TARHAN Ailesinin Soy Ağacı

Kötülük kötü değildir eğer…

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, HT Spor’da yayınlanan Burcu Ürge ile Her Şey Dahil programının konuğu oldu. Tarhan, “Kötülük Psikolojisi ve Toksik İlişkiler” konusuna ilişkin dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. İnsanın içindeki kötü parçayı yönetmesinin bir beceri olduğunu belirten Tarhan, kötülüğün varoluşun bir parçası olduğunu söyledi, zıtlıkların dinamik dengesine vurgu yaptı. Kötülüğe bakış açısının insanın iç dünyasından başladığını ifade eden Tarhan, kötülükle savaşmak yerine onu yönetmek gerektiğinin altını çizdi. 
 

“İçimizdeki kötü parçayı yönetebilmek bir beceridir”

Kötülüğün varoluşun bir parçası olduğunu söyleyen Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, zıtlıkların dinamik dengesine vurgu yaptı. Tarhan; “İnsanlık tarihinin başlamasıyla ortaya çıkan ilk kötülük, Habil ile Kabil meselesinden itibaren başlıyor. İnsanın varoluşundan itibaren iyi ve kötü dengesi var. Nasıl doğada sıcak soğuk dengesi, aydınlık karanlık dengesi varsa evrende de davranışsal iyilik veya kötülük dengesi var. İnsanın içinde bir iyi parça bir de kötü parça var. İyi azaldığı zaman kötü kendiliğinden artıyor. İyilik arttığı zaman kötü azalıyor. Zıtların dinamik dengesi bu. Bu yüzden kötülük varoluşun bir parçasıdır. Psikolojik dinamik açısından içimizdeki hangi parçayı beslersek o parça büyür. Zıtların dinamik dengesi kuralına göre kişiliğimiz oluşur. İçimizdeki kötü parçayı yönetebilmek bir beceridir.” ifadelerini kullandı. 

“İyiler kötülüğe hayır demezlerse kötülük kendiliğinden yayılıyor”

Tarhan’ın son çıkan kitabı “Kötülük Psikolojisi, Toksik İlişkiler” in ele alındığı programda özgürlük ve sorumluluk dengesine vurgu yapan Tarhan; “Özgürlük ve sorumluluk dengesi bu çağda sorumluluğun aleyhine işledi. Özgürlük daha çok ön plana çıktı. İyi ve kötü eşit özgürlükte olduğu zaman kötünün altı misli daha fazla yayılma istidadı var. Hatta insan beyninde tehlike devreleri var. Beyne elektrotlar takılıyor ve uyarılmış potansiyellere bakılıyor. Kişinin eline bir düğme veriliyor. Eğer negatif bir konuysa kırmızı düğmeye, pozitif bir konuysa beyaz düğmeye bas deniyor. Kişinin beynindeki tepkisi ölçülüyor. Negatif konulara beyin 50 milisaniye sonra N50 dalgası gösteriyor ama pozitif konulara beyin 300 milisaniye sonra P300 dalgası gösteriyor. Yani beyin pozitif bir şeye karar verirken 6 misli daha fazla düşünüyor. Beyin yaşam kalıma göre programlandığı için en ufak bir olayı bile tehdit olarak değerlendirme eğilimi var. Eğilim olarak da kötülük viral şu anda. İyiliğe emek ve yatırım gerekiyor. Böyle bir denge var. İyiler kötülüğe hayır demezlerse kötülük kendiliğinden yayılıyor.” şeklinde konuştu. 

