Üniversitelerin Şehirle Bütünleşik Olması Önemlidir
Kendisi de bir Amasyalı olan Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan baba ocağına tekrar geldiği için mutlu olduğunu kaydederek konuşmasına başladı. Tarhan; üniversitemizin Türkiye'deki üniversiteler içinde en iyi çıkış yapan üniversitelerden biri olduğunu kaydederek ''Amasya Üniversitesi hızla büyüyor, yeni bölümler, programlar açılıyor, öğrencileriyle birlikte sosyal hayata katkı sağlıyor. Üniversitenin şehirle bütünleşik olması çok önemlidir zira izole bir üniversite toplumu bilgilendirme görevini ihmal eder.'' dedi.
Gençlik ve Modernizm' başlıklı sunumunda Tarhan; gençlik döneminin insan hayatının ergenlik dönemine denk geldiğini, bu dönemde gençlerin vücut gelişiminin hızlı olduğunu fakat buna oranla beyin ve ruhsal gelişimlerinin yavaş olduğunu söyledi. Hızlı gelişim nedeniyle gençlerin iniş çıkışlarının çok olduğunu belirten Tarhan, kız çocukları daha erken yaşlarda olgunlaştığını erkek çocuklarında ise ergenliğin bitiminin bazen kırk yaşı bulduğunu kaydetti. Tarhan'ın salondaki kadın konuklara yönelik 'evinizde üçüncü bir çocuk varsa rahatsız olmayın' sözü salondakileri güldürdü.
Tarhan'ın konuşmasından detaylar:
Kadın ve erkek beyninde biyolojik farklılıklar vardır. Erkek beyni mantıkçıdır. Ben merkezlidir. Erkek karısına hediye aldığında kadının işine yarayan hediye alır, ya da çikolata alıp kendisi de yer. Kadın beyninde ise empati daha gelişmiştir. Kız çocukları daha konuşkan ve güler yüzlüdür. Anne karnında yapılan gözlemlerde kız bebeklerin dudak hareketleri erkeklerden iki kat daha fazla olduğu ortaya çıkmıştır. Dikkat yönünden ise kadın beyninin gelişmeye ihtiyaç vardır. Ön beynimizi geliştirerek 'Bay Mantıkla Bayan Duygu' arasındaki farkı kapatabiliriz.
Günümüzde artık yeni kuşak tanımlamaları yapılıyor. Bunda da internetin büyük rolü var. 7/24 kullanılması, sürükleyici, onaylayıcı, elverişli, ucuz, tehdit hissi uyandırmaması, ödüllendirici olması nedeniyle internet hızla yayıldı. Özellikle sosyal medyayı da kapsayan Y kuşağında yaşam biçimi haline geldi. Bunun önümüzdeki yıllarda ne gibi sonuçlar doğuracağı ciddi ciddi tartışılıyor.
Teknoloji bağımlılığının tipik özellikleri var. Bunlar; sürekli olarak interneti düşünme, internette yapılan aktivitelerin hayalini kurma, internette yapılması planlanan bir sonraki etkinliği düşünme, istenilen keyfi almak için giderek daha fazla oranda internet kullanma ihtiyacı duyma, interneti kullanımını kontrol etme, azaltma ya da tamamen bırakmaya yönelik başarısız girişimlerin olması, internet kullanımının azaltılması ya da tamamen kesilmesi durumunda huzursuzluk, çökkünlük ya da kızgınlık hissedilmesi, başlangıçta planlanandan daha uzun süre internette kalma, aşırı internet kullanımı nedeniyle aile, okul, iş ve arkadaş çevresiyle sorunlar yaşama; eğitim veya kariyer ile ilgili bir fırsatı tehlikeye atma ya da kaybetme; başkalarına internette kalma süresi ile ilgili yalan söyleme; interneti problemlerden kaçmak veya olumsuz duygulardan uzaklaşmak için kullanma şeklinde söyleyebiliriz.
