Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü ve Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile dünyada etkili olan yeni tip koronavirüs salgını nedeniyle yaşanan evde kalma sürecini, bu sürecin insanlar üzerindeki psikolojik etkisini ve yine pandemi sürecinde hayatımıza giren “Yeni Normal”in psikolojik yönünü konuştuk.
TRT Akademi: Koronavirüs salgını ile beraber hayatımıza “Yeni Normal” kavramı girdi ve konuşuluyor. Bu kavram, psikolojimiz açısından ne ifade ediyor?
Nevzat Tarhan: Normal kavramı, “norm” kelimesi ile bağlantılıdır. Üç türlü norm vardır insan hayatında; hukukun belirlediği normlar vardır ve yasalarla netleşmiştir. Sosyal hayatın belirlediği gelenek, görenek gibi normlar vardır. Bir de ahlaki normlar vardır, bunlar ahlaki ve vicdani kurallarla belirlenir. Yeni normal bu üçünü de etkiledi. Sokağa çıkmayla ilgili kısıtlamalarımız var, eskiye göre farklı bir yaşam modeline geçtik. Kısa süreli olduğu düşünülüyor ama uzun sürecek gibi görünüyor. En az iki sene beklememiz gerekiyor gibi. Eskiyi özleyeceğiz; eskideki özgürlüğü, eskideki hoyratlığı, eskideki hızlı yaşamı. Belki de uzun yıllar unutmamız gerekecek. Üç önemli şeyi kaybettik; eskisi gibi özgür değiliz, istediğimiz kişiye sarılamıyoruz, yaklaşamıyoruz ve evde dar bir alana hapsolduk. Bedenî rahatlığımız eskisi gibi olmayacak, kolay rahatsızlanabiliriz. Dünyadaki tüm virüsü tarttığınızda 80 gram ediyormuş. Bu virüs, insanlığı korkuttu. Demek ki yeryüzünde fazla büyüklenerek geziyormuşuz. Bilimi kutsallaştırmışız, bu süreçte acizliğimizi ve güçsüzlüğümüzü gördük. Bilim iyi ki var, ihmal etmeyelim ama bilim her şeyi çözmüyor. Trump bir konuşmada soru- cevap yaparken Trump’ın yanında duran bir bilim insanı, bir hanımefendi vardı. Bir gazeteci ona soru sordu, “Bütün dünyada koronavirüse karşı dualar yapılıyor, onlar mı bu işi çözecek yoksa siz mi?” Duaların boşa olduğunu söylettirmek istedi. Bilim insanı hanımefendi ise, “İnsanların yaptığı duaların karşılığı bilimdir.” dedi. Bizim yaptığımız, bilim ve din birbirinin alternatifi değil ki, tamamlayıcısı. Sonuçta bilim, yaratılış kanunlarından üretilmiş kanunlardır, ondan farklı bir şey değil. Bilimin yetersiz kaldığı durumlarda, her şeyi bilen, her şeyi kontrol eden, her şeye sözü geçen kendini göstermeyen bir dış irade var, bir zekâ var, bir güç var. Ona teslim olabilmenin, tevekkülün verdiği bir iç huzur var, insanlar da bu dönemde bunu yakalama fırsatı buldu.