“Bu üç norm bozulduğu zaman kötülükler çok kolay artıyor”

Kötü bir kişiliğe sahip olmada çevresel etkilere değinen Tarhan; “Kötülüğe bakış açımız iç dünyamızdan başlıyor. Çevresel etkenler her zaman vardır. Yani kişi kötücül bir çevreye sahipse kötü olma ihtimali yüksek oluyor. İyicil bir çevrede olursa kötülük daha az ihtimalle oluyor. Üç türlü norm vardır. Birincisi hukuki normlar. Kanunlar, yönetmelikler, yönergeler gibi. İkincisi sosyal normlar. Toplum içinde kurallar var, pijamayla sokağa çıkamamak gibi. Üçüncüsü de vicdani normlardır. İç dünyamızda bulunur. Bu üç normun dengeli olması gerekiyor. Mesela vicdani normları ahlaki kurallar belirliyor. Sosyal normları gelenek, görenekler belirliyor. Hukuki normları da zaten hukuk belirliyor. Bu üç norm bozulduğu zaman kötülükler çok kolay artıyor. Yani kötülüklerin bozulması için bir cezaevinin kapısını aralı bırakmak yeter. Kötülükler rahatlıkla yayılabiliyor. Mesela bir deprem oluyor, oraya ilk gidenler hırsızlar oluyor. Yani kötülüğü yok saymak gerçekçi değil. Hoş olurdu ama mümkün değil. Böyle bir denge var. Zıtların dinamik dengesi. Bunu kabul etmemiz gerekiyor.” dedi. 

“Kötülükte en çok sorgulanan kavram empatidir”

Empati yoksunluğunun sonucunda yalnızlığın ortaya çıktığını belirten Tarhan; “İnsanlar arasındaki kötülükte en çok sorgulanan kavram empatidir. Empati yoksunluğudur. Bütün kötülükleri bir odaya doldursanız kapısını empati yoksunluğu açar. Empati yoksunluğu B tipi kişilik tipi dediğimiz narsistik, antisosyal, borderline, histrionik kişilerde görülür. Her olayı kendi çıkarına göre yorumlar, kendi açısından bakar. Empati yoksunu kişiler bencildir. Hep kendi penceresinden bakar, bütünü görmez. Kendine odaklı yaşarlar. Bu çağda da modernizm adı altında ciddi şekilde bireysellikler teşvik edildi. Bireysellik bencillik gibi algılandı. Bunun sonucunda da insanlar yalnız kalıyor. İnsan sosyal olmadığı zaman beynindeki tehlike devreleri devreye giriyor. Harekete geçiyor. Geçtiği zaman da kişi yalnız hissediyor ve iç stresi artıyor. Bunun üzerine İngiltere’de Yalnızlık Bakanlığı kuruldu. Yani bu küresel bir durum. Birleşmiş Milletler gelecekteki en büyük üç tehlikeyi açıklıyor. Birincisi iklim değişikliği ikincisi gelir eşitsizliği üçüncüsü de yalnızlık. Biz toplum olarak sıcak bir toplumuz fakat Türk Dil Kurumu tarafından seçilen 2024’ün kelimesi ‘Kalabalık Yalnızlık’. Demek ki biz sosyal teması artmış gibi gözüküyoruz ama kalabalığın içinde yalnızız…” ifadelerini kullandı. 

Kötülükler mükemmelin bir parçasıdır…

Kötülükle savaşmak yerine onu yönetmek gerektiğine dikkat çeken Tarhan; “Kötü deneyimler insan hayatında her zaman vardır. Burada olayı ele alma biçimimiz önemli. Kötülüğe karşı doğru pozisyon alınırsa, doğru karşılanırsa, doğru yönetilirse sonuçları itibariyle faydalı olabilir. Yani kötülükler, hatalar, kusurlar mükemmelin bir parçasıdır. Evrende böyle bir düzen var. Onun için kötülüklerden korkmak, kaçmak, savaşmak değil kötülükleri yönetmek gerekiyor. Savaştığınız zaman devamlı gerilim olur. Kendine kötülük yapmış olursun. Halbuki savaşmayacaksın, yöneteceksin. Bu stres altında soğukkanlı kalma becerisidir. İnsan bunu başarabilir. Travmalarla uğraşmak yerine gelecekteki fırsatları değerlendirmek lazım. Yani bir nevi geleceğimizi yönetmemiz gerekiyor. Kötülüğü göreceğiz bize ne öğrettiğine bakacağız.  Ondan bir ders çıkaracağız. Yani devamlı geçmişle, travmalarla, kötülükle savaşırsak geleceğimizi kaybederiz. Kötülüğü dış nedene bağlayıp yakınmacı, kurban, mağdur rolüne girdiğimiz zaman kendi kendimizin mağduriyetine sebep oluyoruz.” şeklinde konuştu. 