Modern yaşamın gençlerdeki etkisi neler dediğimizde şöyle bir tanımlama yapılıyor. Teknolojiye bağımlılık, örgütsel bağlılık, özgüven, bireysellik, otoriteye itaat, ahlak duygusu gibi düşündüğümüzde X,Y,Z kuşakları ortaya çıkıyor. X kuşağı /radyo kuşağı 50 yaş ve yukarısı, Y kuşağı/TV kuşağı 25-50 yaş arası, Z kuşağı/sosyal medya 25 yaş altına denk geliyor.
X, Y, Z kuşağının farkı dürtü kontrolünde ortaya çıkıyor. X kuşağı dürtü kontrolünde, çalışmayı sevmede, sosyal normlarda daha başarılı, Z kuşağı sosyal medya kullanmada daha başarılı, çoklu dikkatte daha iyiler ama bir o kadar dikkat sorunu yaşanıyorlar.
Z kuşağındaki gençler benmerkezci ve konformist fakat aynı zamanda sevimliler. Gençlerle iyi ilişki kurulabilirse hatalarını çok rahat düzeltebilirler. Bu nedenle bu kuşağı sanık sandalyesine oturtmayalım, onların sadece ebeveyn rehberliğine ihtiyaçları var.
Gençlerimize Hem Mutlu Hem Başarılı Hem De Erdemli Olmayı Öğretebilmeliyiz
Gençlerimize sadece başarı değil hem mutlu hem başarılı hem de erdemli olmayı öğretebilmemiz gerekiyor. Batı hep başarı odaklı bir kültürü empoze etmeye çalıştı. Kendileri bu kültürün kötü sonuçlarını yaşamaya başladılar. Batı'da boşanmalar intiharlar, okulda şiddet eylemleri oldukça arttı. Eğer Batı bu gidişata bir çözüm bulamazsa elli yıla kadar çökecektir tıpkı Roma gibi. Romalılar yeme zevklerini tatmin etmek için sürekli yerlermiş ve doyduktan sonra kusarak tekrar yerlermiş. Modern dünyada bunun adı 'bulumia'. Bu durum için popüler psikiyatride 'Kaliforniya Sendromu' diye bir hastalık tanımlanıyor. Bu sendrom Amerika'da çok popüler olan bir rahatsızlık kültüre dönüşmeye başladı. Dört tane önemli özelliği var. Zevkçilik, benmerkezcilik, yalnızlık, mutsuzluk. Bunlar depresyona sebep oluyor. Popüler kültür yerine kendi kültürümüze, yerel değerlerimize sahip çıkarak çocuklarımızı her türlü sendromdan koruyabiliriz.
Kişinin her ortamda mutlu olmayı başarması yaşam felsefesi olmalı. İnsanın içinde her zaman kötü bir parça vardır. Buna bizim inanç sistemimizde nefis denir. Kişiyi baştan çıkarıcı, çeldirici dürtüler şeklinde onu etkiler. Kötülük ve bencillik arasında çok yakın ilişki vardır. Egosu yüksek kişiler eleştiriye kapalıdır, her şeyi tehdit olarak algılarlar. Bu nedenle bencillik yıkıcı davranışla birleşirse kötülük haline gelir.
Şikâyet kültürü gizli kibirden beslenir, hep ağlayan sulu gözlü, aşırı mütevazı kişilerin çoğunda gizli kibir vardır. Kendilerini üstün görürler. Bu kişiler herkesin kendisinin kopyası olmasını isterler. Eğer karizmaları da varsa kitleleri peşlerinden sürükleyebilirler. 15 Temmuzdaki olaya baktığımızda oradaki lider tipi de her şeyi kontrol etmek isteyen, kendisinin her şeyi hak ettiğini düşünen bir lider tipidir. Bu tip maalesef bizim kültürümüzde onay buldu. Bundan kurtulmanın yolu da eleştirel düşüncedir. Eğitim sistemimizde eleştirel düşünceyi öğretmezsek bir örgüt gider bir örgüt gelir.
