Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Ekin ve Nesil Derneği tarafından Bilinçli Gençlik ve Sağlıklı Nesil Projesi kapsamında gerçekleştirilen çevrimiçi sempozyuma katıldı. Tarhan, “Ruhun Gıdası” başlıklı sunum gerçekleştirdi. Kötücül dürtüleri yöneterek iç mücadelenin kazanılabileceğini söyleyen Tarhan, kötülükle mücadelede çözüme kişinin kendisinden başlaması gerektiğini söyledi. Tarhan; “Kendimizdeki kötücül dürtüleri yöneterek onun yerine iyicil dürtüleri koyarsak iç dünyamızdaki iç mücadeleyi kazanırız.” dedi.
Sosyal çürüme yaşadığımızın en büyük belirtisi…
Toplumda sosyal çürümenin artış gösterdiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Ev güvenli alan olmadığı zaman çocuklar güvensiz bir şekilde dijital mecralara giriyorlar ve yaşlarına uygun olmayan bilgilerle karşılaşıyorlar. Gençler arasında madde kullanımında, intiharlarda artış var. ABD bu konuda başı çekiyor. Fakat Türkiye’de Amerika’dan sonra dünyada en çok antidepresan kullanan ikinci ülke olmuş. İlginç bir istatistik daha var. Bu sene Türkiye tarihinde ilk defa doğum hızı bu kadar düşmüş, ikinin altında. Bu sosyal çürüme yaşadığımızın en büyük belirtisidir. Gençlerimizi geleceğe hizmet edecek, geleceği kurtaracak, geleceği emanet edebileceğimiz, yaşanan olaylardan ders alacak gençler olarak yetiştirmeliyiz. Teknolojiyi iyi ve doğru amaçlarla kullanmamız gerekiyor. Dijital alan aynı zamanda fırsattır. Bu fırsatta iyi, doğru, güzel değerlendirmeliyiz.” ifadelerini kullandı.
“Küresel sistem değer yargılarımızı değiştirdi”
Küresel sistemin oluşturduğu değişimlere dikkat çeken Tarhan; “Gençleri yanlışa yanlış diyebilen, haysiyetli, onuruyla yaşayan, değer yargıları olan kişiler olarak yetiştirelim. Küresel sistem bizim değer yargılarımızı da değiştirdi. Küresel sistemin yaptığı şeylerden birisi tüketim ekonomisi, neoliberal ekonomi. Neoliberal sistemde güçlü zayıfı eziyor, zengin fakiri umursamıyor ve gençleri uyuşturucu kullanarak kendi hallerine bırakmış vaziyetteler. Batıdaki sistem sosyalizme tepki olarak kendini regüle ettiği için daha dengeli. Şu anda ciddi bir sosyal çürüme olduğu için hukuki düzenimiz, sosyal yapımız iyi çalışmıyor. Bunların çaresi var. Hiç karamsar olmayalım. Doğru teşhisi koyamazsak doğru tedaviyi yapamayız. Doğru teşhisi koyarsak tedavi de var çözüm de var formül de var…” şeklinde konuştu.
“Tüketim kültürü ilişkilerimizi de tüketti”
Narsisizm hakkında konuşan Tarhan; “Narsisizmin ne olduğunu analiz etmede fayda var. Narsisizm halk arasında büyüklük hastalığı diye geçer. Narsist kişilerin temel özellikleri vardır. Kendi yeteneklerini abartırlar. Hep saygı görmek isterler. Övgüyle beslenirler. Hataları hep başkalarına atarlar. Dış nedenli düşünürler. Kendilerini sorgulamaz, suçlamazlar. Eleştiriye kapalıdırlar. Tüketim kültürü bu kişiliği çoğalttı. Tüketim kültüründe ‘Kazan, tüket.’ çarkı dönüyor. Daha çok alacaksın, marka giyeceksin, en lüks yerlerde yaşayacaksın, daha çok şeye sahip olacaksın. Bu tüketim kültürünün felsefesidir. Tüketim kültürü ilişkilerimizi de tüketti. İnsanın psikolojik sermayesini tüketti. Bu kişilerin hayal dünyalarında güç, başarı, şöhret, para, güzellik, aşk var. Hep bunları düşünürler. Bir ailede en çok hangi konu konuşulursa o ailenin kutsalı odur. Neyi kalbimizle seversek bizim kutsalımız odur. Narsist insanlar çok güzel samimi rolü yapar. Alçak gönüllü rol oynarlar. Bu kişiler ciddi şekilde çoğaldı. Bunun sebebi ise modernizmdir.” dedi.
