İyilikten uzaklaşan, yalnız kalıyor!
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Genç İyiler Kulübü tarafından düzenlenen “İyilik ve Psikoloji: Yardımlaşmanın Ruh Sağlığına Etkisi” başlıklı söyleşiye katıldı. Anlam odaklı yaşam felsefesinin insan mutluluğuna etkisine dikkat çeken Tarhan, iyilik yapmaktan uzaklaşan insanın yalnızlaştığını belirtti. Tarhan, karşılık bekleyerek yapılan iyiliğin tefecilik olduğunu da sözlerine ekledi.
Düzenlenen söyleşinin moderatörlüğünü İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ümit Horozcu yaptı.
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Büyük Konferans Salonunda düzenlenen program İsa Çeker’in Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başladı.
Modernizmin insanlığa yaptığı en büyük kötülüklerden biri…
Kadın ve erkek ilişkilerinde modernizmin etkisini ele alan Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Kadın ve erkek yapısı birbirinin benzeri değil tamamlayıcısıdır. Mesela artı artıyı iter, artı eksiyi çeker. Mizaç olarak ikisi de feminen ya da ikisi de maskülen olursa yapamazlar. Biri maskülen biri feminen olursa anlaşabilirler. Yani bu modernizmin insanlığa yaptığı en büyük kötülüklerden biri kadını maskülenleştirmesidir. Hatta iş hayatına atılmış bir kadın müdür olmak istiyor. ‘Bu iş kadın işi değil yapamazsın.’ diyorlar. Kadınsa ‘Ben yaparım.’ diyor. Kadın işe giriyor gerçekten ispat ediyor kendini ve müdür oluyor. Kadın, ‘Yapamazsın dediniz ama müdür oldum.’ diyor. Adam ise ‘Ben seni kadın gibi görmüyorum ki.’ demiş. Yani düşünün o derece kadınlık, annelik duygularını geri plana atmış. Dişiliğini ifade etmediği bir ortamın içinde kalıyor. Bu artık modernizmin bir özelliği haline geldi. Yani kadın ve erkeğin psikolojik rolleri aynı değil. Onun için kadının psikoloji konusuna ilgi duyması onun bu konularla ilgili zihinsel yatırımının fazla olmasıyla ilgilidir.” diyerek sözlerine başladı.
“İnsanın yardımsever olabilmesi için duygusal okur yazarlığının olması lazım”
Anlam odaklı yaşam felsefesinin insan mutluluğunu etkilediğini belirten Tarhan; “Kaliforniya sendromunun birinci özelliği hedonizmi yaşam felsefesi haline getirmesi. Yani ‘Hoşuma giden iyidir, hoşuma gitmeyen kötüdür.’ diyerek yaşam felsefesini haz odaklı hale çevirdi. Aristoteles bile bunu eleştirmiş. Aristoteles’e göre iki türlü mutluluk var. Biri haz mutluluğu, hedonik mutluluk. Bir de anlam mutluluğu, ödomanik mutluluk. Haz mutluluğu beyinde dopamin olarak var. Anlam mutluluğu ise serotonin olarak. Serotonin beyindeki gerçek sistemi çalıştırır ama dopamin öyle değil. Mesela kokain de nikotin de dopamin salgılatıyor. Dopaminin bittiği zaman tekrar tekrar ister. Serotonin öyle değil pat diye birdenbire beyin üretmez onu. Haz odaklı felsefeyle anlam odaklı felsefe insanın mutluluğunu etkiledi. Yardımseverlik de bununla çok yakından ilgili. İnsanın yardımsever olabilmesi için duygusal okur yazarlığının olması lazım. Karşı tarafın duygularını, acısını, sıkıntısını anlaması lazım. Anladıktan sonra onunla kendi kimliğini, kendi duygularını, sınırlarını koruyarak ona yardım etmeyi başarması gerekiyor. Bunu başarabilmesi için kişinin kendine yatırım yapması ve kendini geliştirmesi gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
“Modernizm narsistik kişilik özelliğini besliyor”
Kaliforniya sendromunun diğer özelliklerinden de bahseden Tarhan; “Kaliforniya sendromunun ikinci özelliği egosantrizm yani bencillik oluyor. Üçüncüsü sırada ise yalnızlık var. Birleşmiş Milletler geleceği bekleyen üç tehditten bahsediyor. Birincisi gelir eşitsizliği, ikincisi iklim değişikliği, üçüncüsü yalnızlık. Yalnızlık bakanlıkları kuruldu. Bunun sebebi insanın bencilleşmesidir. Bencil insan yardım etmez ki. Modernizm narsistik kişilik özelliğini besliyor. Bencillik oluşuyor. Bunun sonucunda da yalnızlık ve mutsuzluk ortaya çıkıyor. Bağımlılıklar artıyor. Küresel olarak psikiyatrik hastalıklar artıyor. Sosyal medya ve dijitalleşme de bunu hızlandırdı.” şeklinde konuştu.