“Kötülükle mücadele etme yöntemi iyilikleri arttırmaktır”

Kötülüklerden korkup paranoid bir gelecek oluşturmamak gerektiğini söyleyen Tarhan; “Bazı ekoller kötülüklerden korunmak için paranoyak olmayı tavsiye eder. Fakat paranoid kişilerle paranoid olmayan kişiler arasında bir araştırma yapılmış. Paranoid kişiler her şeyden şüphelendiği için kendilerini sürekli tetikte tutuyorlar. Onların hata yapma ihtimaliyle paranoid olmayan kişinin hata yapma ihtimalleri aynı çıkmış. Yani bir şeyden şüphelenip ama ona takılmayıp kendisine olumlu hedef çizen kişilerin hayatlarına bakılmışlar, hata yapma ihtimalleri aynı. Hiç olmazsa iyimser düşünen kimseler o süreyi iyi geçirirler. Bu nedenle kötülüklerden korkarak insanlara paranoid bir gelecek vadetmeyelim. Kuşkucu, kimseye güvenmeyen, ‘Dünya kötüye gidiyor.’ diyen insanlar var. Buna, ‘Kötü Dünya Sendromu’ diyorlar. Yani izole bir şekilde yaşama tarzında tavsiyeler var. Bu insanın psikolojik dinamik iç yapısına uymayan bir davranıştır. Kötülükle mücadele etme yöntemi iyilikleri arttırmaktır. Karanlıkla mücadele etmek gibi. Bunu yaptığı zaman insan içindeki kötü parçayla da çevreden gelen kötücül davranışlarla da rahat mücadele eder ve bunu yönetebilir.” dedi.

Doğanın hız ve ritmine uygun yaşamak…

Hedefe ulaşmada Psiko Swot analizinin önemine vurgu yapan Tarhan; “Bir harita düşünün. Haritada bir yere gideceksiniz. Nerede olduğunuzu bilmiyorsanız gidemezsiniz. Önce konumunuzu bileceksiniz. Ondan sonra gideceğiniz yeri belirleyeceksiniz. Ondan sonrasını navigasyon size gösteriyor. Biz kendimizi tanımadan hayat yolunda ilerleyemeyiz. Onun için Psiko Swot analizi yapmamız lazım. Burada kişinin amacı vardır. O amaca giderken güçlü yönleri vardır, zayıf yönleri vardır. Kendini analiz eder. Sonra kendisini bekleyen fırsatlara, tehditlere bakar. Buna göre amaca yönelik zaman yönetimi, hedef ve strateji odaklı çalışma yapar. Hayat yolculuğunda da böyledir. Yani kişinin zorluklarla, engellerle mücadeleden kaçmak yerine devamlı tetikte olması gerekiyor. Bisiklet kullanan biri hızlı kullanırsa devrilir, çok yavaş kullanırsa yine devrilir. Nerede hızlanacağını, nerede yavaşlayacağını bilmesi gerekir. Doğanın hız ve ritmine uygun yaşamaktır aslında. Doğanın hız ve ritmine uygun yaşayan insan gerektiği zaman sabırlı olur, gerektiği zaman atakta olur. Bunun dengesini sağlar.” ifadelerini kullandı. 

“Kötülükle en güzel mücadele değer yargılarımızı revize etmektir”