Tarihini Hafızasında Tutmayan Toplum Geleceğini Kaybeder
15 Temmuz ülkemiz için bir fırsattır. Karşılaştığımız zorluklar, sosyal olaylar, yol kazaları bizim toplum olarak kendimizi geliştirmemiz için fırsattır. Bunun en güzel örnekleri de tarih şuuruyla ortaya çıkar.Tarihinden ders almayan, tarihini hafızasında tutmayan toplum geleceğini kaybeder. Bir toplum kültürel hafızasını kaybederse kimliğini kaybeder. Kültürel hafızamıza dair sıkıntılarımız olmuştur uygulama hatalarımız olmuştur ama onları kazanmak için her olayı bir fırsata çevirmeliyiz.
Hayatta mutlu ve başarılı olmak için sadece akademik başarı değil aynı zamanda hayat başarısı da gerekiyor. Hayat başarısı da duygusal başarıyla ilgilidir. Duygusal zekâya sahip kişiler hayatı bir savaş gibi görmeyen kişilerdir. Hayatı rekabet ilişkisi değil tamamlayıcı ilişki olarak görürler.
Sorunların karşılıklı istişarelerle ve katılımlarla çözümlenebilmesi; aile içi kurallara uyma noktasında zaman, para, eğitim kullanımı gibi sorumluluklar ve meşguliyetlerde, özgürlük ve sorumluluk dağılımında, fırsatların kullanımında herkes eşit muamele görebilmeli; her birey kendini aileye hem ait hissetmeli aynı zamanda da özgür hissedebilmeli; hak kullanımında herkesin kendisini adil bir ortamda hissedebileceği dağılım olmalıdır.
Ebeveyninin ve çocukların hakları konusunda sınırlarının belirli olması aileyi bir arada tutan değerlerdir. Sevginin oluşturduğu sıcak ilişkiler ailenin en kıymetli bağıdır; şefkati, fedakârlığı ve empatiyi bu duygu besler. Aile bireylerinin birbirlerinin kişilik haklarına özen göstermeyi başarabilmeleri gerekmektedir. Sadakat duygusunun oluşabilmesi için birbirlerinden zarar görmeyeceğine dair aile bireylerinin emin olmaları gerekir. Aile bireyleri birbirlerinin lehine bazı haklarından vazgeçebilecek etik anlayışa sahip olmalarıdır. Aile; varlık, şöhret, statü, güç gibi kazanımları birlikte tutan değerlere katkı sağlar. Ailenin hayata, olaylara, ölüme, yaratılışa, ilahi güce, sabırlı olmaya, alçakgönüllü olmaya, varoluşa bakışı özellikle kriz zamanlarında bir arada kalmaya anlamlı katkı ve teselli gücü katar.
Konuşmasında Amasyalı bilim insanı Sabuncuoğlu Şerefeddin ile ilgili bir anektoda değinen Tarhan; ''Sabuncuoğlu Şerefeddin Amerika'da bir psikiyatri dergisine kapak olmuştu. Kapakta elinde ameliyatlarda kullandığı bir cihaz vardı. O cihazı kızdırarak depresyon tedavisi yaptığı biliniyor. Bu yöntem Amerikalıların çok ilgisini çekmiş. Beyin hastalıklarının tedavisinde beyine ateş tutma yöntemi şeklinde yayınladılar. Ben de Amasya'nın sadece elması meşhur değil kafa ütüleme sözü de Sabuncuoğlu'ndan geliyor demek ki demiştim.'' sözleri de salondakilerce alkışlandı.
Program sonunda Amasya Valisi Salih Işık ve Üniversitemiz Rektörü Prof. Dr. Metin Orbay; Nevzat Tarhan adına dikilen fidanın koordinatlarının yer aldığı sertifikayı kendisine takdim ettiler. Tören kokteylin ardından son buldu.
Amasya Üniversitesi
Okunma : 12985