“Karşılık bekleyerek yapılan iyilik tefeciliktir”
Kişiliğin değil davranış ve çabaların övülmesi gerektiğini söyleyen Tarhan; “Rastgele yapılan iyilik çok etkilidir. Karşılık bekleyerek yapılan iyilik tefeciliktir. Narsist kişiler kendi üstünlük duygularını sağlamak için iyilik yaparlar. Tavuk verip kaz beklerler. Herkese de iyilik yapılmaz yani. Narsist bir insana iyilik yaparsanız onun egosunu şişirirsiniz. Size geri teper. Mesela bir insanı överken kişiliğini değil davranış ve çabalarını övmek lazım. Kişiliğini överseniz egosu şişer. Bu iyilik değildir. Davranışı övmek lazım.” dedi.
“Narsist insan karşısında mütevazı olunmaz”
Narsist insanların özelliklerini ele alan Tarhan; “Narsistler kendini özel, önemli ve üstün görürler. Üstün gördükleri için üstünlük duygularını besleyecek iyilikler yaparlar. İyilikleri ego doyumu için yaparlar. Ona iyilik yaptığınız zaman o bunu bir zayıflık gibi algılarlar. Bir narsiste iyilik yapacaksanız iki üç defa düşünmek lazım. Yani narsist bir insanın güvenini kazanmak için iyilik yaparsanız seni hakimiyet alanına sokup seni değersizleştirir, küçük görür. Narsist insan karşısında mütevazı olunmaz. Onun karşısında mütevazı durursanız o onu zayıflık olarak algılar. Tabii karşımızdaki kişinin narsist olduğuna emin olmak lazım. Bu kişilerin hak duygusu kendine yöneliktir. Övgüyle besleniyorlar. Övgüyle beslendikleri için onların davranış ve çabalarını övmek gerekiyor. Körü körüne kişiliklerini överseniz ona da kötülük, kendinizi de değersizleştirme var. Kendinize karşı saygısızlık yapmış olursunuz.” ifadelerini kullandı.
“İlahi rızayı gaye-i maksat yaparak yapılan iyilikler daha tesirli oluyor”
İyi ve güzel davranışların artmasıyla kötülüğün azaldığını dile getiren Tarhan; “Kur’an-ı Kerim’de geçen iyilikte nefsimiz ve menfaat için değil Rıza-i İlahi için yapılan iyilik olması lazım. İlahi rızayı gaye-i maksat yaparak yapılan iyilikler daha tesirli oluyor. Karşılıksız, sessiz iyilikler oluyor. Dönüşüm yapan iyilikler oluşuyor. Onun için iyiliklerde entropi yasası var. Entropi yasası termodinamiğin ikinci yasasıdır. Yani karanlık yoktur, ışığın olmaması vardır. Soğuk yoktur, sıcağın olmaması vardır. Kötülük yoktur, iyiliğin olmaması vardır. İyiliği arttırdığın zaman kötülük yok olduğu gibi iyi ve güzel davranışlar artınca kötülük kendiliğinden azalıyor.” şeklinde konuştu.