Geçmişten yakınmak yerine değer yargıların masaya yatırılması gerektiğini söyleyen Tarhan; “Şu anda dijital tabanlı bir evrendeyiz. Madde tabanlı ya da enerji tabanlı değiliz. Dijital tabanlı evrendeyiz. Şu andaki inanışlarımızı, değer yargılarımızı düzelttiğimiz an 20 sene önceki değer yargılarımız da düzeliyor. Kuantumda bugün düzelttiğinde geçmişte düzeliyor. Çünkü kuantumda zaman kavramı yok. Madde ve zamandan bağımsız bir evren. Biz bir simülasyonda yaşıyoruz. Kuantum fiziğinde objektif gözlemci önemlidir. Objektif gözlemci varsa dalgasın. Objektif gözlemci yoksa sadece parçacıksın. Parçacık ve dalga ayrımını yapan objektif gözlemci olmasıdır. Çift Yarık Deneyi, kuantumda devrim yapan deneydir. Kuantumu açıklayan deneydir. En doğru en bilimsel açıklama budur. Böyle bir evrende yaşadığımıza göre geçmişimizden yakınmak yerine bugünümüz, değer yargılarımızı masaya yatırmamız lazım. Onun için son yıllarda değer yargılarımız, hatalı inanışlarımız psikolojide en büyük tedavi alanı olarak gözüküyor. Hatalı değer yargılarımızın yerine doğru değer yargılarımızı koyduğumuz an değer yargılarımız hayat yolumuzda ilerlerken bize yol gösteren trafik işaretleri oluyor. Beynimiz karar verirken geçmişi tarıyor, bugüne bakıyor, değer yargılarımızla referans yapıyor. Beynimizin çalışma sistemi böyledir. Değer yargılarımızda kısa yol oluşturuyor. Değer yargılarımız yanlışsa yanlış kararlar veriyoruz. Onun için kötülükle en güzel mücadele yöntemi değer yargılarımızı revize etmektir.” şeklinde konuştu.

“Önemli olan içimizdeki vahşi atı ehlileştirmek”

Nefsle mücadelede yoldan çıkarıcı düşünceleri yönetmek gerektiğini söyleyen Tarhan; “İçimizdeki kötü parçanın inanç sistemimizdeki adı nefstir. Nefs-i emmare diye geçer. Kötülüğü emreden nefs. Bunu eğitirseniz nefs bir kademe ilerliyor. Mesela iyiyi, kötüyü fark ediyor ama iyiyi yapmaya çalışan makam oluyor. Daha sonra kendisini biraz daha geliştiriyor. Kötülüğe kolaylıkla hayır diyebilecek dereceye geliyor. Bizi yoldan çıkaracak parçanın farkına varıp onu vahşi bir at gibi yönetmemiz lazım. Yönetirsek bizi hedefe götürür. Onu yok edemezsiniz. Çünkü o bir enerjidir, nükleer enerji gibi içimizde duruyor. Kıskançtır, aç gözlüdür, hırslıdır, bencildir. İçimizde öyle bir vahşi at var. Önemli olan içimizdeki vahşi atı ehlileştirmektir.” dedi. 

“Bu üçünün bir araya gelmesiyle en toksik kişilikler oluşur”

Toksik kişilerin özelliklerinden bahseden Tarhan; “Toksik kişiler zehirli kişilerdir, insanları zehirliyorlar. Yakın ilişkilerde kişiye kendini kötü hissettirirler. Bazen de niyetleri kötü olmaz. Karakterlerinin gereğini yaparlar. Onlara karşı hayır deme becerisi geliştirmemiz gerekiyor. Toksik kişiler, devamlı sizi değersizleştirerek sizi domine etmeye çalışırlar. Sizin üzerinize hakimiyet kurmaya çalışırlar. Sizi yerin dibine batırırlar. Ondan sonra da ‘Ben bütün bunları senin için yapıyorum.’ derler. Yani kendine bağımlı yaparlar. Hatta karanlığın üç atlısı diye geçen toksik kişilik vardır. En tehlikelisi budur. Birincisi makyavelisttir. Ona göre hedefe ulaşmak için her şey serbesttir. Bir amacı vardır ona ulaşmak için her şeyi kullanır. İkincisi makyavelist ve antisosyal olması. Çıkarlarına ulaşmak için kuralları ezer geçer. Üçüncüsü de narsisttirler. Sadece kendi çıkarlarını düşünürler. Bu üçünün bir araya gelmesiyle en toksik kişilikler oluşur.” ifadelerini kullandı. 


 

Okunma : 98

ÜHA

 

Haberler

Foto Galeri