda ekonomik başarı daha çok deha çıkışlarına bağlı. Facebook, twitter birer deha çıkışları. Biz bunu rahatlıkla yapabilecek bir toplumuz. Bu deha çıkışları için zemin hazırlanmıyor. AR-GE anlayışı eksik bizde” diye konuştu.
İşte o röportaj:
Üsküdar Üniversitesi neden “insanı anlamaya bir adım kala” mottosuyla yola çıktı?
ÜNİVERSİTELER PSİKOLOJİK SERMAYEYİ DE ARTIRMALI!
N. T : Davranış Bilimleri alanında tematik bir üniversite olmamız nedeniyle, alanla özdeşleşmek için “insanı anlamaya bir adım kala” mottosuyla yola çıktık. Bu, sosyal bilimlerle pozitif bilimleri birleştiren bir konsepti de ifade ediyor. İnsan sadece bilgi yüklenen bir varlık değil aynı zamanda psikolojik ve sosyal bir varlık. Bir üniversitenin bunları da göz önüne alması gerekiyor. Üniversitelerin amacı sadece bilgiyi ürün haline dönüştürmek, sanayileşmek değil bilgi sermayesini artırırken psikolojik sermayeyi de artırmak olmalı.
İletişimin çok önemli olduğu bir çağdayız. İnsanların birbirlerini anlamadıkları ortamda huzur ve barış olmuyor. Güven ortamı oluşmuyor. Üniversiteyi bitirmiş olması da çok fazla bir işe yaramıyor. Biz insanı anlamak mottomuzun sözde kalmasını istemedik ve üniversitemizde pozitif psikoloji eğitimi dersi koyduk. Bu dersin karşılığı mutluluk bilimi. Bunu tüm bölümlerdeki öğrencilerimize zorunlu seçmeli ders olarak veriyoruz.
Pozitif psikolojinin 4 ayağı var. Bunlar;
1- Özbilinç ( Kendini Tanıma),
2- Özyönetim ( Kendini Yönetme),
3- Sosyal Bilinç ( Diğer İnsanları Tanıma)
4- İlişki Yönetimi
Pozitif psikoloji dersiyle öğrencilerimize “duygusal pozitifliği”, “zihinsel esnekliği” ve “davranışsal olarak kucaklayıcı olmayı” öğretiyoruz..
Böylece daha iyi ilişkiler kurmayı öğreniyorlar. Normal psikoloji, eksiyi 0’a götürmek yani hastalığı düzeltmek, pozitif psikoloji ise 0’ın üzerine çıkarmak ise yaşam kalitesini artırmak, mutluluk puanını yükseltmektir. Öğrenci velilerinden de çok olumlu geri dönüşler alıyoruz. Daha pozitif, daha saygılı oldu çocuğumuz diyorlar. Bu bizi mutlu ediyor. İyi insan yetiştirmeyi hedeflemek lazım. Meslek daha sonra geliyor. İyi insan olmak varoluşumuzun kirasıdır.
Üniversitemizde ödül alanlara da bu mottumuza uygun olarak hisseden adam heykeli veriyoruz…
Üstün zeka hakkında ne düşünüyorsunuz? Üsküdar Üniversitesi’nde üstünlere yönelik çalışmalar yapılıyor mu?
“YÖK’TEN ÇİFTE STANDART!”
Akademik bilgisi yüksek bir mühendis yetiştiriyorsunuz ama bu o bilgisini ve tecrübesini insanlık zararına işlerde de değerlendirebiliyor. Bilgiyle donanmış insanı anlayan öğrenciler yetiştirerek ilerlememiz gerekiyor.
Biz üstün zekalı çocukların özel eğitime tabi tutulmasından yanayız. Bu yüzden okulumuzda hafta sonları bunlarla ilgili dernek veya vakıflardan gelen öğrencilere özel eğitim veriyoruz. Ülkemizin özel eğitime ihtiyacı var ve bu bölümlerin açılması gerekiyor.