TRT Akademi: “Tıp dünyası neden çaresiz kaldı?” gibi bir söylem var. 2005’te bütün veriler vardı ve gerekli uyarılar yapıldı gibi bir iddia var. Bu salgın önlenebilirdi ama önlenmedi, gibi görüşler var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Nevzat Tarhan: Bu salgın yetmiş sene önce çıksaydı ülkemizin nüfusunun büyük bir kısmı ölebilirdi, büyük kayıplar olabilirdi. Sağlık sistemimiz, yaşam kalitesinin artması gibi detaylar bizi bu gibi salgınlara karşı daha dayanıklı yaptı. Mesela influenza, daha hafif ama 40-50 milyon kişinin ölümüne neden oldu geçen senelerde, burada bilimin getirdiği büyük bir kolaylık var. Bunun içinde toplumun bilgilendirilmesinden, teşhis konulmasına kadar büyük avantajlar var. Orta Çağ’da mesela, virüs kedilerden geliyor diye kedileri öldürüyorlardı, bu sefer fareler çoğaldı. Şimdi insanlar daha bilinçli fakat bilimin gücü de sınırlı. Bilim şu anda tüm şartlarını zorluyor, daha önce silaha, inşaata yatırım çok fazlaydı. Amerika’da gökdelenler var mesela, birisi bir gökdelen yapmış, sonra her zenginleşen ben daha yükseğini yapacağım diyerek orayı gökdelenlerle çevirmişler. Bu küresel sistemde, kapital sistemin rekabetçiliğinde kötüye gidenlerin farkına varılamıyordu, şimdi sağlığa yatırım yapılmasının önemli olduğu ortaya çıktı. Batı dünyasında bir medeniyet krizi vardı, bu hızlanacak. Köklü bir dönüşüm yaparlarsa bu medeniyet krizi değişir ve insanlık daha iyi bir evreye geçebilir. Küresel sonuçlar açısından bunu öngörmek mümkün.
TRT Akademi: Avrupalı bir düşünür, İtalyan siyaset felsefesi düşünürü Georgio Agamben, “Hayatta kalma isteğinden başka düşüncesi olmayan bir toplumda, ahlaki bir erdem kalmayabilir.” endişesini dile getirdi ve bunu Avrupa toplumu için söyledi. Sizce de böyle mi olacak?
Nevzat Tarhan: Roma İmparatorluğu tek süper güçtü dünyada. Bizans öncesi Roma, ciddi bir veba salgınına kapılıyor ve savaş gücünün zayıflaması, yöneticilerin eğlenceye düşmesi ve toplumsal barışın azalması ile Hristiyanlık yükseliyor. O dönemdeki salgın da çok insan öldürüyor. İnsanlar acizliği hissedince bir güce bağlanma ihtiyacı hisseder. Kişi doğru güce sığınırsa rahatlar, bu tek tanrı inancıdır. Bilim de öyle bir güçtü, bu konuda çare üretemeyince bilimi sorgulamaya başladılar. Bu soru önemli bir soru ama haksız bir soru. Bilim bir sihirbazlık değil ki, bir aşının çıkması 5-10 yıllık iştir ve onu hızlı şekilde yapmaya çalışıyorlar. Bu virüs de devamlı mutasyona uğruyor, bizi aşıdan çok koruyacak olan bir şey var: Wuhan Üniversitesinde yayınlanıp Türkçeye çevrilmiş Kovid- 19 raporu, “Biz virüsü sosyal izolasyonla değil sosyal iş birliği ile yendik.” diyor. Sosyal iş birliği ne demek? Fiziksel mesafe var, sosyal mesafe yok. Sosyal mesafe sözü bizi yanıltıyor, insanlarla sosyal bağlarımızı zayıflatmayacağız, sadece fiziksel olarak mesafe koyacağız. İkincisi iş birliği yapmak, kurallara uymak, yakınlarımızı korumak, sadece kendin için değil başkaları için de yaşamak, bu önemli. İnsanlar bu salgın döneminde bencilliğin ne kadar kötü olduğunu gördü.
TRT Akademi: Bir açıklamanız var, “Sosyal mesafe uzun, ruhsal mesafe kısa tutulmalı.” diye. Evde kalma psikolojisi üzerinden bu kavramlar üzerine de görüşlerinizi alabilir miyiz?
Nevzat Tarhan: Evde fiziksel mesafe olacak, sosyal mesafe değil. Dışarıdan gelince hemen çocuğuna temas etmeyecek ama gerekli tedbirleri alıp onunla konuşacak. Eski yapış yapış ilişkimizi yapmamamız lazım. Bunu kabul edeceğiz ama aile içinde birlikte zaman geçirebiliyoruz bugün, bu fırsatı iyi değerlendireceğiz.
