Önem ve öncelik yönetiminde ‘bugün’ metaforu!

11 - Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar12 - Sorumlu Üretim ve Tüketim16 - Barış Adalet ve Güçlü Kurumlar17 - Amaçlar İçin Ortaklıklar3 - Sağlıklı ve Kaliteli Yaşam4 - Nitelikli Eğitim

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Bahçelievler İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından düzenlenen çevrimiçi söyleşiye katıldı. “Mesleki Mental Çöküş- Eğitim Sektöründe Psikolojik Sağlamlığı Nasıl Koruruz?” başlığında konuşan Tarhan, eğitimcilere ve rehber öğretmenlere tavsiyelerde bulundu. Sorumluluk duygusu yüksek kişilerin tükenmişlik sendromuna daha yakın olduğuna dikkat çeken Tarhan, önem ve öncelik hiyerarşisinin hazırlanması gerektiğini belirtti. Tarhan, önem ve öncelik yönetiminde ‘Bugün’ metafornun kişiyi başarıya götürdüğünü kaydetti. 

Çevrimiçi gerçekleşen söyleşiye eğitimcilerin ve rehber öğretmenlerin ilgisi yoğun oldu. 

“Önem ve öncelik hiyerarşisi oluşturmalı”

Sorumluluk duygusu yüksek kişilerin tükenmişlik sendromuna daha yakın olduğuna dikkat çeken Tarhan; “Mesleki çöküş ile zihinsel çöküşü iyi tanımlamak gerekiyor. Mesleki çöküş, daha çok tükenmişlik sendromu olarak bilinir. Bir meslekte olan kişi, zamanla kendini yorgun hisseder. Yaptığı işte verimliliği düşer, işin kalitesi azalır. İşe gelirken zorlanmaya başlar, yüzü gülmez olur. Durgundur, neşesizdir, kaygılıdır, sürekli bir sıkıntı halindedir. Bu açık bir tükenmişlik halidir. Bu durum en çok sorumluluk duygusu yüksek olan kişilerde görülür. Yaptığı işi iyi yapmaya çalışır ama kontrol duygusunun dozunu kaçırır. Çok ayrıntıya girer ve işi delege edemez. Oysa bir insanın her işi dört dörtlük yürütmesi hele ki bilginin bu kadar yaygınlaştığı, çeşitliliğin arttığı bir dönemde mümkün değildir. Her ayrıntıyla ilgilenmeye çalışır ama bu da tükenmişliğe yol açar. Burada tavsiye ettiğimiz yöntem kategorik düşüncedir. Kişi her işi dört dörtlük yapamaz. Önem ve öncelik hiyerarşisi oluşturmalı. En önemli konuya en çok zamanı ayırmalı daha az önemli olana daha az vakit harcamalıdır. Atalarımızın da dediği gibi, ‘Ehem ile mühim ayırt edilmelidir.’ Yani en önemli olan ile önemli olanın farkı bilinmelidir. Bizim çok güzel bir sözümüz var, ‘Daha iyi, iyinin düşmanıdır.’ denir. Daha iyisini yapmaya çalışırken tükenmişlik yaşanır ve sonunda hiçbir şey yapılamaz. Bu sefer kişi, hata yapmayayım derken hiçbir şey yapmama hatasını yapar. İşte bu mesleki tükenmişliğin ve çöküşün en temel nedenlerinden biridir.” diyerek sözlerine başladı. 

Önem ve öncelik yönetiminde ‘bugün’ metaforu!

Entelektüel ve zihinsel kapasitenin doğru kullanılması gerektiğini söyleyen Tarhan; “Tükenmişliğin sebeplerinden biri de entelektüel ve zihinsel kapasitenin yanlış kullanılmasıdır. Özellikle geçmişi sürekli düşünüp keşkeler ve acabalarla vakit geçiren kişilerde bu durum sıkça görülür. ‘Keşke şunu yapmasaydım. Keşke o sözü söylemeseydim. Bu neden benim başıma geldi?’ derler. Kişi geçmişe çok takılır. Aynı zamanda gelecek odaklı acabalar da zihinsel yük oluşturur. ‘İki ay sonra ne olacak? İki ay sonra aç kalır mıyım?’ gibi. Tabi ki iki ay sonra aç kalma ihtimaline karşı bugün oturup iki aylık yemek yenmez. Bu tür kişiler, geleceği düşünmekten bugünü ihmal eder. Oysa insan zihni bugünkü gücünü taşımaya yeterlidir. Bazı filozoflar, bunu hatırlamak için odalarına mermer üzerine yazılmış ‘bugün’ kelimesini asarlar. Geçmişe ya da geleceğe takıldıklarında ona bakar yeniden bugüne dönerler. Çünkü bugünün hakkını verdiğinizde zaten geleceğe yatırım yapmış olursunuz. Aynı zamanda geçmişten de ders almayı başarabilirsiniz. Bu nedenle önem ve öncelik yönetiminde ‘bugün’ metaforunu kullanmak, kişinin kaynaklarını doğru ve verimli kullanmasını sağlar.” ifadelerini kullandı. 