Bu bölümü Eğitim Fakültesi altında açmayı düşündük. Fakat YÖK’ten onay çıkmadı. Onay alamamamızın da hiçbir gerekçesi yok aynı zamanda bir standart da yok. YÖK’te çifte standart var. A üniversitesine o bölümü açtırmazken B üniversitesine açtırabiliyor. Bu bölüm açılmayacak prensip olarak karar alındı diyor ama bir bakıyorsunuz başka bir üniversiteye izin verilmiş. YÖK yetmiyor şu anda. YÖK’teki sistem adaletli çalışmıyor. YÖK’te çifte standart daha doğrusu standartsızlık var. Ben YÖK Başkanının gece gündüz demeden çok iyi niyetle çalıştığını düşünüyorum ama kanunun değişmesi gerekiyor. 30 sene önceki kanun uygulanmaya çalışılıyor.
Sizce bir denetim mekanizması gerekiyor mu?
“YÖK KANUNU MUTLAKA GÜNCELLENMELİ!”
Elbette bir denetim mekanizması olmalı ama bu mekanizma denetleyici ve düzenleyici olmalı engel
çıkarmamalı. Sistemin belli standartları olmalı. Ne yapacağını bilebilmelisin. En çok rahatsız eden belirsizlik. Yükseköğrenim politikalarında bir belirsizlik var. Bu belirsizlik nedeniyle sürekli kurallar ve kanunlar değişiyor. En önemlisi de adil davranmak elbette…
Bu yüzden YÖK kanunun mutlaka güncellenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Özel girişimciliği üçkağıtçılıkmış gibi gören bir algı var. Bunu yapanla yapmayanı doğru ayırt etmezse dürüst çalışanın motivasyonu bozuluyor.
Tıp fakültelerinde şu anda kaliteli hoca diye bir şey kalmadı. Türkiye’de ciddi bir devletçilik anlayışı var. Sağlık Bakanlığı bizim hastaneler ve özel hastaneler diye ikiye ayırıyor hastaneleri. Bunu dediğinde karşı tarafta hakem olacak kimse bırakmıyor. Ciddi bir devletçilik var.
AR-GE’ye yeterince destek veriliyor mu? Toplum olarak öneminin farkında mıyız?
“ZİHİNSEL DÖNÜŞÜM OLMADAN TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM OLMAZ”
Zihinsel dönüşüm olmadan toplumsal dönüşüm olmuyor. Önceden ekonomik başarı sermaye birikimine bağlıydı ama bu çağda ekonomik başarı daha çok deha çıkışlarına bağlı. Facebook, twitter birer deha çıkışları. Biz bunu rahatlıkla yapabilecek bir toplumuz. Bu deha çıkışları için zemin hazırlanmıyor, AR-GE anlayışı eksik bizde. AR-GE olmayınca proje üretimi olmuyor. Bazı akademisyenler bile AR-GE’nin önemine ve bunun topluma anlatılması gerektiğine inanmıyor. Biz Üsküdar üniversitesi’nde bunu ders olarak veriyoruz öğrencilerimize. Bunun için koyduğumuz Girişimcilik ve Proje Kültürü dersini önlisansta bile okuyor öğrenciler. Çünkü, zihinsel dönüşüm olmadan, girişimcilik, keşfedicilik gelişmez.
Yapmayı planladığınız Yalan Makinesi’nden bahsedelim. Nasıl ortaya çıktı bu fikir?
“GERÇEKLEŞTİREBİLECEK ALTYAPIMIZ VAR!”
Yalan makinesi yapabilecek altyapımız var. Biz zaten Neurofeedback yoluyla tedavi yapabiliyoruz hastalarımıza. Kişi farkında olmadığı vücut fonksiyonları hakkında bilgilendirilirse bunları kontrol edebilir ve hatta değiştirebilir. Örneğin geri bildirim sağlayan cihazların yardımı ile kişi daha önce kontrol edemediği vücut ısısını arttırıp azaltmayı kolayca öğrenebilir. Aynı durum beynin elektrik dalgaları için de geçerli. Eğer kendi beyin dalgalarımızı görebilirsek, hangi dalganın ne zaman artıp ne zaman azaldığını öğrenirsek kendi beynimizi kontrol edebiliriz. Ve tekrar eden seanslarla istendik beyin dalgalarını arttırıp, istenmedik beyin dalgalarını azaltabiliriz. Bu beyin egzersizine neurofeedback deniyor. Biz bunu hastaların tedavisinde kullanıyoruz. Cilt ısısını, kalp atımını, solunum sayısını ve beyin dalgalarını ölçüyoruz sensörlü bir cihazla. Kişi, korku, nefret, öfke hissettiği zaman beynin salgıladığı kimyasallarla otonom sinir sistemi bir tepki veriyor. O sensörler de bu tepkiyi algılıyor ve kişi öfkesinin biyolojik parametrelerini görüyor bu cihazla.