TRT Akademi: Siz salgının üç boyutunu ortaya koyuyorsunuz konuşmalarınızda: Birey, aile ve sosyal hayat. Bugünler bizim için bir imkân da olabilir, her gün kendimizle baş başa kalmalı mıyız? Bizim kültürümüzde kendimizi dinlemekle ilgili halvet gibi, uzlet gibi, ramazan ayına özel itikâf gibi kavramlar var, bu bizim için bir fırsat da olabilir değil mi?
Nevzat Tarhan: Buna seçilmiş yalnızlık diyoruz. Bu, kişinin kendisine sessiz bir zaman ayırması anlamına geliyor. Evde herkesin ihtiyacı var, eşler birbirine fırsat vermeli. İnsanın psikolojik inovasyonu açısından da önemli, kişiler kendileri ile yüzleşebildikleri zamanlar ayırmalı. İçimizde vahşi bir at var, terbiye etmemiz lazım, bazen yoldan çıkabiliyor. Bu at, bize hatalı kararlar aldırabilir. Bu atın duygu ve mantık boyutu var. Duyduklarımız dürtü kontrolü açısından giderken mantığımız da duygu kontrolü yapar. Sessiz zamanda insan, düşündüğü hakkında da düşünüyor. Hız çağında kendimizi kaptırdık, zaman fakiriyiz, kimseye zaman ayıramıyorduk. Şimdi hem yakınlarımıza hem sevdiklerimize zaman ayıralım. Mesela kendimizi bağışlayalım, yüzleşelim ve köklü hatamız varsa bağışlayalım. Kafka’ya değer verdiği birisi onu üzecek şeyler yapıyor, sonra diyor ki: “Bu kişiye beni üzecek kadar değer verdiğim için kendimden özür diliyorum.” diyor. Bu, kendini bağışlamaktır.
TRT Akademi: Virüsün üç hediyesi oldu diyorsunuz: Bol zaman, doyum erteleme eğitimi ve kendini tanıma ve geliştirme eğitimi. Şu yaşadığımız süreci bir imkân olarak görebilir miyiz?
Nevzat Tarhan: Bulaşma endişesi ile programlar izlediğimiz için bizim kaygımız yükseliyor ve bağışıklığımız düşüyor. Süreci kabul edip yeni durumu yönetmeye çabalamamız gerekiyor. Kişi kendisini tanırsa bu iş olur. Kendini yönetemeyen başkasını yönetemez, buna “nöroliderlik” diyoruz. İçimizde bir kin varsa onu sırtımızda yük gibi taşırız, bizi yer bitirir. Bunları çözmek için bir fırsat bu, böyle durumlarda hisleri değil düşünen beyni devreye sokmak lazım. Bu, öfke denetimi sağlıyor, bu psikolojik olgunlaşmadır. Bizim Üsküdar Üniversitesi olarak yaptığımız bir araştırma var, insanların büyük çoğunluğu sahip olduklarına, ilişkilerine daha fazla önem vermeye başlamış. İnsanların iç dünyalarına yolculuk yapmasını sağladı, virüs bize hocalık yapıyor, diyebiliriz.
TRT Akademi: Panik kavramı üzerinde durmak gerekiyor gibi. Ev ve diğer hayatımızda panikten nasıl uzak duracağız? Bunun virüs kadar tehlikeli olduğunu söylüyordunuz.