“Niyetin sihirli bir etkisi var”
İyilikte niyetin önemini anlatan Tarhan; “Modernizmin iyiliğe, yardımlaşmaya karşı çıkmasının sebeplerinden biri de tevazu ve yardımlaşma konusudur. Nietzsche, ‘Tevazu, yardımlaşma gibi şeyler insanın işletme maliyetini artırır, üretimini düşürür, onu aşağı çeker.’ diyor. Yani üretimi düşürür. Bu yüzden de ‘Kimseye yardım etmeyin, herkes küresel rekabette kendi başının çaresine baksın, güçlü olan ayakta kalsın, zayıflar ne yaparsa yapsın.’ gibi bir anlayış ortaya çıkıyor. Felsefe bu yönde ilerlemiş zamanında ama sonra baktılar ki toplumun dezavantajlı kesimlerini görmezden gelerek toplumun mutlu olması mümkün değil. O yüzden sosyal sorumluluk projeleri geliştirildi. Mesela Avrupa Birliği standartlarında en önemli göstergelerden biri, dezavantajlı insanlara ne kadar destek sağlandığı. Yani bir toplum engelli bireylerine, yaşlılarına, yardıma ihtiyacı olanlara nasıl davranıyor? Arabaların park yerlerinden tutun da tuvaletlere kadar her şey için özel standartlar getirmişler. İyilik yaparken niyet çok önemli tabii. Dinlerde de asıl olan niyetin ilahi rıza için olması. Niyet doğru olduktan sonra karşı taraf ne yaparsa yapsın, o niyetin sihirli bir etkisi var.” dedi.
“Hangisini beslersek o taraf öne çıkıyor”
İlkeye dayalı yardımlaşmanın önemini vurgulayan Tarhan; “‘Niyetim nedir?’ sorusunu kendimize sormamız lazım. ‘Gerçekten de niyetim ne? Bir şey mi bekliyorum? Bu bir yatırım mı, bir çıkar beklentisi mi var? Yoksa ben bunu yüksek bir değer olduğu için mi yapıyorum? Hangi inanç sistemine göre olursa olsun bunu yüksek bir değer olarak mı görüyorum?’ Bunları düşünmek gerekiyor. Yani mesele ilkesel yardım. İlkeye dayalı bir şekilde yardım etmek. Mesela Kant diyor ki etik felsefede, ‘Bir insana sadece insan olduğu için yardım edilir. İnsan olduğu için ona iyilik yapın.’ diyor. Burada işin bir de başka boyutu var. Mesela Otto Kernberg var şu anda yaşayan önemli psikanalistlerden biri, diyor ki ‘İnsanın içinde kötü parça vardır.’ Klasik psikanaliz bunu kabul etmiyordu. Hümanizm ekolü ‘İnsan doğuştan iyidir, kötülük sonradan gelir, arızidir.’ diyordu ama şimdi görüyoruz ki içimizde hem iyi hem kötü taraf var. Tasavvuf bunu çok önceden söylemiş zaten nefs diye bir şey var bizde, güçlü bir taraf. Kötücül bir yanımız var bir de iyicil yanımız var. Hangisini beslersek o taraf öne çıkıyor.” ifadelerini kullandı.
“İyilik iyi kalplere misafir olur, kötü kalplere uğramaz”
İyiliğin kişilik haline gelmiş biçiminin cömertlik olduğunu söyleyen Tarhan; “İyilik ilkesel yapılmadığında yani sağlam bir temele dayanmadığında bazen kötü sonuçlar doğurabiliyor. İnsan bu sonuçları gördükçe iyilik yapmaktan uzaklaşmaya başlıyor. İnsan iyilik yapmaktan uzaklaştığında da yalnızlaşıyor. Çünkü iyilik insanın çevresini oluşturur. En büyük faydası da network kurmaktır. Sosyal ağını oluşturur insan iyilikle. Bu yüzden cömertlik çok önemli. Çünkü cömertlik, iyiliğin kişilik haline gelmiş biçimidir. Tabii cömertliğin de çeşitleri var. Bir insan verir ama içi giderek verir. Sanki içinden bir parça kopuyormuş gibi hisseder. Bu tam anlamıyla cömertlik değildir. Gerçek cömertlik içten gelerek, isteyerek yapılan iyiliktir. Herkeste olmaz belki ama kişi yine de doğru bildiği için yapar nefsine rağmen verir. İşte o zaman bu bir kişilik özelliği haline gelir. İbadet de böyledir. Nefsine rağmen yapabiliyorsan makbuldür. Nefis istemez, mesela sabah o tatlı uykudan kalkıp sabah namazına gitmek, nefs için zordur. Sezai Karakoç’un çok güzel bir sözü var, ‘Sabah uykudan uyandırarak kalkılan bir din menfaat dini olamaz.’ diyor. Yani eğer bu din yayılmak isteseydi, nefsi zorlayan böyle öğretileri olmazdı. Burada amaç yayılmak değil kaliteli insan yetiştirmek. Bu yüzden iyilik yapmak da herkese nasip olmaz. İyilik, iyi kalplere misafir olur. Kötü kalplere uğramaz…” şeklinde konuştu.