“Kötülükle mücadelede çözüme kendimizden başlayacağız”
Kötücül dürtüleri yöneterek iç mücadelenin kazanılabileceğini söyleyen Tarhan; “Kötülükle mücadelede çözüme kendimizden başlayacağız. Bir anne baba çocuğunda değil önce kendinden başlayacak. Bir öğretmen kendinden başlayacak. Kendimizdeki kötücül dürtüleri yöneterek onun yerine iyicil dürtüleri koyarsak iç dünyamızdaki iç mücadeleyi kazanırız. İnsan bunalıma girebilir, sıkılabilir. Bizim kültürümüzde buna hüzün cihadı deniyor. Yani bir insan üzülüyor, acı çekiyor, sabretmek zorunda kalıyor. Öyle durumlarda Allah’la bağını koparmıyorsa o yaptıkları mükafat olarak geri dönüyor. Buna psikolojide geliştiren travma deniyor. Kişiyi, travmayı yaşadıktan sonra gelişerek çıkıyor. Onun için biz fırsat eğitimleri yaparak yaşadığımız olaylardan hareketle kendimizi değiştirerek ve iyi örnek olmalıyız. İyinin yayılması yavaş olur, kötünün yayılması viraldir. Biz kendi alanımızda yapabildiğimizi yapalım. Ümitsizliğe kapılmayalım.” ifadelerini kullandı.
Tehdit karşısında üç farklı tepki: Savaş, kaç ve donakalım…
Beynin tehdit karşısında verdiği tepkileri anlatan Tarhan; “Beynimiz tehdit karşısında üç türlü tepki verir. Savaş, kaç ve donakalım tepkisi. Savaş tepkisinde otonom sempatik aktivasyonu olur. Omuz, boyun, sırt kasları kasılır ve damar direnci artar. Tansiyon yükselir. Mide bağırsak kasları kasılır. Sindirimi durdurur vücut, kendini kasar. Bazı kişilerde de kaç tepkisi olur. Kaç tepkisinde de tansiyon düşer, kişi düşüp bayılır. Ya da ani kalp ölümleri olur. Korktuğu için ani ölenler vardır. Beyin aşırı kimyasal salgıladığı için birdenbire kan basıncı sıfıra düşmüştür ve aniden ölüm ortaya çıkmıştır. Bir de donakalım var. Savaşlarda köprünün üzerinde boş boş bakan kişiler böyledir. Yani donakalıyor, beyin artık yeni mesaj almıyor. Kapatıyor kendini. Donakalım oluyor. Bu da strese verilen bir tepkidir. Stresten korkmayalım. Stresi yönetememekten korkalım. Stres vücudumuzun büyüme talebidir. Her stres olayından sonra bir şey öğreniriz. Bu kişi olaylardan güçlenerek ve gelişerek çıkar.” şeklinde konuştu.