Nevzat Tarhan: Bir hikâye var, bir salgında büyük bir zat yolda Azrail ile karşılaşıyor. Azrail, “Filanca şehirde salgın var, bin kişinin canını almaya gidiyorum.” diyor. Dönüşte yine karşılaşıyorlar, bu sefer o zat, Azrail’e “1000 kişi dedin ama 20 bin kişinin canını aldın, ne zalimsin!” diyor. Azrail de, “Ben vebadan 1000 kişinin canını aldım, 19 bininin canını korkudan aldım.” diyor. Geçmiş salgınlarda da panik olmuş, bugün de aynen geçerli. Birçok kişinin stres ile bağışıklık sistemi zayıflamış durumda, burası mikroplarla mücadele eden yer. Paniği önlemek için stresi yönetmeliyiz. “Sahte korona” diye girdi literatüre, kişi kendinden şüphelenince hemen hastaneye gidiyor, hastaneler daha riskli. Birçok hastane dışarı çadır kurdu, temas olmasın diye gelenler önce çadıra giriyor. Bunlar sahte korona vakaları yani panik hastaları, bir şey olmasa da var gibi geliyor. Bu durum kişilerin elinde değil, uykudan ölüm korkusu ile uyanabilir ve o dehşeti yaşar. Arabayla giderken direksiyon hâkimiyetinizi kaybetseniz nasıl panik olursanız bu da onun gibi. Beyin hata veriyor ama ilaçlarla düzeliyor bu.
TRT Akademi: Küresel narsisizm ile mücadele etmek için bu salgın bize bir imkân sunuyor diyorsunuz. Nasıl bir imkân bu?
Nevzat Tarhan: Amerika’da narsisizm illeti diye kitaplar yazılıyor, özellikle gençlerde olan bir sosyal bir hastalıktır. Psikolojik hastalık değildir. Egonun kişilik hâline gelmesidir, büyüklük hastalığıdır, bizim kültürümüzde kibir olarak geçer. Empati yapamaz, eleştiriye kapalıdır, bu insan tipi kapital kültürde önerilen kişilerdir. Bu kişilerde başarısızlık korkusu vardır ve ölümüne çalışırlar. Üretirler ve tüketirler, üretimin motoru olsalar da mutsuz olurlar, haz odaklı yaşarlar. Elli yaşında bir CEO emekli oluyor, etrafında ordular varken sokakta köpek gezdiriyor ve bu yalnızlıkla altı ay sonra kalp krizi geçiriyor. Ruh sağlığını narsisizm olumsuz etkiliyor, narsist kişilerin kişilik sınırlarını bilmesi gerekir, hep kendini düşünür bu karakter. Bu kişilerin kişiliği sevilmez ama yaptığı işi sevilir, başarı tutkunudurlar. Kendi değer verdiği şeylerin egosu, serveti bunları kaybedeceğini hissederse kendini sorgular ve sınırları düzeltir. İnsanoğluna bu iş haddini bildirdi. Ölüm çok yakın, sağlık yönünden kendini yeryüzü tanrısı gibi görme, diye düşünmeye sevk ediyor. İyi niyetli narsistler yaşam felsefelerini sorgularlar. Batı’da yüksek hikmet arayan insanlar çok fazla. Doğu, duygu temelli, Batı düşünce temellidir. Bu, onları düşünmeye sevk edecektir, iyi olanlar hakikati bulacaklar. Sokrates’e, “Neden ölümden korkmuyorsun?” diyorlar. O da,“Hayatının her gününü hayatının son günü gibi yaşayan insan neden ölümden korksun ki?” diyor. Ruhun yaşadığını kabul ediyor, “İnsan erdem için vardır ve böyle yaşamayı gaye edindim, neden ölümden korkayım!” diyor. Karısı, “Haksız yere idam edileceksin, özür dilesene.” diyor. O da, “Haklı yere mi idama gidecektim!” diyor. Batı dünyası felsefe ahlakını üretemedi. Sebebi, vicdani normlar vardır, beni inorganik maddeler yarattı diyorsa bir insan, onlar da hesap sormadığı için kendinde her türlü kötülüğü yapma hakkı buluyor. Bu sebeple yüksek bir güce, bir yaratıcıya ihtiyaç vardır. Bu da tevhit inancıdır.