Buradan yola çıkarak yalan makinesi yapmaya karar verdik. MİT’in dışarıdan yalan makinesi ithal edeceğini öğrendik. Bunu biz yapabiliriz dedik. Bir proje halinde hazırlayıp bunu sunacağız.Yalan makinesini üretebilecek alt yapımız var. Hocalarımız var. Beyin bilgisayar arayüzü yazan elemanlarımız var. Yalan makinesini rahatlıkla yapabilecek durumdayız. Tabii projenin kabul görmesi lazım… Projelere şu anda çok büyük bir fon ayrıldı. Usulüne uygun bir proje sunarsak desteklenme oranı da çok yüksek.
Teknoloji üretmek yerine teknoloji ithal ediyoruz bu konu hakkında neler söyleyeceksiniz?
“SORUN GENLERİMİZDE DEĞİL SUNULAN ORTAMDA!”
Bizim akademisyenlerimiz yurtdışına çıktıklarında çok önemli başarılara imza atıyorlar. Sorun bizim genlerimizde değil sorun buradaki ortamda. Biz bunu kendi sahamızda yapmamız gerektiğini düşündük. Proje ofisimiz, AR-GE birimimiz var. Yerli malı üretim için çalışıyoruz. Aynı zamanda şizofrenle ilgili patentli bir ilacımız var. Şizofrenide yeni umutlar ortaya çıkarabilecek bir ilaç. Hayvanlar üzerindeki deneylerde olumlu sonuç verdi. Sıra sağlıklı gönüllülerle çalışmakta. Bunun için gerekli izinleri almaya çalışıyoruz. Bunun izni çıkarsa ilk kez biz yapmış olacağız. Milli ilaç yapımına devletin de çok fazla teşviği var.
Hastalarla birebir uygulama yapma imkanı buluyor mu öğrencileriniz?
“MESLEĞE DAHA AVANTAJLI BAŞLIYORLAR!”
N. T: Üniversite-hastane işbirliği var Üsküdar Üniversitesi’nde. Öğrencilerimiz anlaşmalı olduğumuz hastanelerde çalışıyor ve bütün hasta çeşitlerini görmeden mezun olmuyorlar. Sene içinde uygulama, sene sonunda staj yapıyorlar. Her ikisinde de öğrencilerimiz mutlaka hastaya dokunuyor. Okurken hastaya dokundukları için mesleğe daha avantajlı bir şekilde başlıyor. Öğrencilerimizden herhangi bir projenin içinde bulunmadan mezun olmamalarını istiyoruz. Bu onların iş bulmasını da kolaylaştırıyor.
Üsküdar Üniversitesi’nin yükseköğrenimdeki en büyük farkı nedir?
“3. NESİL ÜNİVERSİTEYİZ”
Biz 3. Nesil olarak tanımlanan üniversiteler arasındayız. Klasik, sadece bilgi veren üniversitelerden farkımız bilgiyi ürüne dönüştürmemiz. Yalan makinesi örneğinde olduğu gibi… Yetenekli kişileri alıp bunları yönetebilirsiniz ve deha çıkışları yaptırabilirsiniz. Bunu gerçekleştirebilen üniversitelere 3. Nesil üniversiteler deniyor ve bizde bu inanç ve farkındalıkla eğitim vermeye devam ediyoruz.
Üniversitelerin yüksek burs reklamlarıyla öğrencileri çekmeye çalışmaları hakkında neler düşünüyorsunuz?
“ÜNİVERSİTE İMAJI ZEDELENİYOR!”
N. T: Pazarcıların akşam elinde mal kalmasın diye damping diyerek ucuza mal satmasına benzetiyorum. Pazarda bu şekilde satılan malların çoğu kalitesiz maldır. Gel bana, gel bana diyerek yapılan tanıtımlarda üniversitenin onuru zarar görüyor. Sağlık sektöründe bir reklam sınırlaması var. Üniversitelerin bu tarz reklamlarına da bir sınırlama getirilmesi gerekiyor. Çünkü üniversite imajını zedeliyor bu reklamla.
Okunma : 5736