“Kalbe iyi gelen beyne de iyi geliyor”
Sağlıklı yaşam için neler yapılması gerektiğini hatırlatan Tarhan; “Sağlıklı yaşam için beslenme alışkanlıkları, yaşam alışkanlıkları çok önemli. Mesela obezite dünyada en yüksek oranda Amerika’da. İkinci sırada Suudi Arabistan, üçüncü sırada da Türkiye var. Beslenme alışkanlığımız çok önemli. Çocuklarımızı küçük yaştan dengeli beslenmeye alıştırmamız gerekiyor. Dengeli ve ölçülü. Her şeyi ye ama az ye. Sağlık açısından kalbe iyi gelen beyne de iyi geliyor. Yani az yiyeceksin, her şeyi yiyeceksin. İbn-i Sina formülü vermiş aslında. ‘Acıkmadan yeme, yediğin zaman da az ye.’ diyor. Bunu uygulamalıyız.” dedi.
Öfkeyle başa çıkmada itfaiyeci modeli
Öfke kontrolünde dikkat edilmesi gereken noktalara değinen Tarhan; “Toksik kişiler sizi öfkelendirir, hata yaptırırlar. Ondan sonra da ‘Sen zaten böylesin hep bağırıp çağıran birisin.’ derler. Sizi hükmetmeye çalışırlar. Onların tuzağına düşersiniz. Mesela ilişkideki streste böyle bir kişiyle karşılaştınız karşı taraftaki kişi bağırıp çağırarak size hükmetmeye çalışıyor, domine etmeye çalışıyor, yönetmeye çalışıyor. Onun savaş stratejisi orman kanunları. Onun savaş alanına girerseniz onun gibi bağırıp çağırmaya başlarsanız. Orman kanunlarında güçlü olan zayıfı ezer. Gerçek hayat öyle değil. Bireysel streste öfkeli olduğu zaman büyük kararlar vermemek lazım. Büyük hata yapanlar acele karar verenlerdir. Onun için öfkenin köpüğünün gitmesi lazım. Aynı itfaiyeci modeliyle yaklaşmayı tavsiye ediyorum öfkeye. Yangın çıktığı zaman ne yapılır? İlk başta yangın neden çıktı diye araştırılmaz. Kim çıkardı? Niye çıkardı? Niye burada yangın var? Hemen yangını söndürür sonra soğutur ondan sonra sebebi araştırılır ki bir daha yangın çıkmasın. Öfkeye de aynı şekilde itfaiyeci modeliyle yaklaşalım. Önce öfkeyi gidereceğiz. Öfkenin en güzel çaresi ortamı değiştirmektir. O anda bu öfkenin ateşini söndürüyorsunuz, soğutuyorsun. Ondan sonra neden öfkelendim? Hangi prensibim bozuldu? Hangi ilkem zedelendi? Bunu analiz edersen öfke analizi yaparsan bir şey öğrenirsin. O öfke senin gelişmene sebep olur. Bunun için bu öfke aslında insani bir duygudur.” ifadelerini kullandı.
“Bu konuda duyarsız kalanlar vebal altındadır”
Çocuk yetiştirilirken cinsellik konusunda bilinçli olunması gerektiğini vurgulayan Tarhan; “Çocukların trans birey ya da eşcinsel olmaması için 12 yaşından önce tedavi edilirse çözümü çok kolay oluyor.12 yaşından sonra gelirse çok zor. 18 yaşından sonra gelirse kusura bakmayın diyoruz. Bu yaştan sonra zorla yapamazsın. Zorlarsan bu sefer evden kaçıyor, çocuk daha kötü oluyor. Onun için ona tıbbi yaklaşım gerekiyor. Kişi isterse tedavisi var. Kişi istemezse yok. Bir ailede adalet yoksa o ailede huzur olmaz. Anne bir çocuğu çok tutar, baba bir çocuğu tutarsa orada huzur olmaz. Anne baba ortak dil kullanacak. Çocuk hem anne hem baba ikisinin dilini, bir de ilişkilerini örnek alır. Bu nedenle çocuk yetiştirilirken bu cinsellikle ilgili alanlarda bilinçli olmamız gerekiyor. Bu konuda duyarsız kalanlar vebal altındadır.” şeklinde konuştu.
Okunma : 54
ÜHA