TRT Akademi: Evde kalma süresinde zorunlu olarak dijital hizmetleri kullanma oranı arttı. “Dijital diktatörlük” iddiaları var dünyada. Teknoloji ile ilişkimiz bizi nasıl etkiledi, bu dönemden sonra geçişi nasıl sağlayacağız?
Nevzat Tarhan: Ciddi bir dijital dönüşüm yaşanıyor gerçekten, bunun içinde de big data, dijital diktatör oluyor. Büyük veriyi eline alan dünyaya istediği gibi hükmetmeye çalışacak, yeni normalimiz bu şekilde oluşacak. Kendi özgür alanlarımızı korumalıyız, kapital sistemin amacı dünyaya hâkim olmaktır. Bill Gates’in neye ihtiyacı var ki? Ama mütevazı görünümü arkasında bir hırs var. İnsanın içinde uyuyan bir Firavun vardır. Hz. Mevlana’nın talebelerinden birisi Firavun’u kötülüyor. Mevlana da talebesine, “Sen, Firavun’un yerinde olsaydın onun gibi yapmayacak mıydın? Nefsine sor.” diyor. Biz bunu fark etmeliyiz ve bu beceriyi kazanmalıyız. Yeni dönemde küresel olarak birçok şey değişecek, burada biz gelecekteki ihtiyaçları fark edemezsek hep Batı’nın takipçisi oluruz. Gelecekteki ihtiyaçlara odaklanmalıyız, dijital dönüşüm şekil değiştirdi, birkaç süper genç, süper bilgisayarlarla süper işler yapabilir. Hükûmetin, “Bir milyon kişiye yazılım öğreteceğiz.” açıklamaları çok haklı, bu vizyon önemli. Amazon, dünyanın en büyük şirketlerinden, kazancının yüzde 80’ini AR-GE'ye yatırıyor. İnsanın kolaycı duygularına hitap ediyor ve birçok piyasayı etkisi altına alıyor. Biz genç nüfusumuzla bunu yapabiliriz. Bir şeyi insan ne kadar aşkla isterse o iş o kadar gerçekleşir, bilimi seven gençler yetiştirmeliyiz, insan kaynağımızı harekete geçirmeliyiz. Batı’nın sefil halini görünce Batı hayranlığı zayıflayacak ve burada yeni fırsatlar çıkacak. Gençleri geleceğe hazırlamak konusunda önemli şeyler yapacağız. Taşa, toprağa değil insana yatırım önemli. Bu gençlere yatırım yapmazsak güncel olaylarla zamanımız harcanır ve küresel güçlerin oyununa geliriz.
TRT Akademi: Bayramdan sonra nasıl normale döneceğiz, birine sarılmak için neyi bekleyeceğiz? Psikolojik anlamda soruyoruz. “Yalnızlığı kabullenmek zorundayız.” diyorsunuz, bizi ne bekliyor?