“Anadolu irfanını alıp sistematize etmişler”

Zayıf yönlere değil de güçlü yönlere odaklanılması gerektiğini belirten Tarhan; “Bizim Anadolu irfanını alıp sistematize etmişler, metodolojisini geliştirmişler ve bunu pozitif psikoloji adıyla tüm dünyaya pazarlıyorlar. Ben bu nedenle Mesnevi Terapi, Yunus Terapi, Aşk Terapi gibi kitapları yazma ihtiyacı hissettim. Gerekçelerimden biri buydu. Pozitif psikoloji kitabını Türkiye’de 2010’lu yıllarda ilk biz yazdık. Harvard, bu dersi 2015’te müfredata koydu. Biz ise Üsküdar Üniversitesi olarak bu dersi 2013’te açtık ve hala vermeye devam ediyoruz. Bu konu teorik temeli sağlam bir alandır. Hatta bu temele dayalı pozitif psikoterapiler de gelişti. Tıpta bir hasta olduğunda hemen ameliyat edilir. Ancak günümüzde tıbbın geldiği noktada yara açmadan tedavi edilir. Buna non-invaziv tedavi denir. Örneğin, laparoskopik yöntemle safra kesesi alınır yani küçük bir delik açarak işlem yapılır. İşte bunun psikiyatrideki karşılığı da pozitif psikoterapidir. Kişinin çocukluk travmalarına, yaşadığı derin çatışmalara girmeden, hastalığın içine dalmadan tedavi edilmesi. Yani kişinin psikolojik savunma sistemini güçlendirmek, psikolojik bağışıklığını artırmaktır. Ruh sağlığını yukarı çekmektir. Burada önemli olan kişinin zayıf yönlerini değil güçlü taraflarını kullanarak zayıflıklarını kendiliğinden yenmesini sağlıyoruz.” şeklinde konuştu. 

“Bilgelik, pozitif psikolojinin temelidir”

Haz mutluluğu yerine anlam mutluluğunun kazanılması gerektiğini söyleyen Tarhan; “Aristoteles 2 bin 500 yıl önce iki tür mutluluktan söz etmiştir. Biri hedonik mutluluk diğeri ödomanik mutluluk. Yani haz mutluluğu ve anlam mutluluğu. Anlam mutluluğu dediğimiz serotonin mutluluğudur. Anlam peşinde koşan insanlar bu mutluluğu yakalayabiliyor. Üstelik bu durumun serotoninle ilişkili olduğu bilimsel olarak kanıtlandı. Beyindeki karşılıkları bulunduğu için artık çok daha rahat savunabiliyoruz. Haz mutluluğu dediğimiz şey ise nefsin mutluluğudur. Anlam mutluluğuysa ruhun mutluluğudur. Haz mutluluğunda insan bir anlığına kaybolur sonra biter ama huzur mutluluğunda insan kaybolmaz, aksine derinleşir. Huzur kelimesi Arapça’da hazır olmak kökünden gelir. Hazır olmak demek iyiyi de kötüyü de görebilmektir. En kötüye bile hazır olmaktır. Hazırlığını yaparsın, sonra pozitif düşünmeye başlarsın. İşte burada bir teslimiyet ve tevekkül vardır. Pozitifi düşünürsün, huzurlu olursun.
Hayatına bir anlam katarsın. Anlam üretebildiğin için korkularını da yenebilirsin. Pozitif psikoloji de işte bunu öğretmeyi hedefler. Bilgelik, pozitif psikolojinin temelidir. Pozitif psikoloji artık psikolojinin bilgelik boyutudur.” dedi.