“Kişinin hedef, zaman ve önem piramidi olmalı”
Gençlere hayat yolunda tavsiyelerde bulunan Tarhan; “En önemli şey bence bir hedefinizin olması. Özellikle mesleki hedefler, hayattaki hedefler... İnsan olarak bir hedef piramidiniz olmalı. Bu piramidin en tepesinde soyut hedefler yer almalı. Yani ‘Nasıl bir insan olmak istiyorum?’, ‘Mezar taşımda ne yazsın?’, ‘Nasıl anılmak isterim?’ gibi soruların cevabı en üstte olmalı. İkinci sırada ise somut hedefler gelir. Önce o en tepede yer alan, seni sen yapan, seni yönlendiren o büyük soruların cevaplarını koymalısın. Çünkü bu hedefler çok önemli. Bununla birlikte bir diğer önemli konu da önceliklerinizi iyi belirlemek. Ne için zaman harcıyorsunuz? Sevgi yatırımınızı en çok nereye yapıyorsunuz? Bu çok belirleyici bir şey. Mesela obsesif kompulsif bozukluğa sahip kişiler vardır, çok çalışkandırlar, sorumluluk duyguları yüksektir. Ancak bazen detaylarda boğulurlar. Önemli bir işi bırakıp masadaki eğri bir çiviyle uğraşırlar. Halbuki önemli olan amaca yönelik ayrıntılara odaklanmaktır. İşe yarayan ayrıntı başarıyı getirir, lüzumsuz ayrıntı ise insanı oyalayan bir tuzaktır. O yüzden zaman yönetimi burada çok kritik. Kişinin bir hedef piramidi, bir zaman piramidi, bir önem piramidi olmalı. Bunları netleştirince hem zamanı hem psikolojik kaynaklarını daha iyi yönetmiş olursun. Çünkü hepimizin bir ömür sermayesi var, bir de psikolojik sermayesi var. Tıpkı para gibi bu kaynakları da yönetmek gerekiyor. Girdi kontrolü, çıktı kontrolü... Ne kadar çok birikim yaparsan, o kadar güçlenirsin. Aynı şekilde sevgi yatırımını da haz kaynaklarını da kendine yaptığın yatırımları da dikkatle planlamak lazım. ‘Ben şu anda neye yatırım yapıyorum?’ sorusunu sık sık sormak gerek ve ona göre öncelik vermek gerekiyor.” dedi.
“Bir insana yapılacak en büyük iyilik ona zaman ayırmaktır”
İkili ilişkilerde diyaloğun önemini anlatan Tarhan; “Yakın ilişkilerde bir insana yapılacak en büyük iyilik ona zaman ayırmaktır. Bu sadece konuşmak değil monolog değil, gerçekten bir diyalog olması lazım. Dinlemek, anlamaya çalışmak ve onun ihtiyacına göre hareket edebilmek çok kıymetli. Çünkü bir insanı ikna etmenin en etkili yolu, onun değerleriyle konuşmaktır. Kendi doğrularımızla değil. Onun neye önem verdiğini hangi kelimelerden etkilendiğini anlamamız gerekir. Karşı tarafın ihtiyacını hızlıca fark edip ona göre davranmak. Bazen bir tebessüm bile iyiliktir. Nasılsın demek, içten bir bakış, birkaç güzel söz, samimi bir dokunuş. Bunların hepsi birer iyilik aslında. Büyük şeyler olmak zorunda değil yani. Bu küçük iyiliklerin büyük etkileri olur. Allah dostları mesela, o insanlar iyilik yaparken karşılık beklemez. İlahi rıza için yaparlar. Bu yüzden Allah onları sevdirtir. Eğer ‘beni sevsin’ diye iyilik yaparsan, bu geri teper ama doğru olanı yapmak için samimi şekilde, gerçekten karşı tarafın ihtiyacına göre bir iyilik yaparsan işte o zaman yerini bulur. O yüzden iyilik yaparken dikkat etmek lazım. Gerçekten iyi bir şeye hizmet ediyor mu, yoksa istemeden kötülüğe mi katkı sağlıyoruz? Her iyilik, doğru yere ulaşmalı.” diyerek sözlerini sonlandırdı.