Nevzat Tarhan: Sosyal mesafe ile ilgili çalışmalar var, insan psikolojik olarak yalnız kaldığında bu, seçilmiş yalnızlık ise götürebilir. Bazı narsistler yalnız kaldıklarında kendileri ile bile kavga ederler. Başkalarını değersizleştirerek kendini tatmin eder narsistler. Öfke ve gerilimle beslenirler, sakinleşmeyi başaramazlar ve düşmana ihtiyaçları vardır. Beyinleri stresle çalışan kişilerdir bunlar. Mutlu olamazlar, başkalarının da enerjisini alırlar. Böyle biri yalnız kaldığında kendine yabancılaşıyor ve depresif oluyor. Kaygı ve korku yükseliyor, güven azalıyor ve her şeyi düşman gibi görüyor. Yoldan geçip kendisine bakana, “Neden bakıyorsun?” diyor ve paranoyaya dönüşüyor. Bu, şiddeti arttırıyor, aile içi şiddet de artıyor. Telefonla bile bayramlaşma olur bizde, hatır sormak olur. Bir gelin, kayınvalidesine gidemiyorsa en azından telefonla hatırını sorar. Kayınvalidenin gönlünü almak, onunla didişmemek, ne güzel oğlun var demek, şu yemek nasıl yapılıyordu diye tarif almak... Kayınvalide çoğu zaman bir şey beklemez, içi rahatlar, bu kız oğluma iyi bakıyor der, takıntısı varsa azalır. Bunlar pozitif iletişim yöntemleri. Böylece negatif enerjiyi durdurur ve narsizmi azaltırız. Bağırarak sizi de bağırtırlar ve sizi kontrol altına alırlar. Onu hisseden değil, düşünen beyne çevirmek lazım. “Seni anlamak istiyorum, biraz yavaş konuşur musun?” dersek daha iyi ilişki kurabiliriz. Biz onların iyi taraflarını bulmalıyız. Hak etmedikleri övgüyü de vermemek lazım. Bu onları şişirir, en büyük organı egosu olur. Bu kişiler övgü ile beslenirler ve sizden almayınca çatlarlar. Kavga çıkarmaya yatkındırlar. Onların hayır deme becerisini geliştirmeniz lazım. Kişi yakın ilişkilerde pozitif sözcükler kullanmalı, evde ve yakın ilişkilerde durum yumuşar. Sevgi bile olsa yalan söylerseniz güven oluşmaz, bunun için dürüstlük önemli. Bunları yaparsak korona sonrası ikili insan ilişkilerinde daha sağlıklı oluruz. Diğer bir durumda da bu süreci kabullenmek gerekiyor, bazı kişiler kabullenemiyor; ben gencim bana bir şey olmaz diyor. Burada bencillik var, herkes kendisini düşünmeyecek, başkasını da düşünecek. Zenginin dezavantajlı kişilere borçları var, toplumun daha iyi olması için karşılıksız iyilikler lazım, iyilik cömerdi olalım. Bu iyilikler tohum gibidir, kısa sürede meyveler verir. Herkes kendi alanında bunu yapsa toplumsal kriz minimize olur.
TRT Akademi: Biz bu yalnızlıkla nasıl mücadele edeceğiz? Zaten sosyal ilişkileri zayıf ve teknolojiye çok zaman ayıran insanlar vardı, fiziksel mesafe de zaten vardı. Salgınla bu durum tamamen gün yüzüne çıktı diye yorumlar var Batı’da. Biz kucaklaşmayı seven bir toplumuz. Normale döndüğümüzde bu durumu umursamayacak bir kesim olacak, bizi bekleyen tehlike bu gibi. Uzun vadede kabullenmek zorunda olduğumuz yalnızlık ile nasıl mücadele edeceğiz ve onu kendimize nasıl faydalı bir şeye dönüştüreceğiz?
Nevzat Tarhan: Dünyada yalnızlıkla ilgili zaten bir kriz var. İngiltere’de “Yalnızlık Bakanlığı” kurulabileceği açıklandı. Anadolu insanı hiperaktif bir toplum, kolay kolay Batı gibi yalnızlaşmayız. Çekirdek aile var, hepsi bir apartmanda. Bu bozuluyor elbette, biz gönül bağımızı güçlü tutalım, uzaktan sevme becerisi kazanalım, yeni bir sevgi dili geliştirelim. Bunu da yaparız. Bayramda hediyeleşme olmayacak ama bunu telafi ederler, gönle dokunmak çok önemli.
Kaynak: TRT AKADEMİ DERGİSİ
5. Cilt 10. Sayı S. 122-129
Dergi PDF için: https://dev.trtakademi.net/wp-content/uploads/2020/08/covid-19-ek-13-ağustos.pdf
Okunma : 2530