“Değer eğitimi, değer içerikli eğitimle olur”

Değerler eğitiminin nasıl verilmesi gerektiğini anlatan Tarhan; “Okullarımızda değerler eğitimi veriyoruz. Bu eğitimlerde saatlerce dürüstlük, saygı gibi kavramlar üzerine konuşmalar yapılıyor. Bir adam mesela az konuşmanın faziletlerine dair üç saat konuşmuş. Bu şekilde değer eğitimi olmaz. Değerler, sadece anlatarak öğretilmez. Değer eğitimi değer içerikli eğitimle olur. Yani fizik, kimya, matematik hangi ders olursa olsun onun içine değeri yerleştirerek anlatırsın. Bu yaklaşım olmadan verilen değer eğitimi, etkisiz kalır. Pozitif psikolojide ilk adım kendini tanımaktır yani öz bilinç. Sonra kendini yönetmek yani öz yönetim. Ardından empati, sosyal bilinç, ilişki yönetimi. Paylaşımcılık, affedicilik, stres yönetimi. Şükran modülü, liderlik, dayanıklılık modülü. Bunların hepsi pozitif psikoloji çerçevesinde öğretiliyor. Kişi bu değerleri öğrendiğinde farkında olmadan Nebevi ahlakı da öğrenmiş oluyor. Bu yüzden rehber öğretmenler artık bu alanlara odaklanmalı.” ifadelerini kullandı. 

“Nebevi ahlak insanın önünü aydınlatır”

Özgür irade kavramına değinen Tarhan; “Peygamber Efendimizin Nebevi ahlakı, bizim için gece yürürken önümüzü aydınlatan bir lamba gibidir. Bir nevi trafik levhası gibi yol gösterir bizi yönlendirir, kararlarımızı kolaylaştırır. İnsan beyninin çalışma sistemi gereği, bir karar verirken referans noktaları arar. Zihnimizde bir cetvel, bir ölçü birimi vardır. Aklımıza bir düşünce geldiğinde onu hemen değerlendirmeye başlarız. Uygun mu, değil mi? Güvenli mi, tehlikeli mi? Faydalı mı, zararlı mı? Estetik mi, değil mi? Güzel mi, çirkin mi? Bunu yürüten bir zihinsel jürimiz var. Özellikle beynimizin ön bölgesinde bu yargılamayı yapan bir yapıdır. Bize evet ya da hayır dedirtir. Aslında hayat sürekli tercihlerle ilerler. Her anımız bir seçimdir. Bir şey seçeriz bir diğerini bırakırız. Bu zincir böyle sürer. Buna hayat deriz. İnsanın en temel özelliklerinden birisi de özgür iradesidir. İnsan hem iyiyi hem kötüyü seçebilir. Bu onu diğer varlıklardan ayırır. Mesela hayvanlar genetik kodları ile sınırlıdır ama insan, sınırsız istekleriyle ve sınırlı gücüyle yaşar. Bu yüzden insanın seçerek hareket etmesi gerekir. İşte bu yüzden Nebevi ahlak insanın önünü aydınlatır. Doğru tercihleri yapmasında yol gösterir.” şeklinde konuştu. 

“Gençlerin ümidini canlı tutmak hepimizin sorumluluğu”

Gençlerin ümitsizliğe kapılmaması gerektiğinin altını çizen Tarhan; “Z kuşağı gençlerinin beklentileri yüksek. Biraz ben merkezcilik eğilimleri var, konfor onlar için önemli. Aynı zamanda çok sevimliler. Bu gençlerin masumiyet beklentisi yüksek. Adalet beklentileri de çok güçlü. İşte tam da bu yüzden onları karamsarlık rüzgarlarına kaptırmamalıyız. Türkiye’deki sosyal gerginliklere ya da çözülmelere bakıp umutsuzluğa kapılmasınlar. Bunlar birer tehdit değil fırsat. Eğer yaşanan olaylara sadece tehdit gözüyle bakarsak moralimiz bozulur. Onları birer büyüme fırsatı olarak görürsek, işte o zaman güçleniriz. Zorluklar büyümenin bir parçasıdır. Zora talip olan başarır. Engelleri aşan kişi daha da güçlenerek yoluna devam eder. Pozitif psikolojide buna travma sonrası büyüme deniyor. Yani yaşadığımız olumsuzluklara sadece ‘Neden başıma geldi?’ diye bakmak yerine ‘Bu olay bana ne öğretti? Buradan nasıl çıkabilirim? A planım ne? B planım, C planım ne olabilir?’ diye sormak gerek. Bu soruları soran genç bir çıkış yolu bulur. O yüzden gençlerin ümidini canlı tutmak hepimizin sorumluluğu.” diyerek sözlerini sonlandırdı. 

Paylaş
Oluşturulma Tarihi19 Mayıs 2025